Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Geçmişte bir yazı okumuştum. Halkımzı sol çözümleri sağ iktidarlardan bekliyor. Son derece doğru.
Biz militarizme karşı bayrak açtık ne oldu? Vatan haini olduk.
Biz Yök e karşı tavır koyduk. Bu gün yök aleyhine atıp tutanlar nerdeydi?
Biz Ulus dedik, onlar ümmet dedi
Biz ekonomil ,stikrar dedik, onlar bedava kömür dağııtıı
Biz ulusal birlik dedik, onlar 26 etnik köken dedi
Esas olan bilimsel sonuçlardır. Uyduruk komplo teorileri değil. Asker türban ile ordu evlerine girilebilir dese, bunlar askara karşı çıkmaz ki. 12 eylil darbesine kimler karşı çıktı bir düşünün.
Diyalektik acımasızdır. Kişilere ve olaylara bağımsız olarak gelişimine devam eder. Eğer sistem olarak bazı şeylere karşı koymazasanız, karşı çıkmadığınız her şey, yarın karşınıza çıkar.
Esas olan demokrasidir. Sana bana, şeriatçıya laiğe, faşiste sosyaliste diye ayıramazsınız.
Yök antimokratik ise baştan tavır koy. Militazrizme karşı isen baştan tavır koy.
Ama imam hatip okullarını açarken iyi, türbana karşı ise kötü. Yok öyle iki yüzlü demokrasi
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Hudson derinlikleri
Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin başbakanı. Başbakan nedir? Bakanların başıdır. Bakan kime denir? Türkiye’nin işini görenlere.
Bu durumda başbakan da, Türkiye’nin tepesine çıkıp dibine bakandır.
Erdoğan, başbakan olarak dibe dair gözlemini, “Derin devlet yok, derin Türkiye var!” diye açıkladı.
Beş yıldır bakıyor, kuşkusuz doğrudur. Doğrudur da...
Sığ da altına bakıp “Ne derin yaram var!” diyebilir icabında.
Başka bir deyişle derinlik, ölçenin yüksekliğiyle doğru orantılıdır.
Başbakan, gazeteci Uğur Dündar’ın sorularına cevap verirken kendi tarassut kulesi ve AKP kalesinin boyuna göre derin bir Türkiye’den söz ediyor.
Oysa ne Türkiye derin ne de derinlik Türkiye.
Eğer kastedilen kökse, Türkiye’nin derinliği, Anadolu’nun şehre göçtükten sonra bile geleneklere bağlı, törelere tutsak, mümin ve muhafazakâr toplumsalıdır. Ve gerek Erdoğan, gerekse AKP bizzat bu derinliğin zirvesidir. Ahmet İnsel haklı: “Bu tanımı kullanmak, Başbakan’ın cehaletidir, kafa karışıklığının göstergesidir.”
Neden mi?
Çünkü Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi tabanından şikâyetidir, şahsının ve partisinin önünü kesmeye çalışan “Derin Türkiye” yakınması.
Derin Türkiye’de, her 345 kişiye bir cami, her 60 bin kişiye 1 hastane düşmektedir.
Derin Türkiye’de 67 bin okula karşın 77 bin cami vardır.
Okullarda Eğitim-Sen’e göre 200 bin, hükümete kalırsa 96 bin öğretmen açığı bulunmaktadır.
Derin Türkiye’de 1220 hastane sadece 189 bin hastaya yatak sunarken, 77 bin camide aynı anda 26 milyon kişi namaz kılabilmektedir.
Önümüzdeki iki yıl içinde kurulması planlanan hastane ve sağlık ocağı sayısı 40, inşaatı sürmekte olan camii sayısı 1340’tır.
Derin Türkiye’de 87 bin devlet maaşlı din görevlisine karşın 77 bin 344 doktor vardır.
Derin Türkiye’de, sadece 13 ilde devlet tiyatrosu vardır. Diyanete bağlı Kur’an Kursu sayısı ise 82 ilde mevcutlu olup 3 bin 852’dir.
AKP’nin inayetiyle ceza dışı kalan “izinsiz” Kur’an kurslarının binleri de bu hesabın dışındadır.
***
Toplumsalda böylesine derin bir entelektüel birikimin bilançosu da karşımıza bilimsel devrimler, teknolojik buluşlar olarak çıkmamaktadır.
