-
MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI (BİRİNCİ BÖLÜM)
Haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk ve telâş
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.
Zayıf.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun
yanaklarının üstü çopur.
Merdivenlerdeki adam
-Galip Usta-
tuhaf şeyler düşünmekle
meşhurdur:
"Kâat helvası yesem her gün" diye düşündü
5 yaşında.
"Mektebe gitsem" diye düşündü
10 yaşında.
"Babamın bıçakçı dükkânından
Akşam ezanından önce çıksam" diye düşündü
11 yaşında.
"Sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksalar" diye düşündü
15 yaşında.
"Babam neden kapattı dükkânını?"
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkânına"
diye düşündü
16 yaşında.
"Gündeliğim artar mı?" diye düşündü
20 yaşında.
"Babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?"
diye düşündü
21 yaşındayken.
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
22 yaşında.
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
23 yaşında.
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
24 yaşında.
Ve zaman zaman işsiz kalarak
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
50 yaşına kadar.
51 yaşında "İhtiyarladım" dedi,
"babamdan bir yıl fazla yaşadım."
Şimdi 52 yaşındadır.
İşsizdir.
Şimdi merdivenlerde durup
kaptırmış kafasını
düşüncelerin en tuhafına:
"Kaç yaşında öleceğim?
Ölürken üzerimde yorganım olacak mı?"
diye düşünüyor.
Burnu sivri ve uzun.
Yanaklarının üstü çopur.
Denizde balık kokusuyla
Döşemelerde tahtakurularıyla gelir
Haydarpaşa garında bahar
Sepetler ve heybeler
merdivenlerden inip
merdivenlerden çıkıp
merdivenlerde duruyorlar.
...............................................
Nazım Hikmet RAN
-
BAYRAM
Kargalar, sakın anneme söylemeyin!
Bugün toplar atılırken evden kaçıp
Harbiye nezaretine gideceğim.
Söylemezseniz size macun alırım,
Simit alırım, horoz şekeri alırım;
Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar,
Bütün zıpzıplarımı size veririm.
Kargalar, ne olur anneme söylemeyin!
Orhan Veli KANIK
-
Bu şehrin gecelerini sen hiç bilmezsin
Camları korkuludur öldüresiye çıplak
Tenha bir haydut gibi çöker omzuna
Gözlerinde kıpkızıl bakan karabasanlar
Elleri çok kocaman avuçlarını sıkarak
çürümüş dudaklarıyla adını mıhlar
içinde bir başka hayal çizmek istersin
çare yok kaçılmaz duvardaki gölgen mi
yoksa ardında seni bekleyen bir hayalet mi var
bu şehrin gecelerini sen hiç bilmezsin
karanlık basar basmaz ayaklanıverir
gündüz pusuya yatan lambalar
siyah saclarına erguvan inmiştir
biraz da eflatun sinmiştir gözlerine
gözlerini acarsın içine yıldızlar dolar
şimdi buradan bir tren geçecektir
geceyi çığlık çığlığa sırtından vurup
ve sonra sen geçeceksin
masmavi elbisenle öyle geçeceksin
kendi rüzgarınla saçlarını savurup
dudağında kadife bir şarkı peyda olacak
aslında şimdi başka bir şehrin sokaklarında
sen yine hiçbir kitapçıya uğramaksızın
otobüs duraklarına devrileceksin
içimde birdenbire bir korku çoğalacak
Bu şehrin gecelerini sen hiç bilmezsin
Dr.Necdet BOLAT
-
SINIRDA
Sustum önce
Kim kaldı içerde bilmem.
Acısı diş diş patlar üstümde
Akrep sokmuş gibi yandı yüreğim
Bilirdim
Yüzünün yalnız birini
Gecenin en kapalı saatlerinde
Sanki silinir yeryüzü
Gökyüzü salt kar bezeği
Dağılır güzelliğin
Süremi bir ben bilirim
İçerde geçiş süremi
Taşların damarları kabuk mu bağlar
Pas tutar mı suda ağaç
Bir ben mi kalırım kuşkularımla
Sustum önce
Nasıl susarsa ateş
Ocakların bacalarında
Özel Arabul
-
Yalan dogrudan,karanlik aydinliktan kacar.
Gunes yalnizdir ama etrafina isik sacar
Uzulme dogrularin kaderidir bu yalnizlik
kargalar suruyle,kartallar yalniz ucar....
