RSS ile takip et

Musa Yıldırım Kaya

Anayasa Mahkemesi'ne Bireysel Başvuruya Genel Bir Bakış

Rating: 14 votes, 5,00 average.
GİRİŞ

Yıllar boyunca insanların sadece insan olmasından dolayı bazı haklara sahip oldukları ve bu hakların korunması gerektiği savunulmuştur. Doğal hukuk(lex naturalis) da denen bu görüşe göre; hukuk zaten dogada ve insan doğasında vardir, önemli olan onu bulup çıkartmaktır.

Ancak 1950'lere kadar, devletlerin vatandaşlarına nasıl bir muamele göstereceği uluslararası alanda konu teşkil etmiyordu. İkinci Dünya Savaşı sonra bazı olumlu gelişmeler oldu. Bunlardan ilki, 1949'da kurulan, Avrupa çapında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla kurulmuş Avrupa Konseyi'ydi. Bu Konsey'e bağlı olarak çalışan Avrupa İnsan hakları mahkemesi ise 1959 yılında faaliyete geçmiştir. Diğer bir gelişme ise; Soğuk Savaş döneminde Batı Avrupa ülkelerini birleştirilmesi amacıyla kurulmuş Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'ydu. 1951'de imzalan Paris andlaşmasıyla Avrupa demokrasisinin temelleri atılmıştır. Bu örgüt uluslararası prensiplere göre kurulmuş ilk örgüttür. Böylece,
insan haklarının global olarak korunmasına ilişkin uluslararası kuruluşlar faaliyete geçmiştir. Ancak bundan sonra, yasama'nın yani parlementoların denetlenme ihtiyacı hasıl olmuştır. Böylece yasama organının işlemlerinin üstün norm olan anayasaya uygunluğunun bağımsız bir organ tarafından denetlenmesi fikri kabul görmüş ve anayasa yargısı ortaya çıkmıştır. (1)

Ülkemizde Anayasa Yargısı, 1961 Anayasası ile sistemimize girmiştir. 1982 Anayasası'nda da varlığını sürdürmüştür; ancak zaman içinde bazı değişikliklere uğramıştır. Bunlardan en önemlisi ise 23 Eylül 2012'den itibaren kabul edeceği 'bireysel başvuru' hakkına ilişkindir. Aşağıda bu yeni kurum ve hukukumuza etkisi detaylı olarak incelenecektir.


1-) AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ: 4 Kasım 1950'de İnsan Hakları Bildirisinde bulunan hakları topluca güvence altına almak için Avrupa Konseyi üyelerinin üzerinde anlaştıkları metindir. Türkiye 18 Mayıs 1954’te 6366 Sayılı Kanun'la sözleşmeyi onaylamış, 28 Ocak 1987’de de bireysel başvuru hakkını tanımıştır. Mahkemenin zorunlu yargı yetkisini ise 28 Ocak 1990’da kabul etmiştir.(2)

Sözleşmenin 52.maddesi, üye devletlere sözleşme hükümlerinin kendi iç hukuklarında fiilen nasıl uygulanmasını sağladıkları konusunda açıklama yapma yükümlülüğü getirmiştir. Sözleşmenin 55.maddesi, sözleşmenin yorum ve uygulamaları hakkındaki uyuşmazlıklarda, üye devletlerin kendi aralarında ikili anlaşma yapabilmelerini sınırlamaktadır. Zaman içinde sözleşmede değişiklik yapan veya maddi kurallar, haklar tanıyan, ek protokoller üye devletlerin imzasına açılmıştır. Protokollerin maddi ve usul kurallarının, sözleşmenin ayrılmaz parçası olduğu, sözleşmenin bütün hükümlerine tabi olduğu belirtilmektedir, (l. ek protokol m.5 vd.) Türkiye, yargı yetkisini tanıyan beyanında, bazı çekincelerini bildirmiştir. Buna göre, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, askeri personelin hukuki statüsü ve disiplin sistemiyle ilgili konularda, demokratik toplum kavramının T.C. Anayasasında’ki ilkelere uygun yorumlanması gibi çekinceler sunmuştur. Bakanlar Kurulunun 1992 yılındaki kararıyla, söz konusu çekincelerini kaldırdığını Konseye bildirmiştir(3)

