+ Konuyu Yanıtla
1 / 2 Sayfa 12 SonSon
1 den 10´e kadar toplam 12 ileti bulundu.

Konu: Aradaki farkı okuyun - görün...

Aradaki farkı okuyun - görün... Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #1
    Kayıt Tarihi
    Mar 2004
    Nerede
    istanbul, kadiköy, Türkiye.
    İletiler
    5.539
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Aradaki farkı okuyun - görün...

    Sayın Başbakanın, Mersinde bir çiftçiyle geçen konuşmasını gazetelerde okuyup, televizyonlarda izlerken; İsmet Bozdağ'ın "Atatürk'ün Sofrası" adlı eserinde anlattığı, Atatürk ile bir Türk Köylüsü arasında geçen bir olayı hatırladım. Türkiye'nin nereden nereye geldiğini çok iyi gösteren bu olayı sizlerle paylaşmak istedim.




    Halil Ağa Gerçeği

    "gel yardım et bana Nuri... kaçalım köşkten..." onun bu içtenlikli isteğine karşı çıkmak, büyük haksızlık olacaktı. "tamam, sen planı hazırla, ben uygulamasını yaparım..."

    Atatürk ve Nuri Conker, birinin hazırladığı ötekinin uyguladığı plan sonunda Florya köşkü ' nün tüm nöbetçilerini atlattılar ve köşkten kaçtılar.

    Altlarında, Nuri Conker' in bir arkadaşının arabası vardı. eylül sonu akşamı sonbaharın tadını çıkararak, Çekmece' yedoğru
    gidiyorlardı.

    Birden Atatürk ün gözleri akşam güneşi altında çiftsüren bir köylüye takıldı. Yaşlı bir adamdı bu.Sapanın sapına iyice yapışmış, toprakları yavaş yavaş deviriyordu. fakat çiftin bir yanında öküz, bir yanında merkep vardı. Eşit güçlerle çekilmediği için sapan yalpa yapıyordu.

    Atatürk şoföre durmasını söyledi.

    İndiler. köylüye seslendi:

    "kolay gelsin ağa!.."

    Köylü bu sese başını çevirmeden karşılık verdi:

    "kolay gelsin"

    "işler nasıl ağa? bu yıl mahsulden yüzünüz güldü mü?" köylü isteksiz konuştu:

    "Tanrı' nın gücüne gitmesin bey, bu yıl yufkaydı mahsul. kabahatin açığı bizde, açığı yukarda! biz geç davrandık, yukarısı da rahmeti esirgedi." "bakıyorum, sabanın bir yanında öküz, bir yanında merkep koşulu. öküzün yok mu senin?"

    "var olmasına vardı ya, hıdrellezde vergi memurları sattılar."

    "hiç vergi memurları köylünün üretim aracını satar mı?" olmaz böyle şey! muhtara şikayet etseydin..." köylü güldü:

    "muhtar başında deel miydi memurun, a bey?"

    Atatürk dudaklarını dişleri arasında ezerek konuştu:

    "kaymakama gitseydin."

    köylü iyice güldü.

    "sen de benle gönül mü eyleyon beyim?" dedi.

    Atatürk konuşmayı sürdürdü.

    "e peki, İstanbul şuracıkta geleydin valiye anlataydın derdini.... onun işi bu değil mi?"

    köylü Atatürk' ün saflığına inanmış iyiden iyiye gülüyordu. konuşmanın tadını çıkardığı için keyiflenmişti de biraz. kestirip attı:

    "Bırak şu sağırı allasen, biz onun buralardan gelip geçtiğini çok gördük. Yakasına yapışsak acep derdimizi duyurabilir miyiz?"

    Atatürk sordu:

    "adın ne senin ağa?"

    "Halil... köylük yerde sorsan, Halil Ağa derler..."

    "Demek varlıklısın?.. Ağa dediklerine göre."

    "acık çiftimiz- çubuğumuz varken adımız ağa' ya çıkmış."

    "peki Halil Ağa, bu senin işin beni bayağı meraklandırdı. benim bildiğime göre, bir çiftçinin üretim aracı elinden alınmaz. sen aldılar diyorsun. hadi kaymakam şöyle, vali böyle diyelim; e peki bir başvekil İsmet Paşa var bilir misin?"

    "bilmez olur muyum, beyim?"

