Kategoriler: CHP

Genel Başkan Kılıçdaroğlu canlı yayında, “Neden İhsanoğlu” sorusunu, “çünkü, partilerin çıkarlarını değil, ülkenin çıkarını düşündük” diye yanıtladı ve Erdoğan’ın seçilemeyeceğini belirtti.

-“ Ortadoğu bataklığı var, Müslüman Müslüman’ı öldürüyor. İsrail çocukları, kadınları, gençleri öldürüyor. Cumhurbaşkanı adayımızı  o koltuğa oturtursak Ortadoğu bataklığını kurutur. Ortadoğu’da özel bir ağırlığı, özel bir saygısı vardır. Mısır’dan tutun 57 ülke Ekmeleddin beye hep saygı duymuştur”

-“Ekmeleddin bey BM örgütünden sonra dünyadaki en büyük ikinci örgüt olan  İslam İşbirliği Örgütünü başarıyla yönetmiştir. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğunda Türkiye yeniden bölgede saygınlık kazanacaktır. Öfke dilini dış politikada kullandığınız zaman dost edinemezsiniz düşman edinirsiniz. O nedenle etrafımızda dost kalmadı, Türkiye yalnızlaştı”

-“Biz protesto edeceğiz ve sandığa gitmeyeceğiz diye düşünenler var. Protesto kimin işine yarar? Protesto ettiği zaman kendisinin düşündüğünü gerçekleştirebilecekse gitmesin. Ama tam aksini destekleyen bir sonucu ortaya çıkaracaksa, öbür tarafa katkı yapmış oluyor”

-“Hepimizin sandığa gitmesi lazım. Aydınlarımızın da sandığa gitmesi lazım. Üç adayın üçünü de beğenmeyebilirler ama gidip bir tercihte bulunsunlar, katılım yüksek olsun”

-“Orantısız bir seçim çalışması var. Sayın Erdoğan devletin olanaklarıyla memurları zorla mitinge götürmekten, Başbakanlığın uçağını, arabasını kullanmasına kadar her şeyi yapıyor. Ekmeleddin bey banka hesabı açtı gelen yardımlarla, bağışlarla kampanyasını götürmeye çalışıyor. Sayın Selahattin Demirtaş ve Ekmeleddin bey bağışları açıkladı. Ama o açıklamıyor. O koltuğa temiz ahlaki değerleri yüksek birisinin oturması lazım”

-“Erdoğan’ın anlayışında tek adam rejimine doğru gitmek var. Zaten şuanda bir tek parti devleti özlemi var, valisi, kaymakamı, emniyet müdürüyle. Devletin bütün organları iktidar partisine çalışıyor”

-“Sistemde aksaklık, yanlışlık var mı? Var. Aksaklığı doğuran 12 Eylül düzeni. Siyasi partiler yasası. Bir lidere sultanlık görevi veriyorsunuz. Diyorsunuz ki sen bütün milletvekillerini belirleyebilirsin. O parlamentoda sultanın yani liderin sözünün dışına çıkabilir mi? Çıkarsa bir dahaki seçimlerde aday gösterilmeyecek”

-“Anayasamızda işten çıkarmalar dahil, yargı kararları 30 gün içinde uygulanır diyor. Şimdi 2 yıla çıkarıyorlar. Totaliter rejim bu. Bazı entelektüeller de bu konuda duyarsız. Sıra onlara gelince bağırıyorlar. Oysa sıra gelmeden hepimiz hukukun üstünlüğünü sağlamalıyız.”

Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun Giresun’da NTV’nin canlı yayınında Cumhurbaşkanı seçimi ve adaylarla, adayların nitelikleriyle  ilgili soruları şöyle cevapladı….

Oğuz HAKSEVER- Güncelden gidiyoruz ama asıl bu elbette söyleşinin amaçlarından bir tanesi de liderler konuşuyor başlığı altında yapıyorduk ama Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kampanyası. Karadeniz’deydiniz ama Adana’dan başladınız galiba. İzlenimlerinizi alabilir miyiz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İzmir’den başladım. İzmir, Balıkesir, Çanakkale, Adana, çok yeri gezdim ama…

Oğuz HAKSEVER- Miting vardı da ben biraz o yüzden Adana’da…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet birden fazla yere gittik. Unutuyorum çok fazla gezdiğimiz için. Bugün Trabzon’dan başladık Giresun’a geldik. Yarın Merzifon var, Gümüşhacıköy var. Yarın oraya gideceğim. Ondan sonra başka bir program var oraya gideceğiz. Yoğun bir programımız var.

Oğuz HAKSEVER- Bir kapsam belirlendi mi kaç il, kaç yer diye? Yoksa peyderpey mi hazırlıyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle söyleyeyim, seçimlere kadar bütün günlerimiz dolu. Program sürekli yapılıyor. Dolayısıyla yani bir gün evde oturmayacağım. Gezeceğiz, vatandaşa anlatacağız. Kısır polemiklere girmiyorum Oğuz bey onun da altını özenle çiziyim. Yani Erdoğan şunu söyledi, o bunu yaptı, o bunu yaptı. Bu tartışmalara girmiyorum. Çünkü biz ülkeye bir Cumhurbaşkanı seçiyoruz. Yani yoksa partiler arasında bir yarış yok burada. Ve biz bir şey daha yaptık. Bana göre bizim demokrasi tarihimize çok önemli bir katkıda bulunduk. 9 siyasal parti bir araya geldi ve Ekmeleddin beye destek verdi. Bizim cumhuriyet tarihinde bir ilktir 9 siyasal partinin bir Cumhurbaşkanı adayını desteklemesi. Bu aslında bizim demokrasiye yaptığımız en büyük katkılardan birisidir. Neden bunu yaptık? Çünkü biz partilerin çıkarlarını değil ülkenin çıkarını düşündük. Eğer biz demokratik yollardan bir kişiyi cumhurbaşkanı seçebiliyorsak, 9 siyasal parti bir araya gelip bir isim üzerinde anlaşabiliyorsak bu demokrasi adına çok güzel bir kazanımdır diye düşünüyoruz.

Oğuz HAKSEVER- Gerçi çok belki söylediniz ama dediğimiz gibi yayının amacı doğrultusunda bunu gene sormak isterim. Neden Ekmeleddin İhsanoğlu’na seçmenler oy versin?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Birden fazla nedeni var. Birinci neden şu; anayasamızda diyor ki cumhurbaşkanının tarafsızlık ilkesi esastır. Ekmeleddin bey hiçbir siyasi partinin üyesi değil. Yani bir CHP’li değil, bir MHP’li değil, bir DYP’li değil, bir DP’li değil. Hiçbir siyasi partiye üye değil. Dolayısıyla bütün siyasi partilere eşit mesafede olan bir insan. Dolayısıyla biz anayasanın gereğini yapıyor muyuz? Yapıyoruz. Bir partili olsaydı bana şu soru sorulabilirdi. Efendim o CHP’li ben niye ona oy vereyim? Hiçbir partiden değil. Bildiğimiz tipik bir yurttaş, bir vatandaş.

