ESER AHLAKA UYGUN SAYILMASA BİLE FİKİR VE SANAT ESERLERİ YASASINA GÖRE KORUNMALIDIR
Ekleyen: Hukuki.Net | Tarih: 24-10-2005 | Kategori: Makale | Not
ESER AHLAKA UYGUN SAYILMASA BİLE FİKİR VE SANAT ESERLERİ YASASINA GÖRE KORUNMALIDIR Av. Mehmet Saim Tikici GİRİŞ: Bir eserin ahlaka uygun olup olmadığı noktasındaki değerlendirme, toplumun gelişmişlik seviyesi ve ahlaki değerleri ile açıklanabilir. Bir toplumun yada bir bölgenin ahlak anlayışı ile bir diğer toplum veya bölgenin ahlaki değerleri farklılık arz edebilir. Bu manada ahlakilik ölçüsünün göreceli olduğu unutulmamalıdır. Hakikaten, yapılan eser sahibinin özellikleri ve yetenekleri ile şekillendirilip kamuya sunulduğunda, toplum örf ve adetleri ile ahlaki değerlerini yıprattığı ileri sürülebilir ve hatta toplumda infial ve tepki doğurabilir. Böyle bir durumda, eser vasfı kaçınılmaz olan ürünün toplumun sığ anlayışına kurban edilmesi hukuk ve adalet anlayışına ne derece uygun düşer tartışılması gereken bir konudur. Bir tarafta kendi ahlak anlayışına sığınarak eseri ahlaka aykırı bulup, ‘’İçine tükürürüm ben böyle eserin’’ diyen yerel idarecilerin olduğu bir toplum varken, diğer yanda devletimiz sosyal ve laik bir hukuk devletidir diyen hatta hızını alamayıp ‘’ - Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.’’ açık emrini işleyen anayasal kural konulmuşsa, (AY.m.64). işin içinden kolay bir şekilde sıyrılmak mümkün değildir. İşte bu yazının özü, Türk mevzuatına ve hukuk anlayışına göre eserin ne olduğu, eser sahibinin haklarının nelerden ibaret bulunduğu ve eserin ahlaka aykırılığı düşüncesinin hukuki çerçevesinin neye dayandığını özetle açıklama çabasıdır. 1. Eser nedir, eser sahibi kime denir? Eser üzerinde eser sahibinin hakları nelerdir? Kısa bir ifade ile fikir ve sanat eserleri üzerindeki hak olarak değerlendirilebilen ‘’telif hakkı’’ geçmişte olduğu gibi ne yazık ki günümüzde de en çok istismar edilen haklardan birisidir. 5846 sayılı yasa ile Fikir ve Sanat eserleri ve bunların korunması düzenlenmiş ve 2001ve 2004 yıllarındaki değişikliklerle nispeten eser sahiplerinin daha iyi korunması sağlanmaya çalışılmıştır. Bu yasaya göre eser şu şekilde tanımlanmıştır: ‘’Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini ifade eder. ‘’ Buna göre eserin mutlaka; • İlim veya edebiyat, • Musiki, • Güzel sanatlar, • Sinema eserleri Sayılabilen fikir veya sanat ürünü olması gerektiği vurgulanmıştır. O halde bu yasa çerçevesinde korunma ve hak iddia edebilmek için, eser olduğunu iddia ettiğimiz yukarıda sayılanlar arasında yer alan ürünümüzün mutlaka onu üreten olarak bizim özelliklerimizi taşıması gerekecektir. Başka bir ifade ile yasa ile koruma altına alınan husus fikrin esası değil, fikrin şekillendirilmiş halidir. Eseri meydana getirenin esas fikre verdiği kişisel anlam yada biçim ürünün eser sayılabilmesi için önem arz etmektedir. Mesela, Auguste Rodin’in ünlü ‘’Düşünen adam’’ heykelinde esas fikir adamın düşünmesidir.Ancak düşünen adamın heykel haline getirilip şekillendirilmesinde eseri meydana getirenin kişisel özellikleri ve yetenekleri ön plana çıkmaktadır. Şekillendirilmiş ve sahibinin özelliklerini taşıyan bu heykel fikir ve sanat eserleri kapsamında koruma altındadır. Fakat, bir başka heykeltıraş düşünen adam temasını bir başka biçimde ortaya koyup, ayrı bir heykel meydana