    "Tamam, öyleyse, hemen her hafta İstanbul'a geliyor. Florya köşkü' ne iniyor. köşk de şuracıkta. bir gün kapıda bekleseydin de derdini dökseydin ona... Herhalde çaresini bulurdu."

    "sen benim konuşmamdan hoşlaştın, gönül eyliyorsun. ama bak şimci, tutalım gittim vardım, beni o kapıya koymazlar ya...tutalım ki kodular, koskoca İsmet Paşa' mızı göstertmezler ya. tut ki gösterdiler ya ona halimi nasıl yanacağım hele; o sağırın sağırı! heç işitmez beni..."

    Nuri Conker, lafa karışmak istedi, Atatürk bir hareketiyle onu durdurdu.

    "e peki, bakalım bu dediğime ne bulacaksın!" dedi

    "Atatürk koca yaz şuracıkta oturup duruyordu. gitseydin, çıksaydın önüne, anlatsaydın halini. o da seni yüzüstü bırakacak değildi ya!.."

    Köylü iyice keyiflenmiş, gülüyordu.

    "sen ne diyorsun bey?" dedi.

    "Mustafa Kemal Paşa Atatürk' ümüzün yüzünü görmek için peygamber gücü gerek... hem, tut ki gördük. yiyip içmekten, işinden gücünden başını kaldırıp bizim öküzün arkasından mı seyirecek?.."

    Halil Ağa, sigarasının son nefesini ciğerlerine doldururken, Atatürk' ten yeni aldığı sigarayı da kulağının arkasına yerleştiriyor, çiftinin başına gitmeye hazırlanıyordu. Konuşacak bir şey de kalmamıştı. Atatürk köylünün omzuna elini koyarak,

    "senden hoşlandım Halil Ağa" dedi.

    "Bir gün köyüne de gelir, bir ayranını içerim. açık yürekli bir vatandaşsın. ama yine de sana söylüyorum, hakkını kimsede bırakma ara!.."

    Döndüler, arabaya bindiler. Halil Ağa, onları uğurladı.

    "Meraklanma beyim, evelallah heç kimse bizim hakkımıza el değdiremez. fakat bu, devlet baba' ya borçtur. Ödenmesi gerek...

    Otomobil hareket etti. Atatürk' ün canı sıkılmıştı.

    " Bir uygun yerden dönelim, tadı kaçtı bu işin!.." dedi. dönüş yolunda Atatürk konuşmuyor, sigara üstüne sigara yakıyordu. Yüzünde ince bir keder vardı.

    "Yahu çocuk, şu Halil Ağa' nın vergi borcundan öküzünü satmışız, merkeple çift sürüyor, hala da 'devlet
    baba' diyor. ne mübarek millet, bu millet!.."

    köşke döndüklerinde Atatürk yaverine emretti:

    "şimdi" dedi: "İstanbul' da ne kadar bakan, milletvekili varsa hepsini telefonla bulacaksın!.. bu akşam kendilerini yemeğe bekliyorum. ayrıca vali Muhittin Üstündağ ile İsmet Paşa' yı bul, onlara da haber ver." yaver odadan çıktı.. Atatürk, Nuri Conker' e döndü:

    "şimdi sen de arabayla çıkıp o Halil Ağa' ya gideceksin. ona benim kim olduğumu söyleme. tüccar, zengin bir adam filan dersin. 'seni sevdi, sana öküz alıverecek' diye bir şeyler söyle, kandır. Kuşkulandırmadan al getir buraya."

    O akşam Atatürk' ün sofrasında başbakan ismet inönü, bakanlar, milletvekilleri ve İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ' dan oluşan yirmi beş konuk vardı. Atatürk, "bu akşam soframıza efendimiz gelecek" dedi.

    "kendisine nasıl davranacağınızı çok merak ediyorum."

    Bir süre sonra içeri başyaver girdi ve Atatürk' ün kulağına bir şeyler söyledi.

    Atatürk "buyursun!" dedi.

    Başyaver kapıyı açıp da Halil Ağa, gündüz konuştuğu beyin sofranın başında oturduğunu, yanı başında da İsmet Paşa' nın yer aldığını görünce, şaşkınlıktan dona kaldı. Dizlerinin bağ çözülmüştü. Atatürk onu görünce ayağa kalktı. Arkasından tüm konukları da ayağa kalktılar. Atatürk son konuğunu,

    "hoş geldin Halil Ağa" diye karşıladıktan sonra kendisini sofradaki konuklarına tanıttı:

    "işte beklediğimiz, efendimiz" dedi.