-
Başlık red et beni babam
Siir 9506 Red et beni baba icinden geldigi gibi
Sayki hayattan alamadigin hincinim
Yuzune gulmeyen kaderinim ben
Red et beni baba uvey evladin gibi
Gunahlarina kefil et yasanmamis yillarinim
Benim ah ettiren ic cektiren aglatan benim
Dogru bildiklerim yalan olmusken
Bir yalanda sen ol red et beni baba
Gozumden yas olup aksanda artik
Inanki yok sitemim demekki haketmemisim
Egdirmisim belki basini onunede bilememisim
Red et beni babason darbe ol agir ol
Tas ol icimde beni yok sayan babam ol
Et tirnaktan ayrilmazmis demekki sucluyum
Demekki hatami bilemeyecek kadar sucluyum
Sen buyuksun babam affetme beni red et
Gurbet elde kok salmisken yanlizligim
Yildizlar kadar uzakken sicak koynun
Dost diye sarildigim kollar yilan olmusken
Gonlun razi olmussa sil at hadi beni red et
Bosver yasanmamis zaman olmussa yillarim
Her gun uyandigim kabusumsada yarinlarim
Ben benden gecmedim daha inanki anlarim
Dedimya babam son darbe ol agir ol
El ol yaban ol canim olma alan ol
RED ET BENI BABAM SON DILEGIM OL
-
Sait Faik' in 100. doğum günü anısına...
ŞİMDİ SEVİŞME VAKTİ
Çıplak heykeller yapmalıyım.
Çırılçıplak heykeller
Nefis rüyalarınız için
Ey önünden geçen ak sakallı
kasketli,
Yırtık mintanından adaleleri
gözüken
Dilenci
Sana önce
Şiirlerin tadını
Aşkların tadını
Kitaplardan tattırmalıyım
Resimlerden duyurmalıyım,
resimlerden...
Şu oğlan çocuğuna bak
Fırça sallıyor
Kokmuş manifaturacının ayağına
Dörtyüzbin tekliğinden
On kuruş verecek.
Seni satmam çocuğum
Dörtyüzbin tekliğe.
Ne güzel kaşların var
Ne güzel bileklerin
Hele ne ellerin var, ne ellerin
Söylemeliyim
Yok
Yok... meydanlarda
bağırmalıyım,
Bu küçük
Güllerin buram buram tüttüğü
Anadolu şehri kahvesinde
Kiraz mevsiminin
Sevişme vakti olduğunu.
Resimler seyrettirmeli, şiirler
okutturmalıyım.
Baygınlık getiren şiirler.
Kiraz mevsimi, kiraz
Küfelerle dolu pazar.
Zambaklar geçiriyor bir kadın.
Bir kadın bir bakraç yoğurt
götürüyor
Sallıyor boyacı çocuğu fırçasını
Belediye kahvesinde hakla o eski,
o yalancı
O biçimsiz bizans şarkısı.
Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem
Nasıl etsem, nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam
Sokak başlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu...
Bir kere duyursam hele
güzelliğini, tadını,
Sonra oturup hüngür hüngür
ağlasam
Boş geçirdiğim bağırmadığım
sustuğum günlere
Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı
boyacı çocuğunun
Oğlu bir şiir okusa
Karacaoğlan'dan
Orhan Veli'den
Yunus'tan, Yunus'tan...
-
Çağrım,
Biri olsa biri gelse
İlim-ilim diri gelse,
Sözün-sözün eri gelse
Dimdik, yalın dursa ya.
Gözüm-gözüm akılardan,
Duyum-duyum takılardan,
Uzak, yakın yakılardan
Duru-duru baksa ya.
Soğuk olsa, dese işit,
Karanlıksa, dese işit,
Buram-buram dese işit,
İçin-için varsa ya.
Birim-birim yanaş olsa,
Dirim-dirim söyleş olsa,
Adim-adim yaklaş olsa,
Can-can, kan-kan baksa ya.
Sular gibi paklayarak
Kuşlar gibi saklayarak,
Adim dese, çoklayarak,
Güneş-güneş yaksa ya.
Özüm-özüm gözü göze,
Sucum-sucum sözü aza,
Düğüm-düğüm bizi bize,
Birden tüme katsa ya.
Ö.Asaf
*
ONARMAK ZORDUR
Şarkılar değil de
Hep kulaklar bitiyor,
Onarmak zordur.