getirebilir.. Buna engel yoktur. O da ayrı ve bağımsız bir eser olarak nitelendirilir. Fikir ve sanat eserleri yasası bir taraftan eseri ve eser sahibini koruma altına alırken, diğer yandan da kamu yararı ve başkalarının özel yararları çerçevesinde sınırlandırmıştır. Gerçekten fikir maddi bir nesne değildir. Harici etkilerden, kendiliğinden yahut başkalarının davranışlarından veya fikirlerinden esinlenerek husule gelebilir. Bu şekilde etkileşim yahut ilham ile ortaya çıkan bir fikri, bir başkasının istifadesinden mahrum bırakılması akılcı olamaz. Fakat, bu istifadeyi de sınırsız kılmak, fikrin sahibine aidiyeti olgusunu ve fikrin anlamını yok edeceğinden düşünülemez. İşte bu dengeleri düşünen yasa koyucu, bir taraftan fikri ve fikrin sonucu beliren eseri koruma altına alırken, diğer yandan da başkalarının istifade etmesini sağlamak için işleme hakkı (m. 6) gibi hakları üçüncü şahıslara tanımıştır. Diğer yandan eser üzerindeki mali hakları koruma sürelerini sınırsız tutmayarak, belirli bir süre ile (m. 26) sınırlamış, o sürenin sonunda ise eser kamunun ortak malı olarak kabul edilmiştir. 2. Eser üzerinde sahibinin manevi hakları ve mali hakları yasa çerçevesinde koruma altına alınmıştır. a) Manevi haklar; eserin kamuya arz yetkisi, Eser sahibinin adının belirtilmesini isteme yetkisi, eserde değişiklik yapılmasını menetmek yetkisi ve eser sahibinin eserin zilyedi yada maliki olanlara karşı yetkisi biçiminde yasada sınırlandırılmıştır. Alenileşmemiş eserlerin kamuya arz yetkisi doğaldır ki eser sahibine aittir. Eser sahibi istemedikçe eseri alenileştirilemez. Eser sahibi başkasına bu yönde izin vermiş olsa bile, eğer eserin umuma arzı ve yayınlanma biçimi eser sahibinin şeref ve itibarını zedeleyecek mahiyette ise, eser sahibi eserin umuma arzını yasaklayabilir. Bu menetme yetkisinden sözleşme ile baştan vazgeçmek de mümkün değildir. Başka bir ifade ile manevi haklar başkasına devredilemez, peşinen bu yetkiden vazgeçilemez. Takibi konusunda meslek birliklerine yetki dahi verilemez. Eser sahibi, eseri üzerine gerçek ismini yahut takma ismini koyabileceği gibi hiçbir isim de koymadan kamuya arz edebilir. Bu konuda da eser sahibinin mutlak hakkı vardır. Esasen, isimsiz olarak bir eseri kamuya arz etmek pek akılcı bir tavır olmasa da manevi hakka verilen önemi göstermek ve eser sahibini bu konuda tam olarak koruma altına almak için, manevi haklar kapsamına sokulmuş bir yetki olarak düşünülmelidir. Keza, eserde ve eser sahibinin adında kısaltmalar, eklemeler veya başkaca değiştirmeler izinsiz yapılamaz. Ancak eser sahibi bu konuda yazılı izin verebilir. Yasadan aldığı yetkiye (m.6) göre yahut eser sahibinin yazılı iznine bağlı olarak bir eseri işleyen, umuma arz eden, çoğaltan, yayımlayan, temsil eden veya başka bir suretle yayan kimse; işleme, çoğaltma, temsil veya yayım tekniği icabı zorunlu görülen değiştirmeleri eser sahibinin bu konuda özel bir yetkisi olamasa da yapabilir. (m.16/2) Ancak eser sahibi kayıtsız koşulsuz yazılı izin vermiş bulunsa bile, şeref ve itibarını zedeleyecek ve eserin mahiyet ve özelliklerini bozup, yok edecek her türlü değiştirmeleri yasaklayabilir, yasaklanmasını mahkemeden isteyebilir. Bu konuda ki men etme yetkisinden sözleşme ile vazgeçilmiş olsa bile vazgeçme hüküm ifade etmez. Kullanılabilir. (m.16/son) Eser sahibinin