    Nuri Conker, Halil Ağa' yı Atatürk' ün sağ başına oturttu, kendisi de yanındaki sandalyeye geçti. Atatürk, sofradakilere, o gün köşkten Conker' le birlikte nasıl kaçtığını, Halil Ağa' yı, bir yanında öküz, bir yanında merkeple çift sürerken nasıl gördüğünü, sigara yakmak bahanesiyle nasıl kendisi ile konuştuğunu ayrıntılı bir şekilde anlattıktan sonra şöyle dedi:

    " şimdi gerisini Halil Ağa ile birlikte yanınızda tekrarlayacağız. ben sorduklarımı baştan soracağım Halil Ağa da orada bana söylediklerini olduğu gibi tekrarlayacak."

    > Halil Ağa' ya döndü:

    "bak beri, Halil Ağa" dedi. "sen bu akşam benim başmisafirimsin. senin açık sözlülüğünü pek çok beğendiğimi bugün söyledim. konuşmamızdan sonra sana hiçbir zarar gelmeyecek. öküzünü de alacağım. ama şimdi ben tarlada sorduklarımı baştan soracağım, sen de orada söylediklerini aynen tekrarlayacaksın. işte soruyorum: bakıyorum sapanın bir yanında öküz, bir yanında merkep koşulu. öküzün yok mu senin?"

    Halil Ağa dudakları titreyerek Atatürk' ün ayağına kapanacak oldu.

    Atatürk önledi:

    "yoo, bak böyle şey istemem. soruyorum cevap ver."

    soru- cevap valiye kadar aynen tekrarlandı. sofradakiler, soluk almadan konuşmayı izliyorlardı. ürkütücü sorulara gelmişti sıra.

    Atatürk sordu:

    "peki İstanbul şuracıkta, gideydin valiye, anlataydın derdini, onun işi bu değil mi?"

    vali Muhittin Üstündağ, Halil Ağa' nın ancak iki metre ötesinden kendisine bakıyordu. nasıl desin? ter basmıştı iyice, işi savuşturmanın yoluna kaçtı:

    "vali paşamızı biz görüp dururuz buralarda. eteğine düşsek derdimizi duyurabilir miyiz ki..."

    "olmadı bu, Halil Ağa... bana dediğin gibi, dosdoğru..."

    "böyle demedik mi beyim?.."

    "ya, ben mi yanlış anladım?.. dur soralım bakalım Nuri' ye. Nuri,böyle mi dedi bize Halil Ağa?"

    Nuri Conker karşılık verdi. "hayır paşam!.."

    "gördün mü?.. demek aklında yanlış kalmış. hani bir şey dediydin sen, vali neden duymazmış?.. aynen bana söylediğin gibi söyle."

    Halil Ağa kekeleyerek konuştu:

    "köylük yerinde bizim dilimiz sağır demeye alışmıştır, paşam" dedi. "kusura kalma gayri..."

    Atatürk gülmeye başladı:

    "diplomatsın ki, yaman diplomatsın, Halil Ağa... ama şimdi diplomatlık sırası değil, doğruyu konuşacağız... söyle bana, orada dediğin gibi..."
    ;
    Halil Ağa gözünü yumup, başını yere eğdi:

    "şaşırmıştım, ağzımdan yanlışlıkla 'bırak bu sağırı' diye bir laf kaçırmışım..."

    sofrada gülüşmeler başlamıştı.

    "hadi buna da oldu diyelim. geçelim gerisine:

    "e, peki bir başvekil İsmet Paşa var, bilir misin?"

    Halil Ağa İsmet Paşa' nın yüzüne baktı ve gözlerini yere indirdi:

    "şanlı İsmet Paşamız bilinmez olur mu hiç? o bugüne bugün..."

    Atatürk Halil Ağa' yı durdurdu.

    "bırak şimdi övgüleri" dedi. "ben lafın gerisini getireyim: tamam öyleyse, hemen her hafta İstanbul' a geliyor, Florya köşkü' ne iniyor, köşk de şuracıkta. bir gün kapıda bekleseydin de derdini dökseydin ona. herhalde bir çaresini bulurdu."

