Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
Hükümlülerin Insani Haklarının Penolojik Görünümü ve Yeni Infaz Rejimi
Ekleyen: Pazarbaşı Hukuk Bürosu Avukat Feyz Pazarbaşı | Tarih: 6-02-2006 | Kategori: Makale | Okunma : 10323 | Not:
Pazarbaşı Hukuk Bürosu Avukat Feyz Pazarbaşı

www.pazarbasi.av.tr


Profil >
HÜKÜMLÜLERİN İNSANİ HAKLARININ
PENOLOJİK GÖ­RÜNÜMÜ VE YENİ İNFAZ REJİMİ
Dr. Haluk ÇOLAK

Kanunlar Gn. Md. Yrd.
Eylül 2005

I. Giriş

Ceza infaz kurumları, tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edilen kimselerin barındırıldığı, iç ve dış güvenlik bakımından özel tedbirlerin alındığı kamu binalarıdır. Buralarda görevli personelin temel görevi, tutuklu ve hükümlülerin topluma yeniden kazandırılacak şekilde iyileştirilmek suretiyle cezalarının infazının teminidir.
İnfazın ana amacı, hükümlünün gelecekte tekerrürden uzak kalabil­mesi yeteneğini sağlamaktır. Cezanın infazı, sapıcı davranışı kişinin sevk ve idare zafiyeti olarak anlar ve kişisel asgari donanımla, sonradan iyileştirme anlamında uygun davranışı bir yapı içinde oluşturur. Fiil, bu anlamda failin esaslı eseri olarak geçerlidir.
Alman Anayasa Mahkemesi 5.6.1973 tarihli Lebach kararında (BVerfGE 40, 276) hürriyeti bağlayıcı cezanın infazının açıkça ortaya çıkan amacı olarak, yeniden sosyalleştirmeyi işaret etmiştir. “Hükümlüye sorumlu yaşamayı sürdürecek yetenek ve iradeye aracılık edilmelidir; o hukuki ihlâl olmaksızın bir özgür toplumun koşulları altında yaşamı sürdürmeyi; onun şanslarını idrak etmeyi ve risklerinin mevcut olduğunu öğrenmelidir.”[1]
İnfazın amacı, esaslı olarak infaz sisteminin düzenlenmesi olmalıdır. Kurum çalışanları, infaz kurumunun yapısı ve düzenlenmesi gibi, gruplandırma, eğitim, kurum çalışmalarında kullanılma ve birlikte çalışmaya hazır olma ile aynı şekilde yükümlüdürler. Ortam, yeniden sosyalleştirmeye uyumlu olmak zorundadır. Diğer yandan, her bir olayda infazın amacı, hü­kümlü ile iletişim ana çizgide olmak zorundadır.
İnfaz hukukunun bugün ulaştığı aşamada infazın gevşemesi hedeflen­mektedir. Bu, açık infaz kurumları, serbest mektup trafiği, sık ziya­retler ve hükümlü izinleri gibi vasıtalarla teşvik edilmektedir. Bu şekilde, infazın daha geniş boyutlarda insanileştirilmesi ve yenilenmesi amaçlan­maktadır.
Ceza infaz sisteminin geçirdiği aşamaların üç önemli değişikliği bera­berinde getirdiği görülmektedir. Bunlar, hükümlülere tanınan hakların art­ması, cezaevi içi şiddetin azalması ve yeniden sosyalleştirme programla­rının suçtan uzaklaştırmayı sağlayacak düzeye getirilmesi çabalarıdır.
Mahpus olma ile bağlantılı riskler, toplum için ve mahpuslar için çok yönlüdür. Firar veya cezaevi isyanları riski, şiddet veya mağdur olma risk­leri, personelin insanlık dışı veya keyfi muamelesi vasıtasıyla mahpusun sağlık durumunun kötüleşmesi riski; hürriyetin kısıtlanmasının zarar verici sonuçları sadece cezaevi içindeki davranışları değil, bilakis tahliyeden son­rasını da ilgilendirir. Bu yüzden, toplumun ilgili cezaevi yönetiminin söz konusu zararları asgariye indirecek şekilde donatılmasına yönelmede durur; onun için de eşit üstünlük ile infazın dört görevi arasında bir ayar yaratılır. [2]
1. Güvenlik, firarlarının engellenmesi,
2. Düzen, kurum içinde mahpuslar ve personel arasında güvenli ve düzenli bir yaşamın garanti edilmesi,
3. Bakım, mahpusların fizikî ve psikolojik sağlıklarının garanti edil­mesi,
4. Adalet, dürüst muamele, keyfilikten kaçınma, etkin şikâyet olanağı.
Morgan, bu dört görevi, İngilizce olarak şu sözcüklerle ifade etmek­tedir; custody (muhafaza), order (düzen), care (iyileştirme, bakım), justice (adalet). Bunlardan custody sözcüğünün, hükümlülerin infaz kurumlarından kaçmalarını engelleyecek şekilde muhafaza edilmeleri olarak anlaşılması gerekir. İkinci ödev olarak düzen ise ciddi bir kontrol düzeninin işletilmesi ve gerekli kılınması demektir. Üçüncü görev olarak kullanılan İngilizce care sözcüğü ise ceza infaz kurumunda anlamlı faaliyetlere yer verilmesini, hü­kümlülerin aklî ve fizikî durumlarının korunarak geliştirilmesini kapsayan iyileştirme olarak ifade edilebilir. İnfaz kurumunun son görevi olan adalet ise, “mahkûma karşı dürüst olmak, dürüst işlem yapmak ve bunun neticele­rinin meydana gelmesini sağlamak, şikâyetleri etkin bir usul çerçevesinde inceleyip sonuçlandırmak, idarenin verdiği karar ve güdülenmelerini iza etmesi, ceza kurumunun mahkûmların beklentilerine dikkat etmesi bu hu­susta özen göstermesi” şeklinde tanımlanabilir. Bu nedenle, ceza infaz ku­rumunda düzensizliklere neden olan hususları azaltmak amacını güden gü­venlik tedbirleri muhafaza edilecek ve önlemeye öncelik verilecektir. Bunun için de, cezaevindeki hayatın normalleştirilmesi ve sosyal ilişkilerin güçlen­dirilmesi gereklidir.
Bu dört görev arasında uygun bir ayarın yapılması, özellikle kamu­oyu ve politikanın, bakım ve adalet karşısında, güvenlik ve düzen görünüşle­rine üstünlük vermesi halinde kolay değildir. Aslında böyle bir durumda, bakım ve adaletin, güvenlik ve düzene ulaşmadaki önemi kavramadan yapı­lan bu uygulamadan iyi bir sonuç elde edebilmek mümkün değildir. Bununla bağ­lantılı olarak sıklıkla duvarlar, dikenli teller ve elektronik izleme vasıta­sıyla “pasif güvenliğin” vurgulanması durur; tecrübelerin gösterdiği gibi modern cezaevlerinde söz konusu güvenlik yapısı, personel ve mahpuslar asasında yoğun bağlantılar, ilişkiler ve iletişim vasıtasıyla garanti edilen “dinamik güvenlik” olmaksızın, başarılı değildir. Bu yüzden, belirtilen bu dört göre­vinden dengeli uyumu, etkin “dinamik güvenliğe” götürür. Eğer, bir aktif infaz rejiminin kapsayıcı yapısının bir kısmında, mahpuslar ve per­sonel ara­sındaki yoğun ilişkinin karşılıklı anlayışı kolaylaştırması söz ko­nusu ise güvenlik önlemlerinin yasallığı ve onların mahpuslar tarafından onaylanma­sına kolay ulaşılabilir. Söz konusu infaz rejiminin esaslı unsur­ları, cezae­vinde çalışma, tekrar topluma katılmayı sağlayıcı eğitim ve alış­tırma tedbir­leridir; örneğin, ziyaretçiler, dışarıya çıkma, izin ve dışarıdan çalışma yo­luyla dış dünyayla iletişim gibi.
O halde, çağdaş infaz hukukunda geçerli olan ve serbestliğe doğru gi­dişi hedefleyen infaz rejiminin esasları şu şekilde sıralanabilir.
a. İnsan kişiliğine saygılı ve zaaf göstermeyen bir disiplin,
b. Hükümlü ve tutkuluya hakları ve cezaevi yaşamı konusunda bilgi vermek,
c. Haberleşme ve ziyaret imkânlarının genişletilmesi,
d. Eğim ve sosyal faaliyetlerin geliştirilmesi,
e. İnfaz kurumundan çıkışa hazırlayan, çalışmaları çekici hale getir­mek.
II. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun penolojik perspektifi
A. Genel olarak
Ülkemizde genel olarak ceza hâkim ve mahkemeleri kararlarının infa­zını düzenleyen hükümler, başta Anayasa olmak üzere, Türk ceza mu­hake­mesi ve Ceza Muhakemesi Kanununda, Cezaların İnfazı Hakkında Ka­nunda ve ceza hükümlerini içeren diğer özel kanunlarda, “Ceza İnfaz Kurum­ları ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzük”de ve yönet­meliklerde yer almış bulunmaktadır. Hürriyeti bağlayıcı cezaların in­fazı hususundaki hükümler de, anılan kanunlar ve tüzük ile birlikte, yönet­melik­lerde de düzenlenmiş bulunmaktadır.
Ceza ve tedbirlerin infazına ilişkin mevzuat esasta, ceza adalet sis­temi çerçevesinde gerçekleştirilen yargılamalar sonucunda verilen kararla­rın, her türlü yargı derecelerinden geçerek kesinleşmelerinden sonra, fiilen ve mad­deten ceza ve tedbirlerin infazını kapsayan ve büyük kısmı itibarıyla idarî nitelikte olan işlevleri ve işlemleri içeren hükümlerden oluşmaktadır.
Hâkim ve mahkemeler, esas hakkındaki kararlarını verince, artık iş­ten ellerini çekmeleri ceza muhakemeleri usulü hukukunun temel ilkesidir. An­cak “kesin karardan sonra davayı bırakma” ilkesinin istisnalarının bu­lunduğu da bilinmektedir. Bir kere hâkim veya mahkeme, kararındaki müp­hem, karanlık kısımları istem üzerine yorumlayıp açıklayabilir; kararı­nın içerebileceği maddî hataları düzeltebilir. Ancak karara yeni hükümler, yeni gerçekler eklenemez. Yargı mercileri, özellikle küçük ve çocuk hü­kümlüle­rin iyileştirilmeleri amacıyla evvelce hükmettikleri tedbirleri değişti­rebi­lirler; büyük suçlular bakımından da kanunların ayrıca koyduğu bu hu­sustaki yetkiler kullanılabilir.
1965 yılında yürürlüğe konulmuş olan 647 sayılı Cezaların İnfazı Hak­kında Kanun, yukarıda belirtilen ve bir infaz kanununun içeriğinin ceza adalet sisteminin işlemesinde hangi aşamadan sonraki işlemleri düzenlemesi gerektiği hakkındaki esas düşünce ve ilkeye aykırı olarak, mahkeme kararla­rının kesinleşmesinden önceki kovuşturma evresinde yapılacak yargısal iş­lemleri ve verilecek kararları düzenleyen hükümleri de içermektedir. Bu nedenle söz konusu kanun yürürlüğe girdikten sonra Türk Ceza Kanununun cezalara ilişkin hükümlerinden bazıları örtülü olarak değişmiştir.
İnfaz hukukunun kaynaklarını oluşturan ve yukarıda sözü edilen in­faza ilişkin mevzuatımızın yanında ayrıca ülkemizin kabul ettiği milletlera­rası sözleşmelerde, kararlarda, tavsiye kararlarında, özellikle hürriyeti bağ­layıcı cezaların fiilen ve maddeten infazına ilişkin hükümler ve ilkeler yer almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirisi, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Siyasî ve Medenî Haklar Sözleşmesi, Birleşmiş Milletlerin diğer hak bildirileri, Avrupa İnsan Hakları Bakanlar Komitesinin kararları, Birleşmiş Milletlerin hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin olarak meydana getirdiği standartlar, Avrupa Konseyinin yayınladığı Hapis Cezası Kuralları ve İşkenceyi Önleme Sözleşmesi ve di­ğer­leri.
İnfaz hukukunun Anayasa başta gelmek üzere millî ve milletlerarası kaynakları mevcut bulunmaktadır. Bu kaynaklar arasında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesince 12 Şubat 1987 tarihinde (No: R (87) 3) numarası ile kabul edilmiş bulunan “Avrupa Hapis Cezası Kuralları” ve yine Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiş olan “Mahpusların Islahı İçin Asgarî Standart Kuralları ve İşkenceyi Önleme Sözleşmesi” en önemlileridir.
Ülkemizde özellikle hürriyeti bağlayıcı cezaların infazı konusunun uzun süreden beri çağdaş telakkilerden uzak kalmış bulunmakla kalmayarak, özellikle terör suçlarının büyük sayılarda infaz kurumlarında yer almaların­dan sonra, terörün bir tür kaynağı haline geldiği bilinmektedir. Ancak, bü­yük çabalar gösterilerek bu kötü durumdan çıkılmıştır. Hâlen uygun ceza­evlerinin inşasına çalışılmakta, böylece içine düşülmüş olan kötü durumun temel kaynağındaki koğuş sisteminden çıkılmasına gayret edilmektedir. Bu çabalar gösterilirken bir yandan da çağdaş infaz ilkelerine uyum sağlamak üzere infaza ilişkin hukukî normların yeniden yapılandırılmasına girişilmiş olması ve bu maksatla yeni kanunun gerçekleştirilmiş bulunması büyük bir gelişme sayılmalıdır.
5275 sayılı CGTİK hazırlanırken, yukarıda belirtilen milletlerarası kaynaklardan, geniş ölçüde yararlanmış ve bu metinlerle Türk infaz hukuku arasında uyum sağlanmasına çalışılmıştır. Kanunun temel yapısını şöylece özetlemek olanaklıdır.
1. Kanunun amacı, mevzuatta yer alan ceza ve tedbirlerin ne suretle yerine getirileceğini göstermektir.
2. Bazı ülkelerde, söz gelimi Almanya’da, infaza ilişkin özel bir kanun bulunmaktadır. Bazılarında ise Fransa’da olduğu gibi, infaza ilişkin hü­küm­ler, özellikle Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yer almakta ve hü­küm­ler, çok geniş biçimde düzenlenen tüzük ve yönetmeliklerle tamamlan­mak­tadır.
Kanun bu iki tür uygulamaya göre daha farklı bir sistemi benimsemiş­tir. Ceza ve tedbirlerin infazında amaçlar, temel ilkeler, özellikle hürri­yeti bağlayıcı cezaların infazına ilişkin hususlar yer alması ve temel strateji ola­rak da iyileştirmeye, başta gereken önem verilmiştir.
Amaç böylece ifade olununca, elbette ki, başta değişik infaz kurumla­rının tanımlarının yapılması ve bununla ilgili esaslar saptanmıştır, iyileş­tirme amacının yeterince izlenebilmesi bakımından hükümlülerin gözlem ve sınıflandırılmaları zorunlu olduğundan, kanun bu hususlara ilişkin hüküm­leri kapsamaktadır.
3. Kriminolojinin bir kısmını oluşturan “cezalara ait bilim (penoloji)” verilerinin uygulanmasını sağlayacak ilkeler ve hatta bazı ayrıntıları belirten hükümler kanunda yer almaktadır. Kriminoloji suça oranla ne ise penoloji de infaz hukukuna göre o niteliktedir. Bilimin esaslarına dayalı uygulama bi­rimlerinin esasta infaz hukukunu belirten bir kanunda yer alması bütü­nüyle mümkün olmayacağından, noksanlıkların ve ayrıntıların tüzük ve yö­netme­liklerle giderilmesi ve infaz sisteminin böylece tamamlanması öngö­rülmüş­tür.
4. Kanunun başında, ceza ve tedbirlerin infazında mutlaka göz önünde bulundurulması gerekli ve çağdaş temel insan haklarına saygılı bir ceza in­faz sisteminde egemen bulunması zorunlu zihniyeti açıklayan ilkeler yer almaktadır. Bunlar, milletlerarası metinlerde de vurgulanmakta ve milli çer­çevede meydana getirilecek olan infaz kanunlarına ışık tutmaktadırlar. 5275 sayılı Kanunun hürriyeti bağlayıcı ceza ve tedbirlerin infazına ilişkin hü­kümleri ise yukarıda açıklanan ve çağdaş bir infaz kurumunun işlev ve gö­revlerini belirten dört hususun bir arada ve eşit bir öncelikle nasıl yerine getirilmesi gerektiğini saptayan esasları içermektedir.
5. Hükümlülerin tasnifi, yükümleri, yükümlerinin ihlâli hâlinde disip­lin düzeni, hükümlünün hakları, bunların teminatı, infaza ilişkin kararların şikâyet üzerine 16.05.2001 tarihli ve 4675 sayılı Kanun hükümleri uyarınca infaz hâkiminin denetimine tabî olması, 14.06.2001 tarihli ve 4681 sayılı Kanunla infaz kurumlarını izleme kurullarının kurulması gibi olanaklar geti­rilmiştir.
B. 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile getirilen yenilikler
1. Ceza infaz kurumlarının türleri yeniden belirlenmiştir
Ceza infaz kurumlarının türleri yeniden belirlenmiştir. Buna göre, Ka­nunun 8 ilâ 15’inci maddelerinde, ceza infaz kurumları kapalı, yüksek gü­venlikli, kadın, çocuk, gençlik kapalı ceza infaz kurumları ile çocuk eğitimevleri şeklinde tasnife tâbi tutulmuştur.
a. Kanunun 9’uncu maddesinde, yüksek güvenlikli kapalı ceza in­faz kurumları tanımlanmış ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mah­kûm olanlar ile süresine bakılmaksızın, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yö­netmek veya bu örgütün faaliyeti çerçevesinde, 5237 sayılı Türk Ceza Ka­nununda yer alan;
- İnsanlığa karşı suçlardan (md. 77, 78),
- Kasten öldürme suçlarından (md. 81, 82),
- Uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan (md. 188),
- Devletin güvenliğine karşı suçlardan (md. 302, 303, 304, 307, 308),
- Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan (md. 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315).
Mahkûm olanların cezalarının, bu kurumlarda infaz edileceği belirtil­miştir. Ayrıca, eylem ve tutumları nedeniyle tehlikeli hâlde bulunan özel gözetim ve denetim altında bulundurulmaları gerekli olduğu saptananlar ile bulundukları kurumlarda düzen ve disiplini bozan veya iyileştirme tedbir, araz ve usullerine ısrarla karşı koyan mahkûmların bu kurumlara gönderile­ceği, bu kurumların ihtiyacı karşılama bakımından yetersiz olması hâlinde diğer kapalı ceza infaz kurumlarının yüksek güvenlikli bölümlerinin kulla­nılacağı ve toplam cezasının üçte birini bu kurumlarda geçirerek iyi hâl gösteren hükümlülerin diğer cezaevlerine gönderileceği düzenlenmiştir.
b. Kanunun 10’uncu maddesinde, kadın kapalı ceza infaz ku­rum­ları, kadın hükümlülerin hapis cezalarının infaz edildiği, bu Kanunun 8 ve 9’uncu maddelerine göre kurulmuş kurumlar olarak tanımlandığı ve iç gü­venlik görevlilerinin kadınlardan oluşacağı belirtilmiştir.
c. Kanunun 11’inci maddesinde, çocuk kapalı ceza infaz kurum­ları, çocuk tutukluların ya da çocuk eğitimevlerinden disiplin veya diğer neden­lerle kapalı ceza infaz kurumlarına nakillerine karar verilen çocuk hüküm­lülerin barındırıldıkları firara karşı engelleri olan kurumlar olarak tanımlan­mıştır.
d. Kanunun 12’nci maddesinde, gençlik kapalı ceza infaz kurum­ları, onsekiz yaşını bitirmiş ama yirmibir yaşını doldurmamış genç hüküm­lüle­rin cezalarını çektikleri, eğitim ve öğretim esasına dayalı, firara karşı engel­leri olan, iç ve dış güvenlik görevlileri bulunan kurumlar olarak ta­nımlan­mıştır.
e. Kanunun 14’üncü maddesinde, açık ceza infaz kurumlarının ih­ti­yaca göre kadın ve gençlik açık ceza infaz kurumları şeklinde de kurula­bileceği belirtilmiş, ayrıca, yeni bir düzenleme olarak maddenin üçüncü fık­rasıyla, ilk kez suç işleyen ve iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına hükümlü bulunanların cezalarının doğrudan açık ceza infaz kurumlarında infaz edilebileceği hükme bağlanmıştır.
  f. Kanunun 15’inci maddesinde, çocuk eğitimevleri, çocuk hüküm­lü­ler hakkında verilen cezaların, hükümlülerin eğitilmeleri, meslek edinme­leri ve yeniden toplumla bütünleştirilmeleri amacı güdülerek yerine getiril­diği tesisler olarak tanımlanmış, firara karşı engel bulundurulamayacağı, kurum güvenliğinin ise iç güvenlik görevlilerinin gözetim ve sorumlulu­ğunda sağlanacağı belirtilmiştir.
2. Cezaların infazının ertelenmesi
a. Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi.
Kanunun 16’ncı maddesinde, “akıl hastalığına tutulan” hükümlünün cezasının infazının geriye bırakılacağı ve iyileşinceye kadar Türk Ceza Ka­nununun 57’nci maddesinde belirtilen sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınacağı, sağlık kurumunda geçen sürelerin cezaevlerinde geçmiş sa­yılacağı hükme bağlanmış ve böylelikle akıl hastası olan mahkûmların ser­best bırakılmayarak kontrol altında tutulmaları sağlanmıştır.
“Diğer hastalıklara tutulan” mahkûmların cezasının infazı mahkû­mun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa cezanın infazının iyileşin­ceye kadar geri bırakılacağı hükme bağlanmıştır.
Maddenin dördüncü fıkrasında, gebe olan veya doğurduğu tarihten iti­baren altı ay geçmeyen kadınların hapis cezalarının infazının geri bırakıla­cağı, çocuk ölmüş veya anasından başka birine verilmiş olursa, do­ğumdan itibaren iki ay geçince cezanın infaz olunacağı hükme bağlanmıştır.
b. Hükümlünün istemiyle infazın ertelenmesi.
Kanunun 17’nci maddesinde, üç yıl ve daha az süreli hapis cezaları­nın derhal infazı hükümlü veya ailesi için ağır bir zarara neden olacağı anla­şı­lırsa hükümlünün istemi üzerine Cumhuriyet başsavcılığınca infazın altı ayı geçmeyecek şekilde ertelenebileceği imkânı getirilmiştir.
Ayrıca, maddenin ikinci fıkrası ile bölünerek infaz, ilk defa infaz sis­temimize girmiş ve üç yıl ve daha az süreli hapis cezaları, hükümlünün yük­sek öğrenimini bitirebilmesi, ana, baba, eş veya çocuklarının ölümü veya adı geçenlerin sürekli hastalık veya malûllükleri nedeniyle ailenin tarım toprak­larının işlenebilmesinin olanaksız hale gelmesi veya hükümlünün hastalığı sürekli bir tedaviyi gerektirmesi gibi zorunlu ve çok ivedi hallerde, Cumhu­riyet başsavcılığınca altı ayı geçmeyen sürelerle ara verilerek infaz edilebi­leceği ve bu ara vermenin iki defadan fazla olamayacağı hükmüyle infazın ağır etkisinin azaltılması amaçlanmıştır.
3. Akıl hastalığı dışında ruhsal hastalığı olan hükümlülerin ceza­ları­nın infazı
Kanunun 18’inci maddesinde, mevzuatımızda olmayan bir konu dü­zenlenmiştir. Akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlığı bulunup da ruh ve sinir hastalıkları hastahanesinde tutulmaları gerekli olmayan mahkûmların cezala­rının infazının, belirlenen infaz kurumlarının mahsus bölümlerinde yapıla­cağı, ihtiyaç duyulan uzman ve diğer tıp görevlilerinin de Sağlık Ba­kanlı­ğınca karşılanacağı hükme bağlanmıştır.
4. Hükümlülerin gözlem ve sınıflandırılması çağdaş normlara uy­gun olarak yeni esaslara bağlanmıştır.
Kanunun 23’üncü maddesinde, hükümlülerin gözlem ve sınıflandırıl­masının, hükümlülerin kişisel özellikleri, bedensel, aklî ve sağlık durumları, suç işlenmeden önceki yaşamları, sosyal çevre ve ilişkileri, sanat ve meslek faaliyetleri, ahlâkî eğilimleri, suça bakış açıları, hükümlülük sü­releri ve suç türleri belirlenerek, durumlarına uygun infaz kurumlarına ay­rılmaları ve bunlara göre saptanacak infaz ve iyileştirme rejimi; gözlem, inceleme ve değerlendirme yöntemiyle çalışan gözlem ve sınıflandırma merkezlerinde veya kapalı ceza infaz kurumlarının bu hizmete ayrılan bö­lümlerinde yapıla­cağı, işledikleri suç tiplerine, gösterdikleri eğilimlere, tu­tum ve davranışları nedeniyle sıkı gözetim ve denetim altında bulundurul­maları gerekip gerek­mediğine göre yüksek güvenlikli ceza infaz kurumla­rına veya normal gü­venlikli ceza infaz kurumlarına veya açık ceza infaz kurumlarına gönderile­ceği, bu merkezlerde; mümkün olduğunca kriminoloji, penoloji, davranış bilimleri, adalet psikolojisi veya ceza hukuku alanında bilgi ve deneyime sahip yöneticiler, psikiyatri uzmanı, hekim, adlî tıp uz­manı, psikolog, peda­gog, çocuk gelişimcisi, sosyal çalışmacı, psikolojik danışman, rehberlik uz­manı ve öğretmen gibi uzman görevliler ile diğer ku­rum görevlileri bulundu­rulacağı hükme bağlanmıştır.
5. Hükümlülerin gruplandırılması
Kanunun 24’üncü maddesinde hükümlülerin,
a. İlk defa suç işleyenler, mükerrirler, itiyadî suçlular veya suç işle­meyi meslek edinenler,
b. Aklî ve bedensel durumları nedeniyle veya yaşları itibarıyla özel bir infaz rejimine tâbi tutulması gerekenler,
c. Tehlike hâli taşıyanlar,
d. Terör suçluları,
e. Suç örgütlerine veya çıkar amaçlı suç örgütlerine mensup olan suç­lular,
Gibi gruplara ayrılacağı, ayrıca, yaşları, hükümlülük süreleri ve suç türleri itibarıyla da gruplandırılacağı belirtilmiştir.
6. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazı
Kanunun 25’inci maddesinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası­nın infazının nasıl yapılacağı düzenlenmiştir. Bu mahkûmların tek kişilik odada kalacağı, günde bir saat açık havaya çıkma ve spor yapma hakkı ve­rileceği, kurumun uygun göreceği sanat ve meslek etkinliğini yürütebileceği, telefon ile belirlenen yakınları ile konuşabileceği, ziyaretçisi ile görüşebile­ceği, ceza infaz kurumu dışında çalıştırılamayacağı ve izin verilmeyeceği hükme bağ­lanmıştır.
 