Bir yürek üşümüş
Kapamış kapılarını,
Onarmak zordur.
Bir şey yitirilmiş
Hiç eskimeyecektir,
Onarmak zordur.
İnsanin içine düşen korku
Özgürlüğünden olmuştur,
Onarmak zordur
Ölümü düşünmek yenilmek,
Sevmek ölümü yenmektir,
Onarmak zordur
ÖZDEMİR ASAF
*
ÇIRILÇIPLAK
Küstahlığımı nezaketim götürdü
Sadece kendime bakakaldım.
Kararsızlık bir an sürdü.
Gizlenen insanların ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak.
Selamımı tanıdıklar götürdü.
Saygı bekleyince alçaldım.
Kararsızlık bir an sürdü.
Kendinibeğenmişlerin ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak.
Ağlamayı ölenler götürdü.
Kendimi ölmez sanınca ufaldım,
Kararsızlık bir an sürdü.
Ölülerle dirilerin ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak.
Sonsuzluğu ufuklar götürdü.
Yarattığım dünyaların içinde daraldım.
Kararsızlık bir an sürdü.
Başlangıçla bitiş ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak.
Aydınlığı bulutlar götürdü.
Yıldızlara doğru yol aldım.
Kararsızlık bir an sürdü.
Varanlarla duranların ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak.
Özdemir ASAF
*
GELDİM
Beni çağırmadınız,kalkıp ben kendim geldim.
Uzaklardan size bir haber getirdim geldim.
Bıraktıklarınızdan,unuttuklarınızdan,
Sımsıcak-anılası günler getirdim geldim.
Gömütleri andıran yapılarınızdaki
Yaşantılarınıza evler getirdim geldim.
Tek tek,ayrık-soluyan bitkiseller yerine
Yüzyüze dönük,gülen sizler getirdim geldim.
Solarken suladığım,koparken bağladığım,
Ölürken canlandığım sözler getirdim geldim.
Özdemir ASAF
*
KALAN
Bir şey kaldı gecelerden birinde
Senden.
Öncesinde bilinmemiş birşey,
Silinmez bir ses gibi giden..
Kelimelerden büyük, kelimelerin içinde,
Bir şey kaldı senden
Yaşamalar'ın arasında kaçamaklı.
Veriliş rengi başka, alınış rengi başka..
Söylemeye vakit kalmadan
Dudakların altına bırakılmış bir şey.
Karanlıkların tam ortasında bir kırmızı nokta..
Gözlerce pırıl pırıl, ellerce saklı.
Bir şey kaldı, bir denizin kıyısında senden,
Bakışlarla yüklü, söylemelerle sessiz..
Seninle dolu, seninle sensiz bir şey..
Arandıkça bulunmamış yıllar yılı,
Bulundukça aramaklı.
Ö.Asaf
-
YALNIZ' IN DURUMLARI
Sen herşeyi süpürebilirsin; sonbaharı süpüremezsin,
Yalnızsa, sürekli bir sonbaharı süpürür hep.. Düşünemezsin.
Yanar sobasında yalnız'ın üşüyen bakışları.
Lambasında karınlığa dönük bir ışık titrer sönük-sönük.
Penceresi dışına kapanmıştır, kapısı içine örtük.
Yalnız, bin yıl yaşar kendini bir an'da.
Yalnız'ın nesi var, nesi yoksa tümü birdenbire'dir.
Yalnız, bir ordudur kendi çölünde..
Sonsuz savaşlarında hep yener, kendi ordusunu.
Yalnız'ın sakladığı bir şey vardır;
Boyuna yerini değiştirir, boyuna onu arar... Biri bulsa diye.
Yalnız, hem bilgesi, hem delisidir kendi dünyasının.
Ayrıca; hem efendisi, hem kölesidir kendisinin.
Tadını çıkaramaz görece'siz dünyasında hiçbirisinin.
Yalnız, sürekli dinleyendir söylenmemiş bir sözü.
Sözünde durması yalnız'ın yalancılığıdır kendisine..
Hep yüzüne vurur utancı. O yüzden gözlerini kaçırır gözlerinden.
Yalnız'ın odasında ikinci bir yalnızlıktır ayna.
Yalnız, hep uyanır ikinci uykusuna.
Yalnız, kendi ben'inin sen'idir.