    Halil Ağa yine kaçamak yanıt verdi:

    "kapıya koymazlar ya bizi, koysalar da şanlı paşamıza öküzümüzü mü yanacağız!.."

    Atatürk' ün sesi iyice sertleşti:

    "beni uğraştırma, Halil Ağa" dedi. "erkek adam sözünü yalamaz. ne dediysen, tıpkısını tekrarlayacaksın!.."

    Halil Ağa ürktü, toparlandı. başını yine yere gömüp konuştu:

    "şanlı paşamıza da sağır dedikti ya..."

    "yalnız sağır değil, 'sağırın sağırı' değil miydi?"

    Halil Ağa yere eğik başını acıyla salladı:

    "öyle dedikti paşam, doğrusun!.." diyebildi.

    Atatürk, İsmet Paşa konusunda daha fazla ısrar etmedi, sözü kendine getirdi.

    "son soruyu sorayım şimdi" dedi. "bunun da karşılığını ver, öküzünü al git."

    "koca yaz şuracıkta Atatürk oturmuyor mu? Gitseydin, çıksaydın önüne, anlatsaydın halini. o da seni yüzüstü bırakacak değildi ya?"

    "hiç bırakır mı aslan paşam benim!.. Erip erişir de tarlama dek gelir, halimi dinler."

    "bırak bunları Halil Ağa, dediğini tekrarla." Halil Ağa birden diklendi. Her şeyi göze almış insanların yiğitliği içinde doğruldu. Atatürk' ün gözlerinin içlerine bakarak konuştu.

    "işte bunu demem paşam" dedi. "ağzıma ataş doldur,
    işte bunu demem!" Atatürk gülmeye başladı:

    "zorlatacak bizi bu Halil Ağa, laf anlamıyor." dedi.
    "Mustafa Kemal Paşa Atatürk' ümüzün yüzünü görmek için, peygamber gücü gerek demiştin, yanılmıyorsam. 'görsem de, işinden gücünden, yiyip içmekten başını kaldıracak da bizim öküzün arkasından mı seğirtecek' demiştin."

    Halil Ağa' nın gözlerinden yaşlar inmeye başladı. tam kesilmiş, duruyordu. Atatürk konuşmasını içtenlikle sürdürdü:

    "Atatürk de işi içkiye vurmuş, sarhoşun biri' demeye getirdin ya fazla üstelemeyeyim" dedi.

    "Şimdi bak beni dinle, Halil Ağa...

    Seni şu kadar üzmemin sebebi, şunu anlatmak içindi: şu gördüğün altı bay hükümet... Yani, biri başbakan, ötekiler de bakan! Memlekete göz kulak olacak, işleri evirip çevirecekler diye bu makama getirilmişler. bir kanun gerekti mi, bu baylar hemen sıvanırlar, İsviçre' den mi olur, İtalya' dan mı olur, Fransa' dan mı, velhasıl neredense, bir kanun buluştururlar, Türkçe' ye çevirtirler, sonra basıp imzayı gönderirler büyük millet meclisi' ne... Bu millet meclisi dediğim, şu alt baştan senin yanına kadar olan beyler. Kanun bunlara gelir.

    Bunlar da 'hükümet elbette incelemiş, gerekeni düşünmüştür, benim ayrıca zorlanmama gerek yok' derler ve kaldırırlar parmaklarını, olur sana bir kanun!.. ama sonra bir vergi memuru gelir, vergi borcundan Halil Ağa' nın öküzünü çeker, satar... Halil Ağa da tarlasını bir yanda merkep, bir yanda öküz, ırgalana ırgalana sürmeye çalışır. ama üretim düşermiş, ekim zorlaşırmış, kimin umurunda... sonra ben bunları görürüm, içim kan ağlar, işitirim, tasalanırım! E, hakça söyle bakalım şimdi Halil Ağa... Sen benim yerimde olsan, efkar dağıtmak için, bunları bu beylerle konuşmak için içmez misin? Ama sonra da Halil Ağa tutar, sana 'sarhoş' der..."

    Halil Ağa' nın dili çözülmüştü:

    "öyle diyen yok haşa!.. dinden çıkmak gibidir...

    Buldun mu bunu, hacısı da içer, hocası da içer..."