 
 
7. Hükümlünün yükümlülükleri
Kanunun 26 ilâ 31’inci maddelerinde hükümlünün yükümlülükleri dü­zenlenmiştir. Buna göre yükümlülükler, cezayı çekme, güvenlik ve iyileş­tirme programına uyma, sağlığın korunması kurallarına uyma, bina ve eşya­nın korunması ve hükümlülerin çalıştırılması olarak belirlenmiştir.
Kanunun mahkûmların çalıştırılmasını düzenleyen 29’uncu madde­sinde, çalışma zorunlu tutulmamış, meslek sahibi olmayan hükümlüler ile meslek sahibi olan istekli hükümlülerin kurum imkânları ölçüsünde çalıştı­rılabileceği belirlenmiştir.
8. Disiplin ceza ve tedbirleri
Kanunun 38’inci maddesinde, mahkûmlara verilecek disiplin ceza­ları ağırlık derecesine göre kınama, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoymak, ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama, ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma ve hücreye koyma cezası olarak belirlenmiştir. Kanunilik ve hukukî güvenlik ilkeleri gereği bu cezaları gerektiren eylemler kanunun 39 ilâ 44’üncü maddelerinde ayrı ayrı sayılmıştır.
Çocuk hükümlüler hakkında uygulanacak disiplin tedbirleri Kanu­nun 45’inci maddesinde düzenlenmiş ve;
a. Teşvik esaslı ve ayrıcalıkları ertelemek,
b. Kaldığı odayı ve yatakhaneyi değiştirmek,
c. Bulunduğu kurumun başka bir kısmına nakletmek,
d. Meslek eğitiminin bütünlüğü ve sürekliliğini bozmayacak şekilde çalıştığı işyerini veya atölyeyi değiştirmek,
e. Belli yerlere girmesini yasaklamak,
f. Bazı eşyaları bulundurmasını ve kullanmasını yasaklamak,
olarak belirlenmiştir.
Çocuk hükümlüler hakkında uygulanacak disiplin cezaları ise Kanu­nun 46’ncı maddesinde; uyarma, kınama, onarma, tazmin etmek ve eski hale getirme, harcamalarına sınır koyma, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma, teşvik esaslı ayrıcalıkları geri alma, izinin ertelenmesi, kapalı ceza infaz kurumuna iade ve odaya kapatma cezası olarak belirlenmiş ve bu cezaları gerektiren eylemler de yine kanunilik ve hukuki güvenlik ilkeleri gereği ayrı ayrı sayılmıştır.
 
Disiplin soruşturmasının usülü, disiplin gerektiren eylemlerin tek­rarı, disiplin cezalarının infazı ve kaldırılmasına dair hükümlere kanunun 47 ve 48’inci maddelerinde yer verilmiştir.
9. Nakiller
Kanunun 53’üncü maddesinde, hükümlülerin kendi istekleri veya toplu sevk, disiplin, asayiş ve güvenlik, hastalık, eğitim, öğretim, suç ve yargılanma yeri nedeniyle başka bir kuruma nakledileceği hükme bağlanmış, nakil sebepleri ve nakillerde alınacak tedbirler Kanunun 54 ilâ 58’inci mad­delerinde düzenlenmiştir.
Hükümlülerin nakli dört temel nedene dayandırılmıştır. Şöyle ki;
a. İstek nedeniyle nakil (md. 54),
b. Disiplin nedeniyle nakil (md. 55),
c. Zorunlu nedenlerle nakil (md. 56),
d. Hastalık nedeniyle nakil (md. 57).
10. Denetimli serbestlik ve yardım merkezleriyle koruma kurul­ları
Kanunun 104’üncü maddesinde, daha önce mevzuatımızda olmayan bir kurum düzenlenmiş ve cezaları ertelenen, salıverilen veya haklarında hapis cezası dışında herhangi bir tedbire hükmedilen hükümlünün toplum içinde izlenmesi, iyileştirilmesi, psiko-sosyal problemlerinin çözülmesi, salıverilme sonrası korunması ve yargılanan kişiler hakkında sosyal araş­tırma raporlarının düzenlenmesi ve mağdurun korunması gibi görevleri ye­rine getirmek üzere denetimli serbestlik ve yardım merkezleri, salıverilme sonrasında hükümlülere iş sağlanması için korunma kurulları kurulması ve bu kurulların kuruluşu çalışma yöntem ve esaslarının çıkarılacak bir kanunla tespit edilmesi hükme bağlanmıştır.
11. Kamuya yararlı işte çalıştırma
Kanunun 105’inci maddesinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50’nci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan kısa süreli hapis cezasının yaptırım seçeneklerinden kamuya yararlı bir işte çalıştırmanın usulü düzenlenmiş, ayrıca, yeni bir düzenleme olarak da iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm olanların cezalarının yarısını iyi halle geçir­dikleri takdirde geriye kalan yarısının kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına mahkemece karar verilebileceği imkânı getirilmiştir.
 12. Adlî para cezasının infazı
Kanunun 106’ncı maddesiyle, mevzuatımızda para cezalarının infa­zında uygulanmakta olan hükümler yönünden önemli bazı değişiklikler ya­pılmıştır. Zira yeni Türk Ceza Kanununda adlî para cezası ibaresi kabul edilmiştir.
Bilindiği gibi para cezaları bakımından en önemli husus bu cezaların fiilen yüksek bir oranda infaz edilmesinin sağlanmasıdır. Kanun koyucu, bir kısım yabancı mevzuatın da kabul ettiği üzere, para cezalarının taksitle ödemesi sistemini benimsemiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 52’nci maddesinde belirtilen hususa göre tayin olunacak bir miktar paranın Devlet hazinesine ödenmesi suretiyle adlî para cezası infaz edilecektir.
Maddeyle getirilen hükümler gereğince, adlî para cezası hükmünü içe­ren ilam kesinleştiğinde Cumhuriyet başsavcılığına verilecek ve Cumhu­riyet başsavcısı tarafından hükümlüye otuz gün içinde adlî para cezasının öden­mesi için ödeme emri tebliğ edilecek ve tebliğ olunan ödeme emri üze­rine belli süre içinde adlî para cezası hükümlü tarafından ödenmezse Cum­huriyet savcısının kararıyla ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarınca hapse­dilecektir. Mahkeme ilamında hapse çevrilmeye ilişkin bir açıklama bulun­masa dahi bu hüküm Cumhuriyet başsavcılığınca uygulanacaktır. Ço­cuklar hakkında verilen adlî para cezalarının ödenmemesi halinde bu cezalar hapse çevrilemeyecektir. Adlî para cezası hükümle birlikte taksite bağlan­mamış ise yukarıda belirtilen otuz günlük süre içinde adlî para cezasının üçte birini ödeyen hükümlünün isteği üzerine geri kalan kısmının da birer ay ara ile iki eşit taksitte ödenmesine izin verilecek, ancak ilk taksit süresinde ödenmezse verilen bu izin geçersiz olacaktır.
Adlî para cezası yerine çevrilen hapsin süresi hiçbir şekilde üç yılı ge­çemeyeceği gibi birden fazla hükümle adlî para cezalarına mahkûmiyet du­rumunda da bu süre beş yılı geçemeyecektir. Bunun dışında hükümlünün hapis yattığı günlerin dışındaki günlere karşılık gelen parayı ödemesi duru­munda cezaevinden çıkartılacaktır.
5237 sayılı TCK’nın 50’nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü saklı kalmak kaydıyla, adlî para cezasından çevrilen hapsin infazı ertelenemeyeceği ve bunun infazında koşullu salıverilmeden yararlan­dırıla­mayacağı hükme bağlanmıştır.
İnfaz edilen hapis cezasının süresi adlî para cezasının tamamıyla kar­şılanmamış olursa geri kalan adlî para cezasının ve çocuklar hakkında veri­len para cezalarının ödenmemesi halinde bu adlî para cezasının tahsili için ilam Cumhuriyet başsavcılığınca mahallin en büyük mal memuruna verile­ceği ve bu makamlarca 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edileceği hükme bağlanmıştır.
13. Koşullu salıverilme
Kanunun 107’nci maddesinde, 647 sayılı Kanunun 19’uncu madde­sinde yer alan koşullu salıverme hükümleri düzenlenmiştir. Mahkûmlar aşa­ğıda belirtilen süreleri iyi halli olarak ceza infaz kurumlarında geçirdikleri takdirde şartla salıverilmeden faydalanacaklardır.
1. Ağırlaştırılmış müebbet hapsin 30 yılını,
2. Müebbet hapsin 24 yılını,
3. Süreli hapis cezalarının 2/3’ünü infaz ettikleri takdirde tahliye edi­lirler, ancak bu süreler;
1.a. Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet halinde 36 yıl,
b. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile birlikte müebbet hapis ce­zasına en fazla 36,
c. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile birlikte süreli hapis ceza­sına mahkûmiyette en fazla 36,
d. Birden fazla müebbet hapis cezasına mahkûmiyette 30,
e. Müebbet hapis cezası ile birlikte süreli hapis cezasına mahkûmi­yette en fazla otuz,
f. Birden fazla süreli hapis cezasına mahkûmiyet halinde en fazla 28 yıldır.
Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faali­yeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet halinde;
1. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının 36 yılını,
2. Müebbet hapis cezasının 36 yılını,
3. Süreli hapis cezasının dörtte üçünü infaz ettikleri takdirde tahliye edilirler.
Ancak bu süreler;
4. a. Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet halinde kırk,
b. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla birlikte müebbet hapis ce­zasına mahkûmiyette kırk,
c. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla süreli hapis cezasına mah­kûmiyette en fazla kırk,
d. Birden fazla müebbet hapis cezasına mahkûmiyette otuzdört,
e. Müebbet hapis cezasıyla birlikte süreli hapis cezasına mahkûmi­yette en fazla otuzdört,
f. Birden fazla süreli hapis cezasına mahkûmiyet halinde en fazla otuziki yıldır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” başlıklı Dördüncü Bölüm, “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı Beşinci Bölüm, “Milli Savunmaya Karşı Suçlar” başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin bir örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet halinde, koşullu salıve­rilme hükümleri uygulanmaz.
Koşullu salıverilme süresinin hesaplanmasında, hükümlünün onsekiz yaşını dolduruncaya kadar infaz kurumunda geçirdiği bir gün, iki gün olarak dikkate alınır.
Koşullu salıverme kararını, mahkûmiyet hükmünü veren mahkeme­nin, eğer hükümlü başka bir yerde bulunuyor ise o yerde bulunan aynı dere­ce­deki mahkemenin vereceği hükme bağlanmıştır.
Koşullu salıverme kararının geri alınmasına;
a. Hükümlü geri kalan süre içinde işlediği kasıtlı bir suçtan dolayı ha­pis cezasına mahkûm edilirse, hükmü veren ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi tarafından,
b. Hükümlünün bağlı tutulduğu yükümlülükleri yerine getirmemesi halinde koşullu salıverilme kararına esas teşkil eden hükmü veren ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi veya koşullu salıverilme kararını veren mahkeme tarafından,
Dosya üzerinden karar verileceği hükme bağlanmıştır.
Kanunun geçici 2’nci maddesinde ise 04.07.2004 tarihli ve 5218 sa­yılı Kanunun 1’inci maddesiyle değişik 03.08.2002 tarihli ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla; ölüm cezaları müebbet hapis cezasına dönüştürülen terör suçluları ile ölüm cezaları ağır­laştırılmış müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen veya ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olan terör suçluları, koşullu salıve­rilme hükümlerin­den yararlanamayacağı ve bunlar hakkında, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının, hayatları boyunca devam edeceği hükme bağlan­mıştır.
14. Mükerrirlere karşı özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbiri
Kanunun 108’inci maddesinde mükerrirlere özgü rejimi ve denetimli serbestlik tedbiri düzenlenmiştir. Bilindiği üzere, 765 sayılı eski Türk Ceza Ka­nunundan farklı olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda verilen cezala­rın tekerrür nedeniyle artırılması düzenlenmemiş ve bu husus infaz aşama­sından dikkate alınarak ayrı bir koşullu salıverme hali düzenlenmiştir. Buna göre, tekerrür halinde işlenen suçtan dolayı mahkûm olunan ağırlaştırılmış müeb­bet hapis cezasının otuzdokuz yılını, müebbet hapis cezasının otuzüç yılını ve süreli hapis cezasının dörtte üçünü cezaevinde geçiren hükümlü koşullu salıvermeden faydalanabilecektir. Tekerrür nedeniyle koşullu salı­verme sü­resine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olmayacağı hükmü getirilerek adaletsizliğin önüne geçilmek istenmiş­tir. İkinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda hükümlü ko­şullu salıverme hükümlerinden faydalandırıl-mayacaktır.
15. Özel infaz usulleri
Kanunun 110’uncu maddesinde özel infaz usulleri düzenlenmiş olup; buna göre hükmü veren mahkeme veya hükümlü başka bir yerde bulu­nu­yorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkeme, altı ay veya daha az süreli hapis cezasının;
a. Her hafta Cuma günleri saat 19.00’da girmek ve Pazar günleri aynı saatte çıkmak suretiyle hafta sonları,
b. Her gün saat 19.00’da girmek ve ertesi gün saat 07’00’de çıkmak suretiyle geceleri,
Ceza infaz kurumlarında çektirilmesi imkânı getirilmiştir.
Kadın veya altmışbeş yaşını bitirmiş hükümlülerin mahkûm oldukları altı ay veya daha az süreli hapis cezasının konutunda çektirilmesine karar verilebileceği yeni bir düzenleme olarak getirilmiştir.
Ayrıca, yeni bir infaz usulü olarak, yetmişbeş yaşını bitirmiş olup da üç yıl ve daha az süreli hapis cezasına mahkûm olanların, bu cezalarının ceza infaz kurumlarında çektirilmesi sağlık durumları itibarıyla elverişli olmadığı, tam teşekküllü Devlet veya üniversite hastahanelerince verilecek raporla tespit edilenler hakkında cezasının konutlarında çektirilmesine hükmü veren mahkemece veya hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemece karar verilebileceği, ancak, mahkûmiyete konu suç nedeniyle herhangi bir zarar doğmuşsa, bu zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen gide­rilmesi şartı da ayrıca aranacağı hükme bağlanmıştır.
16. Tutuklama kararının yerine getirilmesi
Kanunun 111 ilâ 116’ncı maddelerinde tutuklama kararının yerine geti­rilmesi düzenlenmiş olup, hükümlüler hakkında getirilen düzenlemeler­den tutukluluk haliyle uzlaşır nitelikte olanlarının tutuklulara da uygulana­cağı belirtilmiştir.
IV. Hükümlülerin insanî hakları
A. Genel olarak
1. İnsanların saygınlığı
İşledikleri ileri sürülen ya da gerçekten işlemiş oldukları suç ne ka­dar korkunç olursa olsun tutuklanan ya da hapsedilen kimseler insan olmaya devam ederler. Kendileriyle ilgilenen mahkeme ya da adlî makam bu kim­selerin ellerinden insanlıklarının değil, yalnızca özgürlüklerinin alınmasına karar vermiştir.
Tutuklanan ya da hapsedilen insanlar özgürlüklerini kaybetmenin so­nucu olarak kaybettikleri haklar dışında bütün insan haklarına sahip olmaya devam ederler.[3]
AİHM mahkûmun Rusya’da bir alıkoyma merkezinde dört yıl on ay süreyle alıkonulduğu koşulların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3’üncü maddesini çiğnediği sonucuna varmıştır. Söz konusu 3’üncü madde insanlıkdışı ve aşağılayıcı muameleyi yasaklamakta­dır. Dava 1995 ve 2000 yılları arasında Magadan’da alıkonulan Valeri Kalaşnikov tarafından açıl­mıştır.
Cezaevlerinde bulunan yetişkinler ve çocuklar insan olmaya devam ederler, insan oldukları gerçeği mahkûm oldukları gerçeğini aşar. Aynı şe­kilde cezaevi personeli de insandır. Bu iki grup birbirlerinin insanlığını ne ölçüde tanıyorsa bir cezaevi o ölçüde insanî bir yerdir. Böyle bir tanımanın olmadığı bir yerde insan haklarının çiğnenmesi ciddi bir tehlike haline gelir.[4]
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanu­nun 2’nci maddesinde;
Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kuralların, hükümlüle­rin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî ve sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanacağı belirtilmiştir.[5]
Madde gerekçesinde şu hususlara yer verilmiştir:
Madde ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14’üncü madde­sinde, diğer milletlerarası sözleşme ve hak bildirilerinde ve Anayasamızın 10’uncu maddesinde öngörülen “insanlar arasında cins, ırk, renk, din, mez­hep, mil­liyet, siyasal ve fikrî kanaat, millî ve sosyal köken, bir azınlığa men­sup olma, servet, doğum ve benzeri nedenlerle ayırım yapılmayacağı”na ilişkin ilke­nin, hükümlüler yönünden de aynen geçerli olduğu açıklanmakta­dır.
Anayasamızda kısaca “kanun önünde eşitlik” olarak da anılan bu ilke dikkate alınarak, infaz sırasında aynı statüde yer alan hiçbir hükümlüye ırk, renk, din, mezhep, milliyet, siyasal veya başka fikir ve düşünceler, millî ve sosyal köken, bir azınlığa mensup olma, doğum, ekonomik ve diğer top­lumsal konumlar ve benzeri nedenlerle ayırımcılık tanınmaması, farklı bir uygulama yapılmaması amaçlamıştır.
2. İşkence ve kötü muamele yasağı
Uluslararası insan hakları belgelerinde işkence ve kötü muamele konu­sunda kuşkuya hiç yer yoktur. Bu belgeler işkenceyi ya da başka bir zalim, insanlıkdışı ya da aşağılayıcı muamele ya da cezayı haklı kılacak hiçbir durum olmadığını açıkça belirtirler. İşkence, tutuklu ya da mahkûm olmanın içerdiği acılar hariç olmak üzere, bir kimseye büyük bedensel ya da ruhsal acılar vermek için kasıtlı olarak işlenen herhangi bir fiil anlamına gelir. [6], [7]
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına İlişkin Kanun 2/2’nci maddesinde “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz” hükmüne yer verilmiştir.
Madde, infaz edilirken ceza ve tedbirlerin hükümlü üzerinde zali­mane, aşağılayıcı ve insanlık dışı etki yapmasının engellenmesi ve cezanın insan onuruna yakışır bir biçimde yerine getirilmesi ilkesini belirtmekte ve bu bakımdan daima özen gösterilmesi yükümlülüğüne işaret etmektedir. Esasen Anayasanın 17’nci maddesinde hiç kimsenin insan onuru ile bağ­daşmayan ceza veya işleme tabi tutulamayacağı belirtilmiştir.
3. Cinsel sömürü ve saldırıya uğramamak
Mahkûmlar kolaylıkla cinsel olarak sömürülebilirler. Bu zorla, baskı uygulayarak ya da cinsel ilişkiye karşılık olarak mahkuma bir ayrıcalık ve­rilmesi yoluyla olabilir. Bazen sömürü çoğu kez başka bir mahkûm tarafın­dan uygulanır. Bazı ülkelerde cezaevlerinde ırza geçmeler yaygın ve ciddi bir sorun halini almıştır. Bu, neden olduğu fiziksel ve ruhsal zararın yanı sıra, HIV/AIDS ve başka hastalıkların yayılmasına yol açar. Cezaevi ma­kamları, mahkûmların, özellikle de kadınların cinsel sömürüden korunma­sını sağlamaktan sorumludur.[8]
B. Bilgilendirme hakkı (CGTİK md. 22)
  Hükümlülere, kuruma alındıklarında uygulanacak iyileştirme çalışma­ları, disiplin suçları ve cezaları, bilgi edinme ve şikâyet yolları, hak ve sorumlulukları gibi konular ile kurumdaki yaşam biçimine uyum sağla­maları için gereken bilgiler, kurum yöneticileri tarafından sözlü olarak anla­tılıp, yazılı olarak tebliğ olunacağı, başka kuruma nakillerinde ve hastaneye yatırılmalarında, istekleri üzerine ailelerine veya gösterdikleri kişilere; hü­kümlü yabancı ise yazılı olarak karşı çıkmaması hâlinde, uyruğu olduğu devletin diplomatik temsilcilik veya konsolosluğuna durumun bildirileceği, askerlik çağına giren, hâlen silâh altında bulunan kişilerin ceza infaz ku­rumlarına alınmalarında, başka kuruma nakillerinde veya kurumda iken as­kerlik çağına girmeleri veya salıverilmeleri hâlinde durum, kayıtlı bulun­dukları askerlik şubesine bildirileceği hükme bağlanmıştır (md. 22).
 
