Kategoriler: CHP

Genel Başkan Yardımcısı Günaydın, “Cumhuriyet döneminde bu kadar çok ve özveriyle çalışan Genel Başkan çok az bulunur. Sayın Kılıçdaroğlu’nun hakkını teslim etmek lazım” dedi.

-“Eskiden AKP hep, biz CHP’nin 3 katı miting yapıyoruz derdi.  Şimdi diyemiyorlar, çünkü her zaman onlardan daha çok çalışıyor, daha fazla miting yapıyoruz”

-“CHP Sivas’ın ötesine gidemez diyorlardı, Biz 81 il’e de her ilçeye de gidiyoruz. Başbakan bizim nereye gidip giremediğimizi bıraksın da, koruması olmadan büyükşehir belediye başkanıyla bir yere gidebilsin”

Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın Ulusal Kanal’da Ayhan Yalçınkaya’nın sorularını şöyle cevapladı;

Ayhan YALÇINKAYA- İyi akşamlar değerli izleyiciler. Seçim döneminde ara verdiğimiz programımıza geniş çerçeveye yeniden kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bundan sonrada stüdyomuzda çok değerli konuklarımız olacak tıpkı bu akşamki gibi. Cumhuriyet Halk Partisi Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Gökhan Günaydın stüdyomuzda. Hoş geldiniz efendim.

Gökhan GÜNAYDIN- Hoş bulduk, çok teşekkür ederim. Beraber olmak güzel.

Ayhan YALÇINKAYA- Sağolun bilmukabele. Sizinle haritayı değerlendirmenizi isteyeceğim. Sarıya boyanmış, kırmızıya ve maviye boyanmış haritayı.

Gökhan GÜNAYDIN- Birkaç sayısal analiz yaparak isterseniz girelim sonra siyasi analizini tamamlarız. Bu seçim diğerlerinden bir farklı özellik gösteriyordu. Türkiye çapında il genel meclisi oylarına bakarak partilerin aldıkları toplam oyu görmek mümkün değildi bu seçimde. Neden? Çünkü bir büyükşehir yasası çıkarttılar. 30 ili büyükşehir ilan ettiler ve oralarda il özel idarelerde kapattılar. Dolayısıyla 30 büyükşehirde il genel meclisi seçimi yapılmadı. 51 ilde yapıldı. Peki biz Türkiye sonuçlarını o halde nasıl değerlendireceğiz? İki ölçüt var. Bunlardan birisi 51 ilde il genel meclisi sonuçlarını, oylarını alırsınız, 30 ilde ise belediye meclislerine verilen oyları alırsınız, bunları toplarsınız bir rakama ulaşırsınız.

Bir başka bazda şöyle olabilir belediye başkanlarının aldığı oyları 81 il üzerinden bir değerlendirme yaparsınız.

Şimdi bütün bunları şunun için anlattım. Eğer birinci kritere göre bakarsanız AKP’nin oyu %43,5 düzeyinde. Cumhuriyet Halk Partisinin oyu da %26’ya yakın. 25.8 civarında. Belediye başkanlarının aldığı oya bakarsanız orada durum biraz farklılaşıyor. AKP’nin oyu 45’e çıkıyor, Cumhuriyet Halk Partisinin oyu da 29.6’ya çıkıyor. Yani 30’dan 0.4 puan daha düşük.

Peki hani hangi ölçüt sizce daha doğrudur derseniz ben birini tercih etmeden önce ihtiyatlı olalım derim. Partilerin aldıkları oy il genel meclisi ve belediye meclislerinden ölçülür doğru. Ancak sizin belediye başkanı seçerken, adayı seçerken isabetli bir iş yapıp yapmadığınızda belediye başkanlarının aldıkları oylarla görülür. Başka bir deyişle partiler kendi geleneksel oylarının üzerine yeni oy katabilmişler mi meselesini belediye başkanı oylarıyla görebilirsiniz. O halde bir kere daha toplarsak kabaca Cumhuriyet Halk Partisi bu seçimde 26 civarında oy almıştır. Belediye başkanlarının oylarını ölçtüğünüzde 30’un biraz altında kalmıştır.

Ayhan YALÇINKAYA- 3 puan daha artırmıştır belediye başkanları tercihleri Cumhuriyet Halk Partisini.

Gökhan GÜNAYDIN- 3,5 puandan fazla. Hani bu Türkiye’nin birleştirici gücü sloganını artık bu çerçevede değerlendirebiliriz. Örneğin Ankara’da Mansur Yavaş yani kazandığı seçimi kaybettirdiler. Hala YSK süreci, anayasa mahkemesi süreci, AİHM süreci üzerinde konuşmaya devam ediyoruz. Umarım ki buralar hukuka uygun bir sonuç verecekler. Başka birçok yerde böyle. İşte Hatay’da Lütfü Savaş seçimi kazandı. Başka yerlerde de kaybettiler. Ama bütün bunlar parti oyunun daha üzerinde bir tabloyu gösterdi.

Şimdi o halde bu mutlak değerler üzerinden bir analiz yaparsak Cumhuriyet Halk Partisinin 26, 29, 29,5 alması az mı, çok mu? Bu bir başarı olarak mı sayılmalı, başarısızlık olarak sayılmalı mı? 1989’da hepimiz konuşurken atıf yaparız değil mi? Yani yerel seçimlerde sosyal demokrasinin büyük bir atak yaptığı, sosyal demokrat düşüncenin başarılı olduğu bir dönem. O dönemde biz Türkiye çapında %28 civarında oy almıştık. Ve bu 28’le dönemin SHP’si neredeyse bütün belediyeleri silip süpürmüştü. O halde 26, 28, 29 oyların küçümsenmemesi lazım. Peki o zaman 1989’a benzer bir oy aldığımız halde neden biz arzu ettiğimiz derecede belediyeleri kazanamadık. Hatta elimizdeki belediyelerden bazılarını kaybettik meselesinin de yine dürüst bir şekilde analizinin yapılması lazım.

Burada iki noktaya gideriz. Birincisi, sizin aldığınız oy oranı kadar rakibinizin aldığı oy oranı da önemli. AKP 43,5 civarında işte il genel meclisi ve belediye meclisi toplamında oy aldı. AKP 43 – 45 – 49 oluyor ise sizin aldığınız oyun 26’nın, 29’un, 31’in anlamı fazla kalmıyor. Temel sorun burada. Yani 89’da sağın böyle bir bloklaşması yoktu. Oysa AKP neredeyse 2002’den buyana giderek artan bir ölçüde sağı konsolide etti, kendi şemsiyesi altında Türkiye’nin tırnak içerisinde muhafazakar oylarını topladı. Birazdan bunun da analizini yaparız.