    Atatürk sordu:

    "peki sen de içer misin?"

    "hiç bulunur da içilmez olur mu, paşam?.. içeriz ki, tıpkı şerbet gibi!.."

    Atatürk hizmet edenlere işaret etti, kadehleri doldurttu. kendi kadehini Halil Ağa' ya uzattı:

    "hadi bakalım Halil Ağa" dedi. "sağlığına içelim."

    Halil Ağa, "koca allah, benim ömrümden de sana pay düşürsün paşam, sağlık düşürsün" dedikten sonra Halil Ağa, edeple başını
    kenara çevirdi, eline verilen kadehi bir yudumda boşaltıverdi. yüzü kızarmış, gözleri parlıyordu. Ellerini dizlerinin üzerine koyarak

    Atatürk'e döndü:

    "yunan' ı denize döktün paşam, bayrağımızı başucumuza diktin. Benim gibi bir köylü parçasını sofrana alıp içirdin, sana duaya bilem dilim dönmez ki... Nideyim ben şimdi? Bırak ki oh paşam, ayağını öpem..."

    Halil Ağa Atatürk' ün ayağını öpmek için davranınca, Atatürk onu sıkıca tuttu ve bu hareketi yapmasını önledi. Halil Ağa bu kez, Atatürk' ün ellerine sarıldı, ellerini öpmeye başladı:

    "bayrağımız gibi sen de başımızdan eksik olma inşallah! sana her kim düşman ise, onun yeri senin ayağının altı olsun!.. gayri bana izin, koca paşam!.."

    "yemek yemedin!.."

    "yemek kolay... Meraklanır çocuklar, ben köyüme döneyim."

    Atatürk Nuri Conker' e işaret etti.

    Conker kalkıp Halil Ağa' nın yanına geldi, kalktı Halil Ağa, önce Atatürk'ü, sonra sofradakileri selamlayıp kapıya doğru edeple geri geri çekildi. kapı kapandığı zaman Atatürk sofradaki öteki konuklarına döndü:

    "efendimizin halini gördünüz mü beyler?" dedi.

    "devlet size böyle davransa, siz ne yaparsınız? Mübarek millet bu, adam millet bu... şimdi bu adam milletin karşısında 'adam olmak,' bize düşüyor!.."

    Sofrada kesin bir sessizlik vardı. Kimse gözlerini Atatürk' ten ayıramıyordu:

    "Halil Ağa' nın öküzünü satıp, üretimini aksatan kanunu ya biz yaptık ya da bizim yaptığımız kanun yanlış yorumlanarak Halil Ağa' nın öküzünü satıyor. İkisi de bence birbirinden farksız... Böyle bir kanun yaptıksa, memleket çıkarlarına aykırıdır. Nasıl yaparız, nasıl yapmışız bunu? Eğer yaptığımız kanun doğru da, yorumlaması yanlış oluyorsa, o zaman sormak lazım. Hükümet nasıl bir yönetim içindedir? Sonra unutmayın ki, olay İstanbul'da geçiyor. Bunun Van' ı var, Bitlis' i var, kıyı bucak ilçesi var; acaba oralarda neler oluyor? bu çark iyi dönmüyor beyefendiler!.."



    Hukuki NET Güncel Haber

    Aradaki farkı okuyun - görün... konulu yargıtay kararı ara
    Aradaki farkı okuyun - görün... konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #2
    Kayıt Tarihi
    Mar 2004
    Nerede
    istanbul, kadiköy, Türkiye.
    İletiler
    5.539
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    Aklıma birden birşey daha geldi .
    Tv lerden ve gazetelerden konuşmayı duyduk Türkiyenin şehremini alenen bir vatandaşa ( Atatürk 'e göre asıl efendiye ) hakeret etti. Hadi bu şehremini ve çevresindeki vekilleri halka hizmet için değil kendlerine hizmeti esas alıyorlar diyelim. Peki bir tane yürekli hukukçu yok mudur ? Bu hakaret diyip işlem yapacak Türkiyede ?

    Acaba o kişi başbakana 'lan sensin ulan ' deseydi ne olurdu ? Tümsavcılar devreye girer adamı pişman ederdi. Ama şimdi hukuğun üzerinde ölü toprağı var hepsi suspus... Belki avukat arkadaşlar merak ediyordur halk hukuka neden güvenmiyor diye işte yanıtlarından birisi bu...

