Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
MEDENİ YASA’DA ZİNA NEDENİNE DAYALI BOŞANMA VE SONUÇLARI
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 8-11-2006 | Kategori: Makale | Okunma : 13201 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >

MEDENİ YASA’DA ZİNA NEDENİNE DAYALI BOŞANMA VE SONUÇLARI

(*)

İNCİ BİÇKİN

1.GİRİŞ

Aile denilen en küçük sosyal birimlerin bir araya gelmesiyle toplum oluşur. Aile toplumun temelidir sözü, bu yapıdan kaynaklanır. Gerçekten hem mecazi anlamda hem de gerçek anlamda aile toplumun temelidir.

Toplumsal yaşamda izlenebilen genel anlamda iyiye veya kötüye gidiş, toplumu oluşturan ailelerin yapısından, kültürel ve ekonomik düzeyinden kaynaklanır. Temelde meydana gelecek sarsıntı, hezeyan gibi olgular tabakalar halinde üst katmanlara değin taşınır ve sonuçta toplum yapısına yansır. Ailenin kültür ve eğitim düzeyinin yüksek, mali durumunun iyi olması, toplum hayatının da buna koşut bir gelişme göstermesini sağlar. Başka bir deyişle, toplumun genel sağlık ve sağlamlığı, memleketin nüfusu, milli savunması, kültür terbiyesi, hatta ülkenin ekonomisi ve maliyesi ile aile yapısı arasında çok sıkı bir bağ vardır(1).

Evlilik ilişkisi ile temeli atılan aileye, toplumun temel yapı taşı kabul edilmesi nedeniyle yüksek değerler yüklenmiştir. Kişilik gelişiminde de ilk kaynak olarak görülen ailenin olmadığı bir toplumun düşünülmesi sosyal bilimcilere göre olanaklı değildir(2).

Şu halde aile, evlenme veya evlatlık ilişkisi ile birbirlerine bağlanmış, aynı evde yaşayan, aynı geliri paylaşan, oynadıkları çeşitli roller çerçevesinde birbirlerine etki yapan, kendilerine özgü bir görgüyü oluşturup kuşaktan kuşağa sürdüren insanlar topluluğu olarak tanımlanabilir(3). Bu nedenledir ki aile, ilkel toplumlardan günümüze süregelen bir yapı içerisinde, hiçbir toplumun vazgeçemediği sosyolojik bir birimdir(4).

(*)

Yargıtay Tetkik Hakimi

(1)

Velidedeoğlu, s. 177.

(2)

Özellikle 1917 yılında Rusya’da gerçekleştirilen ihtilalde, ailenin bütün görevlerinin devletin üzerine

 

alınması ve aile kurumunun kaldırılması yönündeki çalışmalar başarılı olamamış, aksine aile haya

 

tı ve kurumu daha da sağlamlaştırılmıştır. Şahinkaya, s. 43.

(3)

Timur, s. 6.

(4)

Alıcı, s. 79.

(5)

Sahip olduğu büyük önem ve değere karşın, evlilik birliğinin bozulması ile aile olma özelliği ortadan kalkar. Evlilik birliğinin bozulmasına neden olan olaylardanbirisi de boşanmadır. Belirli nedenlerin varlığı halinde, yargıç tarafından boşanmaya karar verilmesi mümkündür.

Eşler henüz hayatta iken, bir eşin yasada öngörülmüş olan sebeplerden birisine dayanarak açacağı dava sonucunda, evlilik birliğine hakimin kararı ile son verilmesi boşanma olarak tanımlanabilir(6). Ancak tarafların her boşanma istemi, boşanma kararı ile sonuçlanmayabilir(7).

Evlilik birliğini kendi iradeleri ile oluşturan eşler, yine kendi iradeleri ile bu birliği sonlandırabilir. Evlilik birliğini sona erdiren nedenler, Türk Medeni Kanunu’nda sınırlı sayıda düzenlenmiştir. Bu nedenledir ki, evlilik birliğini sona erdirmek için sayılan bu nedenler dışında başka bir nedene dayanılarak boşanma davası açılamaz(8).

İnceleme konumuz olan zina, özel ve mutlak boşanma nedeni olarak nitelendirilebilir. Zira, zina olgusu gerçekleştiği anda, sırf bu olguya dayanılarak boşanma davası açılabilir. Yine zina olgusuna dayanarak boşanma davası açan eş bu olguyu ispat ederse hakim, artık bu olayın diğer eş için ortak hayatı çekilmez hale getirip getirmediğini araştırmadan boşanmaya karar verir.

Önceden zina, ceza hukuku sistemimizde suç sayılırken, daha sonra bu suç olmaktan çıkarılmış, ancak boşanma nedeni olarak medeni hukukumuzda yerini korumuştur.

2. ZİNA NEDENİNE DAYALI BOŞANMA

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun sistematiği içerisinde, özel ve mutlak boşanma sebebi olarak 161. maddede düzenlenen zina, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nde ise 129. maddede aynı şekilde boşanma nedeni olarak düzenlenmişti.

A ZİNANIN HUKUKİ TANIMI

Zina sözcüğü köken olarak Arapça’dan gelmedir. Arapça isim kökenli olan bu sözcüğün OsmanlıcaTürkçe sözlüklerinde yapılan tanımı, "kanunsuz çiftleşme"(9) veya "nikahsız çiftleşme"(10) şeklindedir. Türk Dil Kuru

(5)

Ölüm, gaiplik, cinsiyet değişikliği ve hükümsüzlük gibi evlilik birliğini sona erdiren nedenlerde var

 

dır.

(6)

Akıntürk, s. 243.

(7)

Medeni Kanunumuzda, boşanma sebeplerinin varlığı halinde hakim bazı hallerde boşanmaya değil

 

ve fakat ayrılığa karar verebilir. Ayrılık halinde evlilik birliği ortadan kalkmamakta, eşler yine evli

 

kalmakla beraber belirli bir süre ayrı yaşamaktadırlar. Ayrılık konusundaki kararı da hakim verir.

 

Zevkliler/Havutçu, s. 268.

(8)

Zevkliler/Acabey/Gökyayla, s. 799.

(9)

Özön, s. 860.

(10)

Devellioğlu, s. 1429.

munun sözlüklerinde ise, "aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasında cinsel ilişki " olarak tanımlanmaktadır(11).

Bazı tanımlar ise daha hukukidir. Yasa dışı birleşme, yasal olmayan evlilik eylemi(12) , evli bir erkek ya da kadının, eşinden başka biriyle kendi isteğiyle kurduğu cinsel ilişki(13) şeklinde olan tanımlamalar, zina eyleminin daha çok hukuki yönünü ön plana çıkarır şekilde yapılmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Yasası’nda, zinanın boşanma nedeni olarak sayıldığı 161. maddede: "Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur." şeklinde bir düzenleme yapılmış, zina eyleminin açık tanımı verilmemiştir.

(14)

Genel olarak zina, içinde hukuki unsurları da barındırır şekilde: "evli bir erkeğin karısından başka bir kadınla veya evli bir kadının kocasından başka bir erkekle kurduğu cinsel ilişki" olarak tanımlanabilir.

BMUKAYESELİ HUKUK AÇISINDAN ZİNA NEDENİYLE
BOŞANMANIN DE⁄ERLENDİRİLMESİ

Boşanma hukuku ve nedenlerinin gelişimi, aile yapısının ve evlilik düzeninin değişmesi ve gelişmesiyle paralellik gösterir. Bu nedenle evlenmenin ve evlilik kurumunun ciddiye alınmadığı, belirli ilkelere dayandırılmadığı ve kurallarının belirlenmediği toplumlarda, boşanma kurumu da başıboşluktan kurtulamamıştır (15).

Karşılaştırmalı hukuk açısından zina nedenine dayalı boşanma davasını değerlendirirken, öncelikle genel olarak geçmiş uygarlıklar döneminde hangi toplumlarda zinanın boşanma nedeni sayılıp yasılmadığından bahsedip, günümüz hukuk sistemleri açısından da ayrıca değerlendirme yapacağız.

I Eski Uygarlıklarda Zina Nedenine Dayalı Boşanma

Eski Çin’de, zina mutlak bir boşanma nedeni olarak görülüyordu. Zina eden kadın hiçbir şekilde suç ortağı ile evlendirilmiyor ve kocası isterse zina eden karısını satabiliyordu. Zina dışındaki boşanma için eşlerin karşılıklı rızası ve bunun bir yazılı belgeye bağlanması zorunlu idi(16). Bununla birlikte çok evlilik hukuken tanındığı ve kocanın kararı üstünlük taşıdığı için, çeşitli nedenlerle tek yanlı boşanma mümkündü(17).

(11)

Bkz. Türkçe Sözlük ,Türk Dil Kurumu, C.II, Ankara 1988.

(12)

Eyüboğlu, s. 781.

(13)

Püsküllüoğlu, s. 1692.

(14)

Akıntürk, s. 252.

(15)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 43.

(16)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 44.

(17)

Özsunay, s. 85.

Eski Türk boylarında, aile yapısı tek eşli idi. Bu sebeple töre ve geleneklere göre boşanma kabul edilmekle birlikte, pek de hoş karşılanma

(

yan bir olaydı18). Belli nedenlerin gerçekleşmesi halinde ve karşılıklı rıza ile boşanmanın mümkün olduğu eski Türk boylarında, eşlerden birinin zinası karşı tarafa boşanma hakkı veren en belirgin boşanma nedeni idi. Zaten bu şekildeki bir sadakatsizlik, gelenek ve göreneklere göre de hoş karşılanmayan bir davranıştı(19).

Sümer uygarlığında ise, erkeğin tek bir kadınla evlenmesi kabul edilmişti. Ancak kadının çocuk doğuramaması halinde erkeğin, kocanın sadakatsizliği ve ilgisizliği halinde de kadının boşanmayı isteme hakkı var

(20)

.

Eski Babil uygarlığında, monogami esası (tek eşlilik) benimsenmişti. Özellikle Hamurabi Kanunları’nda ayrıntılı düzenleme yapılmıştı. Kadının uygunsuz halleri kocaya, kocanın ilgisizliği ise kadına boşanma hakkı tanıyordu(21).

Yunan’da, kadının hiçbir hakkı yoktu. Kocasına sadık ve bağlı olması gereken kadını, kocanın başkasıyla cinsel ilişki de yakalaması halinde, öldürme hakkı vardı. Bu durumda koca hakkında kovuşturma yapılamazdı(22).

Roma hukukunda ise, eşlere tek yanlı boşanma olanağı tanıyan kuralın tek istisnası, zinaya dayalı boşanmada görülmekteydi. Yasalarca da suç sayılan zina, Roma’da yalnız kadın tarafından işleneceği kabul edildiği için, zina yapan kadın koca tarafından tek taraflı irade beyanı ile boşanabiliyordu(23).

Germen hukukunda ise, olağan evlenme kadın satma biçimde gerçekleştirilirdi. Kadının zina etmesi, kısır çıkması ya da kocasının hayatına kastetmesi halinde, evlilik koca tarafından tek taraflı olarak bozulabiliyordu. Ancak Germen hukukunda erkeğin zinası söz konusu değildi(24).

Ortaçağ’da Katolik anlayışında, evlilik dışı cinsel ilişki günah olarak sayılmış ve zina nedeniyle boşanmaya olanak tanınmıştır(25). Protestan anlayışında ise, sadece zina halinde boşanmaya olanak tanıyan İncil’den ileri giderek, din alışkanlıklarını hukuk ilkelerine dönüştürmüş ve zina dahil günümüzde benimsenen bir çok boşanma nedeninin temelini oluşturmuştur(26).

(18)

Alinge, s.103.

(19)

Arsal, s. 337.

(20)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 48.

(21)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 5051.

(22)

Arsal, s. 135.

(23)

Şensoy, s. 7374.

(24)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 60.

(25)

Akipek, s. 6.

(26)

Akipek, s. 8.

İslam hukukunda, kocanın tek taraflı olarak, hiçbir neden göstermek zorunda olmaksızın ve hiçbir yere başvurmaya gerek görmeksizin, boşanma istek ve kararını bildirdiği anda evliliği sona erdirebilmesine "talak"

(

denilmekteydi27). Zinanın boşanma nedeni olarak kabul edilip edilmediği

(

ne baktığımızda karşımıza, "lian"28) kavramı çıkar. Karısının zina yaptığını ileri süren ve fakat bu iddiasını dört erkek tanıkla ispat edecek durumda bulunmayan kocanın, doğacak çocuğun nesebini red ve evlilik birliğini sona erdirebileceği bir yöntem olan lian, evlilik birliği içinde doğan çocukların nesebini red etmek için kullanılan önemli bir yöntemdi(29). Evlenmenin sona ermesi ise durumun zorunlu bir sonucuydu(30).