Peki 2014 Mart’ı burada bir eksilme yarattı mı? Yine bunu dürüstçe organize edelim, dürüstçe konuşalım. 2009’da %38’di AKP’nin oyları. 2009 yerel seçimdi. Şimdi yerel seçimi yerel seçimle karşılaştırırım ben derseniz 38’den 43,5’a oylarını yükseltmiş bir AKP analizi yapabilirsiniz. Peki o zaman tekrar soralım bu seçim bir yerel seçim karakteristiğimi taşıyordu? Yoksa ağırlıklı genel seçim karakteristiğimi taşıyordu? Genel seçim karakteristiği daha yüksekti. Çünkü orta yerde Türkiye’yi iliklerine kadar sarsan skandallar birbiri ardına patlıyordu. Yalnızca yolsuzluk öyküleri değil, onlar çok ciddi öykülerdir ve onların üzerine inatla ve ısrarla gitmeye devam edeceğiz. Birazdan açarız bunu istediğimiz sonucu niye alamadık o üzerine gidiş meselesinde. Ama şunu unutmayın aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan adalet bakanına telefon ediyor ve şu suçlu olacak bu davadan, suçlu bulunacak diyor. Yani bir memleketin başbakanı bir memleketin adalet bakanına telefon edip açıkça yargıya müdahale ediyor ve bunu inkarda etmiyor. Tabi ki ben bu davayı izleyeceğim diyor. Yani siz bu davayı bu suçlu bulanacak yargılama sonucunda diye izlerseniz o memlekette ne adalet, ne adalet bakanı kalmıştır. Hakimler, savcılar falanda göstermeliktir zaten. İçişleri bakanının İstanbul emniyet müdürüne Aksaray valisiyken İstanbul’a gönderilen emniyet müdürüne açtığı telefonu unutmayınız. Savcının talimatını dinlemeyeceksiniz. Gerekirse savcıyı da alacaksınız diyor.

Şimdi bunlar neydi? Bunlar Türkiye’nin kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı devlet sisteminin çöktüğünü ve mekanizmanın artık işlemediğini, bir tek parti devletinin adeta bir diktatörlüğün olanca ağırlığıyla toplumun bütün unsurlarına bastırmaya çalıştığı bir dönemi anlatıyordu. Dolayısıyla bunun üzerinden bir siyaset sistematiği yürüdü. O halde biz şunu diyebiliriz. Her ne kadar yerel seçim yapıldıysa da kimse belediye başkanı üzerinden konuşmadı genel seçim üzerinden mitingler yürüdü. O zaman bizi şuna götürür. AKP 2011’deki 49 oyundan 2014’te 43,5’a gerilemiştir. Bence bu analiz bile yetmez.

Peki referandum niteliği taşıyor muydu bu seçimler? Evet Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik bir referandum niteliği taşıyordu bu seçimler ve o halde 2010’un 12 Eylül referandumunun sonuçlarıyla da bunu karşılaştırabiliriz. Eğer öyle bakarsak Recep Tayyip Erdoğan blokunun 58’den 43,5’a gerilediğini görürüz.

Peki bütün bunları anlatıyorum da yani ne demek istiyorum? Yani AKP acayip geriletildi sorun yok falan mı demek istiyorum? Hayır. Yani AKP bütün bu yaptıklarıyla tarihe çoktan gömülmesi gereken bir siyasal partidir. 10 yıldır, 11 yıldır Türkiye’de iktisadi alanda, iç barış alanında, dış ilişkiler alanında yaşattıklarıyla hala bu parti 43’te tutunabiliyor ise bu büyük bir sorundur. Evet bizim burada özeleştiri yapmamız lazım. Ve aynı zamanda da seçmen davranışı üzerinde de daha fazla kafa yormak lazım.

Ayhan YALÇINKAYA- Şimdi Gökhan bey, şu noktaya takıldığım için soracağım. 2009 bir yerel seçimdi ama yerel seçim karakteristiği taşıyordu. Bu son yaşadığımız seçim bir yerel seçimden çok bir güven oyu haline geldi dediniz. Çünkü gündemi anlattınız. Yani seçim gündeminde yerel seçim projelerine dönük hiçbir şey tartışılmadı. Gerçekten de öyleydi. 30 Mart seçiminde yerel seçimin gündemini o çılgın projeler falanda tartışılmadı. Yani bunların hiçbirisi tartışılmadı. Sadece Türkiye gündemi tartışıldı. Ama sanki 2009’da da böyle oldu diye hatırlıyorum. Yani Habur’da bir işte çadır mahkemesi rezaleti kurulmuştu. O rezaletin üzerine inşa edilmişti 2009 seçimleri de ve genel siyaset konuşulmuştu. Ve o Habur olayından Cumhuriyet Halk Partisi bir muhalefet bayrağı almıştı onu açıklayamaz hale gelmişti hatırlarsanız Başbakan ve bir noktada o oylarının özellikle İç Anadolu ve Karadeniz’de ve batıda tabi ki bir hayli düşmesine neden olmuştu. Hatta hatırlarsanız o zaman Cumhuriyet Halk Partisine dönük şöyle bir eleştiride vardı. Ki, şu analizinizde çok doğru. Yani sağ bir bloktur uzun yıllardır. İşte AKP geldiğinden beri tek parti haline gelmiştir. Sağ partilerin tek bir partisi vardır artık. Dolayısıyla alınan %20 civarında oylarımız vardı. 20 – 25 – 28 civarındaydı 2009’da da belediye başkanlıkları bazında. Şimdi bu oylarda o zaman küçümseniyordu bende sizin gibi düşünüyorum. Hani küçümsenmemesi lazım büyük oylardır. Bunlar subasmandır bunun üstüne oy inşa etmek mümkün. Ama doğru bir stratejiyle.