2-) 1982 ANAYASASI ve ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER

Anayasa'da milletlerarası andlaşmaların iç hukuka etkisi 90. maddede düzenlenmiştir. Buna göre 'Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.' Maddenin 4. fıkrasında uluslararası sözleşmelere birinci fıkradaki hükümlerin uygulanacağı, 5. fıkrada ise; uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde olduğunu ve 2004'te eklenen ek cümleye göre, bunlara karşı Anayasa'ya aykırılık itirazında bulunulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Maddenin devamında ise usülüne göre yürürlüğe girmiş uluslarası andlaşmalar ile mevzuatta bir çatışma olduğu zaman temel hak ve özgürlüklere ilişkin konularda, uluslarası sözleşme hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bunun sebebi ise ülkelerin uluslararası sözleşmeleri imzalarken taraf devletlere sözleşme hükümlerinin iç hukuka uygun getirme taahhüdleridir. Bir kanunu veya Anayasa'yı değiştirme yetkisine sadece yasama organı olan TBMM sahiptir; ancak bu ona uluslararası sözleşmeyi değiştirme yetkisini vermez. Sözleşmeleri imzalarken taraf devletler, Anayasa dahil tüm mevzuatı sözleşme esaslarına göre düzenlenmeyi taahhüd eder.

Türkiye, AİHS'ni imzalayarak Anayasa veya kanunlardan dolayı bir hak ihlali olursa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargılama yetkisini kabul etmiştir. Dolayısıyla, Anayasa ve diğer mevzuat Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin temel hak ve özgürlüklerine ilişkin kıstaslarına ve ek protokolleriyle uyum içinde olmak zorundadır. Aksi halde AİHM'de mahkum olma ihtimali doğacaktır. Ayrıca sadece vatandaşların değil, devletler arasında da bir hak ihlali olursa AİHM yetkili olacaktır.(4)

Anayasamız 90/5'te uluslararası sözleşemelere kanun hükmünü vermekle birlikte, temel hak ve özgürlüklerde bir farklılık olursa sözleşme hükümlerinin uygulanacağını da belirterek, kanundan da güçlü bir hale getirmiştir. Sonuç olarak sözleşme hükümleri Anayasa tarafınadan, Anayasa hükümlerinden daha üst normdadır. Dolayısıyla en üst normda Sözleşme hükümleri vardır gibi bir görüşü de savunmak mümkündür.(5)

Danıştay ise, sözleşmelerin iç hukukta yasa üstü konumda olduklarını, yürütme ve yargı organlarının bağlayıcı nitelikte olduğunu savunmaktadır. (6)

Anayasa Mahkemesi de uluslararası sözleşmelerin Anayasa karşısındaki özel konumunu kabul etmiştir. (7)

Sözleşme hükümleri iç hukukta usûlüne uygun olarak yürürülüğe girdiğinde, artık sözleşmeden önce yürürlükte olan iç hukuk kuralları zımnen değişmiş veya iç hukuk kuralına istisna getirilmiş sayılır. Ayrıca iç hukukta bir değişiklik yapmaya gerek bulunmamaktadır. Sözleşme yürürlüğe girdikten sonra, AİHS'ne olan yükümlülükten dolayı, Sözleşmeye aykırı yasalar da yapılamayacaktır. Ancak sözleşmeye aykırı hükümler içeren yeni yasaların yapılması halinde, bu tür yasaların sözleşmeye aykırılığını denetleyecek bir mekanizma da yoktur. Böyle bir durumda, yasa ile Sözleşme arasında çelişki olduğunu tespit eden hakim, Anayasa hükmü uyarınca, sözleşme hükümlerini dikkate almalıdır.


3-ULUSAL MAHKEMELER VE AİHM ARASINDAKİ İLİŞKİ

AİHM'si, ulusal mahkemelerin üstünde temyiz mercii nitelisinde olmadığından, ulusal mahkemelerin kararlarını bozmak, değiştirmek yetkisine sahip değildir. Ancak ulusal mahkeme kararlarının veya idari makamların kararlarının sözleşmeye uygunluğunu denetlemekte aykırılık varsa bunu tesbit etmekle görevlidir. Mahkeme’nin yargı yetkisi; AİHS madde 32'de şöyle belirtilmiştir. ''Mahkeme’nin yargı yetkisi, 33, 34, 46 ve 47. maddelerde belirlenen koşullar uyarınca kendisine sunulan, bu Sözleşme’nin ve Protokollerinin yorumu ve uygulanmasına ilişkin tüm sorunları kapsar. Mahkeme’ninyetkili olup olmadığı hakkında ihtilaf durumunda, kararı Mahkeme verir.'' (8)