IIGünümüzde Çeşitli Ülkelerin Hukuk Sistemlerinde Zina Nedenine Dayalı Boşanma

Tarihsel gelişimi incelenmeksizin, günümüzde farklı hukuk sistemlerini kabul etmiş olan ülkelerde, zina nedenine dayalı boşanmayla ilgili hükümler hakkında, bu bölümde bilgi verilmeye çalışılacaktır.

(31)

Fransız hukuk sisteminde, boşanma genel olarak kusur ilkesine dayandırılmış ve zina da kötü muamele, hükümlülük ve hakaret gibi her dönemde boşanma nedeni sayılmıştır.

Almanlarda ise, Alman Medeni Kanunu’nun 1565. maddesi eşlerden birinin zinasını boşanma nedeni olarak kabul etmiştir(32). Sonraki evlilik ile ilgili düzenleme getiren yasalarda, bu madde hükmüne uygun olarak, kusura dayalı zinayı temel boşanma nedeni kabul etmiştir(33).

Avusturya’da ise zina, Medeni Yasada klasik bir boşanma nedeni olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte zinaya muvafakat eden, gerçekleşmesine yardımcı olan ya da kolaylaştıran eşin boşanma davası açamayacağı hükme bağlanmıştır(34).

İsviçre’nin Medeni Yasası, 743 sayılı Medeni Kanununda getirilen düzenlemenin benzeridir. Ancak İsviçre Medeni Kanunu’nda 137. maddeden farklı olarak, "zinaya muvafakat etmiş olan" eş ibaresi kullanılmıştır.

Hindistan’da evlilik sonrasında gerçekleşen zina boşanma nedeni olarak 1954 tarihli Evlilik Kanunu ile boşanma nedeni sayılmıştır(35).

(27)

Akgün, s. 2428.

(28)

Lian, lanetleşmek, küfürleşmek, koğmak ve uzaklaştırmak anlamına gelmektedir. Bkz. Cin, s. 79.

(29)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 82.

(30)

Cin, s. 79.

(31)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 109.

(32)

Schwarz, 144; Akipek, s. 28.

(33)

Akgün, s. 19.

(34)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 143; Akgün, s. 18.

(35)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 357.

(36)

İtalya’da aile hukuku uygulamalarında boşanmaya yer verilmemiştir. Ancak ağır hakaret, terk, pek fena muamele, tehdit, haysiyetsizlik ve zina hallerinde eşlerin birbirinden ayrılmasına izin verilmektedir.

İngiltere’de zina, poligami gibi bir boşanma nedeni sayılmıştır. Bununla birlikte, taraflar ayyaşlık, fena muamele gibi sebeplerin varlığı ha

(37)

linde ayrılık isteme yetkisine haizdir.

Japonya’da aile hukuku uygulamalarında sadakatsizlik, kasıtlı terk, akıl hastalığı gibi nedenlerin yanında yasal boşanma nedeni sayılmıştır(38).

Amerika Birleşik Devletleri’nde, boşanma nedenleri eyaletlerde, o eyaletlerin özelliklerine, aile anlayışına ve toplum gereksinmelerine göre farklı bir biçimde düzenlenmiş olmakla birlikte bazı boşanma nedenleri

(

eyaletlerin hepsinde uygulanmaktadır39). Zina nedenine dayalı boşanma da bu nedenlerden birisidir(40).

Filipinlerde 30 Ağustos 1950 tarihinde kabul edilen yeni Filipinler Medeni Kanunu, zinayı yasal ayrılık nedeni saymıştır(41).

Hollanda aile hukukunda son yıllarda eşcinsel evlenmeye izin verilmesi ile köklü değişiklikler olmuş, farklı cinsler için öngörülen bir takım düzenlemeler, eşcinsellerin evliliğinde de kabul edilmiştir(42). Hollanda’da bir olayın boşanmaya neden olması için evlilik birliğinin köklü sarsılmaya uğraması gerekir(43). Böyle bir durumda kusursuz eşin istemi ile boşanmaya karar verilebilmektedir. Zina olayı, eşler arasında mevcut evlilik birliğini derinden sarsıyorsa, kusursuz eşin istemi ile boşanmaya karar verilebilecektir.

Portekiz, Çekoslovakya, Danimarka gibi ülkeler ise, boşanma konusunda davalı eşte kusur aramayarak, daha çok aile düzeninin bozulup bozulmadığını değerlendirmektedir. Eğer eşlerin bundan sonra aile hayatı içerisinde dirlik ve düzen içinde yaşama imkanı yoksa, boşanmaya karar vermektedirler(44). Zinada aynı şekilde aile düzenini bozuyorsa, zina yapan eşin kusuru aranmaksızın boşanmaya karar verilebilecektir.

C4721 SAYILI TÜRK MEDENİ KANUNU’NDA ZİNA NEDENİNE DAYALI BOŞANMA

4721 sayılı Kanunda 161. madde de zina nedenine dayalı boşanma düzenlenmiştir. Maddede : "Eşlerden birisi zina ederse, diğer eş boşanma

(36)

Akgün, s. 17.

(37)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 267.

(38)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 346.

(39)

Kling, s. 70.

(40)

Akgün, s. 21.

(41)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 342.

(42)

Özellikle ayrı cinslerin evliliğinde getirilen boşanma nedenleri, aynı cinslerin evliliğinde de kabul

 

edilmiştir. Bkz. Alıcı, s. 8081.

(43)

Yalçınkaya/Kaleli, s. 222.

(44)

Akgün, s. 23.

davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin, boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur." denilmektedir.

743 Sayılı Kanunda olduğu gibi 4721 Sayılı Kanun’da da zina mutlak özel boşanma nedeni sayılmıştır. Bu nedenle önüne gelen dosyada hakim boşanma nedeninin varlığını tespit ettikten sonra artık bu durumun boşanma talep eden taraf için hayatı çekilmez hale getirip getirmediğini araştırmayacaktır. Bununla birlikte, zina nedenine dayalı boşanmaya karar verebilmek için, mutlaka açılan davanın bu nedene dayandırılması gerekir. Eğer davacı eş açmış olduğu davasında zina nedenine dayanmamış ise, hakim bu nedene dayanarak boşanmaya hükmedemez(45).

(46)

161. madde incelendiğinde, aslında 743 sayılı Kanun’un 129. maddesinin benzeri olduğu sadece biraz daha Türkçeleştirilip, sadeleştirildiği görülür. Zaten 161. maddenin gerekçesinde de, yürürlükten kaldırılan Kanunun 129. maddesinin karşılanması amacıyla maddenin sadeleştirilmek suretiyle yeniden düzenlendiği ve bu nedenle de hüküm değişikliğinin olmadığı belirtilmiştir.

743 Sayılı Yasa’da olduğu gibi 4721 Sayılı Kanun’da da zinanın tanımı verilmemiştir. Bu durumda zina eylemi, evlilik birliği devam ederken eşlerden birinin evlilik dışı ilişkide bulunması olarak tanımlanıp, uygulanacaktır(47).

4721 Sayılı Yasa’nın 161. maddesi hükmü hem kadının hem erkeğin zinasını içermekte, zina konusunda 743 Sayılı Yasa’da olduğu gibi eşler arasında bir fark gözetmemektedir(48).

4721 Sayılı Yasa’da getirilen düzenleme gereği, zinadan söz edebilmek için, eşlerden birinin isteyerek evlilik dışı cinsi münasebette bulunması ve bu şekilde kusurlu olması gerekir. Eşlerden birinin kaçırılarak zorla tecavüze uğraması, zinaya dayanarak boşanma talep edilmesini haklı kılmaz(49). Yine zinadan söz edebilmek için eşin karşı cinsten biriyle cinsel ilişkiye girmesi gerekir. Aynı cins ile cinsi münasebette bulunmak, zina nedenine dayalı değil ve fakat 4721 Sayılı Yasa’nın 163. maddesine

(45)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 07.02.2005 tarih ve 16650/1346 nolu kararında: " Dava Türk Medeni

 

Kanununun 163 ve 166/1. maddelerine dayalı olarak açılmıştır. Zina nedeniyle boşanma konusun

 

da açılmış bir dava bulunmadığı gibi bu konuda usulüne uygun bir ıslah talebi de bulunmamakta

 

dır. Delillerin Türk Medeni Kanununun 163 ve 166/1. maddeleri çerçevesinde değerlendirilmesi ge

 

rekir." denilmiştir (Yayımlanmamıştır).

(46)

Tutumlu, s. 113.

(47)

Evlilik birliğinin hukuken devam ediyor olması aranacaktır. Gaiplik, birlikte yaşamaya ara verilme

 

si, tarafların ayrı yaşaması gibi hallerde evlilik birliği hukuken geçerliliğini hala koruyacağı için, ev

 

lilik dışında birisiyle girilen cinsel ilişki zina sayılacaktır.Bkz. Oğuzman/Dural, s. 115.

(48)

765 sayılı Türk Ceza Kanunu cezai yönden zinayı erkeğin ve kadının zinası olarak ayrı düzenlemiş

 

ve her ikisini de ayrı şartlara bağlamıştı. Ancak bunlar iptal edilince, cezai yönden uygulama kar

 

gaşası ortadan kalkmıştır. Burnunla birlikte 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi

129. maddesinde

 

hem karının hem kocanın zinasını düzenlemiş ve herhangi bir ayrıma gitmeksizin her ikisine de böy

 

le bir durumda dava açma hakkı vermişti. Hatta her iki eş kendileri ayrı ayrı zina yapsa bile, böy

 

le bir durum eşlerin dava hakkını ortadan kaldırmamaktaydı.

(49)

Dural/Öğüz/Gümüş, s. 104.

(50)

göre haysiyetsiz hayat sürmeye dayanılarak boşanma davası açılabilir. Aynı şekilde 743 Sayılı Yasa’da 129. maddede getirilen düzenlemede, karşı cinsten birisiyle eşlerden birisinin cinsi münasebette bulunması, zina nedenine dayalı boşanma talep edilmesini haklı göstermiş, ancak aynı cins olur ise, 743 Sayılı Yasa’nın 131. maddesinde düzenlenen onursuz (haysiyetsiz) hayat sürme nedenine dayanarak boşanma davası açabiliyordu(51).

14721 sayılı Türk Medeni Kanununa Göre Zina Nedeniyle Boşanmanın Şartları

743 Sayılı Yasa’da olduğu gibi 4721 Sayılı Yasa’da da mutlak ve özel boşanma nedeni sayılan zinanın, taraflar arasında evlilik birliğinin sona ermesine neden olması için, bir takım koşulların varlığı aranmaktadır. Bu şartlar, 743 Sayılı Yasa’da öngörülen koşulların benzeridir.

a) Tarafların Resmen Evli Olması

Eşlerden birinin zinasından bahsedebilmek için, onlar arasında resmi bir evlilik ilişkisinin bulunması şarttır. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesinde:

"Eşler… birbirlerine sadık kalmak… zorundadırlar." hükmü eşlerin birbirlerine olan sadakat yükümlülüğünü vurgulamaktadır(52).

Evlilikten doğan sadakat yükümlülüğü inkar edilemez. Bu yükümlülük, evlilik birliğinin hukuki bir sözleşmeyle kurulması nedeniyle, sözleşmeden doğan hukuki bir görevdir. Eşler karşılıklı olarak birbirlerinden bu görevin yerine getirilmesini isteme hakkına sahiptir. Bu hakkın ihlali hem ahlaken hem de hukuken kınanabilir. Sadakatsizlik ister kocalık hakkının zararına kadından, ister karılık hakkının zararına kocadan gelsin zina fiilini teşkil eder(53). Şu halde böyle bir yükümlülüğe sahip olabilmek için ilk şart tarafların evli olmasıdır(54). Her ne kadar ilk şart olarak anlatmaya başlamış isek de, bu durum zina(55) nedeniyle boşanmanın ön şartıdır(56). Madde de açıkça "eşlerden birisi zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir" denilmek suretiyle, açıkça eşler arasında bir evlilik birliğinin bulunması gerektiğine işaret edilmiştir.

(50)

Velidedeoğlu, s. 199 ; Birsen, s. 315.

(51)

Tandoğan, s. 75.