Allah’ın her mübarek günü, terör ve töre cinayetleri, karı kız doğrama cinnetleri, kıyıda çayırda mangalcılar, yollarda hatalı sollamalar, şehirlerde belediyeci dallamalar, hatta meclisteki yumrukçu magandalar vb. nezdinde tezahür etmektedir, bittabi.
Ve bizzat kendisi başta, onda dokuzu imam bir “Derin Türkiye” hükümetinin başı, içinden çıktığı ve sırtında taşıdığı posttan şikâyetçidir ha?
Yok canım.
Başbakan’ın dediği gibi derin devlet yok, derin Türkiye varsa, o derinliğe cehalet sığlığı denir.
Böylesine sığlıkta, devlet bile yüzdürülmez, ama bir karış suda boğulabilir!
Eğer yasal yetkilerini aşarak devletten çok devletçilik yapan gizli güçlere deniliyorsa “derin devlet”, Türkiye’nin halen topyekûn karaya vurduğu sığlıkta, böylesi bir derinliği sınırların içinden çok, dışında aramak gerekir. Örneğin Hudson’da.
***
Hudson’daki toplantıda, dikkatinizi çekerim ki Türkiye’nin herhangi bir devlet adamı üzerinden değil, Anayasa Mahkemesi eski başkanı, önünde saygıyla eğildiğim bir devlet kadını Tülay Tuğcu’nun sırtından bir felaket senaryosu yazılmıştır.
Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesine başbakan, bakan, genel kurmay başkanı, muhalefet lideri ya da hatta meclis başkanına yönelik bir olası suikastın yetmeyeceği mi düşünülmüştür, yoksa illa ki bir kadın, tercihan da laik bir kadın kurban mı gerekmektedir?
Bu sorunun cevabını ve Hudson’daki iğrenç senaryonun “neye” yazıldığını bulduğumuz an, kimi “Türkiyelilerin” hangi devlet için, ne derinlere daldığını da öğreneceğiz.
Mine G. KIRIKKANAT / Vatan
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
22.06.2007 tarihli Vatan Gazetesi Haberidir:
Çongar'la fena kapıştı!
32. Gün'de 'Türkiye'nin felaket senoryosunu' tartışan Milliyet Gazetesi Muhabiri Yasemin Çongar ile Zeyno Baran birbirine girdi
Hudson Üniversitesi'nde üst düzey TSK yetkililerinin de katıldığı ve Türkiye aleyhine senaryolar düzenlendiği iddialarını ortaya atan Milliyet Gazetesi Muhabiri Yasemin çongar ile toplantıyı organize eden Zeyno Baran 32. Gün'de senaryonun varlığını tartıştılar.
Zeyno Baran, Hudson Üniversitesi'nde böyle bir senaryonun olmadığını, "PKK'ya operasyon yapılmasın bu AK Parti'ye yarar" diye bir konuşma olmadığını ve oradaki konuşmaların Yasemin Çongar'a yanlış aktarıldığını iddia etti.
Senaryo iddiasını ortaya atan Yasemin Çongar ise "Böyle bir senaryonun olmaması en çok beni mutlu eder. Ancak ben bu senaryoyu hem Hudson'ın internet sitesinde okudum hem de bana çok sağlam kaynaklar aktardı. Ben daha önce Zeyno Baran'la yazıştım ve bu iddiaları kendisine sordum. Başta yalanlamadı. Ben bu iddiaları yazdıktan sonra çıkıp yalanlıyor" dedi.
Zeyno Baran, Çongar'ın iddiaları karşısında "Yasemin'le bir süredir aramızda zaten soğukluk vardı. Bunları konuşmadık" diye kendini savundu.
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Hudson toplantısı için suç duyurusu
Mazlum-Der, ABD'de Hudson Enstitüsü tarafından düzenlenen ve Türkiye'ye ilişkin senaryoların konuşulduğu iddia edilen toplantıya katılanlar hakkında suç duyurusunda bulundu.
Mazlum-Der, ABD'de Hudson Enstitüsü tarafından düzenlenen ve Türkiye'ye ilişkin senaryoların konuşulduğu iddia edilen toplantıya katılan Tuğgeneral Süha Tanyeli ve Washington Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu ile toplantıya Türkiye'den katılan diğer kişiler hakkında...Devamı>>>
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
02.07.2007 tarihli Sabah Gazetesi haberidir.