    Ne zamanki o vatandaşın haklarının en az başbakan kadar olduğunu anlar savunuruz o zaman belki hukuk işlemeye güvenilmeye başlayan kurum olma yoluna girer...

    Bence ciddi bir kriter daha var... Yaptığı görevin ne olduğunu bilmeyen sorunca 'savcıyım ' diyenler... Savcılık diye türkiyede bir makam yoktur... Türkiyede CUMHURİYET SAVCILIĞI VARDIR . Görevinin bilenler ne anlama geldiğinide anladıklarında hukuka saygı dahada artacaktır....

  4. #3
    Kayıt Tarihi
    Apr 2005
    Nerede
    Salihli/Manisa
    İletiler
    7.141
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    " Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az! " demiş atalarımız, ne de güzel söylemişler.

    Bu harika kıssadan, hisse çıkaracak birilerini görmek dileğiyle...

  5. #4
    Kayıt Tarihi
    Oct 2005
    Nerede
    Gavur İzmir
    İletiler
    249
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Aradaki fark okuyun - görün...

    G Ö R Ü N




  6. #5
    Kayıt Tarihi
    Oct 2005
    Nerede
    Gavur İzmir
    İletiler
    249
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Aradaki fark okuyun - görün...


  7. #6
    Kayıt Tarihi
    Oct 2005
    Nerede
    Gavur İzmir
    İletiler
    249
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Aradaki fark okuyun - görün...


  8. #7
    Kayıt Tarihi
    Apr 2008
    Nerede
    İSTANBUL
    İletiler
    1.823
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Aradaki fark okuyun - görün...

    Sayın Commodore teşekkürler.

  9. #8
    Kayıt Tarihi
    Nov 2006
    Nerede
    izmir
    İletiler
    2.371
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Aradaki farkı okuyun - görün...


    Gelin Gökkuşağının Altından Geçelim
    .

    Işıl Özgentürk 10-KASIM-2009
    CUMHURİYET


    Bugün Mustafa Kemal Atatürk için herkes bir duble rakı içsin ve yanında lütfen beyaz leblebi olsun. Ve eski bir plak çalarda bir Selanik türküsü.

    Ve bütün hamasi nutuklardan, bütün hamasi şiirlerden uzak, bütün hamasi sözlerden uzak, herkes kendi Atatürk’ünü düşünsün.

    Sizin için Atatürk ne?

    Benim Atatürk’üm bütün büyük liderler gibi çok yalnız bir insan.

    Ve ben onun en çok, zeybek oynarken kendisi olduğunu düşünürüm. Onu zeybek oynarken izlemek insana büyük bir özgürlük duygusu verir. Evet, Atatürk benim için bir özgürlük duygusudur. İnsanoğlunun en eski ve en vazgeçilmez tutkusu.

    Bu nedenden, onun ölüm gününde, iktidar erbabının attığı göstermelik hamasi nutuklarından ölesiye nefret ederim. Okunan hamasi şiirlerden de.

    Hep bir şenlik hayal ederim.

    Öyle bir şenlik ki; nineler, dedeler torunlarına yerli malı kullanmanın ne demeye geldiğini anlatsınlar.

    Öyle bir şenlik ki; Cumhuriyetin kurduğu ilk fabrikalarda, büyük bir özgüvenle makineleri kullananların, o mutlu günleri, o mutlu anıları tüm televizyonları doldursun.

    Öyle bir şenlik ki; Nâzım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaralarıdestanı hepimizin evine konuk olsun. Bizi kendimize getirsin. Umutsuzluğumuzu yok etsin.

    Öyle bir şenlik ki; o gün ülkemin bütün sinemalarında Köy Enstitülerini anlatan filmler 24 saat dönsün. Gencecik kızlar, oğlanlar bu ülkede çivinin bile bulunmadığı günlerde yaratılan o muhteşem kalkınma hamlesinin bir masal olmadığını görsünler. Güven ve umut onları çarpsın! Bu ülkenin boşuna sevilmediğini bir kez daha öğrensinler.

    Öyle bir şenlik ki; büyük idealler için aşktan bile vazgeçildiğini hep birlikte yeniden anımsayalım. Fikriye Hanım bir kez daha içimizi acıtsın ve Atatürk’ün, kucağında köpek yavrularını severken çekilmiş fotoğrafının, en içten Atatürk fotoğraflarından biri olduğunu dosta düşmana söyleyelim.

