Bu yazımda 10 Haziran 1983 tarihli 2839 sayılı kanunla %10 olarak belirlenen seçim barajının, hukukun ilkeleri ve demokrasi kavramları kapsamında incelemesi ve eleştirisini yapacağım.

Öncelikle haddime olmayarak, gayri ihtiyari kısaca ''demokrasi'' kavramını tanımlama gereği duymaktayım; Yunanca kökenli “demos=halk” kelimesi ile “kratos=yönetim” kelimesinin birleştirilmesiyle ortaya çıkan demos-kratos sözcüğü, “halkın yönetimi” anlamına gelmektedir. Bu doğrultuda, üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu yönetim biçimine demokrasi denir diyebiliriz. ''Demokrasi'' kavramının en önemli iki ayrımı; doğrudan demokrasi - temsili demokrasi ayrımı ve çoğulcu demokrasi - çoğunlukçu demokrasi ayrımıdır. Konuya ilişkin kısaca tanımlamak gerekirse:

1) Doğrudan demokrasi: Halkın doğrudan yönetime katıldıkları demokrasi türüdür. Demokrasinin en saf halidir. Günümüzde yönetimlerde, üye sayısı fazlalığı sebebiyle pratikte uygulanması mümkün değildir. (Bununla birlikte dönemin teknoloji çağı olması sebebiyle, uygulanabilirliği tartışmaya açık bir konudur.)

2) Temsili demokrasi: Egemenlik hakkının halkın temsilcileri aracılığı ile kullanıldığı, dolaylı demokrasi türüdür. Temsili demokraside halkın seçtiği temsilciler, parlamentoda yahut mecliste toplanır ve halk adına egemenlik hakkını kullanarak kararlar alır. Bu temsilcilere milletvekili ya da parlamenter denir. Milletvekilleri belirli sayıda ve belirli bir süre için seçilirler. Bu süre Türkiye'de 4 yıldır. Doğrudan demokrasinin uygulandığı İsviçre'nin Appenzell Innerrhoden ve Glarus kantonları dışında tüm modern demokrasilerde temsilî demokrasi yürürlüktedir.

1) Çoğulcu demokrasi: İlgili organizasyonda ki tüm üyeleri, yönetimde söz sahibi yapmayı amaçlar. Yönetim hususları tüm üyelerin istek ve ihtiyaçları doğrultusunda şekillenir.

2) Çoğunlukçu demokrasi: İlgili organizasyonda ki baskın üyelerin, yönetime gelerek, çoğunluğun istek ve ihtiyaçları doğrultusunda yönetimin şekillendiği demokrasi tipidir.

Akabinde seçim barajını da kısaca tanımlamak gerekirse; seçimlerde kanunlarca belirlenmiş oy oranlarına göre, meclise girecek siyasi partilerin belirlenmesini sağlayan bir uygulamadır. Amacı siyasal görüşleri belirli çatılar altında birleştirmek ve sağlıklı kararlar alınmasını sağlamak, çoğunluğun fikrini temsil eden partilerin görüşleri doğrultusunda kanunların ve sistemlerin şekillendirilmesini sağlamaktır. Türkiye Cumhuriyetinde 12 Eylül 1980 Askeri darbesinden sonra seçim barajı %10 olarak belirlenmiştir.
Ülkemizde son seçim döneminde açıklanan verilere göre; Türkiye Cumhuriyeti seçmen sayısı 56 Milyon 632 bin 889 ' dur. Bu kapsamda son derece basite indirgenmiş bir hesap ile yaklaşık 5.5 milyon seçmenin yönetime katılımı, %10 seçim barajı sebebiyle engellenebilmektedir. Bu kapsamda, çoğunlukçu demokrasi anlayışının benimsendiği kabul edilebilir bir çıkarım olacaktır.

Kanaatimce ülke yönetimlerinde; yürütme erkinin kullanılması kapsamında çoğunlukçu demokrasi anlayışının benimsenmesi, çoğunlukçu sistemin istikrar gibi olumlu bir yönü olması ve yönetimin tüm bireyleri temsilen tek bir irade tarafından gerçekleşmesi açısından kısmen kabul edilebilir bir yol olmasına karşın, yasama erkinin kullanılması kapsamında çoğunlukçu demokrasinin benimsenmesi kabul edilemez bir husustur. Yasama erkinde belirli bir zumrenin yok sayılması ilkel bir zihniyettir. Demokrasinin tanımına dönecek olursak halkın devlet yönetiminde eşit haklara sahip olduğu yönetim biçimidir demiştik. Bununla birlikte günümüzde büyük organizasyon statüsünde ki devletlerin yönetiminin, doğrudan halk tarafından gerçekleşmesi pratikte güçlüklere sebep teşkil edeceğinden temsili demokrasinin uygulandığını ve bireylerin egemenlik hakkını temsilciler aracılığı ile kullandığını belirtmiştik. Bu kapsamda bireylerin egemenlik hakkını kullanmasında, aynı ideoloji fikir ve vizyon sahibi topluluğun, toplam seçmen üzerinden %10 nüfusa sahip olması şartının aranması kanaatimce demokrasinin temel ilke ve amaçlarından uzaklaşma niteliğindedir.
Çoğunlukçu yönetimin amacı kapsamında zannımca; her kesimin temsili durumunda, kaos ortamının meydana gelme tehlikesinin önlenmesi gayesiyle, azınlık kesimlerin temsilinin engellenmesi yanlış bir tutumdur. Buna paralel olarak istikrarın sağlanması doğrultusunda izlenecek yöntem, azınlığın yok sayılması olmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki ''demokrasi'' çoğunluğun isteklerini yerine getirirken, azınlığın ise haklarını koruyan bir rejimdir. Bu kapsamda kanaatimce azınlığın temsil hakkının engellenmesi mevcut rejim ile ''demokrasi'' kavramı arasında nitelik açısından çelişki meydana getirecektir.
Sonuç olarak naçizane fikrimce, halkın kendi kendini yönetmesi kapsamında, azınlığın söz konusu yönetim hakkının elinden alınması demokrasi kavramı ile bağdaşmamaktadır.

Yazının Aslı İçin Tıklayınız.

Diğer Yazılarım İçin Tıklayınız.