Anayasa Mahkemesi'nin görevi 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Yürüyüşü ve İşleyişi Hakkındaki Kanunun 3. maddesinin (a) fıkrasında belirtilmiştir. Buna göre; Anayasa Mahkemesi'nin görevi;''Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde veya hükümlerinin şekil ve esas bakımından, Anayasa değişikliklerinin ise, sadece şekil açısından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla açılan iptal davalarına bakmaktır.''

AİHM'si de, üye devletlerin AİHS'ne uygun bir yargı sistemini kurup kurmadığı, eğer bir hak ihlali varsa bunu tespitini görev edinmiştir. Anayasa'da dahil bütün iç kural ve kurumlarıyla beraber üye devlet AİHM'nin sözleşmeye uygunluk denetimine tabidir. Hatta Anayasa Mahkemesinin kararlarının da sözleşmeye uygunluğunu denetleme görevi vardır. (9) AİHM'si bir anlamda insan hakları alanında özel uzman mahkeme niteliğindedir, insan haklarıyla ilgili uyuşmazlıklarda ulusal mahkemelerin AİHM'nin yorumlarını, içtihatlarını esas almalıdırlar. Aksi taktirde ülkemiz aleyhine tazminat kararları çıkma ihtimali artmaktadır.

Dolayısıyla ulusal mahkeme veya idari makam, uyguladığı kanun veya anayasa hükmü, sözleşmeye aykırı olduğunda iç hukuk kuralları yerine sözleşme hükümlerini uygulamalıdır. Anayasamızın 90. maddesinin 5. fıkrasında da bununla ilgili düzenleme yapılmış, temel hak ve özgürlüklerle ilgili bir konuda iç hukukumuzla, uluslararası sözleşmeler arasında bir çatışma olursa, uluslararası sözleşme metinlerin uygulanacağı düzenlenmiştir.

AİHM'si, sözleşmenin ihlalini tesbit ettiğinde üye devleti mahkum ederek, gerektiğinde tazminata karar vermektedir. İhlal genellikle uygulamadan kaynaklanmakla beraber, bizzat kanuni mevzuatın kendisinden de kaynaklanabilmektedir. Örneğin; uzun tutukluluk süreleri, adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi, savunma hakkının elinden alınması, şahitlerin dinlenilmemesi, karşı delillerin araştırılmaması, duruşmanın aleniliği gibi hak mahrumiyetlerinde sözleşmeye taraf devlet mahkum edilebilir. Aslında bu hak ihlalleri iç hukukumuza da aykırıdır; kamu personelinin görevini ihmal veya kötüye kullanması sonucu ortaya çıkmaktadır.


Uygulamadan kaynaklanan hak ihlali hallerinin tekrarlanmaması idari tedbirlerle mümkün olabilmektedir. Ancak ihlal doğrudan kanunun uygulanmasından kaynaklanıyorsa AİHM'si her ne kadar ''kanun değişikliğini tavsiye'' kararı olamasa da sözleşme hükümlerine uygun bir mevzuat taahhüd ettikleri için, yani''ihlalin tekrarlanmaması yükümlülüğünden'' dolayı zorunlu olarak kanuni değişiklik gerektirmektedir. Aksi halde devlet sürekli mahkum olmaya, vatandaşlar da hak ihlallerine maruz kalma durumdadır.

AİHM' ne başvurabilmek için, iç hukuk yollarının tüketilmiş olması aranmış, mağduriyetinin iç hukuk yoluyla tazmin edilmesi amaçlanmıştır. Asıl olan ulusal mahkemelerin yargılamasıdır ve gerçekten bir hak ihlali varsa bunun iç hukukta çözümlenmesi amaçlanmalıdır. Ancak iç hukuk kuralları, uygulamadan kaynaklanan ihlali gideremez ve tazmin edemezse AİHM yolu açıktır.