İki; Cumhurbaşkanı koltuğuna oturacak kişinin sakin birisi olması lazım. Devletin bütün kurumlarını uyum içinde çalıştırması lazım. Böyle bir özelliği var mı? Var. Öfke dilini kullanıyor mu? Hayır. Konuşurken insana huzur veriyor mu? Veriyor.

Üç; Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak kişinin bilge birisi olması lazım. 21.yüzyılın Türkiye’sinde buna ihtiyacımız var. Konuşması, bilgisinin derinliği, demokrasiye inanmışlığı, bölge dengelerini bilen, Türkiye’nin dengelerini bilen, kurumların sağlıklı çalışmasına inanan bir kişi olması lazım. Ekmeleddin beyde bu özelliklerde var.

Dört; Cumhurbaşkanlığı makamına oturacak kişinin hem Ortadoğu’yu, hem batıyı çok iyi bilmesi lazım. İki tarafta da saygınlığının olması lazım. Ekmeleddin beyde bu özellikte var. Hem batıyı, hem doğuyu çok iyi bilir. Türkiye’nin ve dünyanın dengelerini iyi bilen birisi. 57 İslam ülkesini yönetmiş, Filistin’de taraflar arasındaki çatışmayı sonlandırıp barışı sağlamış ve bir Kadir gecesi imzalatmış onlara. Böyle nitelikli bir insandır.

Beş; Cumhurbaşkanı koltuğuna oturacak kişinin bayrağı temsil ettiğini unutmayalım, vatanı temsil ettiğini unutmayalım. Dolayısıyla o koltuğa oturacak kişinin yüksek ahlaki vasıflara sahip olması lazım. 21.yüzyılın Türkiye’sinde buna ihtiyacımız var. Ekmeleddin bey yüksek ahlaki vasıflara sahip mi? Evet. Arkasında bir leke var mı? Hayır. Bir karanlık, bir soru işareti var mı? Hayır hiçbir şey yok. Son derece mütevazi ki oda bilgi birikiminden ve bilgisinin derinliğinden geliyor. Son derece mütevazi ve alçakgönüllü birisi. Yani tam bize yakışan birisi. Yani bir Yunus gibi, bir Mevlana gibi, bir Hacı Bektaş-i Veli gibi bu toprakların yetiştirdiği ender değerlerden birisi.

Bir başka özellik onu da söyleyelim. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak kişinin batıda da tanınması gerektiğini söylemiştim. İhsanoğlu altın madalya ödülü var. Uluslararası bir kuruluşun bilim tarihi ve felsefe enstitüsünün düzenlediği bir ödül var. Bir Türk insanı bu topraklarda yetişmiş bir insan adına ödül veriyor yabancılar. Başka birisine vermiyorlar. 4 yılda bir veriliyor bu ödül. Neden bu Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı olmasın.

Baktığınız zaman bir başka temel özellik daha. O koltuğa oturacak kişinin cumhuriyetin değerlerine sahip çıkması lazım. Biz bu değerleri bir günde oluşturmadık. Ağır bedeller ödedik Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda. O zaman o değerlere sahip çıkan birisinin olması lazım. Ekmeleddin bey cumhuriyetin değerlerine sahip birisidir.

Yine bir başka özellik, o koltuğa oturan kişinin yurttaşlar arasında ayrım yapmaması lazım. Ekmeleddin beyin bugüne kadar yaptığı bütün açıklamalar ve daha önce yaptığı açıklamalar dikkatle izleyelim, dikkatle okuyalım, toplumun hiçbir kesimiyle ilgili negatif bir söylemi yoktur. Dolayısıyla toplumun her kesimini rahatlıkla kucaklayabilir.

Ben bütün bunları nasıl edindim biliyor musunuz Oğuz bey. Siyasi partileri gezdim, sivil toplum kuruluşlarını gezdim, sanatçılarla oturup konuştum. Değişik kişilerle, çevrelerle konuştum. Nasıl bir Cumhurbaşkanı istiyorsunuz? Bu söylediğim başlıkları benim önüme koydular. Kimisi sanata ve sanatçıya değer vermeli dedi. Kimisi cumhuriyetin değerleri dedi. Kimisi kadın erkek eşitliği dedi. Bütün bunları düşündük bu kişide bu nitelikler var dedik. Ekmeleddin beyi seçmemizin temel nedeni bu.

Dediğim gibi Ekmeleddin bey bir CHP’li değil. Eğer bakılırsa sağ kökenli bir kültürden geliyor. Ama biz Türkiye’yi düşünüyoruz. Türkiye’nin geleceğini düşünüyoruz. Ülkemizi düşünüyoruz. Yoksa biz CHP’yi düşünmüyoruz, CHP ayrı bir şey. Eğer bir siyasi yarışma olursa onu ayrıca yaparız. Ayrıca biz cumhurbaşkanı adayının sıcak siyasetin içinde olmaması gerektiğine inanıyoruz. Cumhurbaşkanları az konuşurlar ama öz konuşurlar. Sabah akşam konuşmazlar Cumhurbaşkanları. Bu nitelikler var onda. Az konuşuyor, öz konuşuyor, yerinde konuşuyor, kimseyi kırmamaya özen gösteriyor. Bildiğimiz yani gerçekten güzel nitelikleri olan bir Cumhurbaşkanı adayı.

Şimdi diğer adaylarla vatandaşlarımın kıyaslamasını isterim ve oylarını ona göre vermelerini isterim. Dolayısıyla biz eğer bu niteliklere sahip bir cumhurbaşkanı adayını o koltuğa oturtursak emin olun Türkiye’nin saygınlığı artacaktır ve ben şuna da çok yürekten inanıyorum. Bugün Ortadoğu bataklığı var biliyorsunuz. Müslüman Müslüman’ı öldürüyor. Bir Müslüman Müslüman’ı öldürüyor Suriye’de, Irak’ta. İki; İsrail Gazze’de masum çocukları, kadınları, gençleri öldürüyor. Ortadoğu bir kan gölüne dönmüş durumda. Ortadoğu’da Ekmeleddin beyin özel bir ağırlığı vardır, özel bir saygısı vardır. Mısır’dan tutun 57 ülke Ekmeleddin beye hep saygı duymuştur. Başarıyla yönetmiştir ki BM örgütünden sonra dünyadaki en büyük ikinci örgüttür. İslam İşbirliği Örgütünü başarıyla yönetmiştir.