Bir sözde saklanmış bir yalanı, bir gözde okuduğundan
bakmaz kendi gözlerine bile.
Her susadığında o, kendi çölündedir.
Kendi öyküsünü ne anlatabilen, ne de dinleyebilen.
Kendi türküsünü ne yazabilen, ne söyleyebilen.
Bir zamanlar güldüğünü anımsar da...
Yoğurur hüzün'ün çamurunu avuçlarında.
Yalnız, aranan tek görgü tanığıdır
yargılanmasında kendi davasının..
Her duruşması ertelenir kavgasının.
Yalnız, hem kaptanı, hem de tek
yolcusudur bakmakta olan gemisinin..
Onun için ne sonuncu ayrılabilir gemisinden, ne de ilkin.
Yalnız'ın adı okunduğunda okulda ya da yaşamda..
Kimse, "burda" deyemez.. Ama yok da..
Uykunun duvarında başladı..
Önceleri bir toz gölgesi sanki; sonra bir yumak yün gibi.
Ama şimdi iyice görüyor örümceğin ağını gün gibi.
Yalnız, duymuş olduğunun sağırı, görmüş olduğunun körüdür..
Ölür, ölür öldürür.. Öldürür, öldürür ölür.
Duyduklarını unutur, duyacaklarını düşünür.
Yalnız'ın adına hiç kimse konuşamaz..
O, kendi kendisinin sanığıdır.
Yalnız, önceden sezer sonra olacakları..
Paylaşacak biri vardır; anlatır, anlatır ona olanları, olmayacakları.
Her leke kendisiyle çıkar.
YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ.
PAYLAŞILSA YALNIZLIK OLMAZ.
ÖZDEMİR ASAF
-
Yılların verdigi birikimlerden
Yorgunluktan gürültülerden
Sezsizliye kacıyorum
Büyük sehrin bilincsizce yaydıgı
Gürültüden kacıyorum
Kirli havasından
Sokaktaki insanların bagırtısından
Ufacık motorların kulak yırtan
Eksoz cayırtısından
Sihir icindeki havalı kornalardan
Kacıyorum
Kacmakla onlara kucakmı acıyorum
Nedendir bu gürültüler
Ne anlarlar motorların eksozunu cıkarıp
Bagırtmaktan
Kendi sadis duygularını dısa vurmakmı isterler
Suclu onlarmı
Yoksa bizmiyiz yoksa sizmisiniz
Herhalde yıllarca saglıksız
Kültürsüz eyitimsiz bir nesil yetistirmenin
Sonucunumu cekiyoruz
Atıyorum kendimi
Kücücük bir köye
Hayata merhaba dedigim yere
İlk nefes aldıgım yere
İste sesizlik iste doga
İste sevdgim KÖY
Sevdigim sevdiklerim köy evim
Gösteristen uzak
En dogal tahta divanlar
El emegi göz nuru köylü ninelerimin
Bacılarımın dokudugu kilimler
Yılların tabiyat olaylarına karsı koymus
Yüz yılın mimarisi yapılara kafa tutan
Eski kerpic KÖY evim
Duygularımın sevindigini
Tesekkür ettigini duyar gibi oluyorum
Her nefes alısımda temiz oksijenden
Sahros olmus ciyerlerimi hissediyorum
Rüzgarın estigi buna eslik eden agacların
Sarkı söyledigi kavakların fısıldasdıgını
Duyuyorum
Kus seslerine hasretligimi
Arasıra gecen tıraktörün
Tarladaki su motorlarına
Karısan cilekes köylümün
Sesini duyuyorum
Losyon kokmayıp
Topragın kokusunu tasıdıgı icin
Sen deniz kenarlarında
Kıremlerle buronzlsmaya calısırken
O günesin anlında tarla sürüp
Suladıgı bitkilere tuzlu teri karısırken
Karsına geldiginde yüzüne bakmadıgın
Mutfagında mis kokuyor diye
Sebzelere meyvelere sarılırken
Unuttugun hor gördügün efendilerinin
Hırsını topraktan cıkaran
Efendilerimin sesini duyuyorum
Hor görülmenin acısını
Her derdini paylastıgı
Topraktan cıkaran
Bögrüne daha derin sapladıgı
Küregin pullugun sesine karısan
KÖYLÜMÜN SESİ GELİYOR KULAGIMA
8-9-1998