İç hukuk yolları tüketilirken, yasaların öngördüğü usule ve süreye ilişkin kurallara da uygun hareket edilmelidir. Eğer iç hukuk yollarını tüketmek için yaptiğiniz başvurular, süre, görev veya usul yönünden reddedilmiş olursa, Mahkeme başvuruyu reddecektir.

Ayrıca, AİHS 35. maddesinin 1. fıkrasında başvuru koşulları başlığı altında, başvurusu süresini hak düşürücü bir süreye bağlamış ve iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve iç hukuktaki kesin karar tarihinden itibaren altı aylık bir süreye bağlamıştır. Bu süre geçtikten sonra yapılan başvurular reddedilecektir.

Kural olarak, AİHM başvuruların kabulü için iç hukuk yollarının tüketilmesini bekler. Çünkü üye devletlerin iç hukukuna saygı duyulması gerekmektedir. Zaten asıl olan da, 'mülkilik ilkesi' gereğince devletin yargılamayı kendisinin yapmasıdır. Ancak bazı istisnai durumlarda iç hukukunun tüketilmesi yolunu beklememektedir. Örneğin; iç hukuk yolunun yetersiz olması durumunda, AİHM iç hukuk yolunun tüketilmesini beklemeksizin davaya bakabilmektedir. Günümüzden örnek verecek olursak Azerbaycan'dan gelen başvurularda, AİHM iç hukuk yollarının tüketilmesini aramamaktadır, çünkü ''etkin bir yargılama'' olmadığını düşünmektedir. Bizde ise 1987-2002 tarihleri arasında ilan edilen güneydoğu bölgesindeki olağanüstü hal zamanında AİHM'e başvurular artmıştı. Bu dönemde daha çok işkence, köy yakma gibi iddialar, iç hukuk yolları tüketilmeden AİHM'e başvuruluyordu. Lobilerin de faaliyetleriyle AiHM bu davalardan bir kısmını, ülke içinde etkin ve adil yargılanma yapılmadığını düşündüğünden doğrudan kabul ediyordu. Örneğin; TEKİN-TÜRKİYE DAVASI olarak bilinen 52/1997/836/1042 dosya numaralı 9 Haziran 1998 tarihli kararda, davacı Tekin'e karşı yapıldığı iddia edilen işkence olayında, iç hukuk yollarının etkin olmaması, olayımızda savcının ihbarı değerlendirmemesi ve örtbas etmesi dolayısıyla, AİHS'nin 13. maddesinin ihlal edildiği kabul edilmiş ve hükümet tarafından yapılan iç hukuk yollarının tüketilmediği itirazı yeterli bulunmamıştır.(10)

AYDIN-TÜRKİYE DAVASI diye bilinen 25 Eylül 1997'de, 57/1996/676/866 dosya numaralı davada ise iç hukuk yollarının tüketilmediği için davanın reddine karar verilmiştir.(11)

4- ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU

7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumla kabul edilmesiyle hukuk sistemimize girmiş yeni bir hak arama yolu olan bireysel başvuru hakkı, 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş ve başvuruları almaya başlamıştır.

Bireysel başvuru şartları, Anayasa148/3'e göre tıpkı AiHM başvuruları gibi kamu gücünün temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir hakkın ihlalinin sebep olduğu durumlarda, diğer hak arama yolları(olağan kanun yolları) tüketildikten sonra başvuralacak bir kurumdur. Yine 6216 Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinde de başvuru şartları zikredilmiştir. 46. maddede ise, sadece ihmal veya eylemden doğrudan zarar kişinin başvuru hakkına sahip olacağını, kamu tüzel kişilerinin bireysel başvuruda bulunamayacağını ve bununla bağlantılı olarak özel hukuk tüzel kişilerinin sadece tüzel kişinin haklarının ihlali sözkonusu olduğunda başvuru hakkına sahip olacağı belirtilmiştir. Son fıkrada ise, sadece Türk vatandaşlarının bireysel başvuruda bulunabileceğini öngörmüştür. Ancak bu yabancılara bireysel başvuru yolunun tamamen kapandığı anlamına gelmemektedir. Konu aşağıda detaylı olarak incelenecektir.