bir diğer devredilemez manevi hakkı ise eserine sonradan zilyed olan yahut satın olarak maliki olan kişilere karşı kullanabileceği eser asıllarından geçici süre ile yararlanmayı istemek hakkı ile eserin bozulmasına, zarar görmesine ve yok edilmesine mani olmak yetkisidir. Hakikaten, bir eseri satın alan kişi onun mülkiyet hakkına sahip de olsa, onu bozamaz, yok edemez ve eser sahibinin haklarına zarar veremez. Keza, eser sahibi eserini bir sergide teşhir etmek isterse, eserin mülkiyetini satın alan malik bu sergi boyunca eser sahibine eseri iade edilmek kaydı ile teslim etmek zorundadır. Eser sahibinin bu talebine hayır diyemez. Ancak eser sahibi de eseri özenle koruyup, teşhir sonunda sağlam olarak iade etmek zorundadır. Eseri teşhir için teslim alıp, iade etmek konusunda masraflar kime ait olur eser nerede teslim alınır yahut nereye iade edilir gibi bir açıklayıcı hüküm yasada yok ise de, eserin bulunduğu yerden eser sahibince alınıp, aynı yerde iade edilmesi ve masrafların eser sahibince karşılanması gereği açıktır. Muhakaktır ki burada bahsettiğimiz eser, tek bir adet olarak yapılan eserdir. Mesela, yağlı boya tablo, heykel vs. gibi. Yine eser sahibinin eseri umuma arz yetkisi ile adının kullanılmasını talep etme yetkisi ve kullanılış tarzı eser sahibince özel olarak bir kişiye bırakılmamış ise ölümünden sonra 70 yıl boyunca sağ kalan eşi ile çocuklarına ve mansup mirasçılarına, ana ve babalarına ve kardeşlerine aittir. Eser sahibinin ölümünden sonra 70 yıl geçince eser üzerindeki korunma hakları kamu lehine sona erer. Başka bir ifade ile bu süreden sonra artık kamu eser üzerinde dilediği gibi hiçbir ücret ödemeden yararlanabilir. Esas itibariyle manevi hakların bir süre ile sınırlandırılması bana pek akılcı gelmiyor. Çünkü bir taraftan eser sahibi hayatta iken kendisi bile şahsına sıkı sıkıya bağlı manevi haklarını bir başkasına devredemezken, onun ölümünden sonra 70 yıl sonra yasa icabı kamunun serbest kullanımına terk edilmesi, manevi hakkın devredilmezliği kuralına terstir. Hakikaten, ölümünden 70 yıl sonra mesela; her hangi bir vatandaş eserin ismini değiştirip, tahrip etmesi eser sahibinin kimliğini eserden soyutlaması olağan hale gelecektir. Bu durum ilk olarak, Devlet sanatı ve sanatçıyı korur diyen Anayasanın 64. maddesine aykırıdır. O halde, eser sahibinin manevi haklarını ölümünden sonra 70 yıl boyunca mirasçıları ve bazı şartların gerçekleşmesi ile mali hak sahiplerince, bu tarihten sonra ise (m.18) ‘ e göre kültür bakanlığı eğer korumaya değer görürse devlet tarafından korunmaktadır. Esasen 70 yıldan sonra hiçbir koşul olmadan her halükarda devlet tarafından korunmalıdır düşüncesindeyim. ,Ancak bu şekilde devlet, anayasal yükümlülüğüne uygun davranıp sanat’ı korumuş olur. Çünkü, sanat’ın her türlüsünün peşinen korunmaya değer olduğunu kabul etmemiz gerekir. Anlatılanlardan şu sonucu çıkarmamız doğaldır: Eser sahibinin manevi hakları devredilemez. Ancak eser üzerindeki mali haklar yazılı olarak bir başkasına devredilebilir. O halde, yukarıda yer alan manevi haklar dışında kalan ve yazılı olarak sözleşme ile devredilebilen mali haklara da aşağıda kısaca değindikten sonra, eser sahibinin veya eser üzerindeki haklara sahip kişilerin yasa çerçevesindeki korunmasını sağlayan cezalar ve hukuki talepler nelerdir bunlara bir göz atalım. b) Eser sahibinin mali hakları ile bunların korunması hakkındaki hükümler. Eserden faydalanma hakkı münhasıran eser sahibinindir. Ancak manevi haklardan farklı olarak mali hakları yazılı sözleşme ile eser sahibi bir başkasına devredebilir. Başka bir ifade ile mali haklarının bir kısmını yahut tamamını sözleşme ile bir başkasına bırakmak mümkündür. İşte telif hakkı dediğimiz ve eser sahibinin maddi karşılık sağlayabildiği hususun temeli mali haklardır. 