Şimdi dönüyorum tekrar Cumhuriyet Halk Partisinin bu anlamda örneğin Kürt meselesiyle ilgili, örneğin laiklikle ilgili kendi ana yol haritasından sapmasıyla aslında bu oyları kaybetmeye yüz tuttuğu söyleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Örneğin Adana’da bir ciddi varlık gösterememenin, oylar birazcık düştü. Mersin’i kaybetmiş olmanın, Artvin’i kaybetmiş olmanın Kürt politikasıyla ilgili izlenen yolun bunda etkisi var mıdır mesela sizce?

Gökhan GÜNAYDIN- Türkiye’de bunlar temel tartışma konuları ve bu tartışma konularına partilerin yaklaşımları siz Kürt sorunu ve laiklik olarak söylediniz. Bunların yanına başka sorunları da söylersiniz. Bunlar sizin elbette pozitif ya da negatif oy davranışınıza etki eder hiç kuşku yok. 2009’da Türkiye’de çok ciddi bir iktisadi kriz vardı ve bu iktisadi kriz AKP’nin oylarını 38’e geriletmişti. Cumhuriyet Halk Partisinin oyu da %23’ün biraz üzerindeydi. Yani şimdi biz eğer oranın üzerinden baz alır konuşursak kendi analizimizi götürmek için %23’ten %26’ya il genel meclisi bazında oylar yükseltildi. %25,5’tan da %29,5’a belediye başkanlığı bazında oylar yükseltildi. Hani seçmen sayısı artıyor, daha çok genç nüfus geliyor falan filan.

Saydığınız iller için bir şey söyleyeceğim. Bu çok önemli. Ben yıllarca her seçim sonucunu bir başarı olarak tanımlayan siyasetçileri izledim. Öyle olmaya niyetim yok. Ama konulması gereken bir şey varsa onu konuşmaktan da kaçmam. Bir büyükşehir yasası çıkarttı AKP. Adana’da, Mersin’de ve Antalya’da, Ankara’da seçimler nerede yapılıyordu? 50 kilometre yarıçap içerisinde yapılıyordu.

Ayhan YALÇINKAYA- Evet köyler kullanılmıyordu örneğin.

Gökhan GÜNAYDIN- 50 kilometre yarıçap içerisinde olanlar kullanıyordu. 50 kilometre yarıçapın dışındaki ilçede kullanmıyordu büyükşehiri, köyde kullanmıyordu. Yani Ankara’yı gözünüzün önüne getirin, Mersin’i, Adana’yı, Antalya’yı vs. Bu meseleyi yakından izlemeyen izleyicimizin belki de fark etmesi çok kolay olmaz diye burada açmayı düşündüm. Peki şimdi ne oldu? Bu büyükşehir yasasıyla o ilde yaşayan yurttaşların tamamı büyükşehir belediye başkanı için oy kullanır hale geldi.

Şimdi biz o güney illerindeki değişimlerin temel dinamiğinin bu olduğunu söylüyoruz. Peki bunu kanıtlamam lazım benim o zaman söylüyorsam. Örneğin Adana için. Adana’da 2009’da Çukurova’nın aldığı oya bakarsınız, şimdi aldığı oya bakarsınız bir. İki; Seyhan 2009’da kazanamadığımız bir ilçeydi bu sefer kazandık. Üç; Ceyhan. Neredeyse seçimi alıyorduk. Önemli ölçüde oylarımızı artırdık. Dört; Yüreğir. Yüreğir’deki oranımızı da gene yükselttik.

Bütün bunlar ne anlama geliyor? Eğer 50 kilometre yarıçap içerisinde seçim yapılsaydı Adana’da bu 4 metropol ilçe üzerinden biz Adana’yı mutlaka alacaktık. Ama siz Adana’yı bütün kırsal oyuyla beraber değerlendirirseniz o zaman bir CHP klasiği ortaya çıkıyor. CHP’nin hangi anketine bakarsanız bakın kentsel alanda oyu yükselir, kırsal alanda oyu düşer. Benim hiç beğenmediğim bir şey var. Keşke tersi, tersi olmasa da farklı daha olabilse. Eğitim düzeyi yükseldikçe seçmenin CHP oyu yükselir. Türkiye’nin bütün illerinde bu böyle. Bu ne anlama geliyor? Yani eğitimli insanın yaşadığı kentsel alanda daha yüksek oy alıyorsun. Aslında asıl ezilmişliği yaşayan köylünün, asıl sömürülen köylünün oyunu almakta Cumhuriyet Halk Partisi olarak kuvvetlik çekiyorsun. İşte bunu çok iyi analiz etmek lazım. Bunun nedenleri neler? Bunun nedenleri acaba iktisadimi? Yoksa acaba daha çok siyasimi? Yoksa acaba din değerleri, dine ilişkin düşünceler bütün bu işi bloklayabiliyor mu? Yani birisi mazotu 5 liraya satarken sen yapacağını gerekçelendirerek 1,5 liraya satacağını söylüyorsun, vereceğini söylüyorsun ve diyorsun ki, bak senin oyunu alan adam sana 5 liraya satıyor 1,5 liraya satılamaz diyor ama yandaş gemiciye 1,5 liradan veriyor. O halde sana da verebilir. Sana vermiyor. Demek ki burada bir ayrı vaziyet var diye anlatıyorsun. Adam çok haklısın diyor. Ama Cumhuriyet Halk Partisine ilişkin bir klişe var aklında, kafasında ve onu çözemiyorsun.

Ayhan YALÇINKAYA- Nedir o klişe?

Gökhan GÜNAYDIN- Geçenlerde Oda TV’de yazı okudum. Çok ilginçti. 68’lerde öğrencilik yapmış bir abinizin analizini anlatıyordu kendi köyündeki muhtarlık seçimlerine ilişkin. CHP’li bir aileden geliyor, sonra işte içeriye düşüyor, 80 öncesi uzun süre hapishanede kalıyor, sonra çıkıyor. O köyde eskiden CHP muhtar çıkartıyordu. Sonra çok partili yaşama geçtikten sonra DP çıkartmaya başlıyor. Ama aynı aileden çıkıyor başka bir aileden çıkmıyor. Sonra bir tek 1973- 74’te o ailenin dışında birisi bir muhtar olabiliyor. Geldiği nokta şudur, tek parti döneminin sürekli ısıtılarak ve yanlış aktarılarak bir hafıza yaratılması kırsal alanda Cumhuriyet Halk Partisinin bağını kopartıyor diyor. Yani ben şurada Hasanoğlan’da, Yeşildere’de benim seçim bölgemdir en son söyleyebilecekleri bir şey kalmayınca bana ya sizde ama 1930’larda camilere buğday doldurmuşsunuz dediklerin tanığım. Orada 1930’ları gören, bilen, o yaşta olan hiç kimse yoktu. Benim babam 33 doğumlu ve 80 yaşında. Ama hala onun üzerinden konuşuyorlar ve sen şey diyorsun. Yani tamam konuşalım 30’ları. Yani onun dinamiklerini anlatmaktan, sohbet etmekten büyük mutluluk duyarım. Ama şimdi aradan neredeyse 1 yüzyıl geçmiş ve 2014’ü konuşuyoruz.