6216 Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki kanun, bireysel başvuruyu bir süre sınırına tabi tutmakta ve 47. maddenin 5. fıkrasında, olağan kanun yollarının tüketilmesinden veya olağan kanun yolu öngörülmemişle ihlalin kalktığı tarihten itibaren 30 gün içinde yapılması gerektiğini öngörmüştür. Ancak mazeret durumda bunu kanıtlayarak, mazeretin kalktığı tarihten itibaren 15 gün içinde başvuru yapılabilmektedir.

Böylece, belirli bir süre zarfında temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir hak ihlali olduğunda, bunun tespiti ve tazmini için artık AİHM'e değil, Anayasa Mahkemesi'ne başvurular yapılacaktır. Böylece AİHM'nde çok fazla mahkumiyet kararı alan Türkiye, tazminattan kurtulmak ve AİHM'deki dosyaları eritmek için, sorunu ülke içinde çözmeyi planlamaktadır. Bireysel başvuru, sadece ülkemizde değil dünyada 40'tan fazla ülkede uygulanmaktadır.


Bu ülkelerde bakıldığında, AİHM'nde aleyhlerine açılmış çok az sayıda dava görülmekte ve çok az mahkumiyet kararı çıkmaktadır.(12)

5-)BİREYSEL BAŞVURUNUN KAPSAMI

Anayasa'da, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiyenin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alan temel hak ve özgürlüklerden birinin kamu gücü tarafından ihlal edilmesi durumunda bu kurumdan yararlanabilme ihtimali doğar.(13) Bu ihlal kamu gücü tarafından aktif veya pasif olabilir. Ancak bu işlemler, bireyler bakımından bağlayıcı ve kamu gücü tarafından yapılan işlemler olmalıdır. Bağlayıcı nitelikte olmayan işlemler, örneğin; görüşler, yorumlar, öneri, raporlar gibi bağlayıcılığı olmayan işlemler bireysel başvurunun konusunu oluşturamaz.

Yukarıda sayılan haklar dışında kalan mahrumiyetler, bireysel başvurunun konusuna girmemektedir. Örneğin, ev sahibinin kiracısını haksız yere evden tahliye etmesinin bireysel başvuru kapsamında olduğu söylenemez ancak, kiracının bu tahliye için dava açmasına karşın mahkemenin savunma yapmasına izin vermemesi veya kanuni haklarını kullanmasını engellemesi durumunda 'adil yargılanma hakkı'nın ihlalinden söz edilebilecek ve bireysel başvurunun konusu olabilecektir.

Örnek kabilinden bireysel başvurunun konusu olan haklar şunlardır; özel hayatın gizliliği, mülkiyet hakkı, eğitim ve öğretim hakkı, adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı, yaşam hakkı, din ve vicdan hürriyeti, seçme ve seçilme hakkı, eşitlik ve etkili başvuru hakkı, seyahat özgürlüğü.. gibi Anayasamız da da sayılmış hak ve özgürlüklerdir.

Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar ise 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'nun 45. maddesinin 1. fıkrasında belirtildiği üzere;''
Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.''Ancak 46. maddenin son fıkrasında ''Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancılar bireysel başvuru yapamaz. '' diyerek ''herkes'' kavramını daraltmaktadır. Yani sadece Türk vatandaşlarının sahip olduğu haklar için yabancılar bireysel başvuruda bulunamaz; ancak diğer hak ve özgürlüklerin ihlali durumunda bireysel başvuru yapabilmektedirler.

6216 Sayılı Kanunun 46. maddesinin 1.fıkrasında, sadece ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem veya eylem ya da ihmalden dolayı hakkı doğrudan etkilenenlerin başvuru yapabileceğini, 2. fıkrada ise tüzel kişilerin bireysel başvuru hakkını düzenlemiştir. Buna göre; kamu tüzel kişileri bireysel başvuruda bulunamaz, özel hukuk tüzel kişileri ise sadece tüzel kişiliğe ait hakların ihlali söz konusu olduğunda bireysel başvuruda bulunabileceği öngörülmüştür. Hak ihlalinin temelinde bulunduğu iddia edilen işlemin başvuru anında mevcut olması, yani güncel olması gerekmektedir. Yani 16 yaşında bir vatandaş seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle bir başvuruda bulunursa bu hak ''güncel'' olmadığı için reddedilecektir.