Şimdi bu değerli niteliklere sahip birisi yarın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğunda o bölgedeki sorunları çözme konusunda da iradesini ortaya koyacaktır. Ve Türkiye yeniden bu bölgede saygınlık kazanacaktır. Evet diyeceklerdir Ekmeleddin İhsanoğlu bey bu sorunları çözme konusunda hünerini gösterecektir. Ben buna yürekten inanıyorum. Çünkü ben bu ülkenin dış politikasının milli olması gerektiğine ve nasıl biz yurtta barış, dünyada barış diyorsak Mustafa Kemal Atatürk’ün sözü. Gerçekten de bunu yapmak için çaba harcamalıyız. Öfke dilini dış politikada kullandığınız zaman dost edinemezsiniz düşman edinirsiniz. O nedenle etrafımızda dost kalmadı, Türkiye yalnızlaştı bu bölgede.

Oğuz HAKSEVER- Zamanında en dikkat çekici açıklamalarınızdan biri Sayın Kılıçdaroğlu hadi bende söyleyeyim kürsüye vurarak tıpış tıpış oy vereceksiniz çağrınız oldu. Ne dersiniz bu ne kadar yankı buldu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Düşündüğümden fazla yankı buldu. Eleştirenlerde oldu, iyi yaptın diyenlerde oldu. Sonunda vatandaşların takdiri tabi. Onu şunun için söyledim Oğuz bey. Şimdi yeri zamanı gelince hepimiz konuşuyoruz. Eyvallah konuşalım. Eleştiriyoruz, eyvallah eleştirelim. Ama gereğini de yapalım. Hem sandığa gitmeyeceğim, hem konuşacağım. O olmaz. O zaman hiç konuşmayacaksın. O nedenle üzerinde durdum. Yani eğer biz çocuklarımıza karşı daha güzel bir Türkiye’yi vaat ettik ve sözünde durmak istiyorsak. İki, gerçekten bu ülkede huzur istiyorsak. Üç, bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı seçiminde benimde katkım vardır diyorsak sandığa gitmeliyiz, oyumuzu kullanmalıyız ve ondan sonrada konuşmalıyız. Ben sandığa gidecek vatandaşların illa gidip de şuna veya buna oy vermelerini değil, benim düşüncem zaten biliniyor. Herkes biliyor düşüncelerimi. Ama ben istiyorum ki katılım ne kadar yüksek olursa o kadar sağlıklı bir sonuç çıkmış olur ortaya.

Oğuz HAKSEVER- Bunun çok önemli olduğunu özellikle araştırma şirket sahipleri yazıyorlar. Bugün bir mesaj aldım bir araştırma şirketinin sahibinden katılımın cidden oy oranlarını etkileyeceği yolunda çok sağlam saptamaları var. Nasıl yankı buldu dan kastım birazda oydu. Yani tatilcilerin sandığa gitmesi konusunda işaretler geliyor mu size? O da bir sanki kategorize etmek gibi kimse algılamasın.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. İzmir’den Balıkesir’e doğru giderken pek çok ilçeye ve beldeye uğradım. Bizim il ve ilçe başkanlarıyla da görüştüm. Çok sayıda vatandaş seçmen kütüklerini tatil yöresine almış. Yani oyunu orada kullanacak. Bir kısmı da doğrudan doğruya gidip asıl ikametgahının olduğu yerde oyunu kullanacak. Bütün uçakların seferlerinin dolu olduğu da ifade edildi. Ben bundan büyük bir mutluluk duydum.

Şimdi özellikle bizim bazı aydınlarımız var. Ben saygı duyarım. Sonuçta bu ülkenin entelektüel birikimine katkıda bulunurlar. Ama hayır biz protesto edeceğiz ve sandığa gitmeyeceğiz diye düşünenler var. Şimdi bir şeyi protesto etmek acaba kimin işine yarar? Yani kendisinin düşündüğünü gerçekleştirebilecekse eğer protesto ettiği zaman gitmesin. Ama kendi düşündüğünün tam aksini destekleyen bir sonucu ortaya çıkaracaksa o zaman sandığa gitmeyerek öbür tarafa zaten katkı yapmış oluyor. Bu ayrıma bakmamız lazım, buna dikkat etmemiz lazım. Kuşkusuz ben şuna inanırım. Cumhurbaşkanlarının bu şekilde, adayları söylüyorum bu şekilde belirlenmemesi lazımdı. Bana göre örneğin 100 bin vatandaş, 50 bin vatandaş, 10 bin vatandaşın imzasıyla da veya şu kadar sivil toplum kuruluşunun imzasıyla da bir cumhurbaşkanı adayı belirlenmeydi. Buna hiç itirazım yok. Yani grubu olan siyasi partilerin sadece aday belirleme gibi bir lükslerinin olmaması lazımdı. Ama biz bunları zamanında söyledik. Ama sonuçta parlamentodaki bizim sayımız belli. İktidar partisinin tümüyle istediği şekilde şekillendi yasa. Orantısız bir seçim çalışması var biliyorsunuz. Bir kişi Sayın Erdoğan bütün devletin olanaklarını kullanarak her türlü propagandayı yapıyor, memurları zorla miting alanına götürmekten tutunda Başbakanlığın uçağını, arabasını kullanmasına kadar her şeyi yapıyor. Ekmeleddin bey ne yapıyor? Banka hesabı açtı gelen yardımlarla, bağışlarla kampanyasını götürmeye çalışıyor. Erdoğan kendi kampanyasına gelen parayı bile açıklamıyor. Niye açıklamıyor? Sayın Selahattin Demirtaş açıkladı. Ekmeleddin beyde açıkladı. Ama o açıklamıyor. Niye açıklamıyor? Hangi gerekçeyle açıklamıyor? Madem şeffafız, madem o koltuğa temiz ahlaki değerleri yüksek birisi oturacak onunda açıklaması lazım. Ama açıklamıyor.

Şimdi ben özellikle burada şu noktanın altını özenle çizmek isterim. Hepimizin sandığa gitmesi lazım. Aydınlarımızın da sandığa gitmesi lazım. Yani üç adayın üçünü de beğenmeyebilirler ama sonunda bir tercihte bulunmaları benim en büyük arzum. Bir tercihte bulunsunlar. Gidip oylarını ona göre kullanırlarsa katılım oranı yüksek olacaktır. Daha sağlıklı, daha tutarlı bir sonuç çıkacaktır diye düşünüyorum.