(52)

Aynı şekilde 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin, 151/ son maddesinde: " karıkoca birbirine sa

 

dakat göstermekle yükümlüdür." denilmekteydi.

(53)

Hafızoğulları, s. 3 ; Yeğengil, s. 5960.

(54)

Schwarz, s. 143 ; Egger, s. 160.

(55)

Önder, s. 222.

(56)

Tutumlu, s. 115.

(

Evlilik birliğini kuran akdin yok hükmünde57) olması durumunda, zinaya dayalı boşanma davası açılamaz(58). Ancak yokluk durumu tespit edilene kadar evlilik birliği hukuken geçerlidir.

Evlilik akdinin kurulmasında butlan(59) hallerinin söz konusu olduğu durumlarda(60) ise, 4721 Sayılı Yasa’da mutlak butlan ve nisbi butlan hallerine ilişkin sonuçlar ayrı ayrı düzenlenmiştir(61). Gerek nisbi butlan, gerekse mutlak butlan hallerinde evlilik kendiliğinden veya tek taraflı irade ile sona erdirilemez(62). Butlanın hukuki sonuçlarını doğurması için, butlan sebeplerine dayalı bir evliliğin iptali davası açılması gerekir(63). Mahkemenin bu yönde evliliğin iptaline karar vermesi gerekir. 4721 Sayılı Kanun’un 156. Maddesinde(64) : "Batıl bir evlilik ancak hakimin kararıyla sona erer. Mutlak butlan halinde bile, hakimin kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur." denilmektedir.

Bu durumda eşler, evliliğin mutlak veya nisbi butlan sebeplerinden biriyle sakatlanmış olduğu hallerde dahi, iptal kararının kesinleşmesine kadar geçerli bir evliliğin tüm hak ve yükümlülüklerine sahip olacaklardır. 4721 Sayılı Kanun’un 185/3. maddesinde açıklanan birbirine sadık kalmak yükümlülüğü de buna dahildir. Bu süre içerisinde eşlerden birinin zinası söz konusu olursa, diğer eş zinaya dayalı olarak boşanma talep edilebilecektir.

Yargıtay, vermiş olduğu kararlarında, evliliğin iptali ve zina nedenine dayalı boşanma davasının birlikte açılması durumunda, bu sav ve taleplerin kademeli olarak ileri sürülmesinde bir yasal engelin bulunmadığı yolunda uygulama geliştirmiştir(65).

O halde evlilik birliği devam ettiği ve hukuken son bulmadığı sürece, karı ve kocanın sadakat gösterme yükümlülüğü devam eder, bir arada bulunmamak bu yükümlülüğü çiğneme hakkını vermez(66).

(57) Yokluk, bir hukuki işlemin kurucu unsurlarından birinin veya bir kaçının eksik olması durumunda söz konusu olur ve hukuki işlemi geçersiz kılar. Bu eksikliğin sonradan giderilmesi mümkün değildir.Bkz. Ayan, s. 119; Umar, s.31; Serozan, s. 14.

(58) Evlilik akdinin yok hükmünde sayılması, kadınlakadının, erkekleerkeğin evli olması veya evlenme akdinin yetkili memur önünde yapılmaması gibi hallerdir. Bu hallerde yok evlilikten bahsedilir ve zina kavramı da bu evliliklerde uygulanmaz. Bkz. Öztan, s. 278.

(59) Butlan, hukuki işlemin kesin olarak geçersiz sayılması halidir. Yokluktan farklı olarak hukuki işlem doğmuş fakat istenen sonuçları gerçekleştirmesi mümkün değildir. Tarafların bunu kabullenerek borçlarını bilerek ve isteyerek ifa etmeleri, aradan belirli bir süre geçmesi işleme geçerlilik kazandırmaz. Bkz. Ayan, s. 120 ; Ataay, s. 331332.

(60) Sözleşme konusunun adaba ve ahlaka aykırı olması, sözleşmenin taraflarından birinin ayırt etme gücünden yoksun olması gibi haller butlana neden olur.

(61) Bkz. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, madde 145147 ; 148160.

(62) Tutumlu, s. 117.

(63) Akipek, s. 96 , Schwarz, s. 117.

(64) 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nde 124. maddede bu konuda düzenleme getirilmiştir.

(65) Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 24.02.1992 tarih ve 1901/2060 nolu kararı ile Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 07.11.1994 ve 10166/10677 nolu kararı. Bkz. Tutumlu, s. 154161.

(66) Akıntürk, s. 253.

b) Eşlerden Birinin Karşı Cinsten Biriyle Cinsel İlişkide Bulunması

Zinanın söz konusu olabilmesi için, evlilik birliği dışında eşlerin üçüncü bir kişiyle zinanın eylem ögesi olan cinsel ilişkiye girmesi gerekir. Kocanın karısından başka bir kadınla, karının kocasından başka bir er

(

kekle cinsel ilişkiye girmesi67) şarttır.

Cinsel ilişkinin nasıl olacağı konusunda öğretide değişik görüşlere rastlamak mümkündür. Normal ilişki dışındaki cinsel ilişkilerin zina sayılmayacağını söyleyenler(68) ile zina bakımından cinsel ilişkinin biçimi yö

(69)

nünden fark olmadığınıbelirten hukukçular da mevcuttur. Yine zina fiili ile salt evlilik birliği içerisinde salt diğer eşin şeref ve duygularının rencide edilmediğini, bunun yanı sıra toplumsal yaşam için zorunlu bir kurum olan evlilik birliğinin büyük yara aldığını, dolayısıyla zina eylemi ile sosyal zarara da neden olunduğunu ileri süren hukukçular da var

(70)

dır.

Kanaatimizce evlilik birliği içerisinde eşlerden birinin evlilik dışında karşı cinsten biriyle gireceği cinsel ilişkinin normal veya anormal olmasında bir ayrım yapılmadan bu eylemlerin zina olarak değerlendirilmesi gerekir. Zira bu düzenlemelerin getirilmesindeki temel amaç, aile hayatının korunması ve eşlerin, sadakat yükümlülüğü içerisinde evlilik birliğini devam ettirmelerini sağlamaktır. Eşlere yüklenen cinsel sadakat yükümlülüğü açısından bakıldığında, doğaya aykırı anormal biçimde gerçekleştirilen cinsel ilişkinin, sadakat yükümlülüğünü normal ilişkiden daha az ihlal ettiği söylenemez.

Zina için, cinsel ilişkinin fiilen gerçekleşmiş olması gerekir. Cinsel ilişki girişiminde bulunmak, örneğin flört etmek, mektuplaşma, eposta yazma, cinsel ilişki gerçekleşmeksizin yakın bedeni temaslar, sevişme, öpme, sarılma gibi davranışlar zina sayılmaz(71). Yine karının kocasının izni olmadan yapay döllenme yaptırması, zina değildir(72).

Zinanın, eşlerden birinin karşı cinsten birisiyle cinsel ilişkiye girmesi sonucunda boşanma talep edilebilmektedir. Zira uygulamada ve öğretide kabul edilen yaygın görüş: "Evlilik karşı cinsler arasında kabul edil

(67)

Cinsel ilişkiden kastedilmek istenen, cinsel organların birleşmesidir. Bkz. Egger, s. 161.

(68)

Velidedeoğlu, s. 194; Zevkliler/Acabey/Gökyayla, s.887 ; Tandoğan, s. 75.

(69)

Hafızoğulları, s.126; Tekinay, s. 199; Gençcan, s. 45. Özellikle Prof. Dr. Zeki Hafızoğullarının bu ko

 

nudaki bakış açısı çok geniştir: " Zinanın geleneksel hukuki kavramı az da olsa, nesep karışmasını

 

önleme çabalarına dayanmaktadır. Halbuki bugün, hemen hiç kimse suçun hukuki konusunun ne

 

sebin sıhhatini temine ilişkin olduğunu ileri sürmemektedir. Bizce, suçun maddi unsurunu belirleme

 

de hareket noktası, suçla ihlal edilen ve cezayla korunun değer veya menfaat olmak gerekir. Zina

 

bu açıdan ifadesini cinsel sadakat yükümlülüğünün ihlalinde bulmaktadır. Suçun maddi unsurunu,

 

yani suçu teşkil eden hareket, her çeşit cinsel münasebet, yahut bir cinsel organın işe karıştığı ka

 

dınla erkek arasındaki her çeşit cinsel ilişkidir. Cinsel birleşme doğaya uygun da aykırıda olabilir."

 

Bkz. Hafızoğulları, s. 130.

(70)

Toroslu, Cürümlerin Tasnifi Bakımından Suçun Hukuki Konusu, s. 336.

(71)

Saymen/Elbir, s. 243; Tekinay, s. 199; Köprülü/Kaneti, s. 151.

(72)

Öztan, s. 217; Tandoğan, s. 73, Akıntürk, s. 254.

miş bir akit ve kurumdur. Bunun doğal sonucu olarak, cinsel bağılılık yükümlülüğü, yine karşı cinsten kişilerle eşlerden biri arasında vuku bulan cinsel ilişki sonucu ihlal edilmiş olacaktır. Evli bir erkeğin başka bir erkekle, evli bir kadının başka bir kadınla kurduğu cinsel ilişki ve diğer eylemle

(

73) zina sayılmamaktadır." şeklindedir(74).

Kanaatimizce, cezai anlamda suç olarak düzenlenen zina eylemi ile zina nedenine dayalı boşanmayı, birbirinden ayırmak gerekir. Bir zamanlar 765 sayılı Türk Ceza Kanununda zina eylemi kadın ve koca için ayrı ayrı tanımlanmış ve bunların eylem süreçleri farklı olarak belirlenmiş olsa bile sonuçta her birinin eşleri dışında karşı cinsten biriyle cinsel ilişkiye girmesi aranmış, daha sonra 765 sayılı TCK’nın 440 ve 441. maddesi Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiş, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’na da, zina eylemi suç olarak alınmamıştır. Oysa ki, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun her ikisi de zina nedenine dayalı boşanmayı kabul etmiş ve buna ilişkin hükümler getirmişlerdir. Şu halde medeni hukuk açısından bakıldığında, zinanın boşanma nedeni olarak öngörülmesi, evlilik kurumunun zedelenmesi ve eşlerin sadakat yükümlülüğünü ihlal etmesini önlenmek amacıyla getirilmiş bir düzenlemedir. Evlilik dışında, eşi haricinde, eşlerden birisinin girmiş olduğu normal veya anormal cinsel ilişki bu anlamda zina olarak kabul edilmelidir. Evli bir erkeğin eşi dışında bir başka erkekle cinsel ilişkiye girmesinin bir başka kadınla cinsel ilişkiye girmesinden kanaatimize göre hiçbir farkı yoktur. Her iki durumda da evlilik birliği yara almış ve eşlerin birbirlerine karşı olan sadakat yükümlülüğü ihlal edilmiştir. Zaten 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda: "Eşlerden birisi zina ederse…" denilmektedir. Eşin bir üçüncü şahısla ilişkiye girmesi yeterlidir, bu üçüncü kişinin erkek veya kadın olmasının bir önemi yoktur.

c) Zina Eden Eşin Kusurlu Olması

Eşlerden birisinin zinasının boşanma nedeni olması için, zina eden eşin bilerek ve isteyerek cinsel ilişkiye girmesi, yani kusurlu olması şart(75). Bunun için eşin, makul davranma, iyiyi kötüden ayırt etme yeteneğine sahip olması gerekir ki, eylemlerinin sonucundan sorumlu tutulabilsin. Şu halde karı veya kocadan birisi, yaptığı işin cinsel ilişki olduğunu ve bu ilişkinin eşinden başka bir kişiyle yapılabildiğini anlıyorsa kusurlu kabul edilecektir(76).

Ayırtım gücünden yoksun eşin, başka biriyle girdiği cinsel ilişkide kusur şartının gerçekleştiğinden bahsedilemez(77). Yine maddi cebir kullanılmak suretiyle sağlanan cinsel ilişkide, kusur şartı gerçekleşmemiş

(73)

Homoseksüellik ve sevicilik gibi doğaya aykırı eylem ve ilişkileri içeren olaylarda, zina nedenine da

 

yalı değil ve fakat haysiyetsizlik veya şiddetli geçimsizliğe dayalı boşanma sebepleri söz konusu ol

 

maktadır.

(74)

Akıntürk, s. 254 ; Tekinay, s. 199; Velidedeoğlu, s. 194; Oğuzman/Dural, s. 113.

(75)

Akıntürk, s. 254.

(76)

Tutumlu, s. 119.

(77)

Tekinay, s. 199.