Ayrıca, temel haklarının ihlal edildiğini iddia eden herkes ilk önce bu alanda görevli olan adli ve idari makamlarda hakkını aramalı, bu kurumlarda bir çözüm bulunamaması durumunda iddiasını Anayasa Mahkemesinin huzuruna taşımalıdır.(14) Örneğin, bir kamu görevlisinin haklardan birini ihlal etmesi durumunda önce idari amirinin sonra cumhuriyet savcısının soruşturma yapması ve yerel mahkemelerde yargılamanın yapılmasından sonra hala hak ihlali ortadan kalkmadıysa bireysel başvuru yolu tercih edilebilir. Dolayısıyla bireysel başvuru ikincil bir hak arama yoludur. Ancak hak arama süresi geçirilerek kesinleşmiş olan kararlar için başvuru yapılamaz.

Bireysel Başvurunun usulü, kabul edilebilirlik şartları incelenmesi; 6216 sayılı kanunun 47,48,49 ve 50. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.51.maddede ise; başvuru hakkının açıkça kötüye kullandığı durumlarda, yargılama giderleri ve 2000 TL'den az olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedileceği öngörülmüştür.


Bireysel başvuru, bir başvuru formuyla yapılır. Formda başvuruya esas teşkil eden işlemleri özet olarak anlatılmalıdır. Başvuru, kanunda ve içtüzükte belirtilen şartlara uygun olarak doğrudan Anayasa Mahkemesi'ne veya yerel mahkemeler aracılığıyla veya yurtdışındaki temsilcilikler aracılığıyla yapıabilir ve harca tabidir. Ayrıca adli yardım kurumu bireysel başvuru için de mevcuttur. Başvuru dilekçesinde yazılması gereken bilgiler, 6216 sayılı kanunun 47. maddesinin 3. ve 4. fıkrasında detaylı şekilde belirtilmiştir.

Bireysel başvuru hakkını kullanma bir hak düşürücü süreye tabidir. Bu süre, başvuru yolları tüketildikten sonra veya başvuru yolu yoksa ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren 30 gün içinde yapılmalıdır. Haklı bir mazeret nedeniyle başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren 15 gün içinde ve mazeretlerini belirten delillerle başvuru yapabilirler. Mahkeme önce mazereti değerlendirecek ve eğer yeterli görürse esasa geçecek, yeterli görmezse başvuruyu reddecektir.

6-)BİREYSEL BAŞVURUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ

Bireysel başvular öncelikle Anaysa Mahkemesinde kurulan Komisyonlarca kabul edilebilirlik incelemesinden geçecektir. Kabul edilen bireysel başvurular esas inceleme yapılmak üzere bölümlere havale edilir. Komisyonlar ve bölümler bireysel başvuruları incelerken bir temel hakkın ihlal edilip edilmediğine yönelik her türlü araştırma yapma,bilirkişi atama, keşif yapma ve belge isteme yetkisine sahiptir. Örneğin, başvurucunun başvuru formuna hak ihlaline dayanak gösterdiği belgelerin resmi bir kurumda olması ve başvurucunun bunu temin etmeye çalışması ancak başaramaması durumunda bu kurumlar hak ihlaline dayanak teşkil eden belgeleri ilgili kurum veya kuruluşlardan bilgi veya belgeleri talep edebilir. (15)

Mahkeme, başvuruyu dosya incelemesi yapmakla birlikte, duruşma yapılmasını da isteyebilir. Mahkeme esas inceleme aşamasında, başvurucunun temel haklarının korunması için zorunlu gördükleri tedbirlere re'sen veya talep üzerine karar verebilir, tedbire karar verilmesi durumunda en geç 6 ay içinde esas hakkında karar verilmelidir, aksi taktirde tedbir kendiliğinden kalkar. (16)

Esas hakkında incelemede, başvuru yapan kişinin gerçekten bir hakkının ihlal edilip edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekene hükmedilir; ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.(17)
Eğer ihlal mahkeme tarafından yapılmışsa dosya yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkeme gönderilir. ''Yani Anayasa Mahkemesi, yerel mahkemenin yerine geçerek bir karar veremez.'' Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar olmayan hallerde başvuran lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.(18)


7-)BİREYSEL BAŞVURU SÜRESİ


Yukarıda da belirtildiği üzere başvuru hak düşürücü süreye bağlanmıştır. Buna göre;başvuru yolları tüketildikten sonra veya başvuru yolu yoksa ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren 30 gün içinde başvuru yapılmalıdır. Bu sürenin başlangıcı ise kesinleşmiş kararın kişiye tebliğ veya tefhim tarihidir.