Oğul Talabani'den senaryo itirafları
ANKARA
ABD'de Hudson Enstitüsü'ndeki toplantıyla ilgili tartışmalara Celal Talabani'nin Washington'da yaşayan oğlu Kubat Talabani de katıldı. Talabani, KYB'nin sitesindeki yazıda, toplantıda ABD'lilerin bazı PKK elebaşlarını teslim etmeyi teklif ettiğini, bir Türk askeri yetkili ve kendisinin karşı çıktığını iddia etti. Talabani, Genelkurmay Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri ile Washington Askeri Ateşesi Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu'nun da katıldığı toplantıda ABD Savunma ve Dışişleri Bakanlığı'ndan yetkililerin de bulunduğunu belirtti.
'ASKERLE KARŞI ÇIKTIK'
Konferans sırasında ABD'li yetkililerinin "Kürdistan Bölge Hükümeti, PKK'nın bazı yöneticilerini tutuklayıp Türkiye'ye teslim ederse, Türkiye'deki sorun çözülür mü?" önerisinde bulunduğunu iddia eden Kubat Talabani "Washington Konsolosluğu askeri bölümünden katılan yetkili bu öneriyi reddetti. Ben de bu önerinin çözüm olamayacağını savundum" dedi. Genelkurmay'ın açıklamasında SAREM heyetinin toplantıya çok kısa süreli katıldığı belirtilerek, bu süre içinde hiçbir senaryo konuşulmadığı ifade edilmişti. Genelkurmay'ın açıklamasında, Talabani için "bir Kürt grubun liderinin oğlu" ifadesi kullanılmış ve "SAREM heyetinin bu kişiyle bir teması olmamıştır" denilmişti....
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Bir tarafta Henry Barkey (CIA görevlisi-Akademisyen, Türkiye Uzmanı, eşi Laipson da CIA'de halen görev yapmaktadır.) ve dünün aşiret reisi bugünün Irak Devlet Başkanı Talabani'nin oğlu Kubat... Ne diyorlar? Bu konular konuşulmuştur.
Diğer tarafta Türkiye Cumhuriyeti'nin Genelkurmay Başkanlığı... Ne diyor? Bu konular konuşulmamıştır.
Siz olsanız hangi tarafa inanırsınız?!!! :rolleyes:
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Yasemin Çongar'a inanırım. :)
Bence askeri yetkililerin bu tip düşünce kuruluşlarındaki toplantılara katılmasında ve/veya Kuzey Irak'taki Kürt temsilcilerle resmi veya gayriresmi görüşmeler yapmasında hiç bir sakınca yok. Hatta büyük fayda var.
Bunların olmamasını yanlış olur.
Daha önceden "aşiret reisiyle görüşülmez" şeklindeki beyanatları yüzünden genelkurmay başkanlığı bu görüşmeleri yalanlamak durumunda kaldı.
Yasemin Çongar'ın haberinde eleştirilecek, kızılacak tek husus birilerinin "PKK üst düzey kadrosu teslim edilirse AKP'ye yarar." demesi. İddiaya göre bunu bizim askeri yetkilimiz söyledi veya bu görüşü onayladı.
Yasemin Çongar'ın haberindeki diğer tüm hususlar doğrulandı. Yalanlayanlar doğru söylemediğine göre bu iddianın da doğru olduğu düşünülebilir.
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
Bir tarafta Henry Barkey (CIA görevlisi-Akademisyen, Türkiye Uzmanı, eşi Laipson da CIA'de halen görev yapmaktadır.) ve dünün aşiret reisi bugünün Irak Devlet Başkanı Talabani'nin oğlu Kubat... Ne diyorlar? Bu konular konuşulmuştur.
Diğer tarafta Türkiye Cumhuriyeti'nin Genelkurmay Başkanlığı... Ne diyor? Bu konular konuşulmamıştır.
Siz olsanız hangi tarafa inanırsınız?!!! :rolleyes:
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Yasemin Çongar toplantıda bulunmadığına göre ve toplantıda konuşulanları ?!! sızdıranın da (bu tarz gizli toplantıların içeriklerinin sızdırılması alışılmış değildir, hele bu sızdırma CIA ile yakın ilişkili biri tarafından yapılıyorsa durup iki kere düşünmek gerekir) Henry Barkey olduğu neredeyse kesin olduğuna göre, benim de iyiniyetinden şüphe etmediğim Yasemin Çongar'ın kullanılmış olması ihtimalini gözardı etmeyin derim ben...