((

78). Örneğin evli bir kadının zorla kaçırılarak79) , tecavüze uğraması, ay

(

nı şekilde evli bir erkeğe, uyuşturucu ilaç verilerek80) cinsel ilişkiye girmesinin sağlanması gibi.

Tehdit ile bir eşin cinsel ilişkiye zorlanması durumunda, zinanın varlığından ve eşin kusurundan bahsedebilecek miyiz? Bu konuda doktrinde ikili bir ayrım yapılarak eşin kusurlu olup olmadığının incelendiğini görmekteyiz. Eğer tehdit eşin kendisinin, kocasının ya da çocuğunun hayat ve beden tamlığına yönelik ise, bu şartlar altında cinsel ilişkiye giren eş, kusurlu sayılmaz(81). Ancak eğer tehdit, malvarlığına yönelmiş ise, bu tehdidin etkisi altında yapılan cinsel ilişki zina sayılır ve zina yapan eş de kusurlu kabul edilir(82).

(

Zaruret hali83) dediğimiz ceza hukuku açısından geçerli olan bir durumda, kendisini veya eş ya da çocuğunu çok ağır veya pek yakın bir tehlikeden kurtarmak amacıyla evli kadının veya erkeğin, bir başka kadın veya erkekle ilişkiye girmesinde, ilişkiye giren eşi kusurlu sayacak mıyız? Gerçi her ne kadar Türk Ceza Kanunu’nda zinayı suç sayan hükümler Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları ile kaldırılmış ve yeni ceza kanununu sistematiğinde de bu suçlara yer verilmemiş ise de, geniş bir değerlendirme ile zaruret halinde yapılan cinsel ilişkinin zina olarak sayılıp sayılmayacağının, zina nedenine dayalı boşanma davasında değerlendirilmesi bakımından önemlidir.

Kanaatimizce hakim tarafından olayın somut özellikleri ve dosyadaki bilgi ve belgelere göre değerlendirme yapılarak, söz konusu zaruret halinde girilen cinsel ilişkide, eşin kusurlu olup olmadığı dolayısıyla cinsel ilişkinin zina olarak değerlendirip değerlendirilmeyeceği belirlenmelidir(84).

Ağır uyku hali açısından kusur durumunu değerlendirdiğimizde, evli kadının farkına varmaksızın bir başka erkek tarafından cinsel ilişkiyi girilmiş olması halinde, irade unsurunun zaafa uğradığının kabulü ile kadına kusur izafe etmemek gerekecektir(85). Ancak bunun ispatı çok da kolay değildir(86).

(78)

Berki, s. 138.

(79)

Ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 15.12.1972 tarih ve 226/746 nolu bir kararında: " kadının

 

cebren ırzına geçilmesinde hiçbir kusuru olmadığı halde, koca toplum içinde güç duruma düştüğün

 

den, boşanma kararı verilmelidir." şeklinde bir karar vermiştir. Bkz. İKİD. 1972, s. 920.

(80)

Köprülü/Kaneti, s. 159; Feyzioğlu, s. 260; Tekinay, s. 199.

(81)

Öztan, s. 280; Velidedeoğlu, s. 194.

(82)

Tekinay, s. 199200; Feyzioğlu, s. 260; Akıntürk, s. 255; Tutumlu, s. 120.

(83)

Zaruret hali tehlikeye katlanmak konusunda, hukuki mükellefiyeti olmayan bir kimsenin, bilerek se

 

bebiyet vermediği ve kendisinin yahut başkasının şahsına yönelik ağır ve muhakkak bir tehlikeyi,

 

ancak kanunun suç olarak gördüğü ve tehlikeli mütenasip bir fiil ile bertaraf etmesi halidir. Bkz. To

 

roslu, Ceza Hukukunda Zaruret Hali, s.67.

(84)

Çeçen, s. 64; Tolan, s. 401; Gençcan, s. 48; Gürbüz, s. 99.

(85)

Tekinay, s. 200.

(86)

Tutumlu, s. 121.

4721 Sayılı Kanun’un 161. maddesinde getirilen zina ile ilgili düzenlemede, 743 Sayılı Yasa’da olduğu gibi, evlilik dışı cinsel ilişkinin bir veya birden fazla olmasının bir önemi yoktur. Hatta eksik kalkışma aşamasında kalmış olmasında dahi zina nedenine dayalı olarak boşanma davası açılabilir.

d) Zina Nedeniyle Boşanma Davası Açmada KarıKocanın Eşitliği Prensibi

743 sayılı Kanunda olduğu gibi, 4721 Sayılı Yasa’da da eşlerden her birisi zina eden eş hakkında boşanma davası açabilir. Dava açma açısından her iki eş arasında eşitlik ilkesi benimsenmiştir(87). Hatta her iki eş de zina yapsa, bu onların diğer eş hakkında dava açma hakkını etkilememektedir.

e) Dava Açmada Hak Düşürücü Süre

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, zina nedenine dayalı olarak boşanma davası açılabilmesi için iki hak düşürücü süre öngörmüştür(88). Bunlardan birincisi, zina yapan eşin bu eyleminin diğer eş tarafından öğrenilmesinden itibaren altı aydır. Diğeri ise, zina fiilinden itibaren beş yıldır. Bu süreler içerisinde diğer eşin, zina yapan eş aleyhine bu nedene dayanarak boşanma davası açma hakkı vardır(89). Bu düzenlemeye göre, dava açacak olan eş, diğer eşin zinasını beş yıl içinde ne zaman öğrenmiş ise,

o andan itibaren altı aylık süre içinde dava açmak zorundadır. Beş yıllık sürenin dolmasından itibaren, diğer eşin dava hakkı sona erer.

Her iki sürenin de hak düşürücü süre olduğu ve hakim tarafından resen gözetilmesi gerektiği, uygulamada(90) ve doktrinde kabul görmektedir.

2 Zina Nedenine Dayalı Boşanmada İspat Sorunu

İspat konusunda genel kural, 743 Sayılı Yasa’da olduğu gibi 4721 Sayılı Yasa’da da, iddia eden iddiasını ispatla yükümlüdür. 4721 Sayılı Kanun’un altıncı maddesinde yer alan bu hüküm gereğince, diğer eşin zina yaptığı savına dayanarak dava açan eş, bu savını mahkemede kanıtlamalıdır. Ancak zina eylemi, hukuka ve ahlaka aykırı kabul edilen bir eylem olduğu için, genellikle gizli yer ve ortamlarda gerçekleştirilir(91).

Bu nedenlerle, zina eyleminin kanıtlanmasında, ispat ölçüsünün yüksek tutulması ve tam ispatın aranması, olayın özelliği gözetildiğinde doğru olmaz(92). Bu nedenlerle, özellikle zina nedenine dayalı boşanma davalarında, delillerin değerlendirilmesinde vicdani kanaat esasının benim

(87) Ergün, s. 52; Köprülü/Kaneti, s. 152.

(88) Dural/Öğüz/Gümüş, s. 106.

(89) Tutumlu, s.131.

(90) Yargıtay Kararlarında istikrar kazanan uygulama gereği, zinanın öğrenilmesinden itibaren altı aylık süre içerisinde dava açılması zorunludur. Altı aylık süre hak düşürücü süre olup, hakim tarafından doğrudan göz önünde tutulur.Bu konuda Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 31.01.1986 tarih ve 760/908 nolu kararı, yine aynı dairenin 17.06.1986 tarih ve 5756/6055 nolu kararı. Bkz. Tutumlu,

s. 154161.

(91) Ergün, s. 53.

(92) Atalay, s. 38.

(

senmesi93) ve tam ispat şartında, ispat yükünü taşıyan tarafın zorluk ve hatta olanaksızlıklar içine düşmesi gibi durumlar gözetilerek, hakimin

(94)

buna uygun derecede bir ispat ölçüsü benimsemesi gerekir.

Davalının zina yaptığı konusunda ikrarı(95) , boşanma davasında zinanın ispatı bakımından önemli bir kanıttır, ancak hakimi bağlamaz(96). An

(97)

cak usulü düzenlemelerin yanı sıra, uygulamada diğer delillerinyanında taraf beyanlarının da hakimde, olayla ilgili kanaat oluşması bakımından etkili olduğu göz ardı edilmemelidir(98).

Zinanın suç sayıldığı dönemlerde, ceza davasında zina eden hakkında mahkumiyet kararı verilmiş ise, bu hüküm hukuk hakimini bağlamaktaydı(99). Ancak günümüzde 4721 Sayılı Kanun’a göre açılacak zina nedenine dayalı boşanma davalarında, Anayasa Mahkemesi’nce 765 Sayılı Kanun’un 440 ve 441. hükümlerinin 1996 ve 1998 tarihlerinde iptal edildiği de gözetilirse, beş yıllık hak düşürücü sürenin de eklenmesiyle birlikte böyle bir uygulamaya rastlanılmayacağı söylenebilir. Bununla birlikte zina suçu nedeniyle yapılan yargılamanın Yargıtay aşamasındaki safahatı, tekrar yerel mahkemeye dönüş ve karar süreci düşünüldüğünde, böyle bir ceza mahkemesi kararına da rastlamak olasıdır.

Ayrıca zina fiilinde çoğu zaman suçüstü yapma mümkün değildir. Bu nedenle ispat edilmeye çalışılan zinada ileri sürülen olaylar ve olgular bir zinanın bulunduğu konusunda, hakime kanaat verdiği taktirde, zina suçüstü olarak tespit edilmemiş bile olsa, boşanmaya karar verilebilir(100).

(93) Bkz. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, madde 184.

(94) Atalay, s. 44.

(95) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 236. maddesine göre, bir tarafın ileri sürdüğü bir vakıanın doğru olduğunun diğer tarafça bildirilmesi şeklinde gerçekleşen tek taraflı hukuki işlem ikrardır.

(96) Davanın taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olduğu davalar açısından ikrar, delil olarak kabul edilmekle birlikte kendiliğinden araştırma ilkesinin geçerli olduğu durumlar açısından ikrarın delil niteliği yoktur. Boşanma davaları, velayet, vesayet davaları gibi davalarda hakim, tarafların yaptığı ikrarlar ile bağlı değildir. Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 361

(97) Diğer delillerden maksat tanık anlatımları, resimler ile dosyaya sunulabilecek belge ve kayıtlardır. Bu konuda Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 02.04.2001 tarih ve 3571/4980 nolu bir kararında: " Davalının M. isimli kişi ile zina yaptığı, tanık sözleri ile sabittir. Boşanmaya karar verilmesi gerekir." denilmiştir (Yayımlanmamıştır).

(98) Deliller değerlendirilirken taraflarla ve olaylarla olan bağlantıları da göz ardı edilmemelidir. Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 12.05.2005 tarih ve 6696/7811 nolu kararında: " davalı ile aralarında husumet bulunan tanıkların çelişkili beyanlarına yada başkalarından aktardıkları olaylara dayanılarak hüküm kurulamaz. Davalının zina eylemi kanıtlanmamıştır. Davanın reddine karar verilmesi gerekir." denilmiştir (Yayımlanmamıştır).

(99) Ceza mahkemesinin zina eylemi nedeniyle verdiği mahkumiyet kararı, boşanma davasında kesin kanıt oluşturmaktadır. Bkz. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24.10.1988 tarih ve 8407/9547 nolu kararı, YKD. 1989, C.XV, s. 641.

(100) Bu konuda bkz.Yargıtay 2 Hukuk Dairesinin 23.09.1993 tarih ve 7906/7941 nolu kararı, YKD. 1994, C.XX, s. 716

Davada dayanılan maddi olayların ispatında hakim, fiili karinelerden

(

yani yaşam deneyimi kurallarından da bir kanaate ulaşabilir101). Örneğin, cinsel ilişkiyi açıklayan mektuplar, fotoğraflar, uzun süre eşi hapiste olan kadının hamile kalması gibi olaylar fiili karine kabul edilip maddi olayın ispatında dikkate alınmalıdır.

Zina nedenine dayanılarak açılmış olan bir davada, davalı eş diğer eşin de zina etmiş olduğunu iddia ve ispat etse bile bu durum, açılmış

(102)

olan davayı düşürmez.

Zinanın her türlü delil ile kanıtlanması mümkündür. Ancak bu konudaki ikrar hakimi bağlamazken, bu konuda yemin de teklif edilememektedir(103). Bunların haricinde hukuka uygun olarak elde edilen tüm kanaat doğurucu şeyler, zina eylemini ispatta kullanılabilir.