CGTİK md. 2 gerekçesinde şu hususlara yer verilmiştir.
 “Maddeye göre, ceza infaz kurumlarına alınan hükümlülerin, nerede olduklarına dair ailelerine ve yakınlarına haber verilmesini talep etme hak­ları vardır. Hükümlü yabancı ise uyruğu devletin diplomatik temsilciliğine veya konsolosluğuna bilgi verilecektir. Hükümlü askerlik çağında veya hâ­len silâh altında ise, gerekli işlemlerin tahliye sonrasında yürütülebilmesini sağlamak üzere durumu kayıtlı bulunduğu askerlik şubesine de bildirilecek­tir.
Hükümlünün ölmesi hâlinde de yukarıdaki işlemler gerçekleştirile­cek ve durum ayrıca ailesine derhal bildirilecektir.
Maddede ceza infaz kurumlarına alınan hükümlülerin ne gibi hakları ve yükümlülükleri bulunduğu, bilgi edinme ve şikayette bulunma hakları, kurum yaşamına uyum sağlamak için ne tür bir davranış içerisinde bulun­maları gerektiği ve haklarında uygulanacak eğitim ve iyileştirme program­ları konusunda bilgilendirilmeleri de öngörülmüştür.
Bu husus Avrupa Cezaevî Kurallarının 41 ve 42’nci maddelerinde dü­zenlenmiş bulunmaktadır. Söz konusu bilgiler hükümlüye yazılı olarak veri­lecek, ayrıca sözlü olarak da anlatılacaktır. Türkçe bilmeyen yabancı uy­ruklulara bu bilgiler kendi dilinde, mümkün olmadığında İngilizce olarak verilir. Maddede ayrıca, duyma, konuşma veya görme engellilere bilgilen­dirmenin ne şekilde yapılacağı da gösterilmiştir.”
B. Avukat ve noterle görüşme hakkı (CGTİK md. 59)
1. Görüşme hakkı
Tutuklu ve hükümlülerin avukatlarıyla görüşmeleri ve onların hu­kukî yardımlarından yararlanmaları savunma hakkının en temel unsuru olup, bu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 6/3 (c) de güvence altına alınmıştır. BM ASK 93’de, tutuklu ve hükümlünün avukatla, başkası tarafından din­lenmeden görüşeceğini düzenlemektedir. Çünkü, “hapsedilme durumunda, bir avukatla ilişki en üst düzeyde önem taşır. Bu tür bir ilişki gizli olmalı ve engellenmemelidir… Mahkemedeki savunma amacına ek olarak, cezae­vinde kalma süresinin kısaltılması ya da cezaevindeki koşulların düzeltilmesi için de yasal yardıma gerek olabilir. Ayrıca, hapsedilme olgusunun sonuç­ları ile doğrudan ilgili olmayan özel nedenler için de yasal yardıma gerek olabi­lir.”[9]
2. Avukatların aranması
Avukatların ziyareti yönünden asıl sorun, avukatların cezaevlerine gi­rerken aranıp, aranamayacakları noktasında ortaya çıkmaktadır. İngiltere, Almanya, İtalya, Belçika, Danimarka ve Finlandiya gibi ülkelerde avukatlar aranmakta olup, yalnız savunmaya ilişkin belgeler incelenmemektedir.[10]
İngiltere’de “searching policies” olarak adlandırılan aramalara iliş­kin düzenlemede, tehlikeli suçluların avukatlarının titiz bir aramadan geçi­rile­ceği belirtilmektedir.
Almanya’da, tutuklu ve hükümlüleri ziyarete gelen avukatlar, güven­lik nedeniyle aranabilmekte; ancak, savunmaya ilişkin belgeleri ince­lene­memektedir. Fakat, terör mensuplarıyla görüşmeye gelen avukatların belge­leri incelendiği gibi, görüşmeleri de izlenmektedir. Gerçekten de, mü­dafi, avukat ve noterler hukukî işler bakımından özel bir ziyaret hakkına sahip olmakla birlikte; güvenlik sebepleriyle aranabilirler (§ 26, § 24/3). Müdafiin görüşmesinde genel olarak kontrol yasağı vardır (§ 27/3), yazılı şeylerin içeriğinin kontrol edilmesinin caiz olmaması ve yazılı şeylerin genel olarak izinsiz verilmesi de bu kapsamdadır. Yazılı şeylerin ve diğer belgele­rin ve­rilmesi için istisnalar sadece CK § 129a (StGB)’dan yargılanma veya mah­kûmiyet durumunda söz konusudur.[11]
İtalya’da, avukatlar bir metal detektör ile üst aramasına tâbi tutul­makta, eğer cezaevine yasak bir şey soktuğuna dair şüphe varsa, üzerleri de aranabilmekte, bu arama sırasında savunmaya ilişkin belgeler inceleneme­mektedir. Belçika’da, avukatlar cezaevlerine girişlerinde bilgisayarlı bir kapıdan geçirilmekte ve çantaları açılarak içerisinde bulunan şeylere şöyle bir göz atılmaktadır. Danimarka, Hollanda ve Finlandiya’da cezaevine suç eşyası sokacağı hususunda kuşku duyulan her avukat aranmaktadır.
Fransa’da, avukatların ziyaret hakkı özellikleri bakımından, müdafi­lere saygı gösterilmesi esastır. Müdafiler bakımından, eğer müvekkili tu­tuklu ise sınırsız ziyaret hakkı vardır. Aynısı hükümlüler için, ancak sınır­lamalarla geçerlidir; bu, daha önceki muhakemede görevli olan, müdafi ile ilgili olmak zorundadır. Diğer avukatlar, yani müdafiler şüphesiz Fr. CMUK m. D. 403, D. 406, D. 410’un koşulları altında bir ziyaret izni alabilirler.[12]
“Ziyaret ve görüşlerde uygulanacak esaslar” başlıklı Kanunun 86’ncı maddesinin 3 ilâ 7’nci fıkralarında şu düzenlemelere yer verilmiştir.
 “Kurum görevlileri ve dış güvenlik görevlileri dahil olmak üzere, sı­fat ve görevi ne olursa olsun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerine girenler duyarlı kapıdan geçmek zorundadır. Bu kişilerin üstleri metal dedektörle aranır; eşyaları x-ray cihazından veya benzerî güvenlik sistemlerinden geçi­rilir, ayrıca şüphe hâlinde elle aranır. Bu cihazların bulunmadığı yerlerde arama ve kontrol elle yapılır. Ancak milletvekilleri, mülki amirler, hâkim, Cumhuriyet savcıları ve bu sınıftan sayılanlar, avukatlar, noterler, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Kontrolörleri İzleme Kurulu Başkan ve üye­leri, uluslararası sözleşmelerle yetkileri tanınmış kişi ve kuruluşların temsil­cileri, ceza infaz kurumu ve tutukevi koruma birlik komutanı ile kurum mü­dürünün üstleri ağır cezayı gerektiren suçüstü hâlleri dışında elle aranamaz. Duyarlı kapı cihazının ikazının sürmesi hâlinde bu kişiler elle aramayı kabul ettikleri takdirde kuruma girebilirler. Ceza infaz kurumlarına ve tutukevle­rine giren avukatlarca savunmaya ilişkin olduğu yazılı olarak beyan edilen belge ve dosyalar incelemeye tâbi tutulmaz. Konusu suç teşkil etmemekle birlikte ceza infaz kurumları ve tutukevlerine sokulması yasak olan eşya, araç, gereç veya malzemeler çıkışta sahibine verilmek üzere idare tarafın­dan muhafaza altına alınır. Hükümlü ve tutuklular, odalarından çıkış veya dönüşlerinde ayrı yerlerde ve farklı memurlarca üst ve eşya aramasına tâbi tutulurlar. Aramalarda insan onuruna saygı esastır.”
C. Kültür ve sanat etkinliklerine katılma hakkı (CGTİK md. 60)
Cezaevinde olan birçok insanın eğitim düzeyi düşüktür. Önemli bir bölümünün temel okuma-yazma becerileri sınırlıdır. İngiltere ve Galler’de yapılan araştırmalar mahkûmların % 65’inin onbir yaşında bir çocuğun okuma-yazma düzeyinde olduğunu göstermektedir. Oysa toplumun geneli için bu oran % 23’ün altındadır. Bu düşük eğitim düzeyi cezaevine girmeden de mahkûmların hayatını etkilemiş olduğu ve suç işlemelerinde rol oynamış olması olasılığı da yüksektir. Cezaevinde olup belli bir süre aynı yerde kala­cak olmanın bazı kimselere hayatlarında ilk kez gerçek bir eğitim programı izleme fırsatı verecek olduğu acı bir gerçektir.[13]
Eğitimin yanı sıra kültür faaliyetlerinin de olması önemlidir. Çünkü bu faaliyetler mahkûmların kendilerine saygı duyup değer vermeleri için bir imkân daha oluşturacaktır.
Kanunun 60’ıncı maddesinde, kültür ve sanat etkinliklerine katılma, ifade özgürlüğü hakkı düzenlenmiş olup, kültür ve sanat programlarının, Adalet Bakanlığınca belirlenen esaslara göre kurumun en üst amiri tarafın­dan düzenleneceği hükme bağlanmıştır.[14]  
Madde, olanaklar elverdiği derecede olmak üzere, hükümlüler için kültür ve sanatın resim, musiki gibi dallarını temsil eden programların ve bunlara hükümlülerin katkılarını sağlayacak usullerin, kurumlarca hazırlan­masını öngörmektedir.
Bu programların temel hedefi hükümlülerin bilgi ve yeteneklerini ar­tırmaktır (CGTİK md. 60/2).
Programların ne suretle düzenleneceğine dair esaslar Adalet Bakanlı­ğınca hazırlanacak ve bunlara göre kurumun en üst âmiri tarafından düzen­lenecektir; Devlet kuruluşları da gerekli yardımları yapacaklardır.
Hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olanlar da, temel bir hak olan ifade hürriyetini bütünü ile kaybetmezler; ancak adı geçenlerin yayın etkinlikleri, kurumdaki çalışmaya ve koşullara ve bu husustaki hü­kümlere bağlı olarak gerçekleştirilebilecektir.
D. Kütüphaneden yararlanma hakkı (CGTİK md. 61)
Boş zamanın değerlendirilmesi amacıyla BM ASK 40’ta infaz kurum­larında kütüphane bulunmasının gerekliliği ifade edilmiştir. Cezaevi kütüp­haneleri, dışarıdaki kamu kütüphaneleriyle işbirliği yapmak suretiyle mah­pusların ilgi alanları, gereksinimleri ve kapasitelerine göre, eğitici boş za­manın değerlendirilmesi açısından çok önemlidirler.[15]
CGTİK md. 61’de kurumlarda verilecek olan kütüphane hizmetle­rine ilişkin esaslar belirlenmiştir. Hükümlülerin seçim yapabilmeleri, yaşa­dıkları ortamın dışına çıkabilmeleri, özetle dış dünya ile bağlantılarının sür­dürül­mesi amacıyla, kurum kütüphanesinden kitap seçme hakkı verilmiştir; hak­kın kullanılması gezici kitaplıklarla da yerine getirilebilecektir.
Kütüphanelerde yer alacak eserler ders kitapları, boş zamanların de­ğerlendirilmesini ve okuma alışkanlığı edinilmesini sağlayacak nitelikteki eserler olacaktır.
E. Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı (CGTİK md. 62)
Hükümlüler, ilke olarak süreli ve süresiz yayınlardan, bedelini karşı­lamak koşuluyla yararlanmak hakkına sahiptirler (CGTİK md. 62/1).
Ancak, mahkemelerce toplatılmalarına karar alınmış olanlarla kuru­mun güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf, yorumu kapsayan yayınlar hükümlülere verilmez.
Her düzeyde eğitim ve öğretime devam eden hükümlülerin kitapları denetime tâbi tutulamaz.
F. Hükümlülerin barındırılması ve yatırılması (CGTİK md. 63)
İnfazın genel düzenleme esasları, infaz makamlarına yönelirler. Bu ba­kımdan infaz makamlarına, mahpusların barınma, giyim ve beslenmeleri başta olmak üzere önemli görevler düşmektedir.
Mahpusların barınma alanlarında, onlara yeterli hava, yer, aydın­latma, ısınma ve havalandırma sağlanmalıdır. Uyuma alanlarını paylaşacak mah­pusların dikkatlice seçilmiş olmaları ve geceleri kontrol edilmeleri gere­kir. Mahpusların yaşama alanlarının aşırı kalabalık olması, genellikle ceza infaz kurumlarındaki en önemli problemlerin başında gelmektedir. Mah­pusların günün büyük kısmını hiçbir şey yapmadan ve mahremiyet olmadan geçir­mek zorunda kalmaları, onların can sıkıntısı ve monotonluk içerisinde bir­birlerine düşmelerini sonuçlamaktadır. Kaldı ki, bu olumsuz koşullar al­tında, fiziki saldırı yanında, cinsel suistimal de söz konusu olmaktadır. Ce­zaevle­rindeki aşırı kalabalık, hastalık ve hastalığın yayılması yönünden de bir teh­like oluşturmaktadır. Nitekim bazı ülke genelinde tüberküloz, zührevi hasta­lıklar ve AİDS hükümlülerin sağlığı yönünden giderek artan bir tehdit­tir.[16]
İnfaz makamı, mahpusun barınmasını özel kötü sonuçlar doğuran ek­lemelerin olmadığı bir yerde sağlamaya dikkat etmelidir. Onun takdirinin sınırları, her şeyden önce insanlık onuruna saygı ve insanlık dışı muamele yasağıdır (AİHS md. 3). Örneğin bir hükümlü XIX. yüzyıl sonlarında inşa edilen bir cezaevinde bulundurulurken, odasına kanalizasyondan pis sular gelmekte ise onun diğer bir odaya naklini isteme hakkı vardır. Nite­kim, Al­man Anayasa Mahkemesi 16.03.1993 tarihli kararında; bir mahpu­sun insan­lık onuruna uygun barınma istemini vurgulamıştır. “İnsanlık onu­runa saygı gösterilmesi ve korunması, bütün devlet organlarının sorumlulu­ğudur (Ana­yasa md. 1/1). Bu ceza infazı için insanın bireysel ve sosyal var­lığının temel koşullarının mahpuslukta da, muhafaza edilmiş kalmak zo­runda olduğu an­lamını ifade eder… Eğer, böyle bir durumda infaz kurumu içinde düzeltme mümkün değilse, diğer bir kuruma gönderilmelidir.[17]
BM ASK 9[18] ve Avrupa Cezaevi Kuralları 14’de[19] açıkça belirtildiği gibi, kural olarak her hükümlü, diğer hükümlülerden ayırt edilmiş “tek kişi­lik bir cezaevi odasında” kalır. Çünkü o, geri çekilme olanağına sahip ola­bileceği özel alanın son kısmını muhafaza etmek zorundadır.
Ülkemizde, oda sistemine F tipi cezaevleriyle TMK md. 16’nın gere­ğini yerine getirme amacıyla geçilmeye başlanmıştır. Aslında, oda sistemi, uluslararası standart kuralların gereği olduğu için tüm infaz sisteminde uy­gulanması gereken bir durumdur.
CGTİK md. 63 ile getirilen düzenleme şu şekilde işleyecektir