Oğuz HAKSEVER- Arada bir soru vardı. Siz niçin Ekmeleddin İhsanoğlu’nu seçsin seçmenler sorusuna cevap verirken o çağrışımda bulundurdu. Yani köşkle hükümet arasında bir gerilim istemiyorsunuz sonucuna varsam ne kadar haklıyım?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle doğru. Ekmeleddin beyin bir özelliği dediğim gibi sessiz, sakin ama zaman zaman kararlı bir tavır sergilemesidir. Bana kararlılığını Sayın Kemal Derviş söyledi. Gazetelerde bir haber okumuş işte Ekmeleddin beyin ismini Kemal Derviş Kılıçdaroğlu’na söyledi diye. O da beni Amerika’dan aradı Kemal bey dedi Sayın Genel Başkan ben size böyle bir öneride bulunmadım. Evet dedim. Ben bunu yalanlayacağım böyle bir şey olmadığını. Tabi dedim. Yani siz böyle bir öneri getirmediniz bana. Ama dedi ben size bir şey söyleyeyim Ekmeleddin bey çok mükemmel bir insan ben onu tanıyorum dedi. Bir özelliği var çoğu kişi onu bilmez. Çok iyi bir yöneticidir, aldığı kararın arkasında dik durur dedi. Ben bunu İslam İşbirliği Teşkilatında gördüm dedi. Bende çok mutlu oldum tabi. Ayrıca Sayın Derviş’inde Ekmeleddin beyi tanıması ve onunda yöneticilik vasfını özellikle bana aktarması açısından mutlu oldum.

Eğer Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak kişi sabah akşam Başbakanın işine karışırsa devlette kriz çıkar. O zaman o Başbakan konumu gereği kukla Başbakan olmuş olur. Bizim demokrasi tarihimize yeni bir sıfat eklenmiş olur. Geçmişte bunun bir örneği oldu ve o çok kısa sürdü.

Şimdi bakın Oğuz bey, eğer Cumhurbaşkanı sabah akşam Başbakanın işine karışır, ihaleleri takip eder, nasıl olup olmadığını bana bildirin der veya onun dışında bütçeyle ilgilenir veya bütçeye müdahale ederse o Başbakan kendi programını parlamentoya getiremez. Çünkü biz şunu sorarız, bu bütçe senin bütçen mi, yukarıdakinin bütçesi mi? Bu eleştiriler sana mı, yukarıya mı? Sen gerçekten bir Başbakan mısın, yoksa kukla bir Başbakan mısın? Bunlar olmaz. Ekmeleddin bey şunu söylüyor, ben müdahale etmem diyor. Hükümetin uyum içinde çalışmasını isterim. Bütün kurumların uyum içinde çalışmasını isterim. Yani geleneksel tavrımı ben sürdürürüm diyor. Öbürü ise diyor ki, ben müdahale ederim diyor.

Oğuz HAKSEVER- Teamüller çizgisinde değil anayasa çizgisinde cumhurbaşkanı olurum diyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Teamüllerle anayasa ne demektir? Anayasaya kimse aykırı davran demiyor ki zaten. Teamüller yani gelenekler bazen hukuktan yani yasalardan daha kuvvetlidür. İngiltere bunun tipik örneğidir. İngiltere’de yazılı anayasa yoktur. Ama hiç kimse İngiltere’de anayasası yok orada demokrasi yok demiyor. Orayı ayakta tutan teamülleridir. Türkiye’yi de ayakta tutan oluşturduğu teamüllerdir. Çünkü bu teamüller sabahtan akşama oluşmaz. Yılların imbiğinden geçer her siyasi düşünceden insan o teamüllere uyar ve teamül öyle oluşur. Örneğin İngiltere’de maliye bakanları bütçeyi parlamentoya 100 yıllık bir çantayla götürürler. Her maliye bakanı o çantanın içine bütçeyi koyar ve oraya götürür. Bu bir gelenektir. Bizim ülkemizde de gelenekler vardır. Biz de o geleneklere bağlı olmak zorundayız. Hatta bu gelenek dediğimiz şey aynı zamanda bir kültürdür zaten. Dışişlerinin bir geleneği vardır, kültürü vardır. Maliye bakanlığının, merkez bankasının, genelkurmayın kültürleri vardır. Zaten devleti devlet yapan bu kültürlerdir. Amerika’yı Amerika yapan başkan mıdır? Hayır. CIA’dir, FET’tir yani merkez bankasıdır, RSS’dir Gelir İradesi Başkanlığıdır, Pentagon’dur. Bunlar kim olursa olsun devletin geleneği hukukun üstünlüğü çerçevesinde kurallarına göre çalışırlar. Zaten yasama organı demiş senin görevlerin bunlar. O görevlerini yaptığı sürece bir şey yok. Ama kendi kültürlerini oluştururlar o arada. Ben geleneklere uymam dediğiniz anda neye uyacaksınız? Anayasaya uyacağım. Anayasa diyor zorunlu haller öngördüğü şey bakanlar kuruluna başkanlık yapmak. Nedir o? Bir savaş hali olur Allah göstermesin. Bir savaş hali olur elbette ki Cumhurbaşkanı gelip bakanlar kuruluna başkanlık edebilir. Ama ben bütçeyi sunacağım parlamentoya bende gidip bütçenin başında bekleyeceğim. Bakanlar kuruluna başkanlık yapacağım. Olmaz doğru değil. Neden biliyor musunuz? Nedeni şu; cumhurbaşkanlarının sorumsuzluğu esastır, sorumluluğu yoktur. Tek sorumluluğu vardır vatana ihanet. Vatana ihanet dışında Cumhurbaşkanlarının sorumluluğu yoktur. Böyle olunca da Cumhurbaşkanlığı zaten sembolik bir makamdır. İcra makamı değildir orası. Orası devleti temsil eder, bayrağı temsil eder, ülkeyi temsil eder. Odur Cumhurbaşkanının görevi. Devletin kurumlarının uyum içinde çalışmasını öngörür. Genelkurmay Başkanı, Başbakan haftalık ziyaretlerini yaparlar. Ülkede ya da belli alanlardaki gelişmeleri Sayın Cumhurbaşkanına aktarırlar. O da alır devletin kurumlarının uyum içinde çalışıp çalışmadığına bakar. Zaman zaman şikayetler olabilir devletin kurumları arasında. Başvurulan makamdır Cumhurbaşkanlığı. Orada tarafları çağırır gerekirse oturur konuşur ve ona göre de çözer. Şimdi siz hiçbir sorumluluğu olmayan bir makama sorumlu icraat vereceksiniz. Olmaz, olmaz. Akıl var mantık var.