3Zina Nedenine Dayalı Boşanma Davası Açma Hakkının Düşmesi

Zina nedenine dayalı olarak boşanma davası açma hakkı 4721 Sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeye göre iki halde düşer. Bunlardan birisi af diğeri de Kanunda öngörülen dava açma süresinin düşmesidir. 743 Sayılı Kanun’a paralel bir düzenleme öngören 4721 Sayılı Kanun, 161. maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında getirdiği düzenlemeler, dava hakkının hangi hallerde düşeceğini açıkça belirtmiştir.

a) Sürelerin Geçmiş Olması

Zina nedenine dayalı boşanmayı düzenleyen, 4721 Sayılı Kanun’un 161/II. fıkrasına göre davaya hakkı olan eş, boşanma nedenini öğrenmesinden itibaren altı ay ve her halde zina eyleminden itibaren beş yıl içerisinde davasını açabilir. Bu sürelere uygun olarak açılacak davalar, süre yönünden dinlenebilirlik koşulunu gerçekleştirmiş sayılır(104).

Bu süreler hak düşürücü olup, süreler geçirildikten sonra zina nedenine dayalı olarak açılacak boşanma davaları dinlenmez(105). Öğreti de ve Yargıtay uygulamalarında bu yönde görüş birliği mevcuttur(106).

Sürelerin hak düşürücü olmasının iki önemli sonucu vardır. Bunlardan birincisi, davada sürenin geçip geçmediği hakim tarafından re’sen (kendiliğinden) incelenir. Tarafların bu yönde bir itiraz ileri sürmüş olup olmamalarına bakmaksızın, davanın başından yargılamanın sonuna kadar hak düşürücü sürelerin geçip geçmediğini hakim, incelemek duru

(101) Umar/Yılmaz, s. 165166.
(102) Zinaların takas ve mahsup edilemeyeceği kuralına ilişkin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun

18.10.1972 tarih ve 2727/847 nolu kararı, bkz. İKİD, 1973, s. 1719. Ayrıca bu konuda bkz.

Schwarz, s. 145; Velidedeoğlu, s. 195. (103) Bu kısıtlamalar, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 184. maddesinde tek tek açıklanmıştır. Ye

min ve ikrarın boşanma davalarında delil olarak kullanılmayacağı açıkça belirtilmiştir. Eski 743 sa

yılı Türk Kanunu Medenisi’nde ise, 150. maddede bu konuda sınırlamalar getirilmiştir. (104) Tutumlu, s. 130. (105) Egger, s. 157; Feyzioğlu, s. 256; Şener, s. 47. (106) Bkz. "Dava Açmada Hak Düşürücü Süre" bölümü.

mundadır. Yasal düzenlemede öngörülen sürenin hak düşürücü süre olmasının bir diğer sonucu, zamanaşımını durduran ve kesen sebepler hak

(107)

düşürücü sürelerde uygulanmaz.

Sürelerin hesaplanmasında bazı noktalara dikkat etmek gerekir. Zina oluşturan ilişki bir kez gerçekleşmiş ve devam etmemiş ise, eylem tarihinden itibaren süre işlemeye başlar(108). Ancak devam eden bir ilişki söz konusu ise, sürenin başlangıcının son zina eyleminden itibaren hesap edilmesi gerekir(109).

Kanaatimizce sürelerin devam eden ilişkiden itibaren hesap edilmesi, mağdur olan diğer eşin lehine bir durumdur. Zira ilk zina fiilinin üzerinde beş yıllık hak düşürücü süre geçmiş olsa bile, davacı eşin son zina fiilini öğrendiği tarihten itibaren henüz beş yıllık süre dolmamış olacağından, dava açmak mümkün olacaktır.

 Altı aylık sürenin başlangıcı, diğer eşin zinayı öğrendiği tarihtir(110). Öğrenmeden kasıt, zina eyleminin belirleyici unsurları hakkında bilgi sahibi olmaktır. Somut bilgiyi içermeyen basit şüphe, öğrenme sayılmaz(111). Beş yıllık süre ise, zinanın gerçekleştiği tarihten itibaren işlemeye baş(112). Bu nedenle, eylemin işlendiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında beş yıllık süre geçirilmemelidir.

Toplam beş yıllık süre dahilinde kalmak şartıyla, davacının zinayı öğrendiği tarih ile dava açma tarihi arasında altı aylık süre geçirilmemelidir(113).

Bu beş yıllık ve altı aylık sürelerin geçirilmesi halinde, zina nedenine dayalı olarak boşanma davası açma hakkı düşer. Ancak eğer zina devam ediyor ise, her zina fiilinden sonra yeni bir beş yıllık ve altı aylık süreye tabi dava hakkı doğar(114).

Davacı eşin hak düşürücü süreleri kaçırmış olması nedeniyle, zina nedenine dayalı olarak boşanma davası açamadığı hallerde, zina eşler arasında geçimsizliğe neden oluyorsa, evliliğin temelinden sarsılması nedenine dayalı olarak boşanma davası açılabilir.

b) Af

4721 Sayılı Kanun’un 161/III. maddesine göre, affeden tarafın zina nedenine dayalı olarak dava açma hakkı yoktur.

743 Sayılı Kanun’un 129/III maddesinde de buna benzer bir düzenleme öngörülmüştü.

(107) Tutumlu, 131; Dural/Öğüz/Gümüş, s. 106.
(108) Bu konuda Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 18.06.1984 tarih ve 5485/5664 nolu kararı, bkz. Tutumlu, s.

154161. (109) Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 24.10.1988 trih ve 8407/9547 nolu karar ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesi

24.10.1983 tarih ve 4626/6813 nolu karar, bkz. Tutumlu, s. 154161. (110) Akıntürk, s.257. (111) Tutumlu, s.131. (112) Dural/Öğüz/Gümüş, s. 106. (113) Tutumlu, s.132. (114) Dural/Öğüz/Gümüş, s. 106; Oğuzman/Dural, s. 115116.

Af, sözcük anlamı olarak bağışlamadır ve bir fiilin işlenmesinden sonra söz konusu olur. Bir kusuru, bir suçu veya hatayı kısmen veya tama

(

men bağışlama anlamında olan af, açık veya örtülü olabilir115). Affın genel yapısı itibarı ile zinanın gerçekleşmesinden sonra, zina yapan eşin, diğer

(116)

eşin serbest iradesi ile affedilmesi söz konusu olacaktır. Bu durumda zina yapan eşe, diğer eşin önceden rıza göstermesi durumu nasıl değerlendirilmelidir? Zira kaynak İsviçre Medeni Kanunu’nun 137. maddesinin 3. fıkrasında zina ile ilgili ayrı bir hüküm öngörülmüştü. Buna göre: "Zinaya muvafakat etmiş olan veya eşini affeden karı veya

(

kocanın dava hakkı yoktur." Denilmektedir117). O halde kaynak İsviçre Medeni Yasa’daki zinaya önceden muvafakatin Türk Medeni Kanunu’na alınmamasının bir açıklamasının olması gerekmektedir. Kanaatimizce zinaya önceden muvafakat etmek, ahlaka aykırı ve çirkin kabul edildiğin

(118)

den böyle bir düzenleme bizim Medeni Kanunlarımıza alınmamıştır. Genelde hukukçular ve Yargıtay, kanunda bir düzenleme bulunmadığından ve önceden zinaya rıza göstermek ahlaka aykırı olacağından hareketle, rızanın af kapsamına girmeyeceğini ve mağdur olan eşin, rıza olsa bile zi

(

na nedeniyle boşanma davası açabileceği görüşündedirler119). Ancak karşı görüşü savunan ve eşinin zinasına razı olan ve onu bu yola iten tarafın ar

(

tık boşanma davası açamayacağını kabul eden görüşler de vardır120). Ancak Yargıtay uygulamalarında süreklilik kazanan görüşe göre, eşlerin birbirinin zinasına razı olmaları ahlaka aykırıdır ve bu af mahiyetinde değildir(121).

Eğer önceden zinaya rıza gösteren eş, diğer eşi buna teşvik etmiş ise bundan sonra açacağı boşanma davası ancak hakkın kötüye kullanılması olur ki, davanın reddi gerekir(122).

Affın anlaşılması için mutlaka açık bir beyana ihtiyaç yoktur. Fiili durumlardan da affın varlığı çıkarılabilir(123).

(115) Bkz. Türk Hukuk Lügatı, Ankara 1991, s. 6.
(116) Velidedeoğlu, s. 195; Schwarz, s. 145; Saymen/Elbir, s. 244.
(117) Egger, s. 150.
(118) Zira 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ilk tasarı halindeyken, İsviçre Medeni Kanununda olduğu gi

bi; "Eşinin zinasına muvafakat veya onu affeden tarafın dava hakkı yoktur" şeklinde bir düzenleme öngörülmüştü. 1971 yılında hazırlanan bu ön tasarı, daha sonra çok eleştirilmiştir. Özellikle, erkeklerin birden çok kadınla ortak hayat sürmelerini sağlayacak bir düzenleme olduğu yolundaki Esat Şener’e ait düşünce, etkisini göstermiş ve ön tasarıda olan bu düzenleme sonradan kaldırılmıştır. Bkz. Türk Medeni Kanunu Ön Tasarısı ve Gerekçesi, Ankara 1971, s. 115.

(119) Tekinay, s. 203 ; Köprülü/Kaneti, s. 152, Feyzioğlu, s. 264; Öztan, s. 219. Ayrıca bu konuda bkz. Hukuk Genel Kurulu, 11.03.1964 tarih ve 607/197 nolu karar, ABD. 1964, s. 390. (120) Velidedeoğlu, s. 198; Saymen/Elbir, s. 245, Schwarz, s. 145. (121) Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 01.04.1949 tarih ve 7156/1754 nolu karar, bkz. TİK.1950, C.1, s. 33. (122) Oğuzman/Dural, s. 116.

(123) Örneğin eşlirin dış dünyaya karşı gayet neşeli, mutlu ve uyumlu bir görüntü vermeleri affın varlığına delalet eden fiili bir durumdur. Fakat müşterek hayatın sürdürülmesi tek başına , zina eyleminin bağışlandığını göstermez. Bkz. Oğuzman/Dural, s. 116; Tekinay, s. 204; Dural/Öğüz/Gümüş, s. 107.

O halde zina eyleminden sonra zina yapan eşini affeden diğer eşin, bu nedene dayalı olarak dava açma hakkı yoktur. Dava açma hakkı af ile birlikte düşmüştür. Pek tabi, diğer boşanma nedenlerine dayanan boşanma davası açabilir.

Af şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğu için doğrudan eş tarafından kullanılmalıdır. İradeyi sakatlayan hallerin varlığı halinde, geçerli bir aftan bahsedilemez(124).

D ZİNA NEDENİNE DAYALI BOŞANMANIN SONUÇLARI

I Eşler Açısından Sonuçları

Zina nedenine dayalı olarak boşanmanın gerçekleşmesi halinde eşler açısından meydana gelecek sonuçları, kişisel ve mali sonuçlar olarak ikiye ayırmak suretiyle inceleyebiliriz.

1 Kişisel Sonuçlar

Eşlerden birinin bir başka şahısla zina yapmış veya yapıyor olması halinde diğer eş zina nedenine dayalı olarak boşanma talep edebilir(125). Ancak bu bir zorunluluk olmamakla birlikte, zina nedenine dayalı boşanma davası açmak için, eşlerden birinin zina yapması veya yapıyor olması dava şartıdır.

 Kanuni şartlara uygun olarak eşlerin açacakları boşanma davası sonucunda, zinanın sabit olduğu gerekçesi ile hakim tarafından boşanmaya karar verilirse, eşler arasındaki evlilik birliği hukuken sona erer(126). Bu şekilde eşler için getirilen bir takım hak ve yükümlülükler de sona (127). Sadakat yükümlülüğü de sona ereceğinden, eşlerin yeniden üçüncü bir kişi ile evlenmelerine kanuni bir engel yoktur(128).