Ancak başvurular 6216 sayılı kanunun Geçiş hükümlerinin geçici 1. maddesinin 8. fıkrasında belirtildiği üzere; 23 eylül 2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak işlemler değerlendirmeye alınacaktır. 23 eylül 2012'den önce kesinleşen hak ihlalleri için yapılan başvurular, zaman yönünden yetksizlik nedeniyle reddedilecektir.


SONUÇ


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, AİHS'de tanımlandığı üzere ikincil derecede bir mahkmedir. Asıl olan ulusal yargılamadır. Keza, AİHM'e başvuru ve AYM'ye başvuru birbirinden farklıdır. AİHM'e başvuru, AİHS'e taraf olmanın bir yükümlülüğü iken, Bireysel Başvuru bir iç hukuk yolu haline gelmiştir. Ancak bireysel başvuru yolunun açılması, AİHM'e başvurulamayacağı anlamına gelmez. Ancak AİHM, iç hukuk yollarının tüketilmesini aradığından ve bireysel başvuru da bir iç hukuk yolu haline geldiğinden AİHM'e yapılan başvuru muhtemelen reddedilecektir. Bireysel başvuru yeni bir kurum olduğundan ve henüz etkin şekilde işlemediğinden bunu öngörmek henüz mümkün değildir. Önümüzdeki birkaç sene AİHM, ülkemizdeki bireysel başvurunun etkin bir yargılama yolu olduğunu kabul ederse, bireysel başvuru hakkı kullanılmadan doğrudan AİHM'e yapılan başvuruları reddebilecektir. Eğer, etkin bir yargılama olduğunu kabul etmezse, geçmişte de olduğu gibi, iç hukuk yollarının tüketilmesini beklemeyecek ve gelen başvurularda kendiliğinden yetkili olduğunu kabul edecek ve davaya bakabilecektir.(19)


Dolayısıyla bu kurumun devamlılığı için, AİHM içtihatları hakimlerce güncel olarak takipe edilmeli ve içtihatlara uygun kararlar verilmelidir. Böylece hem insan haklarına aykırı hüküm tesis edilmesinden hem de sözleşmeyle yargı yetkisini tanıdığımız AİHM'sinin mahkumiyetlerinden kurtulmuş oluruz.


Hazırlayan: Musa Yıldırım KAYA

Kaynak göstermek şartıyla alıntı yapılabilir.




KAYNAKÇA
1)Bozkurt, Özcan, Köktaş, Avrupa Birliği Hukuku, 2011
2)wikipedia.org
3)Prof. Dr. M. S. Gemalmaz, Kabuledilebilirlik kararları, İstanbul, Beta yayınları, s 149
4-)AİHS madde 33.
5-)Yılmaz Bedrettin, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine Başvuru Koşulları, turkhukuksitesi.com/makale_677.htm
6-)Örnek karar için bkz: B.Yaltı, Vergi Yükümlüsünün Hakları, Eylül 2006, 19 dn. 73
7-)İ. Kaboğlu, Özgürlükler Hukuku, İnsan Haklarının Hukuksal Yapısı Üzerine Bir Deneme, İstanbul,1996 syf. 123.
8-)echr.coe.int
9-)Yılmaz Bedrettin, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine Başvuru Koşulları, turkhukuksitesi.com/makale_677.htm
10-)[http://www.yargitay.gov.tr/aihm/uplo..._836_1042.pdf]
11-) [http://www.yargitay.gov.tr/aihm/uplo...6_676_866.pdf]
12)66 soruda Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru, Ekinci Hüseyin, Sağlam Musa, 2012
13)6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun m.45/1
14-)6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun m.45/2
15-)6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun m.49
16-6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun m.49/3
17-)6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun m.50/1
18-)6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun m.50/2
19-)AİHS m.32/2

Updated 19-01-2013 at 03:19:44 by Musa Yıldırım Kaya

Kategoriler
Hukuksal

Yorumlar

Trackbacks

Total Trackbacks 0
Trackback URL:


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.