Oğuz HAKSEVER- Abdullah Gül dönemi sona eriyor 11. Cumhurbaşkanımız. Yanıt vermek ister misiniz o dönem konusunda neler düşünüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Önce şunu söyleyeyim madem gelenekten açıldı. Sayın Abdullah Gül devletin geleneklerine yani Cumhurbaşkanlığı makamının bugüne kadar oluşan geleneklerine büyük ölçüde bağlı kaldı. Devlet kurumları arasında zaman zaman ortaya çıkan sorunlar vardı. O sorunları çözme konusunda belli iradeyi koyduğunu biliyorum. Zaman zaman özel görüşmelerde aktarılırdı. Ben sadece Sayın Gül’ün hükümetten her tasarıyı bir iki istisna hariç aynen onaylayıp ki anayasaya aykırılığı çok açık olan tasarıları onaylayıp resmi gazetede yayınlamasını doğru bulmadım. Yani en azından onaylasa bile kendisi anayasa mahkemesine başvurup dava açmalıydı veya bir kez daha görüşülmek üzere gerekçelerini yazarak parlamentoya göndermesi gerekirdi. Bunu yapabilseydi toplumun tüm kesimleriyle daha sağlıklı bir diyaloğun yolu açılmış olurdu. Sayın Gül buna pek itibar etmedi.

Birde Gül’ün şöyle bir özelliği çıktı ortaya. Sayın Gül büyük ölçüde Cumhurbaşkanlığı sonrasındaki siyasi hayatını şekillendirmede Erdoğan’ın tavrına kendisini mahkum etti. Geleceği ona bağladı. Cumhurbaşkanlığından sonra benim siyasette yolumu veya siyasette önümü Erdoğan açacaktır diye bir beklenti içine girdi. Bu beklenti onun sağlıklı bir Cumhurbaşkanlığı görevini yapmasını engelledi ve kendisini bir anlamda Erdoğan’a bağımlı kıldı. Yani bana biat edeceksin, etmezsen ben senin yolunu keserim gibi dolaylıda olsa belki aralarında özel bir görüşme olmuştur onu bilmiyorum. Dolaylıda olsa bu izlenimi bizim önümüzde bıraktı. Bu doğru değildi. Cumhurbaşkanlığı makamı yüce bir makam. O makamdan sonra insanlar oturup bir köşede oturmalılar. Siyasetse olabilir siyasete girebilirler vs. bir şey demiyorum ben ama o makamın gereğini yerine getireceksiniz, kendinizi Başbakana bağımlı kılmayacaksınız. Kendinizi içinden çıktığınız siyasi partinin bir unsuru haline getirmeyeceksiniz. Çünkü orası tarafsızlığı öngörülen bir makamdır ve o tarafsızlığı da koruyacaktır. Ben Gül’ün bu tarafsızlığı koruduğu kanısında değilim.

Oğuz HAKSEVER- Devam edeceğim o zaman buradan çarpıcı sözleriniz var. Sayın Gül’ün siyasete devam etme isteği yolunda bir izleniminiz var anladığım kadarıyla öylemi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kendisinin açıklaması, ben halka hizmet etmeyi sürdüreceğim diye.

Oğuz HAKSEVER- Başka yolları da var demişti bunun.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Şimdi siyaset zaten halka adanmışlıktır. Siyaset kişisel kariyer alanı değildir ya da kişisel zenginleşme alanı değildir. O işi Erdoğan gayet güzel yapıyor. Türkiye’de görüyor zaten. Sayın Gül hizmet etmek isteyebilir. Ben siyasette yoluma devam etmek istiyorum diyebilir. Ama bunu keşke Cumhurbaşkanlığı bittikten sonra ifade edebilseydi daha şık olurdu. Yani o makama duyduğumuz saygının gereği olarak daha sert bir ifade kullanmak istemiyorum. Çünkü Sayın Gül her şeye karşın Cumhurbaşkanlığını belli bir çıtanın altına düşmeden götürdü onu da söyleyebilirim.

Oğuz HAKSEVER- Bu Cumhurbaşkanlığı seçiminin aynı zamanda bir sistem ya da rejim referandumu olacağı yolunda yorumlarda var. Ne kadar katılırsınız Sayın Genel Başkan?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Erdoğan başkanlık sistemi diyor. Ben başkanlık sistemine geçmek istiyorum diyor. Ne tür bir başkanlık sistemi? Amerika’ya bakıyoruz ve orada da Kuzu’nun söyledikleri öne çıkıyor. Zavallı Obama diyor. Bir büyükelçi bile atayamıyor. Çünkü oradan birisi veto ederse büyükelçi atanamıyor. Biz sistemleri iyi bilmeden, iyi sorgulamadan kendi geleneklerimize bağlı kalmadan, kendi geleneğimizi, kendi tarihimizi iyi bilmeden kendimize göre siyaseti bireysel olarak kendimize göre siyaseti oluşturmaya çalışıyoruz. Erdoğan’ın tipik özelliği budur. Her şey benden sorulsun diyor. O kadarki İstanbul’daki kupon arazileri bile satmadan bana haber vereceksiniz diyor. Bu olmaz. Devlette bu olmaz. Ahlaki değerlerimizde de böyle bir şey yoktur.

Şimdi burada üzerinde durmamız gereken aslında temel noktada bu olsa gerek. Erdoğan siyaseti değerlendirirken hep kendi kişisel kariyerini düşündü ve kendi kişisel kariyerine ya da beklentilerine ya da kafasında oluşturduğu bir siyasal düzene göre bir yapı oluşturmaya çalıştı. Yasaları değiştirdi. Örneğin Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle ilgili yasa orantısız olarak devletin bütün gücünü alarak Başbakanın Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmesi gibi anormal bir tabloyu hep kendisi çıkardı. Parlamento gücüne dayandı çıkardı ve ben bunu yapacağım dedi. Şimdi isteği şu; ben Cumhurbaşkanı olayım ama aynı zamanda AKP’nin de Genel Başkanı olayım. Ben Cumhurbaşkanı olayım ama seçilecek milletvekillerini de ben belirleyeyim. Ben Cumhurbaşkanı olayım ama HSYK’ya gerekirse ben talimat vermeliyim. Ben Cumhurbaşkanı olayım valileri ben tayin edeyim. Şimdi bu olmaz. Bu tek adam rejime doğru gitmektir. Zaten şuanda bir tek parti devleti özlemi var Türkiye’de yaşıyoruz bunu valisi, kaymakamı, emniyet müdürüyle. Devletin bütün organları şuanda iktidar partisine çalışıyor zaten. Biz onu gözlemliyoruz, görüyoruz da zaten.