Tehlikeli olan hükümlüler, bir veya üç kişilik odalarda bulundurula­caklardır. Bu hükümler, cezaevinde kendilerinin veya başkalarının yaşam ve beden bütünlüklerini tehlikeye koyan davranışlarda bulunanlar, diğer hü­kümlüleri verilen besinleri reddetmeye çağıranlar, intihar teşvikçiliği ya­panlar, firar veya firara teşebbüs edenlerdir. Bir veya üç kişilik odaya konu­luşlarının nedeni, başkalarına zarar verilmesini ve cezaevi düzeninin bozul­masını önlemektir.
Yerleştirme işlemi, idare tarafından belirlenirken bir arada olacak hü­kümlülerin birbirleri karşısındaki fizik güçleri, anlaşabilip anlaşamaya­cak­ları, eğitim düzeyi ve terbiyeleri, diğer hükümlülerin o hükümlüyle aynı odayı paylaşmayı isteyip istemedikleri göz önüne alınacaktır.
İdare, başkasıyla bir odayı paylaşamayacak kadar tehlikeli olan hü­kümlüyü yalnız bırakacaktır. Bunun nedeni birinin diğerini her yönde emir, kontrol ve sömürüsü altına alma olasılığının güçlü bulunmasıdır.
Hükümlüler arasında ayrım yapılmasını ve yatak farkı tartışmasını ön­lemek üzere, her hükümlüye tek tip yatak verilecektir. Yatak farkı nede­niyle yapılacak tartışmalar cezaevi düzenini bozabilecek hâle gelebilir.
Yatak verilirken cezaevinin bulunduğu yörenin iklim koşulları da göz önüne alınacaktır.
Yataktan başka yatak takımı da verilecektir. Takım yeterli sayıda ola­caktır. Bunun anlamı herkese en az iki takım verilmesidir.
Kadın hükümlüler ile erkek hükümlüler, bir araya gelemezler. Birbir­leriyle bağlantı kuramazlar.
Çocuk hükümlüler yetişkinlerle bir araya gelemeyecek ve birbirle­riyle bağlantı kuramayacaklardır. Aksi halde birbirlerini kötü yönde etkile­meleri olanağı tanınmış olur.
Örgütlü suçluları, çıkar amaçlı örgüt suçluları ve terör suçluları da bir araya gelemeyecekler ve birbirleriyle haberleşemeyecek, bağlantılı ola­ma­yacaklardır. Amaç birbirlerini kötü yönde etkileyebilmelerini ve idareye karşı ayaklanmalarını, firar gibi eylemlere teşebbüs etmelerini önlemektir.
Hükümlülerin kaldıkları odalar aydınlatılmış, ısıtılmış olacaktır. Bu­nun ölçüsü insan sağlığının gerekleridir.
G. Hükümlünün giydirilmesi (CGTİK md. 64)
Uluslararası standartlar mahkumlara, sağlıklı olmaları için gerektiği şekilde, sıcak ya da serin tutucu giysiler verilmesini şart koşmakta ve her­hangi bir şekilde aşağılayıcı veya küçültücü giysiler verilmesini yasakla­maktadır. Aynı zamanda giysilerin temiz ve sağlıklı bir durumda tutulması ya da bunu yapabilmek için mahkumlara olanak verilmesi de şart koşul­maktadır.[20]
Birçok ülkede mahkumlar cezaevi tarafından verilen bir üniforma giy­mek zorundadırlar. Bu uygulamanın güvenlik ve eşitlik açısından gerekli olduğu ileri sürülür. Güvenlik açısından büyük tehlike oluşturduğu ya da kaçma olasılığının yüksek olduğu kanıtlanabilecek mahkumlar dışında üni­forma uygulaması için gerçek bir neden yoktur. Bazı ülkelerin mahkumlara üniforma vermek için yeterli kaynakları yoktur, dolayısıyla da mahkumların kendi üniformalarını edinmeleri beklenir. Bazı başka sistemlerde ise kaçma tehlikesi olmayan mahkumların kendi giysilerini giymelerine izin verilir. Birçok ülkede kadın mahkumların sivil giysiler giymelerine izin verilir. Ta­nıdıkları bir dünyadan kalmış olup kişisel kimliklerini kanıtlayan bir şey giyme fırsatı mahkumlar için önemlidir.
Cezaevi üniforması bir cezalandırma aracı olmamalı ve giyeni kü­çültme amacı gütmemelidir. Bu nedenle cezaevi yönetimleri mahkumlara üstlerinde ok desenleri olan ya da çizgili üniformalar giydirilmesi gibi ge­reksiz uygulamalara son vermişlerdir.[21]
Avrupa Cezaevi Kuralları 22/1 ve BM ASK 17/1’de, kendi elbisele­rini giymesine izin verilmeyen mahpusa, iklime uygun ve sağlıklarını koru­yacak giysi verileceğini, fakat, bunun onur kırıcı nitelikte olmayacağı belir­tilmek­tedir.
Alman Alternatif İnfaz Kanunu Tasarısı, kurum içinde genel olarak özel kıyafet öngörmesine rağmen, Alman İn.K § 20/1’e göre, kurum kıya­fetinin giyilmesi gerekir. Hükümlü boş zamanlar için özel bir kıyafet alır. Bununla birlikte, kurum yöneticisi, hükümlünün temizlik, tamir ve normal değişimi için kendi parasıyla temin ettiği özel kıyafete izin verebilir. Ancak buna, firar tehlikesi yoksa, izin verilmelidir. Kurum kıyafeti bugün artık çizgili değildir, bilakis diğer mutat iş kıyafetleri gibidir.[22]
Ancak, cezaevi kıyafeti taşımanın insanlık onurunu ihlal edip etmeye­ceği tartışmalıdır. Hükümlü ziyaretinde ve özellikle hükümlü transfe­rinde, hükümlülerin teşhiri, onların onurunun ve kişilik haklarının zarara uğraması olarak düşünülür. Nitekim, Uluslararası Ceza Reformu bu durumu, “Bir kişinin kendi giysilerini giyiyor olması benlik duygusunun bir parçası­dır ve bu nedenle öz saygısını bireyselliğini geliştirir. Cezaevi üniformaları bunun tersi bir etkiye sahiptir. Eğer mahpuslara giysi sağlanması söz konu­suysa, sivil giysiler bu nedenle cezaevi üniformalarına kıyasla çok daha ter­cihe şayandır. İş için genellikle tulum kullanılabilirken, işten sonra mahpus­lara kendi giysilerini ya da sivil giysileri giyme izni verilmesi önerilir” şek­linde değerlendirilmiştir.[23]
H. Telefon ile haberleşme hakkı (CGTİK md. 66)
1. Dış dünya ile iletişim kavramı
Bir insanın mahpusluğu, genellikle aile ilişkilerini bozar ve toplumla olan bağlarını koparır. Bu nedenle, mahpusların ceza infaz kurumunda bu­lundukları süre içindeki aileleri, arkadaşları ve toplum ile bağlarını sürdür­meleri, mahpusluğun zararlı etkilerini azaltarak, mahpusların salıverilmele­rinden sonra topluma dönmelerini kolaylaştıracaktır. Böyle bir ilişkiyi sür­dürmek herkesin yararına olacaktır.[24]
1. Mahpuslar, aile sorunlarında ve kendi davranışlarında daha çok so­rumluluk almak suretiyle kendilerini tahliyeye hazırlarlar,
2. Cezaevi personeli, daha tatmin edici bir işe ve denetimleri altında daha huzurlu bir mahpus nüfusuna kavuşurlar,
3. Mahpus aileleri, ilişkilerini zamanla kaybetme yerine, hem o an, hem de sonrası için değerli destek alıp verebilirler,
4. Toplum, mahpusların aileleriyle olan bağlarını korumaları ve tahli­yeden sonra ne yapacakları konusunda önceden hazırlıklı olunması hâ­linde, ileride daha fazla suçla karşılaşma ihtimali azalacaktır.
BM ASK 37[25] ve Avrupa Cezaevi Kuralları 43’de[26] dış dünya ile ileti­şim düzenlenmiştir. Uluslararası Ceza Reformunda belirtildiği gibi, “Mah­pusların dışarısı ile ilişkileri, bir ayrıcalıktan daha çok bir kazanım olarak görülmelidir. Bu nedenle, dışarısıyla ilişki bir ödül ya da ceza olarak kulla­nılmamalıdır. Mahpusları bu gibi ilişkilerden bir disiplin yaptırımı ola­rak mahrum bırakmak kabul edilemez niteliktedir. Dışarıyla ilişkinin kötüye kullanılması hali buna bir istisna teşkil eder. Aile ilişkilerinde bu gibi en­gellemelerden kaçınılmalıdır.
Alman İn. K. § 23-26’da hükümlünün ziyaretler, mektup ve izin içinde ve önemli sebeplerin vesile olması ile gerçekleşen dış dünya ile iliş­kileri düzenlenmiştir. Fakat, dış dünya ile ilişki geniş anlamda izin ve boş zaman içinde bilgilendirilen haklar olarak, infaz gevşemeleriyle de ilgilidir. Bütün hükümlüler gevşemeler ve izinden yararlanmazlar. Bununla birlikte, ziya­retçi trafiği, mektuplaşma ve haberleşme üzerindeki diğer haklar, “dış dünya ile ilişkiler için asgari garantiler” olarak, infazın amacı ve genel infaz kural­ları için esaslı anlama sahiptirler.
Dış dünya ile iletişim, hükümlünün tecridine ve onun sonucu olan teh­likelere, iletişimin doğurduğu insani ilişkilerle karşı koymalı ve bu aynı za­manda yeni ilişkilerin oluşumuna taşınmalıdır. Nitekim, Alman İn. K. § 23, bu görevi iki esasla gerçekleştirir.
1. Hükümlünün, kurum dışında kişi­lerle ilişki kurmaya hakkı vardır.
2. Kurum görevlilerinin kurum dışındaki kişi­lerle ilişkiyi teşvik görev-leri vardır.
Burada, aile mensupları ile ilişkilerin özel bir ağırlığı vardır.[27]
2. Telefonla görüşme hakkı
Mahkumların, evlerinden çok uzaktaki infaz kurumlarında bulundu­ğundan, ailelerinin ziyarete gelmesinin güç olduğu durumlarda telefon gö­rüşmeleri özellikle önemlidir.[28]
Kanunumuzun 66’ncı maddesine göre, telefonla görüşme hakkı, şu esaslar dahilinde yerine getirilir.
a. Kapalı ceza infaz kurumlarında hükümlülerin ankesörlü telefonlar­dan yararlanmaları esas ve usulünü tüzük belirleyecek ve konuş­malar ida­rece dinlenip, kayıt altına alınabilecektir.
b. Açık ceza infaz kurumlarında ve çocuk ve küçük eğitimevlerinde ankesörlü telefondan yararlanma serbesttir.
c. Bütün infaz kurumlarındaki hükümlüler üstsoy, altsoy, eş ve kar­deşlerinin ağır hastalık veya ölüm hâllerinde kuruma ait iletişim araçlarından derhâl yararlanırlar. Ancak bu hâlde konuşmalar tutanak ile belgelenecek ve saklanacaktır.
Maddenin son fıkrası açık ve kapalı kurumlarda, çocuk ve küçük eğitimevlerinde araç telefonu, telsiz telefon veya cep telefonu ve benzeri iletişim araçlarının bulundurulmasını ve kullanılmasını yasaklamaktadır.
I. Radyo, televizyon yayınları ile internetten yararlanma hakkı (CGTİK md. 67)
1. Genel olarak
Mahkumlar, dost ve yakınlarıyla ilişkilerini sürdürmenin yanı sıra, ge­nel olarak dış dünyada olup bitenleri de izleyebilmelidir. Bu nedenle ga­ze­telere, radyo ve televizyona düzenli olarak erişebilmelidir. Olağanüstü du­rumlar dışında medyayı sansür etmek için hiçbir neden yoktur. Ülkede genel olarak uygulananın ötesinde ahlaki bir sansür de olmamalıdır.[29]
Cezaevi yönetimleri internette erişim sağlama konusunu ciddi olarak düşünmelidir. İnternet dış dünyaya ilişkin olarak önemli bir bilgi kaynağı olabileceği gibi uygun olmayan faaliyetler için fırsat da verebilir.[30]
Bazı cezaevi yönetimleri mahkumların, elektronik posta da dahil ol­mak üzere, başka iletişim yöntemleri kullanmasına izin verirler. Örneğin, Yeni Delhi’de Tihar Cezaevinde buna izin verilir. Bazı mahkumlar ve özel­likle de yabancı uyruklu olanlar için elektronik posta kişinin aileleriyle ileti­şim kurma konusunda tek güvenilir ve ucuz yöntem olabilir.[31]
Çeşitli kaynaklardan dış dünyadan bilgi almak mahkumların, cezaevi­nin duvarlarının ve tel örgülerinin ötesinde, bir gün geri dönecekleri bir dünya olduğunu kavramasına yardımcı olması açısından önemlidir. Dış dün­yada ne olup bittiğini bilmek aynı zamanda mahkumların cezaevinin kapalı dünyasında yaşarken daha normal bir şekilde davranmasını da sağlayabilir. Uzun süreli mahkumların durumunda özellikle de televizyona erişim hızla değişmekte olan bir dünyayla ilişkilerini kaybetmemelerini sağlayacaktır.[32]
2. Kanunumuzdaki düzenlemeler
Birleşmiş Milletler Hükümlülerin İyileştirilmesi İçin Asgari Standart Kurallarının 39’uncu maddesi, hükümlülerin radyo dinlemeleri, konferans­ları veya kurum idaresinin çıkardığı veya denetlediği benzeri araçları izle­meleri sağlanarak, önemli haberler hakkında düzenli olarak bilgi sahibi ola­bilmele­rini öngörmüştür.   
Hükümlülerin ve ailelerinin menfaatleri, yakınları ve dış dünya ile ge­liştirici ilişkilerini muhafaza etmeyi ve kuvvetlendirmeyi gerektirmekte ve bu keyfiyet, eğitim ve iyileştirme amaçlarından birini oluşturmaktadır.
Nitekim, Avrupa Cezaevi Kurallarının “Dış Dünya ile Temas” başlı­ğını taşıyan bölümün 45’inci maddesi, hükümlülere idarenin izin verdiği veya kontrol ettiği gazeteleri, dergileri ve diğer yayınları okuyarak, radyo ve televizyon yayınları ile konferans ve benzeri yollarla düzenli olarak bilgi edinilmesine izin verilmesini tavsiye etmektedir.
Bu tavsiyelerin ışığında düzenlenen maddeyle, ilke olarak, hükümlüler merkezi yayın sistemi varsa bu sisteme bağlı olarak radyo ve televizyon yayınlarını izleyebileceklerdir. Merkezi yayın sistemi bulunmayan kurum­larda, bağımsız anten kullanılarak televizyon ve radyo yayınlarının izlenme­sine izin verilecektir. Ancak bu durumda, maksat yönünden zararlı olabile­cek yayınların izlenmesini ve dinlenmesini engelleyecek tedbirler alınacak­tır. Örneğin, yalnızca TRT yayınlarını izleyebilecek şekilde cihazlar kulla­nılacak veya antende teknik değişiklik yapılabilecektir.
Hükümlülere dışarıdan getirilen radyo, televizyon ve bilgisayarlar ku­ruma sokulmayacak, ancak bedeli ödenmesi koşuluyla hükümlü adına ku­rum tarafından satın alınacaktır.
Kapalı ve açık ceza infaz kurumları ile çocuk ve küçük eğitimevlerinde ancak, eğitim ve iyileştirme programları çerçevesinde ku­rum yönetimince belirlenen yerlerde görsel ve işitsel eğitim araç ve gereçle­rinin kullanımına izin verilebilecektir; hükümlüler odalarında bilgisayar bulunduramayacaklardır.
İnternetten yararlanabilmede, eğitim ve iyileştirme programlarının ge­rekli kıldığı ölçülerde mümkün olabilecektir.

J. Mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı (CGTİK md. 68)

1. Genel olarak
Mahkumun ailesiyle ve yakın dostlarıyla temas kurabilmesi için ziya­retin dışında yöntemler de vardır. Bunların en önemlilerinden biri mektup yazmaktır. Birçok ülkede mahkumların asgari bir sayıda mektubu bedava olarak, kalanları da posta ücretini ödeyerek göndermesine izin verilir. Genel olarak mahkumun alabileceği mektup sayısını kısıtlamak için bir neden yoktur.[33]
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Mahkemesinin, AİHS md. 8/2’nin cezaevi yönetimine, tutuklu ve hükümlülerin yazışmalarını denet­leme ve gerektiğinde sansür etme yetkisi verdiğini kabul eden kararları var­dır. Çünkü, suçlulukla mücadele, delillerin karartılması tehlikesi veya diğer yasal nedenlerle cezaevi idaresinin denetimi haklı görülebilir. Fakat, cezaevi idaresi ve adlî makamlar bu konuda bir genelleme yapmaktan kaçınmak ve takdir yetkilerini yerinde ve amacına uygun kullanmak zorundadırlar. Nite­kim, AİHM’ye göre, “bir akit devlet, tutuklu veya hükümlülere gelen mek­tupların bir listesini tutup alıkoymak suretiyle 8’inci madde çerçevesindeki so­rumluluğundan kurtulmuş sayılmaz. Ayrıca bu mektupları muhataplarına ulaştırmakla da yükümlüdür” (Mesina-İtalya, 26.02.1993). Komisyona göre, bu tür önlemler özgürlüğün sınırlanması ve hükümlülere verilen ceza­nın doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Fakat, bunun için tutuklama­nın kendisi yasal olmalı ve olayın ağırlığı bu tür bir denetimi haklı göster­melidir. Nitekim, Komisyon, Belçika ile ilgili bir kararında, basit bir serse­rilik suçuyla tutuklanan kişilerin mektuplarının açılarak denetlenmesini AİHS’ye aykırı bulmuş iken, Baider-Meinhof çetesi mensuplarının Al­manya ile ilgili başvurularını reddetmişti.[34]
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, tutuklu ve hükümlülerin ya­zışmalarının denetiminin ölçüsü, amaca uygunluk ve olayın özelliğinin böyle bir denetimi haklı kılmasıdır. AİHM, Boyle ve Rice davasında, “cina­yet işlemekten ömür boyu hapse mahkûm edilen şikayetçinin bir arkadaşına yazdığı mektuba İngiliz cezaevi yönetimi tarafından el konularak yerine ulaşmasının engellenmesini, keyfî bir işlem olarak nitelendirmiş ve Sözleş­menin 8’inci maddesine aykırı bulmuştur”, Yine, Silver-İngiltere dava­sında, “şikayetçi ve 7 arkadaşının, hukukçulara, parlamento üyelerine, üst düzey yöneticilere, siyasî şahsiyetlere, aile ve dostlarına yazdıkları toplam 64 mektuba cezaevi yönetimince el konulmuş ve adreslerine gönderilme­miştir. Mektuplarda cezaevi şartlarından yakınılmış, bazı davalar anlatılmış ve çe­şitli konularda bilgi, belge ve yardım taleplerinde bulunulmuştur. Mektup­lara İngiltere İçişleri Bakanlığının cezaevi kuralları çerçevesinde çıkardığı genelgelere dayanılarak el konulmuştur. Komisyon ve mahkeme, hükümlü ve tutukluların bilgileri dışında çıkarılan ve onlara ulaştırılmayan söz konusu genelgeleri, Sözleşmenin 2’nci maddesine aykırı bulmuştur.[35]
AİHM’ye göre, Cambell-İngiltere (1990) davasında, “sanığın avuka­tıyla yazışması, diğer yazışmalarına oranla daha imtiyazlıdır. Cezaevi yöne­timi sanığa gelen mektupları sadece, içinde yasa dışı maddeler olduğu konu­sunda makul şüp­heler bulunduğu takdirde açabilir. Ancak bu hâlde dahi mektuplar okunma­malı, okuma ancak çok istisnaî durumlarda mümkün ol­malıdır. Somut olayda mektubun okunması açısından makul ve acil bir ihti­yaç olmadığın­dan, 8’inci madde ihlâl edilmiştir.[36]
Tutuklu ve hükümlülerin AİHM’ye yaptıkları başvurular özellikle önemlidir. AİHM md. 34’e göre, akit devletler, kişisel başvuru hakkının bireyler tarafından etkin bir şekilde kullanılmasına hiçbir surette engel ol­mama yükümlülüğü altına girmiş olduklarından, tutuklu ve hükümlülerin AİHM’ye yaptıkları başvurular engellenmemelidir.[37]        
Alman İnfaz Kanununa göre, hükümlü sadece düzenli ve sınırlı çevre içinde değil, bilakis sınırsız olarak, yani dilediği yere yazılar gönderir ve alır (§28/1). Şüphesiz mektup trafiği sınırlanabilir ve hatta belirli kişilerle ya­zışmanın kontrolü ve yazılara el konulması vasıtasıyla yasaklanması müm­kündür (§28/1). Ancak, yazılara el konulması, yazı trafiği üzerindeki hakka, düşünce özgürlüğü temel hakkının sınırlanması yoluyla ağır bir saldı­rıdır. Bu bakımdan, kanun koyucu §28/1’de el koyma sebeplerini ayrıntılı olarak düzenlemiştir. İnfaz amacının tehlikeye düşürülmesi ve kurumun güvenliği veya düzeni yanında, ceza hukuku ve infaz hukuku nedenleriyle de bu sı­nırlama yapılabilecektir. Alman Anayasa Mahkemesi, İnfaz Kanu­nunun ge­nel bir kanun olarak, bu alanda bir sınır çizebileceğini, hem hü­kümlünün ifade özgürlüğünün, hem de düzenli ve anlamlı bir ceza infazının mutlak ihtiyaçlarının uygun hesaplanacağını belirtmiştir. Özellikle eşlere hakaret­lerle veya kurum ilişkilerinin gerçek dışı ortaya konulduğu mektup­larda, düşünceyi açıklama özgürlüğünün ağırlığı, evlilik özel alanında dik­kate alı­nır.[38]
2. Kanunumuzdaki düzenlemeler
Birleşmiş Milletler Hükümlülerin İyileştirilmesi İçin Asgari Standart Kurallarının dış dünya ile irtibat kurma başlığını taşıyan 37’nci maddesinde, “Gerekli gözetim altında hükümlülerin düzenli aralıklarla aileleri ve yakın arkadaşları ile haberleşmelerine olanak sağlanarak iletişim kurmalarına izin verilir.” denilmektedir.
Avrupa Cezaevi Kurallarının 43’üncü maddesinde de benzeri tavsiye kuralı bulunmaktadır.
a. Düzenleme ile hükümlülere, kurum üst âmirinin veya varsa mek­tup okuma komisyonunun denetiminden geçen mektup, faks ve telgrafları gön­dermek veya kendilerine gelenleri almak hakkı verilmektedir.
Yine Avrupa Cezaevi Kurallarının 42’nci maddesinin (3) numaralı bendi, “her hükümlünün cezaevleri merkez idaresine, adlî makama veya diğer yetkili makamlara, kapalı zarfla, istek veya şikayette bulunmasına izin verilmesi” tavsiyesini içermektedir. Şüphesiz istek ve şikayetlerin kurumun denetimine tâbi tutulması bu hakkı işlemez hâle getirebileceğinden kapalı zarfla istek ve şikayette bulunmasına izin verilir denilmiştir.
b. Maddenin dördüncü fıkrasında, hükümlünün resmî makamlara veya avukatına gönderdiği mektup, faks ve telgrafların denetime tâbi olma­yacağı esası benimsenerek, savunma hakkı vurgulanmıştır.
c. Cezaevinin güvenlik ve disiplini asıl olduğundan, asayiş ve güven­liği tehlikeye düşürecek haberleşmelere izin verilmeyecektir. Bu husus mad­denin üçüncü fıkrasında yer alan hükümle sağlanmıştır.
K. Dışarıdan gönderilen hediyeyi kabul etmek (CGTİK md. 69)
Alman İnfaz Kanunu §33/1, gıda paketlerini hükümlü yılda üç defa, uygun aralıklarla kabul etmeye izinlidir ve kural olarak Noelde 5 kg, pas­kalya ve doğum gününde 3’er kg’a kadar sınırlanmıştır. (VV-İdari Hüküm­ler, Nr.2/1) Hristiyan olmayan bir hükümlünün Noel ve Paskalya paketle­rini kendi inancının kutsal bir gününde almasına izin verilir (VV-İdari Hü­küm­ler, Nr.1/2). İnfaz makamları, diğer paketlerin gönderilmesine veya di­ğer şeylerin bulunmasına izin verebilir. Ancak hükümlünün bunun üzerinde hukukî bir hakkı yoktur.[39]
Hediyeleri kabul etme hakkı CGTİK md. 69’da düzenlenmiştir.
Hükümlülerin, ceza infaz kurumlarında kaldıkları süre içinde insan ol­manın gerektirdiği koşullara uygun ortam ve olanaklar içinde bulundurul­malarını sağlamak çağdaş bir hukuk devletinin görevleri içindedir. Madde ile getirilen düzenlemede, kurumlarda bulunan hükümlülere insancıl düşün­celer çerçevesinde, dinsel bayram, yılbaşı ve kendi doğum günlerinde dışa­rıdan gönderilen ve kurumlara girmesi yasaklanmamış hediyeyi kabul etme hakkı verilmiştir. Hükümlünün gündelik yaşamdaki haklarından biri olarak getirilen “hediye kabul etme hakkının” diğer haklarla bir bütün olarak de­ğerlendirildiğinde, yukarıda belirtilen amaca ulaşmada büyük önem taşıya­cağı ve etkin olacağı değerlendirilmektedir.
L. Din ve vicdan özgürlüğü (CGTİK md. 70)
1. Genel olarak
Dinsel inanç ve ibadet özgürlüğü evrensel haklardan biridir ve öz­gür kimseler kadar mahkûmlar da bu hakka sahiptir. Cezaevi kuralları yetkili din adamlarının düzenli olarak cezaevlerini ziyaret edip mahkûmlarla bu­luşma­sına izin vermelidir. İbadet etmek isteyen mahkûmlar için gerekli ola­naklar olmalıdır. İbadet, mahkûmların gün ve gecenin belli saatlerinde yalnız başla­rına dua etmelerini, belli şekillerde yıkanmalarını ya da belli giysiler giy­melerini içerebilir.[40]
Bir kimsenin özgürlüğünün elinden alınması dininin icaplarını yerine getirme hakkının da elinden alınmasını içermemelidir. Cezaevi makamları aşağıdakileri sağlamalıdır.[41]
- Mahkûmlara dinlerinin, ibadet etme, dinsel metinler okuma, belli giysiler giyme ve belli şekillerde yıkanma gibi icaplarını dinlerinin gerektir­diği sıklıkla yerine getirme fırsatı verilmesi,
- Aynı dinden olan mahkûmların ibadet amacıyla ve dinî bayramlarda bir araya gelebilmesi,
- Mahkûmlara dinlerine ilişkin yetkili bir din adamıyla tek başlarına ya da toplu olarak ibadet etme fırsatı verilmesi.
Bu hükümler bütün tanınan dinî gruplar için geçerli olacak, yalnız ül­kenin ana dinî ile sınırlı kalmayacaktır. Azınlık gruplarından mahkûmların dinî ihtiyaçlarının karşılanmasına özen gösterilmelidir.
Herhangi bir dinî gruba ait olmayan ya da herhangi bir şekilde ibadet etmek istemeyen mahkûmların ibadet etmek zorunda bırakılmaması da önemlidir. Mahkûmlara, bağlı oldukları dinden ya da bu dinin icaplarından dolayı herhangi bir ayrıcalık veya daha iyi yaşam koşulları sunulmamalı­dır.[42]
Dinî inanç özgürlüğünün temel bir insan hakkı olması nedeniyle, mah­puslara iradeleri konusunda dinî inançlarının gereğini yerine getirme konu­sunda serbestlik tanınır. Dinî hizmetlerden yararlanma, acı çeken, hücre cezasına çarptırılmış, intihara teşebbüs etmiş, ciddi rahatsızlığı olan veya ölümün eşiğinde bulunan mahpuslar için de uygulanmalıdır. Bu, aileden birinin hastalığı veya ölümü hâlinde daha da önemli hâle gelebilir. Nitekim, BM ASK 41 ve 42’de,[43] Avrupa Cezaevi Kuralları 46 ve 47’de[44] bununla ilgili düzenlemeler getirmişlerdir.
Yeniden sosyalleştirme bakımından dinin tarihsel bir önemi var­dır. Gerçekten de, dinî inançlar bazı mahpusların davranışlarını değiştirmeye yardımcı olabilmektedir. İnfaz programında, mahpusun kaydettiği gelişmeyi ölçmek için, mensubu olduğu dinin gereklerini yerine getirip getirmemesi ölçü olarak alınmamalıdır. Dolayısıyla bir mahpusun dinî inancının mevcut din kurallarından farklı olmasına bakarak, onun ahlâksız ya da ıslah olmaz bir kişi olduğu şeklinde değerlendirilmesi doğru değildir.[45]
2. Kanunumuzdaki düzenlemeler
Hükümlünün din ve vicdan özgürlüğünü teminat altına alan hüküm­ler, CGTİK md. 70’de düzenlenmiştir.
Din ve vicdan özgürlüğü, hürriyeti bağlayıcı cezanın veya tedbirlerin infazı sırasında da, her türlü müdahâleden ayrık olarak varlığını sürdürmeli­dir; bu husus cezanın infazında temel amaç oluşturan iyileştirmenin en etkin amaçlarından birisini oluşturmaktadır. Bu nedenle madde dinsel gereklerin yerine getirilebilmesini hükümlünün temel haklarından birisi olarak belirt­mektedir. Madde, ibadetlerin düzeni bozmayacak ve çalışmayı engellemeye­cek biçimde icra olunacağını belirtmektedir.
Hükümlünün, bu haklarının kapsadığı diğer bir olanak ibadette kulla­nılan şeylerin veya dinsel yaşam bakımından zorunlu olan kitap ve eserlerin, temin edilebilmesi ve yine hükümlünün bunları bulundurduğu yerde mu­hafaza edebilmesidir.
Hükümlü ayrıca mensup bulunduğu dinin görevlilerince ziyaret edile­bilecek ve onlarla iletişim kurabilecektir. Ancak bu olanak kurum gü­venli­ğinin tehlikeye düşürülmemesi koşulu ile sınırlıdır.
M. Muayene ve tedavi istemleri (CGTİK md. 71)
1. Genel olarak
Cezaevinde olan kimselerin beden ve ruh sağlığı içinde yaşamaya iliş­kin temel hakkı devam eder. Ayrıca, en azından toplumun kalan kısmına sunulan sağlık hizmetleriyle aynı düzeyde olacak sağlık hizmetlerinden ya­rarlanmaya hakkı vardır. Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (md. 12) şunu öngörür:
 “Herkesin en yüksek düzeyde beden ve ruh sağlığına sahip olma hakkı.
Bütün insanların sahip olduğu bu temel haklar dışında, mahkûmlar özel konumlarından dolayı ek hükümler tarafından korunurlar. Devlet in­sanların özgürlüğünü ellerinden aldığı zaman kendilerini sağlıklı koşullar altında alıkoymak ve alıkonuldukları koşullarından dolayı hastalanacak olurlarsa bakımlarını gerçekleştirmek yükümlülüğünü de üstüne alır.”[46]      
Sağlığının iyi olması herkes için önemlidir. Sağlık durumu bir insanın nasıl davrandığını ve toplumun bir üyesi olarak yaşayabilme gücünü etkiler. Cezaevi gibi kapalı bir toplumda sağlık özellikle önemlidir. Cezaevinde olmak mahkûmların hem beden, hem de ruh sağlığını etkileyebilir. Dolayı­sıyla, cezaevi yönetimi yalnız mahkûmlara bir sağlık hizmeti sunmaktan değil, hem mahkûmların, hem de personelin sağlığını koruyacak koşullar sağlamaktan da sorumludur. Bir mahkûm cezaevinden tahliye edildiğinde cezaevine girdiğinde olduğundan kötü durumda olmamalıdır. Bu, cezaevi hayatının bütün boyutları açısından, ama özellikle de sağlık açısından ge­çerlidir.[47]
Çoğu kez bir mahkûm cezaevine girdiğinde bakımsızlıktan, hayat tar­zından kaynaklanan sağlık sorunları bulunur. Mahkûmlar çoğu kez top­lu­mun en yoksul kesimlerindendir ve sağlık sorunları bunu yansıtır. Cezae­vine bakım görmemiş hastalıklarla, bağımlılıklarla ve aynı zamanda da ruh­sal sorunlarla girerler. Bu durumda olan mahkûmlara ve ruh sağlığı cezae­vinde olmaktan ciddi ölçüde olumsuz bir şekilde etkilenecek birçok başka mah­kûma özel bir destek sağlanması gerekir.
Birçok ülkede cezaevlerinde bulunanların çoğunda verem, karaciğer il­tihabı ve HIV/AIDS gibi bulaşıcı hastalıklar vardır. Cezaevi yönetimleri-mahkûmlar başta olmak, ama personel ve ziyaretçiler de dahil olmak üzere- cezaevlerine giren herkesi bulaşıcı hastalık tehlikesine karşı korumaktan sorumludurlar.
Bazı ülkelerde uzun ve süresi belirsiz cezaların giderek daha çok kulla­nılması cezaevlerinde olanlar arasında yaşa bağlı sorunları olanların artmasına yol açmaktadır. Bu durum cezaevi yönetimlerinin gerekli sağlık hizmetlerini sunmasını daha da gerekli kılmaktadır.
Bazı ülkeler bir bütün olarak topluma kaliteli sağlık hizmetleri sun­makta zorlanırlar. Böyle bir durumda bile mahkûmların en iyi sağlık hiz­metlerinden yararlanmaya ve bunu ücretsiz olarak yapmaya hakkı vardır. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (İÖK) ekonomik güçlüklerin yaşandığı dönemlerde bile hiçbir şeyin devletin üstündeki, özgürlüğünü elinden aldığı kimselere hayatlarını sürdürebilmeleri için gerekli olanakları sağlama yü­kümlülüğünü kaldırmayacağını belirtmiştir. İÖK ayrıca bu olanaklara yeterli miktarda gerekli tıbbî malzeme ve ilacın da dahil olduğunu açıklamıştır.[48]         
Mümkün olan her durumda mahkûmlar toplumun kalan kısmına sunu­lan sağlık hizmetlerini bütünüyle kullanabilmelidir. Çoğu ülkede mah­kûmlar cezaevi dışında ancak uzman hizmetlerden yararlanabilir, genel tıbbî hiz­metler ise ya cezaevi içinde ya da belli cezaevlerinde sağlanır. Cezaevle­rinin sunacağı tıbbî bakım ve hastabakıcılık hizmetleri en azından cezaevi dışın­daki hizmetlerle karşılaştırılabilir düzeyde olmalıdır.
Her cezaevinde asgari olarak şunlar sunulmalıdır.[49]         
? Cezaevine kabul aşamasında tıbbî muayene,
? Düzenli olarak ayakta muayene,
? Acil durum bakımı,
? Hastaların muayene ve bakımı için gerekli şekilde donatılmış me­kanlar,
? Vasıflı eczacıların vereceği gerekli ilaçlardan yeterli bir miktar,
? Fizik tedavisi olanakları ve tedavi sonrası rehabilitasyon olanakları,
? Tıbbî olarak gerekli görülebilecek türden yiyeceklerin sağlanması.
Cezaevi yönetimleri genel tıbbî hizmetlere her an erişilebilmesini, acil durumlarda ise vakit geçirmeden erişilebilmesini sağlamalıdırlar (Standart Asgari Kural 52).
Sağlık hizmetlerinin her alanında cezaevi makamları, cezaevi dışında sağlık hizmeti sunan kuruluşlarla yakın ilişkiler kurmalı ve bu ilişkileri sür­dürmelidir. Bu durum yalnız cezaevi içinde uygulanan tedavilerle dışarıda uygulanan tedaviler arasında uyum sağlamakla kalmayacak, aynı zaman da mahkûmların ve personelin tedavi, profesyonel standartlar ve eğitim alanla­rında gerçekleşen en son gelişmelerden yararlanmasını da sağlayacaktır.
 