Özetle, Mersin içinde benzer bir şeyi hızla toparlayayım izin verirseniz. Mersin’de Yenişehir’i kazandık, Mezitli’yi kazandık. Bu ikisi zaten bizdeydi. Akdeniz’i yalnızca 250 oy farkla kaybettik. Ben Akdeniz adayımız Necdet Tamamoğulları’na buradan teşekkür ediyorum. BDP’nin egemen olduğu bir ilçede bütün tehditlere rağmen arkadaşlarıyla beraber mükemmel bir çalışma sergilediler. Necdet Tamamoğulları orada belediye başkanlığı yapamaz, hiç oy alamaz falan diye bağıranlara inat onurlu bir şekilde çalıştı ve orada da maalesef 250 oyla yeniden sayım isteklerimizin tamamı reddedilerek Akdeniz BDP’ye tekrar verildi.

Şimdi lafı tekrar getiriyim şeye. Mezitli’yi alıyorsunuz, Yenişehir’i alıyorsunuz. Akdeniz’de 2009’da yapamadığınızı yapıyorsunuz. Peki Mersin büyükşehiri neden kaybettik biz? İşte o 50 kilometre yarıçap bütünşehire uzatıldı. Yani Tarsuslardan, Toroslardan, Silifke’den Anamur’a her yer büyükşehir için oy kullandı. Bu eskiden böyle değildi. Şunu söyleyebilir, bir izleyicim derki, büyükşehir belediye başkan adayı olarak Ahmet’i değil de Mehmet’i koysaydın kesin kazanırdık.

Şimdi bunları düşünenlere saygı duyarım. Ama mesele o kadar basit değil. Yani siyaset bilimi diye bir bilim dalı var. Eğer siz bunu doğru okursanız herkesin sahip olabileceği oy potansiyelini görüyorsunuz ve Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Merkezi doğal olarak her yeri kazanmak istiyor anlatabiliyor muyum? Adaya oynamıyor yani.

Ayhan YALÇINKAYA- Gayet tabi her parti kazanmak ister. Yalnız bunun için bazen yanlış yöntem izler. Örneğin bahsettiğimiz iki kent Adana ve Mersin özelinde söylüyorum. Burayı AKP kazanmış değil zaten. AKP’nin karşıtı olan bir parti kazandı bunları. MHP aldı bu bahsettiğimiz bölgeleri. Demek ki o Anamur, Silifke, Tarsus vs. orada yaşayan yurttaşlar MHP’nin siyasetini benimsediler veya adayını benimsediler oy verdiler demektir. Bu bu anlama gelebilir.

Şimdi aslında partilerin başarısını ben çok sayılarla ölçme taraftarı olan birisi değilim. Yani sayıların çok önemli olduğunu da düşünmüyorum. Bakın BDP küçük bir partidir oy oranı olarak ama Türkiye’de neredeyse yeni anayasa yaptıracak güce sahip olan bir parti haline gelmiştir son dönemde. Veya Cumhuriyet Halk Partisinin hatırlarsınız 1 Mart 2003’te mecliste tezkereye hayır dediğinde evet parmak sayısı yetmiyordu ama o tezkereyi engelleyebilmiştir. Dolayısıyla başarılar buralarda gizlidir diye düşünüyorum.

Şimdi mesela tek parti dönemiyle ilgili bir algıdan bahsediyorsunuz. Yanlış bir algıdan. Tabi tek parti demek değil sadece. İçinde DP’nin unsurları olan, bugün işte demokrasi kahramanı diye…

Gökhan GÜNAYDIN- Bir yanlış anlamayı önlemek için söyleyeyim. Türkiye’de yanlış anlama çok yaygın olarak karşımıza çıkıyor. Ben o tek parti döneminin üniversitede derslerini verdim. Hem iktisadi alanda da, hem siyasal dönüşüm alanında da dünyada çok örnek bir devrimsel dönüşümü anlatır o dönemler. Yani 1930’ların krizinde Türkiye yeni bir sanayileşmeyi kurmuştur. Ve bu memlekette bir aydınlanma çağı cumhuriyet devrimi sayesinde ortaya çıkmıştır. Yani ben tek parti döneminde yapılanların önemli bir bölümünün gururumuz olduğunu düşünüyorum. Ama oradan belleklere yanlış izleri kazıyabilen bir siyasal anlayışın etkilerinden ve tortuların bahsediyorum.

Ayhan YALÇINKAYA- Bunu doğru anlatmak gerekiyor sanki yani tek parti dönemini. Çünkü demin sizde altını çizdiniz yani tek parti dönemi belki de dünyada tektir tek partiyi bırakıp demokrasiye geçen bilmiyorum. Başka bir örneği var mıdır bilmiyorum. Dünyanın en kansız devrimidir Türk devrimi. Ama sürekli istiklal mahkemeleri bizim önümüze gelir. Belki bunlar daha doğru anlatılmalıdır.

Şimdi seçimle ilgili Sayın Genel Başkanın grup toplantısında yaptığı bir konuşma vardı. Ama işte o kötü bir saldırıya uğradı Sayın Genel Başkan. Buradan tekrar geçmiş olsun diyoruz. Şimdi o saldırı biraz o konuşmayı da gölgede bıraktı. Bir seçim analizi yapacaktı ama maalesef o yumruklu saldırı o analizi yapmasının biraz önüne geçti. Şimdi orada şunu söyledi Sayın Genel Başkan. Biz hatalarımızla yüzleşeceğiz, bu hatalar örneğin daha çok gezeceğiz, daha çok el sıkacağız. Buradaki kasıt nedir? Yani propaganda yöntemimi eksiktir Cumhuriyet Halk Partisinin? Orada mı bir problem vardır? Veya Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi daha doğrusu bu konuyla ilgili bir kapsamlı analiz yapacak mı?