Şimdi siz eğer böyle bir tablo yaratırsanız, böyle bir özlemle yola çıkarsanız Türkiye demokrasiden çok şey kaybeder. Bizim 200 yıllık parlamento geleneğimiz  vardır. 200 yıl biz bu geleneği yaşatmışız. Şimdi 200 yıllık geleneği çöp sepetine atıyoruz ne olduğu belli olmayan bir başkanlık sistemi kuracağız. Soruyoruz ne tür bir başkanlık? Türkiye’ye özgü başkanlık. Nedir bu? Nasıl bir başkanlıktır bu Türkiye’ye özgü? Onu bilmiyoruz onu daha sonra Erdoğan düşünecek bizde söyleyeceğiz diyorlar. Bu doğru bir şey değil. Devleti devlet yapan az öncede söyledim devletin kurumlarıdır ve gelenekleridir.

Bakın Oğuz bey, ben bu devlette 27,5 yıl kamu görevi yaptım. Gelir İdaresi Başkanlığına Daire Başkanı olarak atandığım gün kimden sonra Genel Müdür Yardımcısı olacağımı ben biliyordum. Benden bir gün önce atanan önce o olacaktı sonra sıra bana geliyordu. Maliye Bakanlığının geleneğiydi bu. Biz bunu biliyorduk. Bu bir kültürdü. Yasalar böyle bir öngörüsü var mı yasaların? Hayır. Ama hepimiz biliyorduk ki sistem böyle yürüyor. Merkez Bankası bizim çok önemli bir kurumumuzdur. Merkez Bankasının kendi kültürü vardır. Merkez Bankalı olmak gibi. Veya İş Bankası veya Ziraat Bankası. Her kurum. Alın televizyonları da öyle bakabiliriz yani. NTV’nin de kendine özgü bir kültürü vardır, Habertürk’ün kendine özgü bir kültürü vardır. TRT’nin kendine özgü bir kültürü vardır. Eğer siz bu gelenekleri yaşatabilirseniz o zaman objektif kurallar dediğimiz kuralları oluşturmuş oluyorsunuz ve dolayısıyla siz dışarıdan gelecek tepkilere karşı çok daha kuvvetli oluyorsunuz. Neden? Çünkü sizi görevden alsalar sizin de aynı kültürü paylaşan bir başkası gelecek aynı tepkiyi gösterecektir.

Şimdi biz bunları yok ediyoruz. Yok ettiğimiz içindir ki toplumda büyük bir karamsarlık var Türkiye nereye gidiyor diye. Oysa biz bu gelenekleri yaşatmak zorundayız. Eğer gelenekleri yaşatırsak 200 yıllık parlamenter sistemde aksaklık var mı? Elbette var. Yanlışlık var mı? Elbette var. Peki aksaklığı doğuran nedir? Ben söyleyeyim, 12 Eylül düzeni. Siyasi partiler yasası. Bir lidere sultanlık görevi veriyorsunuz. Diyorsunuz ki sen bütün milletvekillerini belirleyebilirsin. O parlamentoda sultanın yani liderin sözünün dışına çıkabilir mi? Çıkarsa bir dahaki seçimlerde aday gösterilmeyecek. Nerede özgür irade? Yasama organının kendi iradesi nerede? Yürütme organı tarafından tutsak alınmış bir irade. Zaten parlamenter sistemi zora sokanda bu. Eğer gerçekten özgür bir irade olsa milletvekili düşündüğünü çıkıp kürsüde özgürce eleştirebilse sorunumuz olmaz.

Bakın parlamenter gelenekten örnek vereyim size. Bir yasa parlamentoda görüşülürken bir bakanlar kurulu sırası vardır. Orada bakanlar oturur, hükümet. Bir tarafta bakan, arkasında komisyon vardır. Ön tarafta da yasama organları, milletvekilleri vardır. Milletvekilleri yürütme organından gelen yasaları oturur bağımsız ve özgür iradeleriyle eleştirir veya onaylarlar. Ama AKP grubuna baktığınızda o kendi bağımsız iradesini ortaya koyup eleştiri getiremiyor. Çünkü çekiniyor, korkuyor. Yürütme organı baskısını kuruyor.

Şimdi size tipik bir örnek vereceğim. Anayasamızda diyor ki, yargı kararları süratle uygulanmak zorundadır. Bir yasa var ona göre de 30 gün içinde en geç idare yargı kararı uygulanır diyor. Yeni gelen yasada diyor ki, daha henüz yasalaşmadı milletvekillerimiz direniyorlar yasalaşmasın diye. 2 yıl. Birde aynı göreve de değil. Şimdi insaf. O zaman ne oluyor? Yargı organı da askıya alınmış oluyor. Şimdi buna parlamenter sistem denemez bu başka bir sistem. Buna başkanlıkta diyemiyoruz. Totaliter rejim. Bir kişinin iradesini yasa olarak ortaya koyuyorsunuz siz. Biz o nedenle diyoruz demokraside zaaf var. O nedenle AB, o nedenle Amerika, o nedenle Rusya, o nedenle Japonya, o nedenle Fransa, Almanya. Türkiye’de ne oluyor? Nasıl nereye gidiyor bu Türkiye diye hepsi tasa duyuyorlar. Kaygı duymakta haklılar mı? Elbette haklılar. Çünkü aynı tasayı bizde duyuyoruz. Ama bunları anlatmakta zorluk çekiyoruz Oğuz bey. Şimdi vatandaşa gidiyoruz anlatmaya. Emin olun vatandaş zaten canından bezmiş, borç batağı içinde. Ne diyorsunuz kardeşim diyor. Ben ay sonunu nasıl getireceğim ben onunla uğraşıyorum. Şu borcumu nasıl ödeyeceğim ben onunla uğraşıyorum. Yasama böyleymiş, iki yıl sonra göreve iade edermiş, hukukun üstünlüğü kuralı varmış. Bunlar beni ilgilendirmez diyor. Geldiğimiz nokta bu ve acı veren tabloda bu. Yani hukukun üstünlüğü kavramı sokaktaki sıradan vatandaşı hiç ama hiç ilgilendirmiyor. İşin acı yönü bazı entelektüelleri de hiç ilgilendirmiyor. Sıra onlara gelince bağırıyorlar. Oysa sıra daha gelmeden hepimiz hukukun üstünlüğünü sağlamalıyız.

Oğuz HAKSEVER- Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığına CHP’den itirazlar olmuştu. Parlamenter sistemden bahsederken aklıma o soru geldi. Bu ne durumda? Çünkü ben Sayın İhsanoğlu’na da sordum. Hatta dedim karşınıza gelseler ne dersiniz? Görüştüm ben dedi. Buyurun.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğrudur. Ben Ekmeleddin beyin ismini ilk açıkladığımda Cumhuriyet Halk Partisi camiasında büyük şaşkınlık yaşandığını biliyorum.