5846 sayılı Fikir ve sanat eserleri hakkındaki yasamızın 20. maddesinden itibaren düzenlenen mali haklar; işleme hakkı (m.21) , Çoğaltma hakkı (m.22), yayma hakkı (m.23) temsil hakkı (m.24) ve son olarak iletim hakkı (m.25) ‘de düzenlenmiştir. Manevi haklarda olduğu gibi mali haklarda da yasamız eser üzerindeki mali hakların belirli bir süre için korunabileceğini hükme bağlamıştır. Koruma süresi eserin alenileştiği tarihten itibaren başlar ve eser sahibinin ölümünden sonraki 70. yıldan itibaren biter. Yani koruma süresinin bittiği andan itibaren, bir eserden serbestçe yararlanma hakkı doğar. O tarihten itibaren hiçbir kimseye tek kuruş para vermeden eserden mali haklar bakımından yararlanmak mümkündür. Eser sahibi ismini açıklamamış ise, koruma süresi alenileşme tarihinden itibaren 70 yıldır. Meğer ki bu süre içinde eser sahibi çıkıp, adını ilan etmiş olsun. Yine eser sahibi tüzel kişi ise, süre aleniyet tarihinden itibaren 70 yıldır. Sürelerin hesabında, eser sahibinin ölümünü takip eden yılın ilk günü başlangıç tarihi olarak kabul edilir. Aleniyet tarihinin esas alındığı sürelerde ise sürenin başlangıcı aleniyet tarihini takip eden yılın ilk gününden başlar. Diğer yandan 4630 sayılı değişiklik ile birlikte FSEK 26, 51, 82 ve Ek madde 2/2 son hükmü birlikte değerlendirildiğinde, sinema eserleri bakımından 12.6.1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerinin koruma süreleri geçmişe şamil olarak 70 yıla kadar uzatılmış, bu şekilde süresiz olarak (daha önce koruma süresi en fazla 20 yıl idi, sözleşmede süresiz yazılı olsa bile bu 20 yıl olarak düşünülmelidir ) sinema eserlerinin mali hakkını alan ve bu hesapla çok büyük bedeller ödeyen (özellikle) televizyon kanalları, eserin aleniyet kazandığı tarihten itibaren 20. yılın dolması ile birlikte eser üzerindeki kullanma ve yayma, iletme ve velhasıl çoğaltma mali haklarının yasaya bağlı olarak eser sahibi ve yapımcılara dönmesi ile birlikte bu uzun vadeli yararlanma imkanlarını kaybetmişlerdir. Bu değişiklik, sinema eser sahipleri ve özellikle yapımcılar için oldukça önemli ve beklenmeyen bir kar kapısı açmıştır. Mali hakların devrine ilişkin anlaşmaların yazılı olması şarttır. Aksi takdirde devir geçersizdir. Manevi haklara ve maddi haklara tecavüz edilmesi halinde eser sahibi veya sözleşme ile mali hakları devralan kişilerin tecavüzün ref’i, tecavüzün men’i ve tazminat davaları ile birlikte 4 yıldan 6 yıla kadar hapis ve 50 milyar Türk lirasından Yüz elli Milyar Türk Lirasına kadar para cezasına çarptırılması istemi ile davalar açma hakkına sahiptir. 