Gökhan GÜNAYDIN- Elbette. Ben seçimden beri akademisyenlerle, siyasetçilerle bu alanda toplantılar yapıyorum. Başka arkadaşlarımızda benzer şeyleri yapıyorlar. Bir raporlaştırma süreci devam ediyor ve bu geniş bir platformda tartışmaya açıldı, açılıyor. Burada belki şunu söylemekte fayda var. Cumhuriyet Halk Partisi son dönemlerde geçmişle kıyaslandığında çok daha fazla alanda, ben geçmişte de bu partide vardım, bugünde varım. Dolayısıyla çalışmada bir eksiklik olduğunu ben görmüyorum. Yani herkes elinden geleni yapmaya çalışıyor. Bir grubu ayırayım. Kendisi belediye başkanı adayı olmadığı zaman ya da belediye meclisi üyesi olmadığı zaman partinin aleyhine çalışan ve gidip başka partiye oy veren insanlar var. Ben onları bir tarafa ayırıyorum ve bu parti eğer kurumsallaşacaksa bu insanları teker teker bulup bunlardan hesabını soracak. O hesaplaşmayı yapacak ve ondan sonra yürüyecek diyenlerdenim ben. Yani burada partisinin aleyhine çalışan ama hala o partide yönetici olarak kalan bir insanın oradaki varlığının bir depo elmayı çürüten tek elma olarak değerlendirilmesinin gerçekçi olacağını düşünürüm. Ve o çürük elmayı oradan mutlaka alıp uzaklaştırmak lazım.

Peki eksik, gedik var mıydı diye bakalım. Eksik gedik olmaz mı? Özeleştiriyi her ortamda ve her düzeyde yapmak lazım. MYK’nın, Parti Meclisinin, milletvekilleri grubunun, illerin, ilçelerin hep beraber bir özeleştiri sürecini yaşamamız lazım.

Peki buradan varacağımız sonuç ne olmalı? Yani daha çok çalışalım, daha çok el sıkalım. Hiç kuşkusuz yani her seçimde bunu yapacaksın. Çünkü seçmen sayısı hep artıyor. Türkiye’nin nüfusu 100 milyon olacak.

Ayhan YALÇINKAYA- El sıkmak ne demek? Tokalaşmak değil herhalde buradaki kastedilen.

Gökhan GÜNAYDIN- Tabi iyi bir yerden konuyu açıyorsun. Ben eğer ne diyeceğimi bilmiyorsam, ben hangi ideolojiyi taşıdığından emin değilsem, bunu doğru anlatan bir temsilci değilsem eve girmem ve el sıkmam partiye fayda getirir mi? O halde bunun ön koşullarını ortaya koyabilmek lazım. Yani Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisinin propagandasını yapabilecek çok iyi bir kadroya ihtiyacı var. Ben bu kadronun fedakarlık açısından elde fazlasıyla bulunduğunu düşünüyorum. Ama bir miktar daha birlikte çalışmalıyız, bir miktar daha fazla okumalı, konuşmalı, değerlendirmeli, kendimizi yenilemeliyiz hep beraber. Başta ben olmak üzere eğer söylemek gerekiyorsa ve burada hani eve girdiğimiz zaman o evden sonuç alarak çıkmamız lazım.

Kaldı ki, şu da böyle bir şey yok. Yani bir eve girdim, yarım saat, bir saat sohbet ettim, çok etkilendiler ve 40 yıllık siyasal düşüncelerini birden bire değiştirdiler. Hayır. Yani Genel Başkanımız grup konuşmasında söyledi Roma bir günde inşa edilmedi. Yani siyaset durmadan, bıkmadan seni çeldirmeye çalışan, tali yollara, yanlış yollara sürüklemeye çalışanlara gözlerini bazen kapatarak, duyman gerekenleri eksiksiz duyarak, alkışı da, eleştiriye de çok fazla aldırmadan. Bakın alkışa da, eleştiriye de diyorum. Yeter ki, ne yaptığınızı iyi bilin, kendinizi sürekli sınayın, sürekli test edin, özeleştiriye açık olun ama kararlı bir şekilde yolunuzdan devam edin. Bunların hepsi benim için son derece önemli durumlar.

Bence esas analiz edilmesi gereken şu; elbette CHP kendi iç tartışmasını yapacak. Fakat Türkiye’de seçmenin siyasal davranışı üzerinde bizim yeniden bir kafa yormamız lazım. Yani ben soruyu şöyle soruyum. Bu seçimde %43 oranında AKP’ye oy veren vatandaş hangi sahiplerle AKP’yi seçiyor ve mührü ona basıyor. Kafa yormamız gereken şey eş zamanlı olarak da bu. Ne dedim ben baştan? 29’un anlamlı olabilmesi için AKP’nin oyunun çok daha aşağıya inmesi lazım. Yoksa 21’le, 22’le, 23’le Başbakan çıkardı bu memleket.

Ayhan YALÇINKAYA- 22’yle çıkardı en son Bülent Ecevit.

Gökhan GÜNAYDIN- Dolayısıyla o oyu aşağıya çekebilmek önemli. Onun da analizini yapıyoruz. Şimdi bu insanlara saçma gelebilir. Yani işte bıraktı kendini de AKP’yi konuşmaya başladı. Hayır beraber konuşmak zorundasın.

Bakın, Türkiye’de işte bir grup akademisyenle Cuma günü aşağı yukarı 5 – 6 saat bir çalışma yaptım. Bana söyledikleri şu; 1’den 10’a kadar bir skala koyuyoruz ve işte en sağcıysan 1’i, en solcuysan 10’u işaretle ya da tersini yap diyoruz. İnsanlar ideolojiler öldü diyenlere inanmayın gidiyorlar tak diye kendilerini bir yerde gösteriyorlar. Ama o sağ ve sol seçimi diğer ülkelerdeki gibi ya da gelişmiş ülkelerdeki gibi iktisadi ya da sınıfsal temele dayanmıyor. Yani işçi, köylü ya da diyelim ki sermayedar kendi öz yararı için, sınıfının yararı için sol – sağ skalasında yerini bulmuyor. Nedir o? O ona giydirilmiş olan laik mi değil mi konumuna göre sınıflandırıyor kendisini. Yani Anadolu’da muhafazakar bir ailede doğmuşsa, muhafazakar değerlerle büyümüşse, otoriter bir aile yapısı içerisinde doğmuşsa ve gelişimini öyle tamamlamışsa muhafazakar çerçeve içerisinde yerini buluyor. Peki oranı nedir? 5,5’tan aşağı hiç düşmüyor diyorlar, hiç görmedik. Yani nedir? Kendini sol olarak tanımlayan insanların oyunun %20 – 25 bandında olduğunu söylüyor. Araştırmacıların bana söyledikleri. Bunlar siyaset adamı değil. Peki biz ne yapacağız? Yani madem böyle bir durum var üzerinden ne yapacağımızı koymamız lazım.