Fransa’da Kamu Sağlığı Yüksek Komitesinin 1993’te sunduğu bir ra­pora dayanarak 1994 yılının Ocak ayında çıkartılan bir kanunla, cezaevle­rinde sağlık hizmetleri, cezaevlerinden sorumlu olan Adalet Bakanlığından alınarak kamu hastanelerine devredilmiştir. Bu devir işlemi mahkûmlara cezaevi dışındaki kimselerle aynı düzeyde sağlık hizmetleri sunulabilmesi için yapılmıştır. İlk adım olarak, bu hizmetten yararlanabilmelerini sağlamak amacıyla bütün mahkûmların otomatik olarak sosyal güvenlik, genel sağlık ve annelik sigortası kapsamına alınmaları kararlaştırılmıştır.[50]
Gerekli bakım ve tedavi hizmetlerinin ücretsiz olması cezaevlerindeki sağlık hizmetlerine ilişkin temel ilkelerden biridir (Birleşmiş Milletler İlke­ler Demeti, ilke 24).
Toplum genelinde ücretsiz sağlık hizmetlerinin sınırlı olduğu ülke­lerde bu uygulamaya sadık kalınabilmesi için özel olarak dikkat gösterilmesi gerekebilir. Karmaşık ya da ölümcül hastalıklar nedeniyle pahalı tedavilere ihtiyacı olan çok sayıda uzun süreli mahkûmun bulunduğu yerlerde özellikle büyük bir sorun ortaya çıkabilir.
Mahkûmlara cezaevine girerken tıbbî muayene sunulması için bir dizi önemli neden vardır.[51]
? Bu muayene, sağlık personelinin mahkûmların mevcut tıbbî sorun­larını saptamasını ve gerekli tedaviyi uygulamasını sağlar,
? Uyuşturucu madde kullanmayı bırakmak zorunda kalanlarda bu ne­denle görülecek etkilere ilişkin olarak uygun desteğin sağlanmasını müm­kün kılar,
? Mahkûmun ilk alıkoyulma aşaması sırasında maruz kalmış olabile­ceği yara ya da incinmelerin saptanmasına yardımcı olur,
? Deneyimli görevlilerin mahkûmların ruh hâlini saptamasını ve ken­dine zarar vermesi ihtimali olanlara destek olmasını sağlar.
Mahkûmlar cezaevine kabul edilir edilmez bir doktor tarafından mua­yene edilmelerini sağlamak her zaman mümkün olmayabilir. Cezaevi yöne­timleri her mahkûmun en azından, saptayacağı sorunları doktora bildirecek, vasıflı bir hastabakıcı tarafından muayene edilmesini sağlamalıdırlar.
Kabul sürecinin bir parçası olarak mahkûmlara cezaevindeki sağlık hizmetlerinin neler olduğunu ve bir doktorla görüşmek için ne yapmaları gerekeceğini açıklayan bilgiler verilmelidir.
Genel doktorluk, dişçilik ve ruh hekimliği hizmetlerine ek olarak ce­zaevi yönetimi mahkûmların gerektiğinde uzman hekimler tarafından mua­yene edilmelerini ve hastanede bakım görmelerini sağlayacak düzenlemeler geliştirmelidir. Bu amaçla, cezaevi ile dış dünyada sağlık hizmetleri sunan kuruluşlar arasında yakın bir ilişki geliştirilmesi gerekecektir, çünkü gerekli olabilecek bütün uzmanlık dallarının cezaevinin içinde mevcut olması uzak bir olasılıktır. Uzman bakım için gerekli düzenlemeler yapılırken zayıf du­rumda olan grupların, özellikle de kadınların ve yaşlı mahkûmların ihtiyaç­larına özellikle önem verilmelidir.
Özel olanaklardan yararlanılabilmesi için çoğu kez bir mahkûmun başka bir mekana götürülmesi gerekir. Cezaevi yönetimleri mahkûmlara eşlik etmek için yapılacak düzenlemelerin uygun olmasını sağlamalı ve te­davinin gecikmesine ya da mahkûmun daha da çok endişe duymasına yol açmasını engellemelidir. Mahkûmlar gidecekleri yere tıbbî durumları için uygun olan koşullar altında ulaştırılmalıdır.[52]
Zaman zaman bazı mahkûmların hastaneye yatmasını gerektiren tıbbî sorunlar ortaya çıkar. Böyle bir hizmeti sunmanın çeşitli yolları vardır. Bir­çok cezaevi yönetimi hafif hastane vakaları için yeterli olan cezaevi hasta­neleri kurmuştur. Başka durumlarda ise güvenlik sorunu sivil hastaneler içinde mahkûmlar için özel bölümlerin kurulması yoluyla çözülmüştür. Ama çoğu kez mahkûmların bir sivil hastanenin normal bir bölümünde yatmaları gerekir. Böyle durumlarda alınacak güvenlik önlemlerinin uygun olması sağlanmalıdır. Bu, özellikle doğum yapacak kadınlar ve ölümcül hastalar için geçerlidir. İÖK, Üçüncü Genel Raporunda aşağıdaki hususu vurgula­mıştır.[53]
“… tedavi için hastaneye yatırılan mahkûmlar alıkoyma amacıyla herhangi bir şekilde yataklarına ya da başka bir mobilyaya bağlanmamalı­dır.”
Mahpusların sağlıklı olmaları, onların eğitilip çalışabilmelerini müm­kün kıldığı gibi, mahpusluk ile daha iyi başa çıkmalarını da sağlar. Mah­pusların büyük çoğunluğu cezaevinden bir gün çıkacaktır. Kaldı ki, cezaevi personeli ve ziyaretçiler de, hem cezaevi, hem de dış dünya ile irtibat hâ­linde olduklarından, cezaevinde yaşanan sağlık sorunları, toplumun sağlık sorunları hâline gelebilir.
Cezaevlerinde yapılan araştırmalar, mahpuslarda özellikle sindirim sistemi, nörolojik sistem, kas ve eklem sistemi hastalıklarının yaygın oldu­ğunu göstermektedir. Bu nedenle, ceza infaz kurumlarında özgürlükleri kı­sıtlanmış olarak yaşamak durumunda olan mahpusların sağlığı açısından hekime veya sağlık hizmetine ulaşma hakkının önemi büyüktür.[54]
BM ASK 57’ye göre, hapsedilmek suretiyle özgürlüğün kısıtlanması doğası gereği sıkıntı verici olduğundan, daha da kötüleştirilmemesi gerekir. Bu nedenle, mahpusların yaşam hakkı ve sağlık standartlarını güvenceye almak, etkili tıbbî bakım ve tedavi koşullarını sağlamak devletin sorumlu­luğu altındadır. İyileştirme ihtimali olmayan, ağır derecede hasta mahpuslar salıverilmek suretiyle dışarıdaki bir kurumda ya da ailelerinin yanında ba­kımları sağlanmalıdır.[55]
BM ASK 22-26[56] ve Avrupa Cezaevi Kuralları 26-31[57] arasında sağ­lık hiz­metleri ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu kurallardan, mah­pusların fiziki ve ruhi sağlıklarının sadece devlet ve cezaevi idaresi ile bunlara bağlı olarak çalışan sağlık görevlilerinin değil, aynı zamanda tüm cezaevi personelinin sorumluluğu olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Nitekim, BM Kanun Adamları Talimatnamesi md. 6’da, “Kanun adamları, nezaretleri altında bulunan kişilerin sağlıklarını tam olarak korurlar ve özellikle ihtiyaç duyulduğu an tıbbi bakım için acil tedbirleri alırlar” şek­linde, bu ifade edilmiş olup, cezaevi personelini de kapsamaktadır.
İnfaz kurumlarında mahpusların sağlık sorunları bakımından cezaevi doktorlarının sorumluluğu büyüktür. Nitekim, Uluslararası Cezaevi Sağlık Hizmetleri Konseyi tarafından “Atina Andı” olarak adlandırılan bildiride bu husus ifade edilmiştir.[58]
BM Mahpusların Islahı İçin Temel Prensiplerin 9’uncusuna göre; “Mahpuslar, hukuki durumlarına dayanan bir ayrımcılığa maruz kalmaksı­zın, ülkede sağlanan sağlık hizmetlerine ulaşma hakkına sahiptir.” Tutuk­lular, BM ASK 91’de ki, “Tutukluların yaptıkları başvurunun makul olması ve giderlerini kendilerinin karşılamaları halinde, kendi doktorları ve diş hekimleri tarafından ziyaret ve tedavi edilmelerine izin verilir” kuralı gere­ğince, masrafları kendile­rince karşılanmak suretiyle kendi doktorlarına da tedavi olabilirler.
BM ASK 25/1[59] cezaevi doktoru için üç yönlendirici direktif içermekte­dir; ilk olarak, doktorun nitelikli olması, ikinci olarak, cezaevi doktorunun elinde bütün donanımlara sahip muayene odası ve uygun ilaç bulunmalıdır; son ola­rak ise, doktorun diğer hastalar gibi, mahpusları da tedavi edebilmek için hazır ve uygun olması gereklidir. BM ASK 25/1’in cezaevi doktorunun hastalıktan yakınan tüm mahpusları her gün görmesini belirtmesinin haklı nedenleri var­dır. Çünkü, mahpusların sağlığı, hapsedilme koşulları, kendile­rini yaralayabilmeleri, intihar girişiminde bulunmaları ya da bir diğeri tara­fından saldırıya uğrayabilmeleri nedeniyle, özgür kişilerden daha hassastır.[60]
Hükümlülerin hastalıkları özel bir tedavi kurumuna yatırmayı gerekli kı­labilir. Alman İn. K § 65, böyle bir durumla ilgili gerekli düzenlemeleri içermek­tedir. Eğer, özel bir tedavi kurumuna yatırılması gereksiz görü­nürse, hasta hü­kümlüler ceza infaz kurumunun revirinde tedavi edilirler. Alman İn. K § 65/2, kurum dışındaki hastanenin dikkate alınmasından önce, infaz kurumu içindeki olanakların kullanılması gerektiğini ifade etmektedir.[61]
AİDS konusuna cezaevlerinde özel önem verilmelidir. Mahkûmların çokluğu ve genç mahkûmların varlığı eşcinselliği kolaylaştırmaktadır. Bu­nun yanında, AİDS’in bilinen bulaşma vasıtası olan uyuşturucu kullanı­mının cezaevlerinde yay­gın olduğu da bir gerçektir. Gerçekten de, Nor­veç’te ceza­evlerinde bulunanların %50’sinin uyuşturucu madde kullan­dığı ve Hol­landa’da ise, mahkûmların %30’unun sert uyuşturucu madde kullandığı ve bunların yarısının seropozitif ol­duğu belirtilmekte­dir. AİDS’in yayılmasını önlemek amacıyla bazı ülkelerde, iğne verme ve metadon dağıtma prog­ramları uygulanmaktadır. Buna karşılık diğer bazı ülkeler ise, en küçük miktarda bile olsa uyuşturucu madde bulundurmayı şiddetle cezalandırmak­tadırlar. (20.06.1990 tarih ve 162 sayılı İtalyan Kanunu.) AİDS ile en iyi mücadele aracının cezaevine girişte ve çıkışta virüsün zorunlu olarak aran­ması olduğu ileri sürülmektedir. Ancak bununla ilgili olarak iki farklı uygu­lama bulun­maktadır, İtalya Anayasasının 13’üncü maddesinde ki “şahsi hür­riyete dokunula­maz” kuralına dayana­rak, böyle bir tedbiri reddetmekte ve AİDS’in önlenmesi için acil tedbirler programının 5’inci maddesinde “hiç kimsenin zorla ve rızası dışında tıbbi analizlere ve HIV virüsünün tespitine tâbi kılınamayacağı” beyan edilmekte­dir. Bu nedenle, İtalya cezaevlerindeki nüfusun % 40’ı rızalarıyla bu tes­pite tâbi tutulmaktadır. Buna karşılık Po­lonya’da, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun md. 61’e göre, “mahkûmlar re’sen bu tespite tâbi tutulur­lar ve bu işlem hükümlü cezaevine getirilir geti­rilmez yapılır” denilmek suretiyle, tespite tâbi olma zorun­luluğu kabul edil­miştir.[62]
2.Kanunumuzdaki düzenlemeler
CGTİK’nın 71’inci maddesine göre, hükümlü beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir.
Hükümlü öncelikle kurum revirinde mümkün olmaması hâlinde Dev­let veya Üniversite hastanelerinde mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.
 
N. Hükümlünün beslenmesi (CGTİK md. 72)
1. Genel olarak
Tüm mahpuslara, belirli saatlerde besin değeri olan yeterli miktarda yemek verilerek, içme suyu sağlanmalıdır.
Mahpuslar tarafından yemek üzerinde bir çok şikayete rağmen, bu konu şimdiye kadar mahkemelerce nadir görüşülmüştür. Sınırlı tayin bedeli bakı­mından eyaletlerde birlik olmamakla beraber (Rheinland-Pfalz’da 1997’de günlük 5,50 DM) bir çok kurum mutfağının randımanlı olması dikkat çekici­dir. Kurum yemeklerinin içeriği ve besin değeri doktor tarafın­dan kontrol edilir. Özel beslenme (diyet yemeği), doktor kontrolünde, he­men hemen tüm ceza­evlerinde mevcuttur. Bir kaç cezaevinde yüksek mali­yete rağmen, normal ye­meğin yanında, vejetaryen menusu de sunulmakta­dır. Böylece hükümlüler, kendilerine uygun menüyü seçme hakkına sa­hiptirler.[63]
BM ASK 20[64] ve Avrupa Cezaevi Kuralları 25’de[65] beslenme ve içme suyu­nun teminine ilişkin açık düzenlemeler getirilmiştir.
2. Kanunumuzdaki düzenlemeler
Hükümlülerin beslenmelerine ilişkin temel düzenlemeler CGTİK md. 72’de yer almaktadır.
Hükümlüye, Adalet ve Sağlık bakanlıklarınca birlikte belirlenecek kalori esaslarına göre, hükümlü ve tutukluların yaşları, çalıştıkları işin özel­likleri, dinî ve kültürel gerekleri de göz önünde tutulmak suretiyle, sağlıklı ve güçlü kalmaları için kendilerine nitelik ve nicelik bakımından besleyici, sağ­lık koşullarına uygun, yeterli kaloride ve makul çeşitlilikte besin verilir; içme suyu sağlanır. Hükümlü ve tutuklular, kendilerine verilen günlük besin mad­deleri dışındaki ihtiyaçlarını ceza infaz kurum ve tutukevi kantininden sağ­layabilirler. Kantini bulunmayan kurumlarda bu maddeler, idarenin izin ve kontrolü altında dışardan sağlanabilir. Hasta hükümlü ve tutuklulara kurum hekiminin belirleyeceği besin verilir.
Kurumda annesiyle birlikte kalan çocuklara ve süt emziren annelere durumlarına uygun gıda verilir. (CGTİK md. 72/4.)
V. Hükümlü hakkında uygulanacak iyileştirme programları
A. Genel olarak
Cezaevi makamlarının mahkûmlara insani ve iyi bir şekilde mua­mele etmeleri yeterli değildir. Aynı zamanda mahkûmlara değişme ve ge­lişme fırsatları da vermelidirler. Bunu yapabilmek için önemli ölçüde beceri ve kararlılık gerekir. Cezaevlerinin çoğu toplumun kıyısında kalmış insan­larla doludur. Bir çoğu son derece yoksul çevrelerden ve parçalanmış aile­lerden­dir; önemli bir bölümü işsiz kalmıştır; eğitim düzeylerinin çok düşük olması yüksek bir olasılıktır; bazıları sokaklarda yaşamışlardır ve sosyal çevreleri yoktur. Böyle dezavantajları olan insanların hayat çizgisini değiş­tirmek ko­lay iş değildir.
Cezaevleri mahkûmların durumlarını iyileştirmesine yardımcı olacak yapıcı faaliyetlerden oluşan, tam kapsamlı programların olduğu yerler olma­lıdır. En azından bir mahkûm cezaevinden tahliye edildiğinde cezaevine girdiğinde olduğundan daha kötü durumda olmamalı, tersine cezaevinde geçirdiği dönem sağlığını, zihinsel ve sosyal gücünü koruyup iyileştirmesine yardımcı olmuş olmalıdır.[66],[67]
Yeniden topluma kazandırılmış bir mahkûm cezaevi içinde hayatını başarıyla sürdüren bir mahkûm değil, tahliye edildikten sonra dış dünyada başarılı olan bir mahkumdur. Cezaevi makamlarının Uluslararası Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesinin “doğru yola sokma ve yeniden topluma kazan­dırma” dediği konuya öncelik verebilmesi ancak cezaevi içindeki faaliyetle­rin mahkumlara cezaevi dışında iyi bir şekilde yaşamalarını sağlayacak ye­tenek ve becerileri vermeye yönelik olmasıyla gerçekleşebilir. Bunun için örneğin mahkumların cezaevi içinde yaptıkları işlerin dış dünyadaki iş ola­naklarıyla ilişkili olması gerekir.
Mahkûmların hayatlarını kazanmalarını ve ailelerini geçindirmele­rini sağlayacak becerileri ve kapasiteyi edinmelerine yardımcı olunmalı ve bu yapılırken, iş arayan eski mahkumların dış dünyada karşılaşacağı önyar­gılı yaklaşım da dikkate alınmalıdır.
Mahkûmların cezaevinde bulundukları süre içinde kendilerine tah­liye edildikten sonra yaşayacak bir yer bulunması için yardım edilmesi ve top­luma yeniden kabul edilmelerini sağlayacak bir sosyal yapının oluştu­rulması için düzenlemeler yapılmalıdır.[68]
Cezaevlerindeki faaliyet programlarının amacına ulaşılabilmesi için her mahkûmun mümkün olduğu ölçüde bir birey tanınması gerekir. Her mahkûmun benzer bir eğitim ve gelişme sürecinden geçmesini beklemek yeterli değildir. Böyle bir tutum ne etkili olacak, ne de bir sonuç alınmasını sağlayacaktır. Bazı mahkûmların okuma-yazması yoktur; başka mahkûmlar ise cezaevine girmeden önce öğretmenlik yapmış olabilir. Bazı mahkumlar cezaevine sokaklardan gelir; bazılarının ise güçlü aile bağları ve tahliye edildikten sonra dönebileceği bir işi olabilir. Dolayısıyla, mahkumları yeni­den topluma kazandıracak faaliyetler düzenlenir ve mahkumlar bu faaliyet­lere atanırken her mahkumun kişisel durumu göz önüne alınmalıdır.[69]-[70]
Cezaevine gelen her mahkumun hayatta daha önce bazı deneyimleri olmuştur ve neredeyse her mahkûm bir gün tahliye edilecektir. Bir kimsenin cezaevinde geçireceği dönemden yararlanabilmesi için bu deneyimin tahliye edildikten sonra kendisini bekleyen deneyimlerle ilişkilendirilmesi gerekir. Bu amaca ulaşmanın en iyi yolu mahkumun cezaevindeki çeşitli olanaklar­dan nasıl faydalanabileceği konusunda bir plân yapmaktır. Mahkumlara hem boş durumlarını önleyecek, hem de bir amaca hizmet edecek işler verilmeli­dir. İster tarım işleri, ister mahkumlara okuma-yazma öğretmek, ister de kültür ve sanatla ilgili programlar olsun, bütün faaliyetler mahkumların du­rumunun kötüye gitmesini önleyecek ve tahliye edildikten sonra işlerine yarayacak yeni beceriler kazanmalarını sağlayacak şekilde düzenlenmeli­dir.[71] Kısa süreli cezalara çarptırılmış mahkumların yararlı faaliyetlere başla­maya vakti olmayabilir. Böyle mahkumların durumunda aileleriyle ve dış dünyayla ilişkilerini korumaya öncelik verilecektir.
Tahliye edildikten sonra hayatını kazanmanın bir yolunu bulmak bir mahkumun topluma yeniden katılmasına ilişkin en önemli öğedir. Bir çok mahkûm için cezaevinde geçirdikleri dönem hayatlarında ilk kez iş beceri­leri geliştirme ve düzenli olarak çalışma fırsatı buldukları dönemdir. Mah­kumları çalıştırmanın ana amacı cezaevi yönetimine para sağlamak ya da hükümetin başka bölümleri için fabrikalar işletmek değil, mahkumları tah­liye edildikten sonra normal bir hayat sürmeye hazırlamaktır.[72]
İş bulmanın topluma yeniden katılmanın yalnızca bir boyutu olduğu unutulmamalıdır. Bu alanda tam bir girişim topluma dönmek için gerekli olan bütün becerilerin geliştirilmesini içerir, değişik toplumlarda da değişik becerilere ihtiyaç vardır.[73]
 