3) Eser ahlaka aykırı sayılabilir mi? Ahlaka aykırı eser hukuki çerçevede nasıl korunur? Eserin ahlaka aykırı sayılması toplumun eğitim düzeyi, dini anlayışı, örf ve adetleri, bölgesi ve zamanına göre değişiklik arz eder. Ahlaka aykırılık bilindiği gibi izafidir. Bir insana göre sıradan olan bir diğer insana göre özellikli görülebilir. Birisi için toplum değerlerine aykırı ve ahlaki olmayan, bir diğeri için uygun görülebilir. Önemli olan toplumun geneli bakımından ve çağın icabına uygun biçimde eserin ahlaki değerlere aykırı olup olmamasıdır. Buradaki kıstas hiçbir biçimde siyasi yada dini unsurlara dayalı değildir. Ortalama bir birey bakımından eserin ne ifade ettiği önemlidir. Gerçekten, hukuki alanda işlem ve sözleşmelerin ahlaka aykırı olmaması gerekir. (BK.19-20) Kamu düzeni mülahazası ile ahlaka aykırılık; bir akdin mutlak butlanla batıl olmasını, başka bir ifade ile geçersiz olmasını sağlar. Yine Borçlar Kanununun 65. maddesine göre, ahlaki olmayan bir amaç için verilen şey geriye istenemez. Bu talep hukuki himaye görmez. Marka ve Patent yasasına göre de ahlaki olmayan işaretler tescil edilemez. Mesela: bir penis resminin marka olarak tescili mümkün değildir. Keza, Türk Ceza Kanununun 426 ve 427. maddelerine göre, genel ahlaka aykırı kitap ve eserleri neşredenler hakkında para cezası ve eserin toplatılması ön görülmüştür. Bunun gibi, Basın Kanununun Ek madde 1 hükmüne göre de genel ahlaka aykırı olan basılmış eserlerin toplatılması ve dağıtımının engellenmesi düzenlenmiştir. Tüm bunlara rağmen, fikri unsura dayalı ve sahibinin hususiyetlerini dışa vuran bir eserin her ne gerekçe ile olursa olsun, ahlak dışı sayılmasına hukukun izin vermemesi gerekir. Bir eser toplum nezdinde ahlak dışı olarak algılanıyor ise, zaten toplum tarafından kendiliğinden dışlanır ve yok olur. Onun bir takım hukuki kurallarla doğrudan yasaklanması hatta cezaya çarptırılması, sanatın ve sanatçının gelişimine engel olacağı gibi, sanatı bilmek zorunda olmayan mahkemelerin de istemeden bir eseri ahlaksız sayıp, yok etmesine de neden olabilir. Bir takım yasaklarla ahlaka aykırı eser engellenebilir ise de, hiçbir biçimde sözleşme konusu olmayan (BK.19-20) , hiçbir biçimde neşredilmeyen ve hatta topluma göre ahlak dışı bulunan bir eserin bile, Fikir ve sanat eserleri yasasının getirdiği korumalardan yararlanması gerektiğine inanıyorum. Gerçekten, bir sözleşme konusu yapılmayan faraza bir tablonun ortada bir sözleşme olmadığı için BK. 19-20 kapsamında batıl sayılabilmesi mümkün değildir. Bir başkasına ahlak dışı bir amacı gerçekleştirmek için bırakılmayan bu tablonun BK.65 kapsamında yasağa tabi olması imkansızdır. Keza, neşredilmeyen bu tablonun basın kanunu ek madde 1 hükmüne ve Türk ceza kanunu 426 ve 427’ ye göre toplatılması ve engellenmesi de imkan dahilinde değildir. O halde, ahlaka aykırı bile sayılsa eserin Fikir ve sanat eserleri kapsamında korunması mümkündür. Esasen Fikir ve sanat eserleri yasasında eserin ahlaka aykırılığı ile ilgili tek bir hüküm, tek bir cümle mevcut değildir. Bu hesapla fikir ve sanat eserleri hakkındaki yasaya göre mesela; bir başka kişi eserin ismini değiştiremez. Sahibinin rızası olmadan o eseri çoğaltamaz, yayamaz, bozamaz. Aksi düşüncenin kabul görmesi durumunda, kendine göre ahlaka uygun bulmadığı bir eseri bozan, kıran döken Fikir ve Sanat eserleri kapsamında yaptırıma uğratılamayacaktır ki bunu kabul etmek olası değildir. Sonuç: Eser, hiçbir gerekçe ile ahlaka aykırı sayılamaz. Kişisel anlayışa dayalı olarak eser ahlaka uygun bulunmasa bile Fikir ve Sanat eserleri yasasının korumasından mahrum bırakılamaz.