Vakti zamanında bir ülke varmış. Bu ülkede laiklik ve demokrasi varmış, kuvvetler ayrılığı ilkesi varmış ve bazen teklese de adalet varmış. Bu şirin ülkenin şirin bir ilçesinde de bir savcı yaşarmış. Bu savcı adalete o kadar bağlıymış ki, ifade alınırken dışarıdan motorsiklet sesi geldiğini duyduğu zaman hemen işini bırakıp arabasına atlar ve motosiklet kullanan çocukların peşine takılır, ehliyet kontrolü yapar polisi çağırır ve araçlarına el koyarmış. Tek istediği halkının daha fazla adalet içerisinde yaşamasıymış.

Gel zaman, git zaman yine yolda birini doldurmuş. Bu genç ise durduranın kim olduğunu bilmediğinden ve birden araç önüne geçtiğinden bağırmaya başlamış. İlçenin savcısı hemen kendsiini tanıtmış. Sinirlenen genç de sen neden isiklet motosiklet peşinde dolaşıyorsun git makamına otur diye bağırmış.

Savcımız makamına oturmuş ama bu durum da içten içe kendine dert olmuş. Ne yapsam etsem de şu kendini bilmeze haddini bildirsem diye düşünürken birgün bağıran genç bisikletten düşmüş. Ve kendisine para cezası gelmiş. Genç zamanında ödemek istese de bu gencin ödeme isteğini geri çeviren bu bilinmeyen ülkenin savcısı ödeme gününün gelmesine bile dayanamamış ve iki gün önce tutuklama kararı ile hapishaneye göndermiş. Ancak kendi ilçesinde hapishane olmadığından komşu ilçeye gönderilmiş. Komşu ilçedeki savcı ise hapishaneye almamış. Durumu incelemiş ve daha iki gün süre olduğunu görmüş. Genci geri göndermiş. Kelepçeler içinde ordan oraya sürüklenen genç en son isyan etmiş ve parayı ödememiş.

Sonunda da bisikletten düştüğü gün iki günlük cezaya çarptırılmış.

(Not: Bhase konu olay hayal ürünü olup gerçeklerle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır )