ADALETİN "KÖLELERİ"
6 Eylül 2007 sabahı, yorgun, çetin ve adalet açısından oldukça kurak bir adli yılı geride bırakarak yeni bir adli yıla girdik. Yeni bir adli yıla girerken toplumdaki her bireyin adalete, hukuka ve yargıya dair bir temennisinin olması doğal. Her temenni de aslında bir derdin olduğuna işaret. Yeni adli yıla girerken benim de yargıya dair temennilerim, ağrılarım, sancılarım ve dertlerim var. Ancak benim bugünkü derdim, yargının niçin bağımsız olamadığı sorunu değil. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun adalet kavramıyla bağdaşmayan oluşumu da değil. Ya da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun kararlarının yargı denetimine kapalı oluşu da değil. Hatta Bangalore Yargı Etiği İlkeleri'nin yargıçlarca, Budapeşte İlkeleri'nin savcılarca, Havana İlkeleri'nin avukatlarca niçin içselleştirilemediği de değil. Bugün kendime şunu dert edindim: Adalet hizmetlerinin yerine getirildiği "Adalet Sarayları"nın içindeki sultanların haricindekilerinin oluşturduğu ve yazı işleri müdürü, zabıt kâtibi, mübaşir, hizmetli ve şoför olarak adlandırılan adalet saraylarının kölelerini. Yani adalet saraylarında adaletin tecelli etmesi için çırpınan kölelere reva görülen nedir? Yargıcın ve savcının eli, kolu ve gözü olarak da algılanan adalet çalışanlarının durumu nedir? Açlık sınırındaki köleler Türkiye Kamu Sen'in açıklamasına göre, Temmuz 2007 itibarıyla çalışan bir kişinin açlık sınırı 862,68 YTL, yoksulluk sınırı 1,135,74 YTL, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı ise 2,247,12 YTL idi. Aynı ay itibarıyla adalet hizmetlerinin yürütülmesinin vazgeçilmezleri olan bir yazı işleri müdürünün aylık maaşı 1,199,00 YTL, bir zabıt kâtibinin 717,00 YTL, bir mübaşir, hizmetli ya da şoförün 792,00 YTL idi. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda mesai saatleri düzenlenmesine rağmen, mesai saatleri haricinde gönüllülük esasına dayanmaksızın akşamları ve haftasonları çalıştırılmak zorunda bırakılan adliye çalışanlarının bir aylık azami mesai ücreti de 126,00 YTL. Buna göre aylık gelirleri açlık sınırında bulunan adliye çalışanlarının, temel ve zorunlu insani ihtiyaçlar olan yiyecek, giyecek ve barınma giderlerini karşılayabilmeleri olanaksız. Yani adalet saraylarının köleleri mutlak yoksulluğu doya doya yaşıyor. Yıllardan beri adalet çalışanlarına yönelik iyileştirme çalışmalarının devam ettiği yetkililerce müjdelenir ama nedense adalet çalışanları açlık sınırından bir türlü kurtulamazlar. İyileştirme çalışmaları hiçbir zaman sonlanmaz. Şair Özdemir Asaf'ın "Düzelecek dediler, yirmi yıl geçti/Açan arayı daha da açtı/Bugün sordum düzelecek deyorlar/Gemi de gemiymiş hani, yolcu da yolcu" söylemindeki gibi umutsuz süreç devam ediyor. Hakkın yerini bulması için gecesini gündüzüne katan adalet çalışanlarının hayat seviyesini yükseltmek, insani bir şekilde yaşamalarını sağlamak ve hiç olmazsa açlık sınırından uzaklaştırmak devlete yüklenen anayasal bir yükümlülük değil midir? Adaletin mobbing mağdurları Yoğun bir iş yükü ve stres altında görevlerini büyük bir özveriyle yerine getiren adalet çalışanları, tüm kamu kurumlarındaki çalışanlardan daha güvencesiz. Mesela, canınız her istediğinde adliye içerisinde görev yerlerini