Ben yapılması gerekenin şu olduğunu düşünüyorum. Israrla ve inatla AKP seçmeninin iki katmandan oluştuğunu unutmamalıyız. Bir grup katman İslamcı dinamiklerle, yani din hepimiz için kutsal bir değerdir ama dinin tüm toplumsal yaşama egemen olmasını isteyen saiklerle oy kullanıyorlar. Siyasal İslam’ı savunuyorlar. Onlardan bir şey alabilmem çok zordur. Ama onun dışında bir grup insanda işte mesela tırnak içinde istikrar için oy kullanıyor. İstikrar nedir? Yani tek parti hükümeti olsun, koalisyonlar olmasın, döviz fırlamasın, bilmem ne olmasın falan filan. Peki yaşadıkları ne? Türkiye’de milyonlarca ev kadınının, milyonlarca emeklinin, milyonlarca köylünün, işçinin bu istikrardan yararlandığı, ailesini geliştirdiği, refahını geliştirdiği gibi bir durum sözkonusu mu?

Ayhan YALÇINKAYA- Hayır.

Gökhan GÜNAYDIN- İşsizlik düşüyor mu, artıyor mu bu memlekette? Enflasyon artıyor mu, düşüyor mu? Bütün bunları bir iktisadi temelle çok iyi işleyebilmek lazım. Ve elbette şunu da her zaman söylüyorum bu ülkede 76 milyon insanın kardeş olduğunu, bu ülkenin birliği ve bütünlüğü içerisinde birlikte yaşamımızın çok önemli olduğunu unutmamamız ve kaybetmemiz gerekiyor. Yani eğer biz bu ülkede iç barışı tesis edemezsek, bu ülkeyi bir bölünmez bütünlük olarak bir arada tutma konusunda kesin tavrımızı büyük bir ısrarla götüremezsek o zaman gerçekten bu memleketin geleceği biraz tehlikeye düşüyor demektir.

Ayhan YALÇINKAYA- Şimdi ideolojiler öldü diyenlere inanmayın diyerek bir atıfta bulundunuz. Dün Occupy CHP adı altında bir twitterdan örgütlenmiş olan bir grup Cumhuriyet Halk Partisini işgal edeceğiz diyerek ve yani işgal gedeceğiz bize kucak açın diyerek. Yani ikisi aynı cümlede nasıl kullanıldı bilmiyorum. Ama işgal edeceğiz kucak açın diyerek partiye geldiler ve ben biraz internet sitelerini falanda inceledim orada şunu söylüyorlar. Yani biz bir ideolojiyi savunmuyoruz aynı zamanda bütün ideolojileri savunuyoruz. Bizim derdimiz özgürlük falan gibi çok yüzeysel bir açıklamaları var. Ve Cumhuriyet Halk Partisinde de Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlenmiş bir yöneticiniz bir twit attı buyurun dükkan sizin arkadaşlar diye. Yani bir grup Cumhuriyet Halk Partisini işgal etmeye geliyor, Cumhuriyet Halk Partisinin yönetiminden bir grupta bu işgalden çok memnun. Gönüllü bir işgal var ortada ve burada istenen ne, söylenen ne? Biz ideolojisiz bir parti istiyoruz, ideolojik bagajları boşaltılmış bir parti istiyoruz. Hani keçol parti istiyoruz. Uzun zamandır biliyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisine bana göre bir dayatmadır bu. Yani siz işte 6 ok ve soysal demokrat sentezden vazgeçin bu size iktidar yolunu açar diye. Buna bir kere siz katılıyor musunuz? Yani keçol parti olmak zorunda mı Cumhuriyet Halk Partisi?

Gökhan GÜNAYDIN- Ben en sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partisinin 6 okunu hiç kimse değiştiremez. Önemli olan bu 6 oku geliştirebilmek, 6 okun yanına yeni şeyler ekleyebilmek. Bir evrensel sosyal demokrat parti olabilmek. Yani Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyeti kurması ve Cumhuriyet Halk Partisini kurması gerçeğini hiç kimse değiştiremez. Eğer başka bir şey yapmak istiyorsanız gidip başka bir parti kurabilirsiniz. Ama bu parti 6 okla birlikte yürümeye devam edecek.

Fakat şunu unutmayınız. Bülent Ecevit’te o 6 okun çağdaş yorumunu yaptı. Yani toprak işleyenin, su kullananı neyle açıklardık biz? Devletçilikle mi açıklardık, halkçılıkla mı açıklardık? Bunların tamamının bir çağdaş sentezi dönemine uygun düşen bir sentezi. Cumhuriyet Halk Partisinde bu sorumluluğu var anlatabiliyor muyum? Yani sürekli kendini geliştiren, halk yığınlarına ulaşabilen, onlarla beraber dayanışma içerisinde çalışabilen bir parti olmak zorunda.

Occupy CHP meselesine dönmek gerekirse. Yurtdışında da bunlar yapıldı. O çocukların ne dediğine bakarız.

Ayhan YALÇINKAYA- Yurtdışındaki örneğe bu benzemiyor tabi. Occupy Wall Street diyorsunuz orayı gerçekten işgal ediyorsunuz.