 Evlenme ile kazanılmış olan bazı kişisel durumlar evlilik birliği sona erse bile değişmez, bazıları da değişir. Evlenme ile kazanılan vatandaşlık, kayın hısımlığı ve rüşt, evlilik birliği sona erse bile devam eder. Evlenme ile kazanılan evli edeni hali sona erer, kadın kocasının soyadını kaybede(129) önceki soyadını alır(130). Her ne kadar 4721 Sayılı Yasa’da kocanın izin vermesi halinde, kadın kocanın soyadını kullanabiliyorsa da, zina nedenine dayalı olarak karısını boşayan bir kocanın, kadına kendi soyadını taşıması için izin vermesini, etik bulmuyoruz. Zira, sadakat yükümlülü

(124) Tutumlu, s. 125.
(125) Özkan, s. 396.
(126) Boşanma kararı bozucu yenilik doğuran karar niteliğinde olup, kararın verilmesi ile mevcut evlilik

birliği bozulur, yani hukuken sona erer. (127) Akıntürk, s. 299. (128) Resmi olarak evli olmak, evlenme engeli sayıldığı için evlilik birliğinin sona ermesi ile eşler yeniden

evlenebilme hakkı elde ederler. (129) Kocası izin verirse, kadın kocasının soyadını kullanmaya devam edebilir. Bu durum 4721 sayılı Ka

nunun 173. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. (130) Akıntürk, s. 299.

ğünü ihlal ederek boşanmaya neden olma ile kadın, zaten kocadan ayrılma ve bağımsız olma iradesini ortaya koymuştur. Boşanma ile eşler birbirlerinin mirasçısı olamazlar ve ölüme bağlı tasarruf ile kendilerine sağlanan haklar, aksi kararlaştırılmamışsa sona erer(131).

Uygulamada ve doktrinde tartışılan bir sorun, evlilik birliğinin sona erdirilmesi amacıyla açılmış bulunan boşanma davası sırasında, eşlerden birinin ölümü halinde diğer eşin mirasçı olup olmayacağı konusudur. Yargıtay ka

(

rarları ile uygulamada belirli ilkeler benimsenmiş olmakla birlikte132) 4721 sayılı Kanunda 181. maddenin ikinci fıkrasında bu konuda düzenleme yapılarak: "Boşanma davası devam ederken, ölen davacının mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve davalının kusurunun ispatlanması halinde de yukarıdaki fıkra uygulanır." denilmiştir. Bu durumda davalı eşin, ölen davacı eşin mirasçıları tarafından devam ettirilen boşanma davasında kusuru olduğu ispatlanırsa, ölen davacı eşin mirasçısı olamamaktadır(133).

Kanaatimizce de yerinde bir düzenlemedir. Davacı eşinin zina yaptığı savına dayanarak boşanma davası açmış, ancak dava devam ederken ölmüştür. Davacının mirasçıları davayı devam ettirerek, eğer davalının sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini ispat ederlerse, bu durumda henüz evlilik birliği sona ermeden davacı ölmüş olsa bile, evlilik birliğini sona erdirmek amacıyla boşanma iradesini ortaya koyarak, boşanma davası açmış olması nedeniyle kusurlu olan davalı, ölen davacı eşin mirasçısı olamayacaktır.

Kadın boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren üç yüz gün geçmeden tekrar evlenemez(134). Bu durum daha çok boşanmadan sonra doğacak çocuğun nesebinin belirlenmesi için konulmuş bir süredir. Şartların uygun olması halinde(135), hakim bu süreyi kaldırabilir.

Borçlar Kanununun 132. maddesinde öngörülen zamanaşımını durduran nedenlerden birisi olan evlilik birliği ortadan kalkınca, boşanan eşlerin birbirlerinden olan alacakları hakkında duran zamanaşımı kaldığı yerden devam eder(136).

(131) Bkz. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, madde 181, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi, madde 146. (132) Yargıtay 743 sayılı Kanun döneminde verdiği kararlarında, davalı eş ölürse davacı eşin ona mirasçı olamayacağını ancak davacı eş ölürse davalı eşin ona mirasçı olabileceğine karar vermiş, daha sonra eşlerin birbirlerine mirasçı olabileceklerine hükmetmiştir. Bkz. Kömürcüoğlu/Ergüney, s. 34; Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 19.03.1979 tarih ve 2022/2158 nolu kararı, YKD. 1981, S.1, s. 19;

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 13.11.1973 tarih 2229/880, YKD. 1975, S.2, s.25. (133) Akıntürk, s. 302. (134) 4721 sayılı Medeni Kanunda 132. maddede getirilen bu süre, taraflardan sadece kadına konulmuş

tur. Bu süreye yasal bekleme süresi de denilmektedir. Boşanmış kadın bu süre sona ermeden doğurursa artık kalan süreyi beklemek zorunda kalmaz. (135) Kadının hamile olmadığının anlaşılması, evliliği sona erdiren eşlerin yeniden evlenmek istemeleri halinde bu süre kaldırılabilir.

(136) 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 193. maddesinde de: " Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlemi yapabilir." denilmek suretiyle boşanan eşin, eski eşi ile arasında olan her türlü alacak verecek ilişkilerini devam ettirebileceğini, icranın söz konusu olacağı işlemleri dahi yapabileceğini teyit etmiştir.

2 Mali Sonuçlar

Kişisel sonuçlar ile ilgili bölümde de bahsi geçtiği üzere, evlilik birliğinin sona ermesi ile birlikte eşler birbirlerinin yasal mirasçısı olamadıkları gibi, eğer yapmış oldukları ölüme bağlı tasarruflar varsa bunlar da aksi kararlaştırılmamışsa geçersiz sayılır.(137) Boşanmadan sonra ölüme bağlı tasarrufu yapan eşin ayrıca bu tasarruftan dönmesine gerek yok

(138)

Örneğin koca karısının, kendisinin ölümünden sonra oturması için bir evinin tamamını bağışlamış olsun. Zaten zina nedeniyle boşanma davası açan kocanın, davalı karısını bir de boşanmadan sonra bile geçerli olacak ölüme bağlı bir tasarrufla evinde oturtması, hayatın olağan akışına da aykırıdır. Ancak koca başka bir nedenle kadından boşanmışsa, örneğin kadının çocuğu olmuyorsa veya koca bir başka kadınla evlenecekse ve ölüme bağlı tasarrufunda da aksini kararlaştırmışsa, kadın boşansa bile kocanın ölümünden sonra kendisine verilen o evde oturabilir.

(139)

Evlilik birliğinin sona ermesi halinde, evlilik birliğinin mallarıtarafların tabi oldukları rejime ilişkin hükümlere göre tasfiye edilmelidir. Bu tasfiye sırasında, taraflardan birinin zina yapmış olması, onun evlilik birliğinden alacağı mallardan ıskat edilmesi sonucunu doğurmaz. Zira, zina ceza hukuku anlamında bir suç olarak kabul edilmediği gibi, zaten zina yapan eş, sadakat yükümlülüğünü ihlal etmesi ile evlilik birliğinin dağılması gibi ağır bir sonuçla karşılaşmıştır. Eşlerin evlilik birliği devam ederken belirledikleri mal rejimine göre, davalı eş de payına düşen malları alabilir.

4721 Sayılı Kanun’un 179. maddesinde açık olarak belirtilen bu durum karşısında, edinilmiş mallara katılma rejimini seçen eşlerin mal rejiminin boşanma ile sona ermesinde, 4721 Sayılı Kanun’un 236. maddesine göre, zina veya hayata kast nedeniyle boşanma halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.(140)

Yine paylaşmalı mal ayrılığı rejimini benimsemiş olan eşler, evlilik birliğinin zina veya cana kast nedeniyle sona ermesi halinde, hakim kusurlu eşin payını azaltma veya tümden kaldırma yetkisine sahiptir(141).

(137) Bu konuda doktrinde farklı ayrımlara gidilmiştir. Örneğin; "Boşanmadan önce yaptığı vasiyetinden,

karısından boşanmasına rağmen herhangi bir değişiklik yapmayan kocanın, on yıl geçtikten sonra ölü

mü halinde bu vasiyeti vücut bulur ve boşanmış dahi olsa eşine bıraktığı bir şeyler var ise eski eş on

ları alır. Ancak boşanmadan sonra değiştirilmeyen ölüme bağlı tasarruf, ölüm tarihi ile boşanma tari

hi arasındaki dönem kısa olduğu taktirde hükümsüz sayılmalıdır." denilmiştir. Bkz. Tekinay, s. 294.

Bununla birlikte eğer elerden birisi ölüme bağlı tasarruf yaparak diğer eşe bir kazandırmada bulun

muşsa, boşanmaya karar verilmeden veya boşanma kararı kesinleşmeden bu eşin ölümü halinde,

yapılmış olan ölüme bağlı tasarruf geçerliliğini korur zira, evlilik birliği boşanma yüzünden değil,

ölüm sebebi ile ortadan kalkmıştır. Bkz. Akıntürk, s. 305. (138) Tandoğan, s. 99. (139) Mal burada ekonomik değer ifade eden her şey olarak değerlendirilmelidir. (140) Moroğlu Nazan, Mal Rejimleri,s. 30. (141) Tutumlu, s. 436.

Takdir hakkı hakkaniyet esasına göre, hakim tarafından kullanılacak

(142)

. Mal ayrılığı, mal ortaklığı rejimlerinden birisini seçen eşler, boşanmaları halinde seçtikleri rejimin hükümlerine göre mallarını paylaşırlar. Hakim tarafların anlaşamamaları halinde, somut olayın özelliklerini ve çocukların ile tarafların menfaatlerini de göz önüne alarak hakkaniyete uygun taktir hakkını kullanarak, malları tasfiye eder. 4721 Sayılı Kanun’un 254. maddesi gereği, eşlerin aile konutunda kimin kalmaya ve ev eşyasını kimin kullanmaya devam edeceği konusunda anlaşamamaları halinde, hakkaniyet gerektiriyorsa hakim, olayın özelliklerini, eşlerin ekonomik ve sosyal durumlarını ve varsa çocukların menfaatlerini göz önünde bulundurarak bu hakka hangisinin sahip olacağına iptal veya boşanma kararıyla birlikte resen karar verir; bu kararında kalma ve kullanma süresini belirleyerek tapu kütüğüne şerhi için tapu memurluğuna bildirir.

II Maddi ve Manevi Tazminat Talep Hakları Açısından Sonuçları

1 Maddi Tazminat İstemi

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174/I. maddesi gereğince: " mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir." denilmektedir.

Şu halde maddi tazminat için:

Tazminat isteyen tarafın kusursuz ya da az kusurlu olmalı,

Davalı taraf kusurlu olmalı,

Tazminat isteyen tarafın mevcut veya beklenen bir menfaatinin bo

şanma yüzünden zedelenmiş olmalıdır(143).

Tazminat isteyen tarafın kusursuz olmasından mutlak anlamda kusursuzluk anlaşılmamalıdır. Davacının kusuru, boşanmaya yeterli ağırlık taşımayan hafif kusur olarak değerlendirilmelidir(144).

 743 Sayılı Yasa’da, maddi tazminat isteminde bulunmak için 143. maddesi gereğince, tamamıyla kusursuzluk aranıyordu. 4721 sayılı Kanunun 174/I. maddesinde ise, daha az kusurlu olunması halinde(145) bile maddi tazminat istenebilmektedir. Doktrinde de kusursuz olma deyiminden, mutlak kusursuzluğun anlaşılmaması gerektiği kanaati yaygın(146). Zira maddi tazminat isteminde mutlak kusursuzluk aranırsa, tazminat isteminin sınırları çok daraltılır(147).

(142) Bkz. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, madde 252.
(143) Akıntürk, s. 306308.
(144) Yargıtay 2 Hukuk Dairesinin 29.06.1992 tarih ve 7261/7408 nolu kararı, bkz. YKD. 1992, S.11, s. 1682.
(145) Özdamar, s. 384.
(146) Öztan, s. 290; Tekinay, s.258; Zevkliler/Acabey/Gökyayla, s. 924.
(147) Akıntürk, s. 307.

Eğer tam kusursuzluk aransaydı, örneğin ev işlerini ihmal eden bir kadın, zina yapan kocasından boşanması halinde maddi tazminat isteyemeyecekti. Zira zina yapan eş sadakat yükümlülüğünü ihmal ederken, diğer eş de evlilik birliği içerisinde kendisine düşün görevleri ihmal etmiştir. Kanaatimizce maddi tazminat isteminde tam kusursuzluğun aranmaması yerinde bir düzenlemedir.

Maddi tazminata hükmedebilmek için, zina yapan eşin zinasının boşanma davasında ispatlanması gerekir. Bu şekilde davalının kusurlu olduğu belirlenirse, maddi tazminata hükmedilecektir. Ancak akıl hastalığı nedeniyle açılan boşanma davalarında, maddi tazminat istenmesi söz konusu olmayacaktır, çünkü davalı taraf zaten yaptıklarından sorumlu tutulacak ehliyete sahip değildir.

