"Bir zamanlar insan doğası üzerine yapılmış bir araştırmayı okumuştum.İnsan
doğasının normal olarak pozitif ve dost duygulardan oluştuğunu iddia ediyordu
yazı. Buna sebep olarak ta emergent sistemleri ve evrim teorisini gösteriyordu.
Yani tüm insanlar kötü ve düşmanca duygularla donatılmış olsalardı, birbirlerini
yok ederlerdi ve günümüze kadar varolamazlardı. Çok iyi olurlarsa, çok pozitif
duygularla donatılmış olurlarsa da, tüm toplum tek bir kötü mutant tarafından
yok edilebilirdi. O yüzden insan doğası iyilik ve kötülük karışımı bir eğilim
göstermekte idi, ancak deneysel olarak iyiliğin baskın çıktığı konusunda
belirgin kanıtlar vardı. Peki insan doğası iyiliğe yatkınsa, neden dünyada bu
kadar çok acı var? Neden kötülük dünyaya hakimmiş gibi geliyor bana? Kin,
nefret,hırs, kıskançlık, öfke neden hep baskın duygular çevremde? Neden fakirlik
insanların iliklerine işlemiş durumda? Neden hala insanlar açlıktan, kıtlıktan
ölüyor? Ve asıl soru olarak neden insanlar sürekli mutsuzlar? Psikiyatrlar,
büyücüler, falcılar, papazlar, hocalar neden bu kadar popülerler?


Sorun bende ya da bizde mi?
Mutsuzluğumuzun sebebi beynimizde mi?
Biz mi deprese oluyoruz boşu boşuna?
Nörokimyasal dengesizlikler midir mutsuzluğumuzun nedeni?

Dünya güzel de, bizde mi sorun doktorların dediği gibi?
Avuç avuç Prozac içip güneşli günlere geri mi dönmeliyiz?


Yoksa gerçekten yanlış olan bir şeyler mi var?

Yoksa insanları köpek gibi çalışmaya mecbur kılan, kanını emen bu kölelik düzeni mi yanlış?

Yoksa bize hiçbir zaman ihtiyacımız olmayacak şeyleri elde etme hırsı aşılayan bu saçma sapan televizyonlar mı yanlış?

Yoksa bize bebekliğimizden itibaren kıskanmayı, rekabeti, kazanma hırsını öğreten annemizde, babamızda, öğretmenimizde mi hata?

Tüm bireylerden benzer şeyleri bekleyen toplumsal normlarımız mı yanlış?

Yoksa yoksa ben mi yanlışım, ben mi sorunluyum, ben mi zayıfım? Yanlış nerede? Neden mutsuzum?

Yanlış ne demektir zaten? Doğru olmayan. Doğru nedir? Yapılması gereken. Neden yapılması gerekiyor ki?

Sonra mutluluk nedir? Amaç mıdır? Sonuç mudur?

Yoksa doğanın üzerimizde oynadığı bir sakla-bul oyunu mudur?

Neden mutlu olmamız gereksin ki? Neden herkes onun peşinde? Soylu bir melankoli yaşamak neden
kimsenin hedefi olmuyor. Neden herkes kahkahalara boğulmak, zevk ve sefa
içerisinde yaşamak istiyor? Mutluluğun kokusundan, arayışından bile tat alan
tatminkar bir toplumun yerini hedonistler, zevk düşkünleri mi alıyor? Mutluluğu
ararken bile açgözlülük mü yapıyoruz acaba? Çok bilmek isterdim ama bilemiyorum.
Sorun şu ki subjektif olarak doğru ya da yanlış bulduğumuz şeylerin evrensel
geçerliliklerini sınamak için elimizde çoğu zaman yeterli veri olmuyor. Bu
yüzden sadece bir anlığına bile olsa kendimi başka biri gibi hissetmek, başka
biri gibi düşünebilmek için her şeyimi verirdim. O zaman sorunun ne olduğunu
anlamada büyük bir adım atardım gibi geliyor sanki.
Bazen bilimin bu kadar erken bir çağında varolduğumuza üzülüyorum. Çünkü bütün
bu soruların cevapları yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bir zamanlar felsefe ve dinin
konusu olmuş bir çok şeyin cevabını bilim daha kesin, daha gerçekçi ve daha
kalıcı olarak açıklayabiliyor (bkz. dünyanın oluşumu, insanın kökeni, evrenin
genişlemesi vs.). Mutluluğun ne olduğunu da net olarak açıklayacak bence bir gün
bilim.Ancak ne yazık ki (belki de şükürler olsun ki) insan ömrü (şimdilik)
maksimum 120 yıldan ibaret. Belki de bundan 100 sene sonra şu tür sohbetler
olacak torunlarımızın torunları arasında:

Yüksek besin değerli mutant bir bitki olan Loppuse bulunana kadar insanlar açlık ve kıtlıkla mücadele ettiler.

Yapay mutasyonla gerekli müdahaleleri yapacak teknolojileri olmadığı
için bir çok insan depresyon, mani, şizofreni gibi genetik kökenli ruhsal
rahatsızlıklar geçiriyordu.


İnsan bilincinin doğasını açıklayan birleşik alanlar teorisini bir yana bırakın bilincin tanımı konusunda bile ortak bir
görüşe varılamıyordu.

Ortalama bir insan 70-80 sene gibi çok kısa sürelerde
yaşlanıyor ve çoğunlukla genetik kökenli hastalıklardan ölüyorlardı.


Ama belki de 100 sene sonrasında insanlık diye bir şey olmayacak ve
açgözlülüğümüzün sonucunda çıkacak bir nükleer savaşın kurbanları olacağız.
Neyse içim karardı, ben eczaneden reçeteli kimyasal mutluluk almaya gidiyorum. "
Alıntıdır