Yakınır olmuştum yakın bir zamana kadar. Ta ki bir manifestodan haberdar olana dek. Çıkar üzerine temellenmiş sevgilerin çokluğundan,mantık evliliklerinin git gide mantıktan uzak bir hal almaya başladığından,gerçek sevdaların belki artık mümkünsüzlüğünden ve daha bir çok şeyden...
Aşık olan tutuluyordu. Onun eli, ayağı , dili ve son olarak kalbi işlevsizleşiyordu ‘o’nun karşısında. Ve uykusuz kaldığı onlarca gece sadece kendisine zarar vermiş oluyordu. Sosyopat bir mazoşiste nazire edercesine. Peki aşık olunan ? çakırkeyf bir halde, işinde gücünde, dersinde , gezip tozmasındaydı. Bir çözüm arıyordu bu sorunsalına mecnun hale gelen biçare... ya bir iki arabesk tınısıyla, ya hiçbir geometrik şekle benzemeyen vergi rekortmeni gizli katil sigarada, ya alkolde, ya oflama puflamayla veyahut sadece durup ‘o’nu seyretmekle arıyordu bu çözümü... hatta karşısında ‘o’ yokken bile seyre dalar olmuştu dakikalarca.
Aslında aklına bir çözüm gelmiyor değildi. Fakat olası çözümün, olası yan etkilerinden korkuyordu nedenini bilmeksizin. Kendisi de biliyordu ki asıl çözüm ‘savaşmak’tı aslında. Fakat asıl önemli olan ise doğru kişi için savaşmaktı. Aksi takdirde boşa gidebilirdi ömründe yalnızca bir iki kez kullanabileceği o eşsiz cephane.
Vazgeçmemeye karar verdi. Gözlerini kaçırmayacaktı artık ‘o’nun gözlerinden. Yastığa başını koyduğu an uyuyup, kendisi de gezip tozup, işinde gücünde olacaktı. Ama aşkının alevine kül dökmeden... kararlıydı hiç olmadığı kadar. Ve uygulamaya başladı. Saatler geçmek bilmedi ilk başta fakat sonra günler geçti. Günler ay’ı, aylar yılları getirdi beraberinde. Kimi zaman imkansızlığından dem vurdu ‘o’nun sevgisinin. Bazen o kadar mutlu oluyordu ki ; onunla konusmaya can atan ağzıyla, onu dinlemek için çırpınan kulakları yer değiştirecekti neredeyse. Artık ‘o’ da anlamıştı belki ama söz vermişti ‘mecnun’ bir kere. Aşk sırdı ve en son maşuk bilmeliydi. Maşuktan önce de yalnızca kendisi.
Bu aşkın platonik halden başka bir hâlden başka bir hâl alamayacağını düşünüp, aşktan vazgeçmenin sınırında, aşkın imkansızlığından dem vururken, ona sadece bir şey güç veriyordu : Bir manifesto, bir ‘Aşk Manifestosu’. Bir ‘aşık’ın vazgeçmekten vazgeçmesini anlatıyordu. Ve 2-3 yıllık emek ve zahmet ve Hz.Eyüp ile biçare yarışırcasına sabırdan sonra mutlu sonla bitiyordu.
Bu manifestoyu okuyan herkes mutlu oluyor ve her okumada, sabır ve emek ve zahmetle boşalan güç deposunu dolduruyordu kolayca. Hatta manifestonun sondan bir önceki cümlesi şuydu : ‘ Kainatta görülen tüm güzelliklerin, ‘’Mutlak güzelden’’ bir iz taşıdıkları için güzel olduğunu söyleyen, ne derece haksızdır ?’’

Savaşmaya hazır olanlarla yazılan bir aşk manifestosudur bu okuduğun, hazırmısın ?