Mevcut menfaatten kasıt, evlilik birliği boşanma nedeniyle ortadan kalkmamış olsaydı, kusursuz ya da daha az kusurlu olan tarafın sağlamaya devam edecek olduğu yararlardır(148). Beklenen menfaat ise, sağlanmış veya sağlanmakta olan bir menfaat olmayıp, kusursuz ya da daha az kusurlu olan tarafın, evlilik devam etmiş olsaydı ileride sağlayacak olduğu bir takım yararlar demektir(149). Bu şekilde, davacı eşin zina nedenine dayalı boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatleri zedeleniyor ise, maddi tazminat talep hakkı doğmaktadır(150).

Maddi tazminatı davacı eş boşanma davası ile birlikte veya boşanma davasından sonra isteyebilir(151). Ancak boşanma davasından sonra isteyebilmesi için, mutlaka boşanma kararının verilmiş ve kesinleşmiş olması gerekir(152).

Hakim maddi tazminatın toptan veya 4721 Sayılı Kanun’un 176. maddesi gereğince irat şeklinde ödenmesine karar verebilir. Hakim maddi tazminat miktarını belirlerken, evliliğin devam süresine, tarafların kusur derecelerine, eşlerin ekonomik ve sosyal durumlarına, tarafların yaşları ile somut olayın özelliklerine dikkat eder(153).

2 Manevi Tazminat İstemi

Boşanma halinde taraflar sadece maddi tazminat değil, manevi tazminat da talep edebilir. 4721 Sayılı Kanun’un 174/II. maddesi gereğince, boşanmaya sebep olan olay yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir(154).

(148) Olgaç, s. 271, 273; Akıntürk, s. 308.
(149) Akıntürk, s. 308; Yargıtay 2 Hukuk Dairesi’nin 08.06.1993 tarih ve 4090/5827 nolu kararı, bkz. Tu

tumlu, s. 445. (150) Tutumlu, s. 123. (151) Arsebük, s. 794. (152) Bkz. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 16.11.1998 tarih ve 10394/12271 nolu kararı, Tutumlu, s. 442. (153) Tutumlu, s. 447. (154) Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 08.11.2001 tarih ve 14022/15392 nolu kararında : " Davacı kocanın

bir başka kadınla yaşadığı, bu ilişkisinin nalen devam ettiği toplanan delillerle sabittir. Kadının ko

casının bu ilişkisi nedeniyle zina sebebine dayanılarak kocası aleyhine boşanma davası açmamış

olması, kadının bu ilişkiye sessiz kaldığını ve kocasını affettiğini göstermez. ..Kadın yararına uygun

miktarda manevi tazminata hükmolunması gerekir." denilmiştir (Yayımlanmamıştır).

Şu halde manevi tazminat isteminde bulunbilmek için:
Davalı taraf kusurlu olmalı,
Tazminat isteyen tarafın kişilik hakları zedelenmiş olmalıdır.
Davalı tarafın kusurlu olması şarttır. Kusurun ağır olup olmaması de

ğil, davalı tarafın diğer tarafın kişilik hakkına saldırıda bulunurken kusur

(

lu olması gerekir155). 743 Sayılı Kanun’un 143/2. maddesinde, davacının manevi tazminat talep hakkı onun kusursuzluğuna bağlanmışken, 4721 Sayılı Yasa’da davacının kusursuz olması şartı tamamen metinden çıkarılmıştır. Şu halde hakimin manevi tazminata hükmedebilmesi için, boşanmaya sebep olan ve davacının kişilik haklarını ihlal eden olaylarda, davalının kusurlu olup olmadığı ve bunun derecesinin öncelikle tespiti gerekir(156).

Davacının kişilik haklarının zedelenmiş olup olmaması, boşanmaya sebep olan olayın veya olayların mahiyeti nedeniyle diğer eşin duyduğu elem ve üzüntünün derecesine göre belirlenir(157). Saldırının ağır olması

(158)

aranmamış olup, kişilik haklarının ihlal edilmesi yeterlidir.

Zina, özelliği gereği ve doğurduğu sonuçlar bakımından, eyleme maruz kalan eş bakımından kişilik haklarına saldırı teşkil eden bir fiildir(159). Bu nedenle zina nedenine dayalı boşanma davası açan eş, bunu ispat etmesi halinde manevi tazminat da talep edebilir(160).

Manevi tazminatı boşanma davasında talep edebileceği gibi boşanma davasından sonra ve fakat boşanma kararının kesinleşmesinden sonra ayrı dava açarak da, manevi tazminat talep edebilir(161). Yine hakim her somut olayın özelliğini ve boşanmaya neden olan olayın ağırlığını göz önünde bulundurarak manevi tazminat miktarını belirler.

III Nafaka Talepleri Açısından Sonuçları

Zina nedeniyle açılan boşanma davasında davacı tarafın nafaka konusundaki taleplerini yoksulluk nafakası ve iştirak nafakasına göre bir ayrım yaparak inceleyeceğiz.

1 Yoksulluk Nafakası

4721 Sayılı Kanun’un 175. maddesi uyarınca, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi

(155) Akıntürk, s. 310.
(156) Tutumlu, s. 448.
(157) Velidedeoğlu, s. 259; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 594595.
(158) Helvacı, s. 50; Franko, s. 37.
(159) Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 27.10.2000 tarih ve 10900/13046 nolu kararında: "Evlilik süresi içeri

sinde kadının zina fiili işlediği anlaşılmaktadır. …Kadının fiili kocanın kişilik haklarına ağır saldırı

teşkil etmektedir…Gerçekleşen bu durum karşısında mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik du

rumları, fiilin ağırlığı dikkate alınarak davacı yararına uygun bir manevi tazminata karar verilmesi

gerekir." denilmiştir (Yayımlanmamıştır). (160) Tutumlu, s. 123. (161) Bu konuda bkz. 22.01.1988 tarih ve 5/1 nolu İçtihatı Birleştirme Kararı, YKD. 1988, S.8, s. 1031.

için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.

743 Sayılı Kanun döneminde de benzer bir düzenleme 144. madde ile getirilmişti. Ancak orada erkeğin kadından yoksulluk nafakası isteyebilmesi için, kadının "hali refahta" bulunması gerekiyordu. 4721 Sayılı Yasa’da bu düzenleme eşitlik ilkesine aykırı olduğu için kaldırılmış olup, koşullar elverirse erkek de kadından yoksulluk nafakası isteyebilecektir.

 Bir bakıma evlilik birliği içerisinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün evlilik birliğinden sonra da devam ettirilmesi amacıyla bir takım ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanı(163) kanunen düzenleme altına alınan yoksulluk nafakası kesinlikle bir ceza veya tazminat niteliğinde değildir(164).

Dolayısıyla yoksulluk nafakası için nafaka yükümlüsünün kusurlu olup olmadığına bakılmaz.

Yoksulluk nafakasının koşulları:

Taraflardan birisinin bu konuda istemi olmalı,

İstemde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmamalı,

Nafaka isteminde bulunan taraf, boşanma yüzünden yoksulluğu düşme tehlikesi ile karşılaşmış olmalı,

Nafaka diğer tarafın mali gücü ile orantılı olmalıdır.

Şu halde, zina nedenine dayalı boşanma davasında da, boşanma ile yoksulluğa düşme tehlikesi ile karşılaşacak olan davacının istemde bulunması halinde, yoksulluk nafakasına hükmedilebilecektir. Boşanma davası ile yoksulluk nafakasına karar verilmesi istenebileceği gibi, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra da istenebilir.

Boşanma davasından sonra açılacak nafaka ile ilgili davalarda yetkili mahkeme, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesidir(165).

Boşanma davasından sonra açılacak olan maddi tazminat, manevi tazminat ve yoksulluk nafakasına ilişkin davalar, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra bir yıl içinde açılmalıdır. Bu bir yıl içinde açılmayan davalar zamanaşımına uğrar(166).

2 İştirak Nafakası

Boşanma ile çocuğun bakım ve yetiştirilmesi yükümlülüğü, velayet kendisine bırakılan tarafta olmakla birlikte velayet kendisine bırakılmayan taraf da ekonomik gücü oranında çocuğun eğitim ve bakım giderleri

(162) Velidedeoğlu, s. 260.
(163) Zevkliler, s. 850.
(164) Akıntürk, s. 313.
(165) Bkz. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, madde 177.
(166) Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 20.11.2000 tarih ve 14218/14480nolu kararı, YKD. 2000, S. 5, s. 665;

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 15.06.1999 tarih ve 6360/6848 nolu kararı, YKD. 1999, S.1, s. 20.

ne katılma yükümlülüğü altındadır. Şu halde çocuk kendisine bırakılmamış olan tarafın, çocuğun bakım ve yetiştirilmesi için ödeyeceği nafakaya iştirak nafakası denilmektedir.(167)

Zina nedenine dayalı boşanma davasında boşanmaya karar verildiğinde, eğer çocuklar var ise hakim, bunların velayet durumunu düzenleyecek ve velayet durumuna göre de iştirak nafakasına hükmedecektir. Taraflar istemde bulunmasa dahi hakim, bu nafakaya hükmeder. Dolayısıyla eşlerin kusurlu olup olmaması aranmaz. Ancak doğaldır ki zina eylemi nedeniyle hakim, müşterek çocukları davacı eşe bırakacaktır. Hakim ayrıca davalı zina yapan eşin de, çocukların bakım ve eğitim giderlerine katılması için nafaka ödemesine karar verecektir.

Her somut olayın özelliğine, çocukların yaşlarına ve menfaatlerine göre hakim, hakkaniyete uygun olarak iştirak nafakasına hükmeder.

Şu halde boşanma süresince alınacak tedbirler(168) ile çocuklar için öngörülen nafakalar, talep şartına bağlı olmadığından, hakim tarafından resen araştırılarak hükmedilecektir.(169)

IV Müşterek Çocuklar Açısından Sonuçları

Boşanan eşlerin müşterek çocuklarının olması halinde, boşanmayla bu çocuklar ile ilgili olarak da bir takım sonuçlar doğar. Çocuklar açısından doğacak sonuçları, çocukların velayeti ve çocuklar ile kişisel ilişkiler olarak ikiye ayırabiliriz.

1Çocukların Velayeti

Boşanma ile birlikte evlilik birliği sona ereceğinden, ana ve baba tarafından birlikte kullanılan velayet hakkı,(170) onlardan sadece birine bırakılacaktır. Hukuki olarak velayeti:

"Çocuğun kişisel varlığının ve mal varlıklarının korunmasında ve onun temsilinde kanun gereği haiz olduğu yetkiler (haklar) ve yükümlülükler" olarak tanımlayabiliriz.(171)

Gerek 743 Sayılı Yasa’nın yürürlükte olduğu dönemde gerekse 4721 Sayılı Yasa’da velayetin kime bırakılacağına karar verme yetkisi hakime verilmiştir. Bu konuda geniş takdir hakkına sahip olan hakim, ağır bir manevi sorumluluğun altına da girmiş bulunmaktadır.(172)

(167) Bkz. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, madde 182, Akıntürk, s. 327; Tutumlu, s. 124. (168) Tedbir nafakası, mallara tedbir konulması, çocukların taraflardan birine geçici teslimi gibi alınması

gerekli tedbirler hakim tarafından resen alınır. (169) Tutumlu, s. 124. (170) Velayet, sözcük anlamı olarak sevmek ve yardım etmek anlamına gelmekle birlikte, kavramsal ola

rak izni ve onayı olmaksızın başkasına söz geçirmek anlamına gelmektedir. Bkz. İnan, Çocuk Hu

kuku, s. 125. (171) İnan, Özel (Medeni) Hukuk Bakımından AnaBaba ile Çocuk İlişkileri ve Çocukların Ana Babaya

Karşı Korunması, s. 20. (172) Akıntürk, s. 321.

Nitekim, Türkiye’nin de taraf olduğu Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin önsözünde,

"Çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutluluk, sevgi ve anlayış havasının içindeki bir aile ortamında yetişmesinin gerekliliği" kabul edilmiştir.(173) Yine Çocukların Velayetine İlişkin Kararların Tanınması ve Tenfizi ile Çocukların Velayetinin Yeniden Tesisine İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin girişinde de, Avrupa Konseyi üyesi devletlerde, çocuğun çıkarının göz önüne alınmasının, velayeti konusundaki kararlarda

(174)

hayati önemi haiz olduğu kabul edilmiştir.