Oğuz HAKSEVER- Camia dediniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Camiada yani sadece bir grup. Büyük bir hayretin yükseldiğini biliyordum. Biliyordum zaten böyle bir şey olacağını. Fakat ben şundan emindim. Sonra bir cümle kurdum tanıdıkça seveceksiniz diye. Çünkü bu bir bilge insan ve Cumhurbaşkanlığı makamını ben bir siyasi parti gözüyle bakmadım. Bir siyasetçi gözüyle de bakmadım. Yani siyasetçi derken oraya bir siyasal kimliği çok öne çıkmış birisini otursun o gözle de bakmadım. Oraya oturacak kişinin toplumun her kesimini kucaklaması ve bütün siyasi partilere eşit mesafede olması gerekiyordu. Çünkü biz kurumları bazen çok yıpratıyoruz. Oraya oturacak kişinin o kurumun saygınlığını yeniden inşa etmesi gerekiyordu, koruması gerekiyordu ve baştan tepkiler geldi. Gerçekten ciddi tepkilerde geldi. Köşe yazarlarımızın büyük bir kısmı itiraz etti. AKP’de büyük bir şaşkınlık yaşandı. Erdoğan 2 – 3 hafta ne diyeceğini bilemedi. Çünkü neyi eleştirecekler? Ekmeleddin beyi tanıyorlardı neyini eleştirecekler? Bilgilimi? Bilgili. Birikimlimi? Birikimli. Dünyayı biliyor mu? Biliyor. Hocalık yapıyor mu üniversitede? Evet yapıyor. Bilim tarihini biliyor mu? Biliyor. Felsefeyi biliyor mu? Biliyor. Yöneticimi? Yönetici. İslam İşbirliği Örgütünü yönetmiş mi? Yönetmiş. Başarıyla mı yönetmiş? Başarıyla yönetmiş. Filistin’deki iç çatışmaları engellemiş mi? Engellemiş.

Oğuz HAKSEVER- İthal aday dediler.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Daha sonra gerçekten özgeçmişi ve diğer bilgileri biz medyayla paylaştık, kamuoyuyla paylaştık. Ama bizim paylaşmamız yetmiyordu. Ekmeleddin beyin televizyonlara çıkıp özgürce her soruya cevap vermesi gerekiyordu gazeteciler özgürce sormalı Ekmeleddin beyde bunlara cevap vermeliydi. Çıktığı her televizyon programından sonra onun ne kadar derinlikli bir insan olduğunu, demokrasiye ne kadar bağlı olduğu, Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerine ne kadar bağlı olduğu, cumhuriyetin değerlerine ne kadar bağlı olduğu ortaya çıktı ve dolayısıyla bizim partimiz açısından söylüyorum şuanda herhangi bir sorun yok. Hiçbir sorunumuz yok. Çünkü gerçekten de hani bizde Anadolu’da bir söz vardır oturmasını kalkmasını bilen adam deriz. Böyle biraz kanaat önderi olan ve toplumun zaman zaman gelip de belli konularda danıştığı kişi. Tipik öyle bir insan zaten kendisi. Dünyası da öyle, yaratılışı da öyle, eğitimi de öyle, dünyaya bakışı da öyle. Dolayısıyla şuanda herhangi bir sorunumuz yok.

Oğuz HAKSEVER- Sayın Kılıçdaroğlu, sırada soracağım soruyu hepimizin, Türkiye insanının kaderini etkileyebilecek bir durum diye soruyorum. Sorum şu; eğer Recep Tayyip Erdoğan Başbakan Cumhurbaşkanı seçilirse, zordur çünkü bu alternatifi söylemek doğru olmayabilir ama dediğim gibi kaderimiz için soruyorum. Sizlerin Çankaya köşküyle kendisiyle Cumhurbaşkanı olarak ilişkileriniz ne öngörmeliyiz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben Erdoğan’ın seçileceğine ihtimal vermiyorum. O nedenle noktayı koyuyorum.

Oğuz HAKSEVER- Öyle mi? Peki efendim.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Neden biliyor musunuz? Bu ülke kavgadan çok çekti, bu ülkenin huzura ihtiyacı var. Sandığa giden her vatandaşın herhalde huzura ihtiyacı olduğunu o da hissedecektir ve oyunu ona göre kullanacaktır. Eğer bu ülkede kavga olsun deniyorsa zaten adres bellidir. Ama ben bu ülkenin toplumunun büyük bir kesiminin huzurdan yana, barıştan yana, birlikten yana, diklikten yana oy kullanacağına inanıyorum. Onun için dedim seçilme şansı zor nokta dedim.

Oğuz HAKSEVER- Yine dikkatimi çeken bir başka konu Ekmeleddin İhsanoğlu kendi üslubunun rakiplerinin üslubunu da etkilediğini söyledi. Kampanya o açıdan gerçekten çok sert geçmiyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Son iki gün hariç.

Oğuz HAKSEVER- Evet. Şöyle diyelim, bu üsluptaki bu ayar bildiğimiz gündelik siyasete de yansısa diye vatandaşın böyle bir talebi vardır diye size yönlendiriyorum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben yansımasını isterim. Gönülden isterim. Zaten böyle çok sert mizaçlı biriside değilim. Fakat bazen o kadar ağır hakaretler geliyor ki, onlara cevap vermediğim zaman partinin tabanından ben eleştiri alıyorum neden buna cevap vermiyorsun diye. Bu tür sıkıntılarım var. Ekmeleddin bey Cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra gerçekten sizin de ifade ettiğiniz gibi diğer adaylarla ilgili hep pozitif şeyler söyledi. Hiç negatif bir cümle kullanmadı. Ama Erdoğan’a bakın, yani Adana’da yaptığı konuşmada açıkça hakaret etti. Doğru değil. Bugün aynı şekilde Mersin’de konuşmuş. Bunlar doğru değil. Ekmeleddin bey saygınlığı olan bir insandır. Düzgün bir insan en azından. Üslubuna bakın en azından aynı üslupla cevap verebilirsin. Kaldı ki ortada bir tartışmada yok. Efendim işte Ekmeleddin bey monşerdir. Gayet güzel cevap verdi monşer Fransızca azizim demektir. Bana azizim dediği içinde teşekkür ederim dedi bitti. Ama onun kafasındaki monşer daha farklı. Sen monşer değilsin de sen ne yaptın Ortadoğu’da? Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmadın mı sen? Ayrıca bir şey daha var. Ahlaki değerler açısından Erdoğan’la Ekmel beyi aynı kefeye koymak zaten mümkün değil. Birisinin geçmişinde çok karanlık noktalar var. En son 17 Aralık operasyonunu düşünün. Telefon edip oğlum paraları sıfırla demesi. Şimdi böyle bir kişinin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması doğru bir şey değildir. Aklanması lazım. Bir kişinin bana yönelik bir suçlama olduğu zaman Oğuz bey, ben yargıya giderim. Bakın, ben genel müdürlük yaptım. Genel müdürlerin savcıya gidip ifade vermeleri için ilgili bakandan izin almaları lazım. Ben hiçbir zaman o izne tenezzül etmedim. Gittim sonuna kadar hakkımı savundum. Hiçbir zaman tenezzül etmedim. Çünkü korkacak hiçbir şeyim yok. Alnım ak. Ben haram lokma yemedim ki korkuyum. Her zaman hesabını vermeye de hazırım zaten. Ama hem Başbakanlık koltuğunda oturacaksınız hem yargılanmaktan veya aklanmaktan korkacaksınız. Arkasından da kalkacaksınız ben Cumhurbaşkanlığına adayım diyeceksiniz. Bu doğru değil. Yani o makam ahlaki değerleri yüksek bir makam olmak zorundadır zaten. Hiçbir ülkenin anayasasında şu yazmaz. Devlet başkanı veya Cumhurbaşkanı veya kral veya kraliçe ahlaklı olmak zorundadır diye bir kural yoktur. Ama işin doğasında oraya oturacak kişinin ahlaki değerlerinin yüksek olması lazım. İşin doğasında bu vardır. Eğer biz bunu yapmazsak ülkenin saygınlığına gölge düşürmüş oluruz.