değiştirebileceğiniz gibi, bir başka adliyeye de gönderebilirsiniz. Ya da adliye çalışanı başka bir adliyeye tayin isterse, personel yetersizliğini gerekçe göstererek izin vermezsiniz. Adliye çalışanı hakkını arama yoluna başvurduğunda hemen bir disiplin soruşturması açarsınız, hem de azarlama ve aşağılamayla birlikte. Hatta adliye çalışanını karşınıza alarak, "Dışarıda binlerce üniversite mezunu senin yerinde olmak için can atıyor, adliyede çalışmak herkese nasip olmaz, adliyede çalışmak bir onurdur. Kimse seni buraya zincirle bağlamadı, ya severek çalışırsın ya da ayrılırsın" dersiniz. Ülkemin ulusal parolası da "Ya sev ya da terk et" değil mi? Bu manzarayla karşılaşan ve önü yoksulluğun simgesi değişik renkteki düğmelerle ilikli adalet çalışanının izleyeceği iki yol bulunuyor. Ya "Haklısınız efendim" diyecek ya da hakkını aramada ısrar edecek. Çoğunlukla adalet çalışanı birinci seçeneği tercih eder. Çünkü ikinci seçeneğin riskli olduğunun bilincindedir. Bilir ki, tüm kurumlarda çalışanların yargılanmaları izne tabi iken, adalet çalışanlarının yargılanmaları izne tabi değildir. Dahası sanık sandalyesine oturtulması da gayet basittir. Sürekli işini kaybedebileceği tehdidi altındadır. Motivasyon "Bir insanın bir işin başarılması, bir görevin yapılması konusunda kendisini ikna edecek maddi ve manevi nedenleri bulabilmesi" olarak tarif edildiğinde sefalet, çaresizlik, bitkinlik ve bezginlik içerisindeki adalet çalışanlarının motivasyonundan söz edebilir miyiz? Maddi ve manevi çöküntü ve işkence altında çalışan adalet çalışanlarından sağlıklı ve verimli hizmet beklemek hayaldir. Şunu da belirtmeliyim ki, "mobbing" (işyerinde çalışanlara uygulanan maddi ve manevi işkence) üzerine inceleme ve araştırma yapmak isteyenler için adalet çalışanlarının çok verimli bir malzeme olduğu kanısındayım. Ama "mobbing" üzerine çalışamalar yapan Şaban Çobanoğlu ve Pınar Titiz'in eserlerinde sektörel bazda mobbing mağdurlarının incelendiğini, ancak adalet sektöründe çalışanlara hiç değinilmediğini görmek beni epey şaşırttı. Herhalde yazarlar adalet sektöründe bir nevi adaletsizliği çağrıştıran "mobbing" mağdurları olabileceğini hayal dahi edememiş olsa gerek. Oysa ki, adalet çalışanları ülkemin gerçek "mobbing" mağdurlarıdır. Adalet Saraylarının kölelerini ya da adalet sektöründeki "mobbing" mağdurlarını sefalet ve çaresizlik içerisinde her gördüğümde, Şair Özdemir Asaf'ın "Bütün çizgileri yüzümün/Hüzün/Şayet yoksa, acaba yoksa/Benim yüzümün/Güldüğümün/Benim yüzümün/Görüntüsünün/Bu çağda, bu çevrede/İyilik dikenleriyle açmış/İnsan çiçeklerinin/Ortamında/Benim yüzümün/Savunan çizgileriyle/Kırışmış görüntüsünün/Ne kadar acı/Durun ve vurun/Ama düşünün" şiirini içlerinden yüzüme karşı okudukları hissine kapılırım ve utanç duyarım. Her ay başında da maaş çizelgesi gözlerimin içine sokulduğunda, benim maaşımın beşte biri kadar maaş aldıklarını görünce bu utancım gittikçe büyür, ben ise küçülürüm. Ey ülkemin yetkilileri ve sorumluları size sesleniyorum: Bugüne kadar yetersiz iyi niyetlerle işe koyulduğunuzdandır ki, adalet çalışanlarının durumu günden güne kötüye gitti. Artık yeterli iyi niyetle hareket ederek, siz utanç duymasanız da, beni bu utançtan kurtarın lütfen!
YÜREKLİ BİR HAKİM