Gökhan GÜNAYDIN- Lafı şuna getireceğim. Ben Cumhuriyet Halk Partisinin, biliyorsun sen hani daha evvel konuşmuştuk gençleşmesi gerektiğini hep savundum. Yani ben 50 yaşındayım, herkes bana işte genç yönetici falan diyor. Yani 50 yaş Cumhuriyet Halk Partisinde yöneticilik yapmak için genç bir yaş falan değil. Yani daha genç arkadaşlarımızın bu partide ilçe başkanı, il başkanı, milletvekili, genel başkan yardımcısı olabilmesi lazım. Ancak bu ideolojik bagajın azaltılması ya da ondan kurtulmasıyla açıklanabilir bir şey falan değildir. Yani adımınızı atarsanız hayatta, ben şimdi bu stüdyodan çıkıp da sokağa adımımı atarsam o adımda bir ideoloji vardır. Benim hayata bakışım, hayatı değerlendirmem, bakkalla kurduğum ilişki bile benim ideolojik arka planıma dayanır.

Ben size bir anekdot söyleyeyim. Benim için insanlık ölçütü nedir biliyorsun çok dikkat ederim buna. Bir yerde bir üst düzey yönetici, kendisinden daha üst düzey bir yöneticiyle konuşurken kullandığı ses tonunun aynısını eğer çaycıyla konuşurken kullanıyor ise bu sadece onun insan olmasından değil, o aynı zamanda sağlam bir ideolojiye sahip olmasından kaynaklanıyor. O ideoloji nedir? Yani insanlar eşittir, insanlar saygıyı hak ederler ve biz bu temeli sağlayacağız. Bu temel üzerinden yürüyeceğiz. Yani bu küçücük verdiğim örnek bile aslında insanların hareketlerini, mesela gülmek devrimci bir eylemdir. Yani altını bir kere daha çiziyorum ben bunun. Gülmek devrimci bir eylemdir. Onun bile bir ideolojisi vardır. İdeolojik bagajınızdan kurtulun demek sizi başka bir ideolojinin teslim almasına izin veriniz demektir. Çünkü size bunu söyleyenler aslında bütün dünyada neoliberal ve neokonservatif bir düşünce temelini dünyaya yayıyorlar ve yeni dünya düzenini bütün ülkelere teker teker oturtturuyorlar. İdeolojinizden vazgeçin derken beni benimseyin demek istiyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi her zaman ideolojisiyle beraber yürüyen bir parti olacaktır. Burada hiç kuşku yok.

Ama şunu söyleyeceğim. Hani bu programın bunu söylemek için çok elverişli bir şey olduğunu düşünüyorum. Bazen yaptığınızı illa sonuna kadar tanımlamanız gerekmez. Örneğin kentsel dönüşüm alanında siz evini kaybetmiş olan bir yurttaşla orada sabahlayıp onun hukuki sorunlarını çözmek için her şeyi yapıyorsanız kendinizi bir yerde tanımlamayın. O sizi zaten bir yerde tanımlayacaktır. Bu adam benim yanımda diyecektir. Ya da benzer hikayeler. Bunu niçin söylüyorum? Çünkü siz kendinizi bir yerde tanımlayarak söze başladığınız zaman işte o siyasi yelpazede önemli bir grup adam, önemli bir grup kadın seni baştan bu benden değil diye bir yere koyuyor. Oysa sen ondansın. Ya da o senden. Hepimiz bakalım yani senin doğduğun, büyüdüğün ortam benim doğduğum, büyüdüğüm ortam şuanda stüdyo dışında televizyonda bizi izleyen herhangi bir yurttaştan çok mu farklı? Yani ben 3 çocuğu olan bir memur babanın oğluyum ve üçümüz aynı anda üniversitede okuduk. Dolayısıyla çok zorluklar çekerek okuduk. Türkiye’de 15 ayrı ilde ben ilkokulu, ortaokulu, liseyi okumak zorunda kaldım ve hala 50 yaşındayım 30 yıllık mühendisim hayatta santimetre ucu kadar veremeyeceğim hesap yok. Bunun için yaşadım ben anlatabiliyor muyum?

Şimdi AKP’nin İstanbul’da en yüksek gökdelenini dikmekle övünen milletvekili halkçı oluyor. Ben elit oluyorum öyle mi? Şimdi benim bunu hayat biçimimle, insanlara davranışımla, meselelere yaklaşımımla silme zorunluluğum var. Çünkü o, işte o zihin temizlemesini yapmalısınız ki Cumhuriyet Halk Partisi gerçekten bir halkçı parti olarak vatandaşla buluşsun. Biz o zihinsel arka planı temizlemek zorundayız.

Ayhan YALÇINKAYA- Doğru bir yerden girdiniz. Sorularımızda var, seyircilerimizden de gelen sorular var. Onlara da girmek istiyorum. Yani sizin anlattığınızdan şunu anlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin 6 okunun ve zaten süreç içinde şekillenmiş bir programdan bahsediyoruz. Yani sürekli masa başında yazarak şekillenmiş bir program değil. Yani Türkiye’ye sosyal demokrasiyi de getiren partiden bahsediyoruz. 6 ok ve sosyal demokrat sentezinin Cumhuriyet Halk Partisi için önemli bir sentez olduğunu, bunun ancak geliştirilebileceğini ama yok edilemeyeceğini söylüyorsunuz. Ve bu noktada da örneğin laiklikten bir geri adım atmanın sözkonusu olmayacağını, olamayacağını söylüyorsunuz.

Gökhan GÜNAYDIN- Elbette.

Ayhan YALÇINKAYA- Türkiye’de laiklik tehlikede midir, değil midir?

Gökhan GÜNAYDIN- Ben Türkiye’nin sosyal ve siyasal dokusuna önemli ölçüde siyasal İslam düşüncesinin girdiğini düşünüyorum, girdiğini değerlendiriyorum. Bu sıradan insanın yaşamı için mesele değil. Ama bu Türkiye’yi bölerek, kutuplaştırarak yönetmeye çalışan AKP zihniyeti için çok büyük bir mesele. AKP var olduğu sürece Türkiye’de laiklik sorundur. Laiklik sorun altındadır, tehdit altındadır. AKP var olduğu sürece. Ama ben sana bütün içtenliğimle söylüyorum. Aşağıya alana indiğin zaman başörtüsünü takan kadının laiklik ya da laiklik karşıtı bir tutumu falan yok. Yani onu karşına almadan meseleyi çözmek önemli.

Ayhan YALÇINKAYA- Gündem dışı zaten orada. Hiç mesele değil ama bu sorunun cevapını sormuşlar o nedenle söyledim. Birde tabi sorulardan bir tanesi cumhurbaşkanlığıyla ilgili. Cumhurbaşkanlığıyla ilgili bir ortak aday projesi var mıdır Cumhuriyet Halk Partisinin veya konuşuldu mu böyle bir şey?