Düşünün şimdi, yanlış hatırlamıyorsam Avusturya’daydı bir Cumhurbaşkanı seçildi ve bütün Avrupa onu dışladı.

Oğuz HAKSEVER- Başbakan, hükümet seçimi genel seçimlerde aşırı sağcı parti iktidara gelince AB itiraz etti allem kallem gitti.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ve gitti. Şimdi bakın, dünya toplumu, demokratik toplum bunu kabul etmiyor. Eğer bugünde kongre toplanıp bana madalyayı iade et diyorsa onun yankıları dünya kamuoyunda çok farklı olacaktır. Siz onu Başbakanlık koltuğunda oturtuyorsunuz ama Cumhurbaşkanı koltuğuna nasıl oturtacaksınız? Bütün dünya gülmeyecek mi bize? Sorunumuz bu zaten. Şimdi biz üslubu elbette yumuşatalım. Huzur elbette huzuru sağlayalım bu ülkede. Ama bunun yolu nedir? Temiz siyasetten geçer. Temiz siyaset, ahlaklı siyaset.

Şimdi bakın, ben size şu örneği vereyim. Hükümetsiniz parlamentoya bütçe getiriyorsunuz. Bütçe gelirken Sayıştay’ın mali raporlarının da gelmesi lazım. Yani bir önceki bütçede öngörülen hedefler için öngörülen harcamalar nerelere nasıl yapıldı, doğru mu yapıldı? Doğru yapılmadı mı? TBMM adına bunu Sayıştay denetler ve mali raporu bütçe yasasıyla beraber parlamentoya gönderir. 2 yıldır bu rapor gelmiyor. Yani 2 yıldır bu ülkenin milletvekilleri vergilerin nereye nasıl harcandığını bilmiyorlar ve bütçeyi onaylıyorlar. İşin garip tarafı bütçe yasası dolayısıyla biz anayasa mahkemesine de gidemiyoruz. Şimdi buna demokrasi denmez. Demokrasilerin çıkış noktası ödediğim vergileri nereye harcadın? Bunun hesabını ver ey hükümet. Demokrasilerin çıkış noktası budur. Biz çıkış noktasını da öldürdük. Zaten sorunumuz bu. O nedenle hem devleti çok iyi bilen, dünyayı çok iyi bilen, iyi sorgulayan, en azından evrensel hukuk kurallarını yerine getiren bir Cumhurbaşkanı adayımızın olması lazım ki dünyada saygınlığı olsun. Ayrıca şu da var tabi. Artık günümüzde Cumhurbaşkanı adaylarının yabancı devlet başkanlarıyla bir araya geldiğinde, cumhurbaşkanlarıyla bir araya geldiğinde espri yetenekleri olmalı. Bu artık dünyanın bir gerçeğidir. Oturup gerektiğinde onların dilleriyle konuşmaları, gerekirse dünyanın belli olaylarını belli çerçevede oturup konuşmaları. Bunlar çok önemlidir.

Bakın geçen gün Erdoğan’ın bir itirafı var. Diyor artık Obama benim telefonlarıma çıkmıyor. Ben Sayın Abdullah Gül’e dedim acaba sen arar mısın diye? Nasıl bir tablodur bu? Şimdi yukarıya çıktığında çıkacağım diyor ne olacak? Bütün bunları düşünmek zorundayız. Ülkemizi düşünüyorsak düşünmek zorundayız. Türkiye’yi düşünüyorsak, çocuklarımızı ve geleceğimizi düşünüyorsak düşünmek zorundayız. O nedenle ben Ekmeleddin bey mükemmel bir insan bu çerçevede. Obama’yla da konuşur, Putin’le de konuşur, Maliki’yle de konuşur, Sisi’yle de konuşur. Çünkü devlet politikası dediğimiz bir kavram vardır. Bir ara dedi ki Erdoğan ben devletin değil milletin adayıyım. Milletin olmadığı yerde zaten devlet olmaz ki. Devleti kuran zaten millettir. Yani o ayrımı, o kavramı bile henüz daha kafasında oluşturmamış. O kavram sıradan bir lise mezununun bildiği bir kavram ama bu ülkenin Başbakanı bunları bilmiyor ve şimdi ben Cumhurbaşkanı olacağım diyor. Bizim o nedenle dedik ki o makama oturacak kişinin biraz bilge birisi olması lazım. Oturup kalkmasını, konuşmasını bilmesi gerekir. Dünya dengelerini bilmesi gerekir. Eğer biz bunu yakalayabilirsek Türkiye’nin saygınlığına çok büyük bir katkı yapmış olacağız. Bence çok önemli güzel gelişmeler olacak. Sadece Ortadoğu onu beklemiyor bakın. AB’de Ekmeleddin beyi bekliyor. Amerika’da, Rusya’da, İran’da herkes bekliyor. Çünkü istiyorlar ki Türkiye bu bölgenin çok önemli bir ülkesidir. Türkiye bu bölgede kurulacak dengelerde çok önemli rol sahibidir. Ama o dengeleri hakkıyla gözetecek bir kişinin o koltuğa oturması lazım. Dengeler bozulursa zararı Türkiye görür.

Orijinal haber kaynağı için; Cumhuriyet Halk Partisi

Benzer haberler:

    yok