Görüldüğü gibi gerek ulusal gerekse uluslararası yasal düzenlemelerde velayet konusu üzerinde önemle durulmuş ve velayetin düzenlenmesinde çocuğun menfaati göz önünde tutulmuştur. Hakim, boşanma sonrasında çocukların velayetinin ne olacağı konusunda karar verirken, çocuğun menfaatini göz önünde bulundurmalıdır.(175)

Velayet konusunda, boşanan tarafların mali durumları, yaşları, boşanmada kusurlu olup olmadıkları, çocuğun menfaati kadar öneme sahip değildir. Önemli olan çocuğun hangi tarafa bırakıldığı taktirde iyi yetişeceği, bakılacağı, eğitim ve öğreniminin daha iyi sağlanacağıdır.(176) Zira boşanma ile çocuğun gelişmesinde en ideal bir ortam olan aile birliği dağılmaktadır. Bu durumun çocuğun tüm yaşamını etkileyecek bir olumsuzluğu beraberinde getirmesini önlemek adına, çocuk için en iyi çözüm bulunmalı, en rahat ortam tesis edilmelidir.(177)

Bu nedenlerle çocuğun menfaati gerektiriyorsa, hakim onu mali durumu daha kötü olan, hatta boşanmada kusurlu olan tarafa bırakabilir. Zina nedenine dayalı olarak boşanmaya karar verilmiş olsa bile, hakim çocuğun menfaati gerektiriyorsa zinası sabit olan tarafa dahi çocuğu bırakabilir(178).

Şartların değişmesi halinde velayet kendisine bırakılan taraftan velayet alınarak diğer eşe bırakılabilir. Hatta gerek görürse hakim, velayeti bir tarafa vermek yerine üçüncü bir kişiyi çocuğa vasi olarak atayabilir(179).

2Çocuklar ile Kişisel İlişki

Boşanma ile velayet bir tarafa bırakılmış olmakla birlikte, velayet kendisinden alınan ana veya babanın müşterek çocuğu veya çocukları zi

(173) Dinç/Biçkin/Aycı, s. 125.
(174) Dinç/Biçkin/Aycı, s. 203.
(175) Köprülü/Kaneti, s. 198; Hatemi/Serozan, s. 248; Schwarz, s. 177.
(176) Akırtürk, s. 321.
(177) Akyüz, s. 5657.
(178) Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 06.03.1962 tarih ve 646/1497 nolu kararında, davalı ananın zinası sa

bit olduğu halde babanın içinde bulunduğu kötü durum ve çocukların yaşlarını göz önünde bulun

durarak, velayetin anaya bırakılmasını uygun görmüştür. Bkz. Tekinay, s. 274. Yine 05.07.1995 ta

rih ve 6964/7868 nolu kararında, davacı annenin genelevde çalıştığı sabit olmasına rağmen, vela

yeti anneye bırakmıştır. Bkz.Akıntürk, s. 322. (179) Feyzioğlu, s. 383; Öztan, s. 284.

yaret ederek görüşmesi, onu belli gün, saat veya aylarda yanına alması, onunla iletişim araçlarıyla görüşmesi gibi unsurları içeren, kişisel ilişkinin de tesisi gerekir(180). 4721 Sayılı Yasa’da 182 ve 323. maddelerde bu konuda düzenleme öngörülmüştür.

Velayet hakkı kendisinden alınan tarafın çocuğu ile kişisel ilişki kurma hakkı, bir bakıma kişilik hakkıdır(181). Bu sebeple boşanmada kusurlu olması, zina yapması gibi nedenler ile bu hakkı engellenemez.

Hakim çocuk ile velayet kendisine bırakılmayan eşin kişisel ilişkilerini belirlerken, çocuğun yaşını, öğrenim durumunu, çocuk ile kişisel ilişki kuracak ana veya babanın oturduğu yeri, meslek veya görevlerinin mahiyetini, görüşüp buluşma ve birlikte olma sürelerini, göz önünde bulundurarak en uygun kararı vermelidir(182).

Kanaatimizce, zina yapan eş, diğer eşe karşı olan sadakat yükümlülüğünü ihlal etmiş, bu nedenle de evlilik birliğinin bozulmasına neden olmuştur. Ancak bu durum onun analık veya babalık hakkını engellememelidir. Eğer bu zina yapan eşe velayet hakkı bırakılmamış ise, çocuğu ile görüşmesi için hakim tarafından kişisel ilişki tesis edilmelidir.

Kaynaklar

ALICI, Burhan: Hollanda Aile Hukukunda Evlilik ile İlgili Yeni Gelişmeler, ( AD, Temmuz 2001, S: 8, s. 7687 ). AKGÜN, Zerrin: Boşanma Hukuku, İstanbul 1949. AKİPEK, İlhan: Mukayeseli Hukuk Bakımından Boşanma Sebepleri, Ankara 1952. AKINTÜRK, Turgut: Aile Hukuku, B.10, İstanbul 2006.

AKYÜZ, Emine: Medeni Kanuna Göre Müşterek Hayatın Tatili, Ayrılık ve Boşanmada Çocuğun Korunması, ( A.Ü. Eğitim Fakültesi Yay. No: 125 ) Ankara 1983.

ALINGE, Curt: Moğol Kanunları, ( AÜHFD 1956/34, s. 103 ).
ARSAL, Sadri Maksudi: Türk Tarihi ve Hukuk, İstanbul 1947.
ARSEBÜK, Esat: Borçlar Hukuku, C. III , B.3, Ankara 1950.
ATAAY, Aytekin: Medeni Hukukun Genel Teorisi, B.4, İstanbul 1995.
AYAN, Mehmet: Medeni Hukuka Giriş, Konya 2003.
BERKİ, Şakir: Boşanma ve Ayrılık, (AÜHFD 1975, C.XXXII, S. 14, s.

135154). BİRSEN, Kemaleddin: Medeni Hukuk Dersleri, Umumi EsaslarŞahısın Hu

kuku Aile Hukuku, B.4, İstanbul 1958. CİN, Halil: Eski Hukukumuzda Boşanma, Ankara 1976. ÇEÇEN, Anıl: Adalet Kavramı, İstanbıl 1981.

(180) Tutumlu, s. 486.
(181) Tekinay, s. 278.
(182) Yazıcı/Atasoy, s . 279 ; Aynı yönde, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 17.01.1983 tarih ve 103/81 no

lu kararı, YKD. 1983, S.5, s. 672.

DEVELLİO⁄LU, Ferit:

DİNÇ, Hakkı / BİÇKİN, İnci / AYCI, Emrullah:

DURAL, Mustafa / Ö⁄ÜZ, Tufan / GÜMÜŞ, Alper:

EGGER, August: ERGÜN, Zafer: EYÜBO⁄LU, İ.Zeki: FEYZİO⁄LU, Feyzi N.: GENÇCAN, Ömer Uğur: GÜRBÜZ, Ahmet:

HAFIZO⁄ULLARI, Zeki: HELVACI, Serap:

İNAN, Ali Naim: İNAN, Ali Naim:

KLING, Samuel G.:

KÖPRÜLÜ, Bülent / KANETİ, Selim: KÖMÜRCÜO⁄LU, Halit/ ERGÜNEY, Hilmi MORO⁄LU Nazan:

OLGAÇ, Senai:

O⁄UZMAN, Kemal/ DURAL, Mustafa: ÖNDER, Ali Rıza: ÖZDAMAR, Demet:

ÖZKAN, Hasan: ÖZÖN, Mustafa Nihat: ÖZSUNAY, Ergun: ÖZTAN, Bilge:

OsmanlıcaTürkçe Ansiklopedik Lügat, B. 10, Ankara
1992.

Aile Hukuku ve Çocuk Haklarına İlişkin Uluslar arası
Sözleşmeler, Ankara 2004.

Türk Özel Hukuku, C.III , Aile Hukuku, İstanbul 2005.
Medeni Kanun Şerhi, Aile Hukuku, İstanbul 1943.
Boşanma Davaları, Ankara 2001.
Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, B.2, İstanbul 1988.
Aile Hukuku, B.3, İstanbul 1986.
Öğreti ve Uygulamada Boşanma, C.III, Ankara 2000.
Hukuk ve Meşruluk, Evrensel Erdem Üzerine Bir De

neme, İstanbul 1998.
Zina Cürümleri, İstanbul 1983.
Türk ve İsviçre Hukuklarında Kişilik Hakkını Koruyu

cu Davalar, İstanbul 2001.
Çocuk Hukuku, İstanbul 1968.
Özel (Medeni) Hukuk Bakımından AnaBaba ile Ço

cuk İlişkileri ve Çocukların Ana Babaya Karşı Korun
ması, ( Prof. Dr. Hamide Topçuoğlu’na Armağan, ÜHF
yay. No. 498, Ankara 1995, s. 1737 ).

The Complite Guide to Everyday Law, B.3, Chicago
1973.

Aile Hukuku, İstanbul 1989.

Şahıs, Aile ve Miras Hukuku, Ankara 1951.
Medeni Kanunda Mal Rejimleri, 14 Soru14 Cevap,
Beta yay. İstanbul 2002.

Türk Medeni Kanunu Şerhi, İstanbul 1967.

Aile Hukuku, B.2, İstanbul 1998.
Yasa Hukuk Sözlüğü, Ankara 1966.
Türk Hukukunda Özellikle Türk Medeni Kanunu Hü

kümleri Karşısında Kadının Hukuki Durumu, Ankara
2002.
Asliye Hukuk Davaları ve Tatbikatı, Ankara 1999.
OsmanlıcaTürkçe Sözlük, Ankara 1971.
Medeni Hukuka Giriş, B.4, İstanbul 1981.
Aile Hukuku, B.2, Ankara 1983.

PEKCANITEZ, Hakan/

 

ATALAY, Oğuz/

 

ÖZEKES, Muhammet:

Medeni Usul Hukuku, Ankara 2001.

PÜSKÜLLÜO⁄LU, Ali:

Türkçe Sözlük, B.2, İstanbul 1999.

SCHWARZ, Andreas B.:

Aile Hukuku, B.2, İstanbul 1946.

SAYMEN, Ferit H./

 

ELBİR, Halid K.:

Türk Medeni Hukuku, C.III, Aile Hukuku, B.2, İstan

 

bul 1960.

SEROZAN, Rona:

Medeni Hukuka Giriş, İstanbul 1997.

ŞAHİNKAYA, Rezan:

PsikoSosyal Yönüyle Aile, B.3, Ankara 1979.

ŞENER, Esat:

Uygulama ve Teoride Her Yönü İle Boşanma, Ankara

 

1997.

ŞENSOY, Naci:

Zina Cürmü, (İÜHFM C.VIII, S.12, s. 74).

TANDO⁄AN, Haluk:

Aile Hukuku Ders Notları, Ankara 1965.

TEKİNAY, S.Sulhi /

 

AKMAN, Sermet /

 

BURCUO⁄LU, Haluk /

 

ALTOP, Atilla:

Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, B. 7, İs

 

tanbul 1993.

TİMUR, Serim:

Türkiye’de Aile Yapısı, Ankara 1972.

TOLAN, Barlas:

Toplum Bilimlerine Giriş, Ankara 1991.

TOROSLU, Nevzat:

Ceza Hukukunda Zaruret Hali, Ankara 1968.

TOROSLU, Nevzat:

Cürümlerin Tasnifi Bakımından Suçun Hukuki Konu

 

su, Ankara 1970.

TUTUMLU, Mehmet Akif:

Evliliğin Butlanı, Boşanma Ayrılık Sebepleri ve Bo

 

şanmanın Hukuki sonuçları, Ankara 2002.

UMAR, Bilge:

Hukuk Başlangıcı, İzmir 1997.

UMAR, Bilge/

 

YILMAZ, Ejder:

İspat Yükü, İstanbul 1980.

VELİDEDEO⁄LU, H. Veldet:Türk Medeni Hukuku, C.II, Aile Hukuku, B.5,İstanbul 1965.

YALÇINKAYA, Namık /

KALELİ, Şakir: YE⁄ENGİL, Rasih:

ZEVKLİLER, Aydın /

HAVUTÇU Ayşe: ZEVKLİLER, Aydın / ACABEY, Beşir / GÖKYAYLA, Emre:

Boşanma Hukuku, Ankara, 1987.
Boşanma Sebeplerinden ZinaFena Muamele, ( AD
1937, S.I, s. 5969 ).

Medeni Hukuk Temel Bilgiler, B.5., Ankara 2005.

Medeni Hukuk (GirişBaşlangıç HükümleriKişiler Hu
kukuAile Hukuku) B.5, Ankara 1997.

Forum