Gökhan GÜNAYDIN- Şimdi 120 gün sonra bu seçim yaşanacak. İki turlu 10 Ağustos ve 24 Ağustos’ta iki turlu bir seçim olacak. İki turlu olduğu için iki turlu düşünmek lazım bunu. İkinci tur için mutlaka ittifak arayışı olacaktır. Ama ilk turda partilerin kendi adaylarını çıkartmasını da anlayışla karşılamak lazım. Çıkartacağınız adayın ikinci tur için birleştirici olabilmesine de dikkat etmeniz lazım. Bunu niçin söylüyorum? Bakın, 12 Eylül 2010 referandumu 2011 genel seçimleri üzerinde önemli ölçüde etki etti. Şimdi benzer bir süreç yine önümüzde duruyor. 43 bandına inmiş bulunan bir AKP’yi yeniden oylarını konsolide eder, birleştirir noktaya gitmesine izin vermemek lazım. Cumhurbaşkanlığı seçimi stratejisini de buna göre kurmak lazım. Elbette parti çok ciddi oranda bunun üzerinde çalışıyor.

Ayhan YALÇINKAYA- Bir soruda halka inmediği, her kapıyı çalıp her yerden gönüllü almadığı sürece sonuç kolay değişmez. Genel Başkan neler yapacağını ifade etmelidir. İfade edemediği içinde halkın beklentilerini karşılayamadı. Daha aktif olmalı. Açıkçası bu seçime yazık oldu diyor izleyicilerimizden bir tanesi.

Gökhan GÜNAYDIN- Ben şunu söyleyeyim, gene bütün içtenliğimle söyleyeceğim. Ayhan bey, sabah 8’den sonra hiç çalışmaya başlanmadı. Günde 3 ya da 4 kent dolaşıldı, miting yapıldı ve bütün içtenliğimle söylüyorum saat 17.00’de Sivas mitingini bitirdik, 3. mitingdi o gün ve biz normalde programda Ankara görünüyordu. Genel Başkan bana dedi ki, ara İstanbul il başkanını derhal bir çalışma programı örgütlesinler akşam 9’dan itibaren İstanbul’da çalışalım. Yani Cumhuriyet döneminde çok partili yaşamı kastediyorum. Bu kadar çok çalışan, bu kadar özveriyle çalışan Genel Başkan çok az bulunur. Yani Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu alandaki hakkını bir kere teslim etmek lazım. 100’den fazla yerde konuştu. Eskiden AKP hep şey derdi, bakın biz CHP’nin 3 katı miting yapıyoruz. Şimdi diyebiliyorlar mı? Diyemiyorlar çünkü her zaman daha fazla miting yapıyoruz.

Mesele şu; daha fazla miting yapmak çözüm mü? Yani 100 değil de 500 miting yapsaydık acaba oylarımız 29 değil de 49 olur muydu? Tartışmayı bunun üzerinden yapmak lazım. Bakın, yolsuzluk söylemi, bize herkes şunu söylüyor. Yolsuzluk, yolsuzluk diye diye işte kutuplaştırdınız, Recep Tayyip Erdoğan’ın şeyine gitti falan. Ben soruyorum gerçekten bunu soran bütün yurttaşlarıma soruyorum. Vatandaşın evinde 1 milyar dolar çıkıyor, dağıta dağıta kalıyor 30 milyon avro, hani ya belki de imam hatip yaptıracaktı ya niye üzerine gidiyorsunuz diyenlere söylüyorum ben. O 30 milyon avroyla Şehrizar konaklarından 6 tane konak alıyorlar kendi adlarına ve bunun dekontu yayınlanıyor. Yani bana deyin ki, herhangi bir siyasal parti bunu görmezdi kardeşim ya siz bunu görmeseydiniz de şey deseydiniz yani kentsel dönüşümü anlatsaydınız. Kentsel dönüşümü anlattık, projelerden bahsettik. Ama Türkiye böylesine bir tabloyla karşı karşıyaysa bunu anlatmadan geçemezsin.

Şunu söyleyeyim, bu işe yaradı mı sorusunu bir cevaplamamız lazım. AKP’deki 6 – 7 puanlık gerilemeyi unutmayalım. Bu kısmen işe yaradı. Peki daha fazla ne yapmak lazım? İki şey yapmak lazım. Yolsuzluk öyküsü ekonominin kötüye gittiği algısının yerleştiği dönemlerde daha çok etki yapıyor madde bir. Madde iki; yolsuzluk kişinin kendi yaşamıyla eşleştirilebildiği zaman…

Ayhan YALÇINKAYA- Yani günlük hayatına girdiği zaman. 

Gökhan GÜNAYDIN- Emekli maaşın artamıyorsa mesele yolsuzluk denildiği zaman etki yaratıyor ve üçüncüsü en önemlisini söyleyeceğim. Bundan daha önemli özeleştiri olmaz. Eğer yurttaş bu siyasetçilerin hepsi aynıdır, biri gider biri gelir fark etmez, bunların hepsi çalar diye düşünüyor ise senin yolsuzluk hikayenin bir önemi yoktur. Sen farklı olduğunu, senin asla bir kuruşla işinin olmayacağını da anlatman ve örneklemen lazım.

Ayhan YALÇINKAYA- Efendim çok teşekkür ediyoruz. Konuşsak daha çok uzun süreceği de gözüküyor. AKP’nin Başbakanında bu konudaki yalanları tabi çok kolay değil. CHP Sivas’ın ötesine gidemez dediği gün Van’da bu partinin Genel Başkanı biliyorsunuz yumurta saldırısı altındaydı. Veya Menderes’i neredeyse CHP astı diyecek İsmet Paşanın o işe ne kadar karşı çıktığını bütün tarih biliyor. Bugünde Sayın Başbakan konuşurken elektrik kesilmiş işte oda ilahi takdir.

Gökhan GÜNAYDIN- Sayın Başbakan bizim nereye gidip giremediğimizi bıraksın da koruması olmadan büyükşehir belediye başkanıyla bir yere gidebilsin.

Ayhan YALÇINKAYA- Çok teşekkür ediyoruz, iyi akşamlar diliyoruz.

Orijinal haber kaynağı için; Cumhuriyet Halk Partisi

Benzer haberler:

    yok