Atatürk’ün 29 Ekim 1933 günü, Cumhuriyet’in 10. yıldönümü kutlanırken, yaptığı konuşma metninde bazı satırların üzerleri çizilip yenileri yazılmış. Can Dündar, Cumhurbaşkanlığı Köşkü arşivindeki sayfaların ayrıntısını yazdı.
Can Dündar'ın Milliyet'teki köşesinde bugün "El yazısıyla 10. Yıl Nutku" başlığıyla yer alan yazısında 10. yıl Nutku'nun hikayesi yer aldı.

El yazısıyla 10. Yıl Nutku
29 Ekim 2010

Atatürk’ün 29 Ekim 1933 günü, Cumhuriyet’in 10. yıldönümü kutlanırken, yaptığı konuşma metninde bazı satırların üzerleri çizilip yenileri yazılmıştı. 10. yıl nutkunun ilk metni Cumhurbaşkanlığı Köşkü arşivinde korunuyor



Çankaya’da Cumhurbaşkanlığı Köşkü belgeler arşivinde 7 beyaz sayfa... Üzerinde tanıdık bir el yazısı... Tanıdık sözcükler...
Bazı satırların üzeri çizilmiş, yenileri yazılmış.
Bu sayfaları tanıyorsunuz; defalarca gördünüz:
O gün, yani 29 Ekim 1933 günü, Cumhuriyet’in 10. yıldönümü kutlanırken Ankara’da, Hipodrom’daki kürsüde konuşan liderin elindeydi o sayfalar...

“Gece çalıştım, yazdım”
Kutlamalar yaklaşırken yakınındakilere “Onuncu yıldönümünde ne söyleyeceğiz? Düşünüp bir şeyler hazırlayalım” demişti.
O günden itibaren herkes 10. yıl nutku üzerine düşünmeye koyuldu. Hikmet Bayur, emri alışlarının ikinci günü, Atatürk’ün uyandığı haberini alınca aklında bazı fikirlerle odasına gitti.
Ama ondan önce Atatürk söze girdi:
“Gece çalıştım ve nutku yazdım” dedi.
Bayur bu kâğıtları aldı, hemen okudu.
Temize çekilmemiş bir konuşma metniydi bu...
Atatürk, doğrudan milletine hitap ediyor ve geçen 15 yılın muhasebesini yaparken, ilerde yapacaklarının da ipuçlarını veriyordu.

“Türk”ün başına “Büyük” eklemiş
İlk sayfa “Türk milleti” hitabıyla başlıyordu.
“İstiklâl Savaşı’na başladığımızın 15’inci yılındayız” cümlesinde “İstiklâl”in üzerini çizip “Kurtuluş” yapmıştı. Sonra hâlâ kulaklarımızda çınlayan o ünlü cümle geliyordu:
“Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun!”
Cümlenin devamında “Türk milletinin bir ferdi olarak bu büyük güne kavuşmanın derin sevinç ve heyecanı içindeyim” diyordu.
Sonradan “Türk milleti” ifadesinin başına “Büyük” sıfatını eklemiş, cümle içindeki “büyük gün”ü ise “kutlu gün” şeklinde değiştirmişti.

Mecburiyet yetmez, azim gerekir
Devamı şöyleydi: “Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık...
Bu işlerin başındaki en büyük yapı, temeli...”
Cümlenin burasında bir okla sayfanın başına gitmiş ve şunu eklemişti:
“...Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bundaki muvaffakiyeti, milletin bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz.”
Cümlenin 2. sayfadaki devamında şu ifade vardı: “Fakat yaptıklarımızdan asla memnun ve mağrur olamayız.”
Sonra bu cümleyi şöyle düzeltmişti:
“Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyeti karşısındayız.”
Bu son cümleyi de “mecburiyeti ve azmindeyiz” diye düzeltmişti sonra...

Milli kültür vurgusu
“Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağımızı, milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağımızı” söyledikten sonra bir ek yapmış, çıtayı daha da yükseltmişti:
“Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız.”
Metin, 3. sayfada şöyle devam ediyordu:
“Bunun için bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşek zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha az zamanda daha çok çalışacağız, daha büyük işler başaracağız. Bunda muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü Türk milletinin karakteri yüksektir. Çünkü Türk milleti zekidir, zekâya hürmet eder. Ve çünkü Türk milletinin yürütmekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale ilimdir.”

Ne mutlu Türküm diyene
4. sayfadan bir başka paragraf:
“Büyük Türk milleti...
Şimdiye kadar (üstünü çiziyor) on beş yıldan beri, beraber giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vaat eden çok sözlerimi işittiniz. Bahtiyarım ki bu sözlerimin hiçbirinde milletimin, senin itimatsızlığını...” diye devam edecekken “itimatsızlığını” kelimesini çiziyor ve şöyle devam ediyor:
“...hakkındaki itimadımı sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.
“Bugün aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye sadık... (“sadık”ın üzeri çizilmiş)tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti, az zamanda bütün medeni âleme büyük olduğunu ispat edecektir.” (“ispat edecektir” silinmiş “bir kere daha tanıtacaktır” diye yazılmış.)
Bu sayfanın sonunda “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesi var. Ancak sonradan bu cümlenin üzeri çizilmiş, araya bir sayfa eklenmiş.

“Beni Hatırlayınız!”
Atatürk’ün “5/1” diye numaraladığı devam sayfasında çok ilginç bir bölüm var:
“Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve kabiliyeti bundan sonraki inkişafı ile atÓnin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur:
Beni hatırlayınız!”
Sonradan bu son iki cümlenin yanına işaret koymuş ve üzerlerini çizmiş.
Daha büyük şerefler
Ve son sayfa: “Türk milleti!
Ebediyete akıp giden her on senede bu büyük millet bayramını, daha büyük şerefler, saadetler, sulh ve (“sulh ve”nin üzeri çizilmiş) huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
Ne mutlu Türküm diyene!”







Hikmet Bayur
“O hazin cümleyi kaldırmasını rica ettim, sildi!”
Hikmet Bayur, “Atatürk’ten Anılar” kitabında (Türk Tarih Kurumu Ankara, 1998) 10. yıl nutkunun ilk halini okuduğu günden şu anıyı aktarıyor:
“Son sayfaya gelince durdu. Duygulandı.
‘Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız!’
Bu sözler bana çok hazin gelmişti, adeta bir vedanâme hissi veriyordu.
Bütün milletin o güne onunla erişmeyi dilediğini ve düşündüğünü söyleyip bu cümleyi kaldırmasını rica ettim.
Cümlenin sonunda görülen işareti koydu, sonra müsveddeyi gören hemen herkes aynı şeyi tekrarlayınca cümleyi sildi.”