 
B. İyileştirme ve eğitim programları
1. İyileştirme programlarının belirlenmesi
Hükümlünün geçmişi, suçluluk nedenleri, suç sicili, fizik yeteneği ve ruhsal yapısı, kişisel doğası, arz edebileceği tehlike halleri, hapis cezasının süresi, salıverildikten sonraki beklentisi dikkate alınarak, toplumun hukuka uygun hareket eden ve üretken üyesi olarak yaşamını sürdürmesini sağlaya­cak ve bireysel ihtiyaçlarına uygun bir biçimde iyileştirme programları uy­gulanacağı, bu programların hazırlanması ve uygulanması amacıyla ceza infaz kurumlarında eğitim ve psiko-sosyal hizmet servisleri oluşturulacağı hükme bağlanmıştır. (CGTİK md. 73.)
2. Eğitim programları
Ceza infaz kurumlarında bulunduğu süre içinde hükümlüye, kişili­ğini geliştirecek, eğitimini güçlendirecek, yeni beceriler elde etmesini, suç işleme eğilimini yok etmeyi sağlayacak ve salıverilme sonrasına hazırlayacak prog­ramlar uygulanacağı, hükümlünün yaş, ceza süresi ve yeteneklerine öncelik verilerek ekonomik ve kültür durumuna uygun biçimde düzenlenen eğitim programlarının; temel eğiti, orta ve yüksek öğretim, meslek eğitimi, din eği­timi, kütüphane ve psiko-sosyal hizmet konularını kapsayacağı belir­tilmiştir. (CGTİK md. 75.)[74]
3. Öğretimden yararlanma
Hükümlülerin örgün ve yaygın eğitimden yararlanmaları imkanı geti­rilmiştir. (CGTİK md. 76.)
C. Hükümlüyü ziyaret
Kanunun 83, 84 ve 85’inci maddelerinde, hükümlüyü ziyaret edecek kişi veya heyetler belirtilmiştir.
Kanunun 86’ncı maddesinde, kurum görevlileri ve dış güvenlik görev­lileri dahil olmak üzere, sıfat ve görevi ne olursa olsun, ceza infaz ku­rumla­rına girenlerin duyarlı kapıdan geçmek zorunda oldukları, bu kişilerin üstle­rinin metal dedektörle aranacağı, eşyalarının x-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirileceği, ayrıca şüphe hâlinde elle ara­nacağı, bu cihazların bulunmadığı yerlerde arama ve kontrollerin elle yapı­lacağı, ancak milletvekilleri, mülkî amirler, hâkim, Cumhuriyet savcıları ve bu sınıftan sayılanlar, avukatlar, noterler, ceza infaz kurumları ve tutukevleri kontro­lörleri, izleme kurulu başkan ve üyeleri, uluslararası sözleşmelerle yetkileri tanınmış kişi ve kuruluşların temsilcileri, ceza infaz kurumu ve tutukevi koruma birlik komutanı ile kurum müdürünün üstlerinin ağır cezayı gerekti­ren suçüstü hâlleri dışında elle aranamayacağı, duyarlı kapı cihazının ikazı­nın sürmesi hâlinde bu kişilerin ancak, elle aramayı kabul ettikleri tak­dirde kuruma girebilecekleri hükme bağlanmıştır.
D. Hükümlünün izinleri
Yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında bulunanlar dışındaki hü­kümlülere izin verilebileceği ve izinde geçen sürelerin hükümlülükte geçmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.
1. Mazeret izni
Kanunun 94’üncü maddesinin birinci fıkrasında, hükümlüye verile­cek olan mazeret izni düzenlenmiş ve buna göre, hükümlülük süresinin beşte birini iyi hâlle geçirmiş olan hükümlünün isteği ile,
a. Ana, baba, eş, kardeş veya çocuğunun ölümü nedeniyle ceza infaz kurumu en üst amirinin önerisi ve Cumhuriyet başsavcılığının onayı ile,
b. Yukarıdaki sayılan yakınlarından birisinin yaşamsal tehlike oluştu­racak önemli ve ağır sağlık hâllerinin veya deprem, su baskını, yangın gibi felâketler nedeniyle zarara uğradıklarının belgelendirilmesi koşuluyla kurum en üst amirinin görüşü, Cumhuriyet başsavcılığının önerisi ve Adalet Ba­kanlığının onayı ile,
Yol dışında on güne kadar mazeret izni verilebileceği, ikinci fıkra­sında ise yeni bir izin türü olarak, tehlikeli hükümlüler hariç olmak üzere, hükümlünün, infaz kurumunun bulunduğu yerde olmak ve dış güvenlik gö­revlisinin refakatinde bulunmak şartıyla, talebi ve Cumhuriyet başsavcısının onayı ile ana, baba, eş, kardeş ve çocuk cenazesine katılmasına izin verile­bileceği hükme bağlanmıştır.
2. Özel izin
Açık ceza infaz kurumlarında bulunanlarla kapalı ceza infaz kuru­munda olup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazananlara, ai­leleriyle bağlarını sürdürmelerini veya güçlendirmelerini ve dış dünyaya uyumlarını sağlamak amacıyla kurum en üst amirinin önerisi ve Cumhuriyet başsavcılığının onayı ile yılda en çok üç kez olmak üzere her defasında yol hariç üç güne kadar izin verilebileceği hükme bağlanmıştır. (md. 95.)
3. İş arama izni
Kanunun 96’ncı maddesinde ise iş arama izni düzenlenmiş ve ceza in­faz kurumlarında hükümlülük sürelerinin en az altı ayını kesintisiz geçir­miş ve koşullu salıverilmelerine bir ay kalmış hükümlülere olağan yaşantıla­rına döndüklerinde uyum sorunu ile karşılaşmamaları ve iş bulma olanakları sağlanmak üzere kurum en üst amirinin önerisi ve Cumhuriyet başsavcılığı­nın onayı ile çalışma günleri içinde sekiz saate kadar izin verilebileceği hükmü getirilmiştir. (md. 96.)
E. Beden eğitimi ve boş zaman etkinlikleri
1. Genel olarak
Bunun eğlence ve sporu düzenleyen BM ASK 21 ile yakından iliş­kisi vardır.[75] Bu özellikle, genç mahpusların kısmen fiziksel olarak gelişme­leri ve kısmen de egzersizlerin içlerindeki öfkeyi azaltmanın ve büyük oranda ruhsal ve fiziksel enerjilerinin fazlasını dışa vurmalarının önemli bir yolu olması bakımından önemlidir. BM ASK 39’da,[76] mahpusların gazete, dergi okumaları, radyo dinlemeleri gibi yollar ile medya iletişimi düzenlen­miştir. Bunlar da boş zaman değerlendirmeyi düzenlemiştir.
Avrupa Cezaevi Kuralları ise, 83-86 arasında, ayrıntılı şekilde, be­den eğitimi, spor ve boş zaman değerlendirmeyi düzenlemiştir.[77]
Alman İnfaz Kanununda, boş zamana ilişkin çok ayrıntılı hükümler vardır. Çalışma zamanının ve boş zaman esnasının birlikte geçirilmesi, eğer hükümlüler onaylarsa, fakat ayrıca infaz kurumunun güvenliği ve düzeni açısından gerekliyse veya diğer hükümlüler üzerine zarar verici etkiden kor­kuluyorsa, sınırlanabilir (§ 17/3). Hükümlülerin birlikte çalışmalarına rağ­men, boş zamanın tamamen veya kısmen birlikte veya yalnız geçirip geçir­meyeceğine hükümlü kendisi karar verir.[78]
2. Kanunumuzdaki düzenlemeler
a. Beden eğitimi (CGTİK md. 87)
Hükümlülerin spor ve beden eğitimi olanaklarından yararlanması CGTİK md. 87’de düzenlenmiştir.
Maddeyle hükümlünün toplumsal, ruhsal ve bedensel gelişmelerini sağlamak amacıyla, fiziksel ve ruhsal sağlık durumlarının elverdiği ölçüde spor, beden eğitimi ve eğlendirici etkinliklere katılmasına müsaade oluna­cağı ve olanaklar ölçüsünde yer ve araç sağlanacağı, açık havada çalışmayan veya kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüye hava koşullarının elverdiği ölçüde günde en az bir saat açık havada geçirmek olanağının veri­leceği, kurum dışındaki etkinliklerden ise sadece açık ceza infaz kurumları ile çocuk ve küçük eğitimevlerinde bulunan hükümlülerin yararlandırılacağı belirtilmiştir.
 
b. Kütüphane ve kurslardan yararlanma (CGTİK md. 88)
Kanunları ihlal etmiş olan kişilerin, bu eylemleri nedeniyle belli bir süre için ceza infaz kurumlarına alınarak özgürlüklerinden mahrum bırakıl­ması onların yaşamsal haklarını ortadan kaldırmayı gerektirmez. Ceza ve infaz hukukunda temel ilke öç alma veya kişiliği yok etme değil aksine iyi­leştirme ve topluma yeniden kazandırmadır. İyileştirme ise, hükümlülerin sosyalleşmelerini cesaretlendirip, yeniden suç işlemeden yaşamlarını sür­dürme yeteneklerinin kazanılması doğrultusunda bütün etkinlikleri içer­mektedir. Bu kapsamda ceza infaz kurumlarının fizik ve psikolojik yönden hükümlüler üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin giderilmesi için hükümlüle­rin tiyatro, müzik, resim, folklor, lisan ve benzeri konularda kurum yöneti­mince düzenlenen sosyal ve kültürel özellik taşıyan kurslara katılabilecekleri gibi kütüphaneden yararlanabilecekleri maddede belirtilmiştir. Bu konudaki programlar uzmanların önerileri ve hükümlünün talepleri de dikkate alınarak kurum yönetimince belirlenecektir. Hükümlülerin pratik bilgi ve becerileri­nin artırılması, kendilerine güven duymalarının ve geleceğe ümitle bakmala­rının sağlanması amacıyla getirilen bu düzenleme ile Avrupa Bakanlar Ko­mitesinin üye devletlere Avrupa Cezaevi Kuralları hakkındaki R (87) 3 sa­yılı tavsiye kararlarına uyum sağlanmıştır.

 

[1] Demirtaş, Timur, “İnfaz Hukuku”, Seçkin, Ankara 2003, s. 199.
[2] Demirtaş, s. 201
 
[3] Coyle, Andrew, “Cezaevi Yönetimine İnsan Haklarını Göz Önüne Alan Bir Yaklaşım”, İnternational Centre For Prison Studies, London 2002, s. 31.
Mahkeme Magadan’daki Alıkoyma Merkezinde Bay Kalaşikov’un her mahkûma yalnızca 0,9 metrekareyle 1,9 metre kare arasında yer düşen bir hücrede hapsedildiğini saptamıştır. Bu aşırı yer darlığı nedeniyle mahkûmların ancak sırayla uyumaları mümkün olmuştur. Hücrede ışık sürekli olarak açık tutulmuş ve çok sayıdaki mahkûm nedeniyle gürültü hiç kesilmemiştir. Bu koşullar uykudan mahrum kalınmasına yol açmıştır. Mahkeme aynı zamanda havalandırmanın yetersiz olduğunu ve mahkumlara hücrede sigara içme izni verildiğini, hücrede haşeret bulunduğunu, hücrenin ve tuvalet bölgesinin pis olduklarını ve Valeri Kalaşnikov’un cilt hastalıkları ve mantar kaptığını göz önüne alınmıştır. Bay Kalaşnikov’un bazen frengili ve veremli kimselerle aynı hücrede alıkonulması mahkeme tarafından son derece endişelendirici bulunmuştur.
 Mahkeme 2002 yılında verdiği kararda aynı zamanda yakın geçmişte Magadan Alıkoyma Merkezindeki koşulların önemli ölçüde düzeldiğini ve Rus makamlarının kasıtlı olarak Bay Kalaşnikov’u aşağılamak ve küçültmek amacıyla hareket etmediklerini kabul etmiştir. Coyle, s. 21.
[4] Coyle, s. 33.
[5] Uluslararası Medenî ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, md. 10.
Özgürlüğü elinden alınmış bütün kimselere insanî bir şekilde ve insan olarak sahip oldukları saygıdeğerlik göz önüne alınarak muamele edilecektir.
Mahkumlara uygulanacak Muameleye İlişkin Temel İlkeler, İlke 1:
Bütün mahkûmlara insan olarak sahip oldukları saygıdeğerlik ve değer göz önüne alınarak muamele edilecektir.
Herhangi bir şekilde Tutuklu ya da Hapiste Olan Bütün Kimselerin Korunmasına İlişkin İlkeler Demeti, İlke 1:
Herhangi bir şekilde tutuklu ya da hapiste olan bütün kimselere insanî bir şekilde ve insan olarak sahip oldukları saygıdeğerlik göz önüne alınarak muamele edilecektir.
Afrika İnsan ve Halk Hakları Bildirgesi, md. 5:
Her bireyin insan olarak sahip olduğu saygıdeğerliğin göz önünde bulundurulmasına ve yasal statüsünün tanınmasına hakkı vardır.
Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi, md. 5 (2):
Özgürlüğü elinden alınmış bütün kimselere insan olarak sahip oldukları saygıdeğerlik göz önüne alınarak muamele edilecektir.
[6] Coyle, s. 34.
[7] İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, md. 5:
 Hiç kimse işkenceye ya da zulme, insanlıkdışı ya da aşağılayıcı bir muameleye ya da cezaya maruz bırakılamaz.
 İşkencenin ve Başka Zulüm, İnsanlıkdışı ya da Aşağılayıcı Uygulama ve Cezaların Önlenmesine İlişkin Sözleşme md. 1.1:
 “İşkence” bir kimseye, söz konusu kimseyi ya da bir üçüncü şahsı bilgi vermeye ya da bir suçu itiraf etmeye zorlamak, söz konusu kimseyi kendisinin veya bir üçüncü şahsın işlemiş olduğu ya da işlediğinden şüphelenilen bir fiilden dolayı cezalandırmak, söz konusu kimseyi veya bir üçüncü şahsı korkutmak ya da zorlamak veya herhangi bir şekilde ayırımcılığa dayanan bir nedenle, kasıtlı olarak ve bir resmî görevli ya da resmî görev yapmakta olan herhangi bir başka şahıs marifetiyle veya bunların kabul ya da izniyle ağır bedensel veya ruhsal acıların verilmesidir. Yasal uygulamaların içereceği ya da neden olacağı herhangi bir acı bu kapsama girmez.
İşkencenin ve Başka Zulüm, İnsanlıkdışı ya da Aşağılayıcı Uygulama ve Cezaların Önlenmesine İlişkin Sözleşme Md. 2;
1. Taraf devlet yönetimi altında bulunan bütün bölgelerde işkencenin önlenmesi için etkili yasal, idarî, adlî ve başka tür önlemler alacaktır.
2. Savaş ya da savaş olasılığı, ülke içinde siyasi karışıklık ve başka acil durumlar da dahil olmak üzere, hiçbir olağanüstü durum işkenceyi haklı kılan bir neden olarak öne sürülmeyecektir.
3. Bir üstten ya da resmî makamdan emir alınmış olması işkenceyi haklı kılan bir neden olarak öne sürülmeyecektir.
İşkencenin ve Başka Zulüm, İnsanlıkdışı ya da Ağırlayıcı Uygulama ve Cezaların Önlenmesine İlişkin Sözleşme md. 10:
Taraflar devlet işkence yasağı konusunda eğitim ve bilginin sivil ve askeri yürütme görevlilerine, sağlık personeline, resmî görevlilere ve herhangi bir şekilde tutuklanmış, alıkonulmuş ya da hapsedilmiş herhangi bir kimsenin alıkonulmasına, sorgulanmasına ya da kimseyle başka herkese verilecek eğitimin bir parçası olmasını sağlayacaktır.
Yürütmenin Görevleri Tüzüğü madde 3:
Yürütme görevlileri kaba kuvvete ancak mutlak olarak gerekli olduğu durumlarda ve bu durumlarda bile ancak görevlerini yerine getirebilmeleri için gerekli olduğu ölçüde başvurulabilirler.
[8]ABD Yüksek Mahkemesi “cezaevlerinde saldırıya uğramak mahkûmların topluma karşı işledikleri suçlardan dolayı çekmek zorunda oldukları cezanın bir parçası olarak görülemez” şeklinde bir karar vermiştir. Dolayısıyla, Senato, yalnız cezaevlerinde ırza geçmeyi önlemeye ve cezalandırmaya çalışmakla kalmayıp ırza geçme olaylarının yaygın olduğu cezaevlerini belirlemeye de çalışan yeni bir yasa tasarısını (2002 tarihli Cezaevlerinde Irza Geçmeyi Önleme Yasası) tartışmaktadır. Coyle, s. 34.
[9] Kural 93. Tutukluların savunmalarını hazırlayabilmeleri için ücretsiz adlî yardım almak üzere başvurmalarına, savunmaları konusunda görüşmek üzere avukatlar tarafından ziyaret edilmelerine imkân tanınır. Bu amaçlar için, tutuklunun istemesi hâlinde kendisine yazılı materyaller sağlanır. Hükümlüler ile avukatlar arasındaki görüşmeler gözle izlenebilir, ancak polis veya kurum personeli onları dinleyemez.
[10] Demirbaş, s. 338.
[11] Demirbaş, s. 338.
[12] Demirbaş, s. 339.
[13] Coyle, s. 90.
[14] BM ASK 78’de “Mahpusların ruhsal ve fiziksel sağlıkları için her kurumda eğlen-dirici ve kültürel faaliyetler düzenlenir.”
[15] Demirbaş, s. 265.
 