    Öyle bir şenlik ki ; Anıtkabir değil, Atatürk’ün kitaplarının bulunduğu kütüphane ziyaretçilerle dolup taşsın. Onun el yazmaları, altını çizdiği cümleler günlerce televizyonlarda tartışılsın. Unuttuğumuz bilgileri yeniden anımsayalım. En çok da bağımsızlık nedir? Bu sorunun peşinden gidelim; bereketli toprağımızı, bütün bölgenin can damarı olan sularımızı, bizi yıllarca başkalarına muhtaç olmadan yaşatacak madenlerimizi nasıl kullanmamız gerektiği, meselemiz olsun.

    Öyle bir şenlik ki; öğretmenler o gün her zamankinden farklı bir iş yapıp, öğrencilerini kent müzesine götürsünler, yaşadığı topraklardaki kültürel zenginliğin farkına varmadan ölen insanların sayısının çok kabarık olduğu bu ülkede bir küçük kıvılcım yaksınlar. Ve öğrencilerine öğretsinler, “bir insanı ya da bir ülkeyi, fark etmez, tanımadan sevemezsin.”

    Öyle bir şenlik ki; köylerde herkes o sabah her zamankinden erken uyansın, en güzel giysilerini giyip köy meydanlarında toplansın ve her dilden türküler eşliğinde bir yanda semah oynansın, bir yanda halay çekilsin.

    Öyle bir şenlik ki; paranın iktidarının değil, aşkın iktidarının ilan edildiği bir gün olsun, özgürlük sokaklarda mutluluk verici bir rüzgâr gibi yüzümüzü okşasın ve ülke olarak hep birlikte şarkılar söyleyerek gökkuşağının altından geçelim. Efsaneyi bilirsiniz, gökkuşağının altından geçersen bütün dileklerin kabul olur.

    Haydi gökkuşağının altından geçmeye; paçaları sıvayın ve yola düşün!

  10. #9
    Kayıt Tarihi
    Nov 2006
    Nerede
    izmir
    İletiler
    2.371
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Aradaki farkı okuyun - görün...

    Konu monica tarafından (11-11-2009 Saat 16:42:12 ) de değiştirilmiştir.

  11. #10
    Kayıt Tarihi
    Apr 2005
    Nerede
    Adana, Seyhan, Turkey.
    İletiler
    2.930
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Aradaki farkı okuyun - görün...


+ Konuyu Yanıtla
1 / 2 Sayfa 12 SonSon

Bu sayfada bulunan kavramlar:

Benzer Konular :

  1. Ev sahibinin kirayı begenmeyip aradaki farkı isteyip dava acmasi
    Arkadaslar selamlar. Mayis ayi otomatik yenilenen kontrat gereği,kirayı 6 aydır 2850 oduyordum ,bugün 3000 ödeyeceksin,ben 3000 istiyordum kabul...
    Yazan: engin3444 Forum: Kira Hukuku
    Yanıt: 10
    Son İleti: 10-11-2018, 08:31:53
  2. Takipsizlik ve itiraz aradaki süre 2 yıl
    merhabalar 2yıl önce hakkımda dolandırıcılıtan şikayette bulunuldu ve sonuçta haklı olduğumu ispatladım ve takipsizlik kararı verildi ancak müşteki...
    Yazan: bursalı16 Forum: Ceza Muhakemesi Hukuku
    Yanıt: 0
    Son İleti: 23-05-2012, 13:57:07
  3. Lütfen okuyun
    benim çok küçük bi sorunum daha var ben 20 yasında sandıgım bi kız kaçırmıstım yası 18 den küçük oldugunu örenince ailesine teslim ettim ama ailesi...
    Yazan: ilkemselcuk Forum: Hukuki Görüş ve Yorum
    Yanıt: 2
    Son İleti: 06-03-2012, 09:56:21
  4. Aradaki Fark
    21 Kasım 2006 Emin ÇÖLAŞAN ecolasan@hurriyet.com.tr Bir bakan, bir komutan!.. Aradaki fark HAZİNE'den Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan...
    Yazan: Av.Dilek Kuzulu Yüksel Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 7
    Son İleti: 22-11-2006, 20:05:28

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.