[16] Demirbaş, s. 219.
[17] Demirbaş, s. 219.
[18] Kural 9. 1. Geceleme yeri tek tek hücreler ya da odalarsa, her tutuklu geceleri kendi başına bir hücre ya da odada kalmalıdır. Geçici sıkışıklık gibi özel nedenlerden ötürü merkez cezaevi yönetiminin bu kurallardan ayrılmak zorunda kaldığı durumlarda, iki tutuklunun bir hücre ya da odada kalmaması sağlanmaya çalışılmalıdır.
2. Koğuş kullanıldığında, bu koğuşlarda birbiriyle iyi geçinebilecek biçimde özenle seçilmiş tutukluların kalması sağlanmalıdır. Kurumun niteliğine uygun olarak geceleri düzenli gözetim yapılmalıdır. (Bk. Muzaffer, Sencer, “Belgelerle İnsan Hakları”, İstanbul 1988, s. 171).
[19] Kural 14. 1. Mahpuslar, diğerleriyle kalmanın yararlı olduğunun düşünüldüğü haller dışında, kural olarak geceleri tek kişilik odalarda kalırlar.
2. Koğuş sisteminin uygulandığı durumda, bu koşullar altında birbirleri ile iyi ilişkiler kurulabilecek kişiler bir arada bulundurulmalıdır. Kurumlarda tabiatı gereği geceleri gözetim sağlanacaktır.
[20] Coyle, s. 45.
[21] Coyle, s. 45.
[22] Demirbaş, s. 224.
[23] Demirbaş, s .225.
[24] Demirbaş, s. 228.
[25] Kural 37. Gerekli denetimler yapılmak suretiyle, mahpusların düzenli aralıklarla aileleri ve yakın arkadaşları ile gerek yazışma ve gerekse ziyaret edilme biçiminden olsun iletişim kurmalarına izin verilir.
[26] Kural 43. 1. Mahpusların aileleri ve tretman, kurum güvenliği ve düzeninin gereklerine tâbi olarak, kişiler veya dışarıdaki kuruluşların temsilcileri ile haberleşmesine ve bu kişilerin mümkün olan sıklıkta ziyaretçi kabul etmelerine izin verilmelidir.
2. Dış dünya ile teması teşvik etmek için bu kuralların IV. Kısmında yer alan tretman hedefleri ile uyarlık içinde cezaevi izin sistemine yer verilecektir.
[27] Demirbaş, s. 230.
[28] Coyle, s.100.
[29] Coyle, s. 101.
[30] Coyle, s. 101.
[31] Mahkumlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgari Kurallar, Kural 39: Mahkumların gazete ve dergi ya da cezaevi içinde çıkarılan yayınları okuyarak, radyo ya da konferans dinleyerek veya cezaevi yönetiminin izin vereceği ve denetimi altında tutacağı başka yöntemlerle dış dünyadaki önemli gelişmelerden haberdar olması sağlanacaktır.
[32] Malawi’de sivil toplum kuruluşları hesabına çalışan hukuk işleri görevlileri cezaevlerini ziyaret ederek mahkumlara hukukî konularda bilgi vermektedir. Bu görevliler böyle ziyaretler için geldiklerinde ülkede yayınlanan başlıca gazeteleri de getirmekte olup bunlar mahkumların ve personelin okunması için bahçelere asılmaktadır. Coyle, s. 102.
[33] Coyle, s.100.
[34] Demirbaş, s. 232.
[35] Demirbaş, s. 232.
[36] Demirbaş, s. 233.
[37] Demirbaş, s. 233.
[38] Demirbaş, s. 231.
[39] Demirbaş, s. 234.
[40] Coyle, s. 47.
[41] Coyle, s. 48.
[42] Coyle, s. 48.
[43] Kural 41.1. Kurumda aynı dine mensup yeteri kadar mahpusun bulunması hâlinde bir din görevlisi atanır veya seçimi onaylanır. Mahpusların sayısının gerektirmesi ve şartların imkân vermesi hâlinde, din görevlisinin tam gün çalışması sağlanır.
2. Birinci fıkraya göre atanan veya onaylanan din görevlisinin düzenli hizmetleri yerine getirmesine ve uygun zamanlarda kendi dinindeki mahpuslarla baş başa görüşmesine izin verilir.
3. Bir mahpusun din görevlisi ile görüşme talebi reddedilmez. Diğer yandan bir mahpusun din görevlisinin ziyaret etme isteğine karşı çıkması hâlinde, mahpusun bu tutumuna tam olarak saygı gösterilir.
Kural 42. Şartlar elverdiği ölçüde her mahpusun kurumda verilen din hizmetlerine katılması ve mensubu bulunduğu mezhebin gerekleri ve ibadeti ile ilgili dinsel kitapları bulundurması sağlanarak, dinsel ihtiyaçlarını karşılamasına izin verilir.
[44] Kural 46. Her mahpusun, kurumda düzenlenen ayin ve toplantılara katılarak ve gerekli kitapları veya risaleleri elde ederek, dinî, ruhi ve manevi yaşamın gereklerini yerine getirebilmesine, olanaklar ölçüsünde izin verilmelidir.
 Kural 47. 1. Kurumda aynı dine mensup yeter sayıda mahpus bulunduğunda, o dinin yetkili bir temsilcisi tayin ve kabul edilmelidir. Mahpus sayısı haklı gösterdiği ve koşullar elverdiğinde bu düzenleme tam gün çalışma esasına dayatılmalıdır.
2. Birinci paragraf gereğince tayin veya kabul olunan yetkili bir temsilcinin muntazaman dinî ayinler ve faaliyetler düzenlemesine ve uygun zamanlarda kendi dindarlarını özel olarak ziyaret etmesine izin verilmelidir.
3. Herhangi bir dinin yetkili bir temsilcisi ile temas hiçbir mahpustan esirgenmemelidir. Mahpus herhangi bir din temsilcisinin ziyaretini istemediğinde, mahpusun onu reddetmesine izin verilmemelidir.
[45] Demirbaş, s. 259.
[46] Coyle, s. 49.
[47] Coyle, s. 49.
[48] Coyle, s. 50.
[49] Coyle, s. 51.
[50] Coyle, s. 52.
[51] Coyle, s. 52.
 
[52] Coyle, s. 52-53.
[53] Coyle, s. 52-53.
[54] Demirbaş, s. 260.
[55] Demirbaş, s. 260 .
[56] Kural 22. a. Her kurumda, biraz psikiyatri bilgisine de sahip en az bir nitelikli sağlık görevlisi hizmet verir. Kurumdaki sağlık hizmetleri, toplumun veya ulusun genel sağlık yönetimiyle yakın ilişki içinde düzenlenir. Kurumdaki sağlık hizmetleri, psikiyatrik teşhisi ve uygun vakalarda zihin­sel anormalileri tedavi etmeye imkan verecek şekilde düzenlenir.
b. Durumu özel bir tedaviyi gerekli kılan hasta mahpuslar, uzmanlaşmış kurumlara veya sivilhastanelere sevk edilirler. Hastane hizmetlerinin kurum içinde verilmesi halinde, bunların araçları, donanımları ve ilaç stoklarının hasta mahpusların tıbbi bakım tedavilerini karşılaya­bilecek uygunlukta olur ve buralarda uygun eğitim görmüş görevliler bulunur.
c. Her mahpusa, nitelikli diş sağlığı görevlisinin hizmetinden yararlanma imkanı verilir.
[57] Kural 26. a. Her kurumda en azından vasıflı bir genel pratisyen hizmet etmelidir. Tıbbi hiz­metler, toplum veya ulusun genel sağlık idaresi ile yakın ilişki içerisinde örgütlenmelidir. Bu hiz­metler, teşhis ve uygun vakalarda akıl hastalarının tretmanı için bir psikiyatri servisi içermelidir.
b. Uzman tedavisi gerektiren hasta mahpuslar ihtisas kurumlarına veya genel hastanelere gönderilecektir. Hastane olanaklarının bir kurumda sağlanması halinde hasta mahpusların tıbbi bakım ve tretmanlar için uygun alet, teçhizat ve ilaç sağlanacak ve yeterince eğitilmiş görevlilerin yer aldığı bir kadro bulundurulacaktır.
c. Her mahpus diplomalı bir dişçinin bakımından yararlanabilmelidir.
[58] “Biz, cezaevi kuruluşlarında çalışan sağlık profesyonelleri, 10 Eylül 1979 tarihinde Atina'da buluştuk. Hipokrat yemininin ruhuna bağlı kalarak, ceza­evlerinde her ne sebeple olursa olsun hapsedilmiş kimselere, önyargısız ve meslek etiğimizin kapsamı dahilinde olabilecek en iyi sağlık bakımını sağlama­ya söz veriyoruz. Mümkün olan en iyi sağlık bakımını almanın hapsedilmiş bireylerin hakkı olduğunu kabul ediyoruz.
a. Herhangi fiziksel bir cezaya izin vermek ya da onaylamaktan kaçınmaya,
b. İşkencenin hiçbir türüne katılmamaya,
c. Hapsedilmiş kişilere bilgi verilip rızaları alınmadıkça, üzerlerinde insan deneyleri yapmamaya,
d. Hapsedilmiş hastalarla mesleki ilişkilerimiz sırasında öğrendiğimiz her türlü bilginin gizliliğine saygı göstermeye,
e. Tıbbi hükümlerimizin hastalarımızın gereksinimlerini temel alacağına ve her türlü tıp dışı mülahazanın üzerinde olacağına söz veriyoruz."
 
[59] Kural 25. a. Sağlık görevlisi, mahpusların fiziksel ve ruhsal sağlıklarının bakımını yapar ve bütün hasta mahpusları, hastalıktan şikayet edenleri ve sağlığı bakımından özel olarak dikkat çekenleri her gün görür.
b. Sağlık görevlisi, mahpusluğun devamı veya mahpusluk şartlarından biri nedeniyle bir mah­pusun fiziksel veya ruhsal sağlığının kötü biçimde etkilenmiş olduğu ya da ileride etkilene­ceği sonucuna ulaşması halinde durumu kurum yöneticisine bildirir.
[60] Demirbaş, s. 262
[61] Demirbaş, s. 262
[62] Demirbaş, s. 262-263.
[63] Demirbaş, s. 226.
[64] Kural 20. a. İdare tarafından her mahpusa, sağlık ve zindelik için yeterli ölçüde besin değerine sahip, iyi kaliteli, iyi hazırlanan ve servisi iyi yapılan yiyecek belli saatlerde temin edilir.
b. Her mahpusun ihtiyacı olan her an içebileceği içme suyu bulundurulur.
[65] Kural 25. a. İdare, sağlık yetkililerince saptanan standartlara göre mahpusları, normal zaman­larda uygun bir biçimde hazırlanan ve verilen, nitelik ve nicelik olarak dietik ve modern hijyen standartlarına uyan ve onların yaş, sağlık, çalıştıkları işin tabiatı ve mümkün olduğunda dini ve kültürel gerekleri gözönünde tutarak beslemelidir.
b. Her mahpusa içme suyu sağlanmalıdır.
[66] Coyle, s. 83.
[67] Uluslararası Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi, Md. 10 (3).
Cezaevi sisteminde mahkûmlara uygulanacak muamele temelde kendilerini doğru yola sokma ve yeniden topluma kazandırma amacını güdecektir.
Mahkûmlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgarî Kurallar, Kural 65-66.
65. Hapis cezasına ya da benzerî bir cezaya çarptırılmış mahkûmlara uygulanacak muamele, cezanın süresinin elverdiği ölçüde, mahkûmda tahliye edildikten sonra yasalara uyan ve kendi ihtiyaçlarını kendi karşılayabilen bir yurttaş olarak yaşama isteği uyandırmak ve bu isteği gerçekleştirebilecek durumda olmasını sağlamak amacını güdecektir. Bu muamele mahkûmların kendilerine saygı duymalarını sağlayacak ve sorumluluk duygularını geliştirecek şekilde olacaktır.
66. (1) Bu amaca ulaşmak için bütün uygun yollara başvurulacak ve söz konusu yollara, mahkûmun kişisel gereksinimlerine bağlı olarak, dinsel yardımın mümkün olduğu ülkelerde bu tür yardım, akademik eğitim, mesleki yönlendirme ve eğitim, sosyal görevlerinin mahkûmla ilgilenmesi, mahkûma iş verilmesi, bedeninin geliştirilmesi ve ahlâki karakterinin güçlendirilmesi dahil olacaktır. Bu yollara başvurulurken mahkûmun sosyal geçmişi ve sabıka hayatı, bedensel ve zihinsel güç ve yetenekleri, kişisel karakteri, cezasının süresi ve tahliye edildikten sonra kendisini bekleyen olanaklar göz önüne alınacaktır.
 (2) Cezasının uzunluğu böyle bir uygulama için yeterli olan her mahkuma ilişkin olarak, mahkumun cezaevine kabulünden sonra mümkün olan en kısa süre içinde cezaevi müdürüne yukarıdaki paragrafta belirtilen bütün konular hakkında kapsamlı raporlar verilecektir. Bu raporlara her zaman cezaevi doktorunun mahkumun fiziksel ve ruhsal durumu hakkında vereceği bir rapor dahil olacak ve doktor mümkün olan her durumda psikiyatri alanında eğitim görmüş olacaktır.
(3) Raporlar ve konuya ilişkin başka belgeler özel bir dosyaya konulacaktır. Bu dosya güncelleştirilmiş durumda tutulacak ve mahkumdan sorumlu personelin gerektiğinde dosyaya başvurmasına izin verecek bir güvenlik sınıflandırmasına tâbi olacaktır.
[68] Coyle, s. 84.
[69] Coyle, s. 85.
[70] Mahkumlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgarî Kurallar, Kural 67-69.
67. Sınıflandırmanın amaçları şunlar olacaktır.
(a) Sabıka alanındaki geçmişleri ya da kötü karakterleri nedeniyle kötü bir etkisinin olması muhtemel olan mahkumların diğer mahkumlardan ayrılması;
(b) Mahkumların, yeniden topluma kazandırılmalarının kolaylaştırılması için değişik sınıflara ayrılması.
 68. Değişik sınıflardaki mahkumlar, böyle bir uygulamanın mümkün olduğu ölçüde, değişik cezaevlerine ya da aynı cezaevi içinde değişik bölümlere verilecektir.
69. Cezaevine kabul süreci tamamlandıktan ve cezasının uzunluğu böyle bir uygulama için uygun olan her mahkûm için bir kişilik incelemesi yapıldıktan sonra mümkün olan en kısa süre içinde mahkumun özel gereksinimlerine, kapasitelerine ve eğilimlerine uyan bir program düzenlenecektir.
[71] Coyle, s. 85.
[72] Coyle, s. 85.
[73] Coyle, s. 85.
[74] Uluslararası belgelerin belirttikleri  İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, md. 26,
(1) Herkesin eğitim görmeye hakkı vardır.
(2) Eğitim İnsan kişiliğinin tümüne yönelik olacak, insan haklarını ve temel özgürlüklere saygıyı artırma amacını güdecektir.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, md. 27,
(1) Herkes toplumun kültür hayatına serbestçe katılma, sanatlardan zevk alma, bilim alanındaki ilerleme ve geliştirmelerden yararlanma hakkına sahiptir.
Mahkumlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Temel İlkeler, İlke 6
Bütün mahkumların bir insan olarak kimliklerinin bütünüyle gelişmesine yönelik kültür ve eğitim faaliyetlerine katılmaya hakkı olacaktır.
Mahkumlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Kurallar, Kural 77
(1) Eğitimden yararlanabilecek bütün mahkumların eğitilmesi için gerekli düzenlemeler yapılacaktır. Dinî eğitimin mümkün olduğu ülkelerde buna dinî eğitim de dahil olacaktır. Okuma-yazması olmayanlar ve genç mahkumlar için eğitim zorunlu olacak, cezaevi yönetimi bu kimselere özel bir ilgi gösterecektir.
(2) Mahkumların eğitimi, mümkün olduğu ölçüde, ülkedeki genel eğitim sistemini izleyecek ve böylelikle, tahliye edildikten sonra kolaylıkla eğitimlerine devam edebilmeleri mümkün olacaktır.
Mahkumlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgarî Kurallar, Kural 78
Mahkumların beden ve ruh sağlığının korunması amacıyla bütün cezaevlerinde eğlenme/dinlenme faaliyetleri ve kültürel faaliyetler olacaktır.
Mahkumlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgarî Kurallar, Kural 40
Her cezaevinde her sınıftan mahkumun kullanabileceği bir kitaplık olacak, bu kitaplıkta hem eğlendirici, hem de eğitici yapıtlardan yeterli sayıda bulunacak ve mahkumlar kitaplığı kullanmaya teşvik edilecektir.
[75] Kural 21. 1. Dışarıda çalıştırılmayan her mahpusun, hava koşulları müsaade ettiği zaman günde en az bir saat açık havada uygun bir biçimde egzersiz yapmasına olanak tanınır.
2. Genç mahpuslarla, yaş ve fizik durumu itibariyle uygun olan diğer mahpuslara, egzersiz süreleri içinde fiziksel ve eğlenmeye yönelik eğitim verilir. Bunun için kendilerine yer tesis edilir ve araç sağlanır.
[76] Kural 39. Mahpusların gazete, dergi veya kurumların özel yayınlarını okumaları, radyo dinlenmeleri, konferansları veya kurum idaresinin çıkardığı veya denetlediği benzeri araçları izlemeleri sağlanarak, önemli haberler hakkında düzenli olarak bilgi sahibi olmaları sağlanır.
[77] Kural 83. Beden sağlığı, yeterli idman ve eğlendirici fırsatlar sağlayıcı faaliyetlerin uygun olarak düzenlenmesinin fiziki ve akıl sağlığı için taşıdığı önem cezaevi rejimlerince tanınmalıdır.
Kural 84. Uygun olarak düzenlenen beden eğitimi, spor ve diğer eğlendirici faaliyetler, tretman hedefleri ve eğitim rejimi çerçevesinde ele alınmalıdır. Bu sonuç için, alan, tesisler ve malzeme sağlanmalıdır.
Kural 85. Bu programlara katılan mahpusların fiziki olarak bunu yapmaya müsait oldukları cezaevi idarelerince saptanmalıdır. İyileştirici beden eğitimi ve terapiye ihtiyaç duyan mahpuslar için tıbbî direktif alanında özel düzenlemeler yapılmalıdır.
Kural 86. Açık havada çalışmayan veya açık cezaevinde bulunmayan her mahpus, hava elverişli ise açık havada ve günde en aşağı bir saat hava değişikliklerinden korunmuş olarak gezebilmeli veya uygun eksersiz yapabilmelidir.
[78] Demirbaş, s. 265-266.

İlgili Kaynaklar
  1. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun
Forum