TÜRK HUKUKUNDA HAKİMİN GÖREVİ İHMAL SUÇU Yrd. Doç. Dr. Mustafa AVCI*
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 6-09-2007 | Kategori: Makale | Not
 

TÜRK HUKUKUNDA HAKİMİN GÖREVİ İHMAL SUÇU

Yrd. Doç. Dr. Mustafa AVCI*

A-GENEL OLARAK

 

I-Adalet Kavramı ve Adaletin Dağıtılması

Toplu yaşam ihtilaf doğuran bir mekanizmadır. İnsanlar bu ihtilaflarını çözmeden huzur bulamazlar ve yaşamlarını sürdüremezler. Çıkar hırsı ile kızışan insanları teskin eden, birbirleriyle kaynaştıran, yöneticilere nüfuz ve itibar sağlayan biricik tılsım “adalet”tir. Adalet mülkün ve tüm uygar erdemlerin temeli (Justitia fundamen tum regnorum), hukukun idesidir. Hukuk adalete yönelmiş toplumsal yaşam düzeni, özgürlük ve barışın önşartıdır.

Hukuki bir kavram olarak adalet; herkesin kanun önünde eşit sayılması, fırsat eşitliğinin bulunması, herkese kişiliğini geliştirme imkanı verilmesi, buna engel olan maddi ve manevi sebeplerin ortadan kaldırılması, her türlü imtiyaz ve keyfiliğin önlenmesidir.

Hukuk devleti ise; evrensel hukuk kuralları ve kendi koyduğu normlara bağlı olan yöneten ve kanun koyanların kendilerini hukuka riayet mecburiyetinden istisna etmedikleri, görev gereği olmadan hususi mevki sağlamadıkları devlettir.

Hukuk devleti ve düzeninin asıl güvencesi vatandaşın kanuna olan saygısı ve itaat duygusudur. Ancak normların mevcudiyeti ihtilafları kendiliğinden çözmez. Düzenin kalıcı olabilmesi için yaptırım öngörmesi ve bunu uygulayan nitelikli hukukçuların bulunması zorunludur.

Günümüzde iyi hukukçu yetiştirmek dünyanın en önemli sorunlarından biridir. Özellikle geri kalmış ülkelerde kamu otoritesini kullanan meslek mensupları kendilerine tanınan yetkileri halka daha iyi hizmet etmek için kullanmak yerine bir ayrıcalık olarak algılayıp, keyfi uygulamalara sapmaktadırlar. Daha kötüsü adaletin dağıtımı ile yetkili ve görevli olan hakimler de işin farkında olmadan hakim bağımsızlığı ve teminatı gibi kavramların arkasına, iş yükü fazlalığı gibi bahanelere sığınarak görevlerini zamanında ve hakkıyla ifadan geri kalmaktadırlar.

Davalarda çatışan menfaatler arasındaki adalet denilen dengeyi bulacak ve dağıtacak olan hakimler sıradan kimseler olamazlar. Gerçek adaleti yasalar değil, hakimler dağıtır. Hukuk Devleti uygulamasında ve hukukun ilerlemesinde iyi yasalar yanında hakimlerin isabetli karar vermeleri önemli yer tutar. Yalnız en mükemmel yasa kötü uygulayıcı yüzünden büyük yıkıntılara sebep olur. Adaleti dağıtan hakimin yapacağı haksızlık diğer memurların haksızlıklarından daha korkunç, açtığı yara daha derin olur. Adaleti gerçekleştirmek için yılmadan, usanmadan çaba gösterecek bilgili, ahlaklı, yasalara ve vicdanına bağlı erdemli hakimler hem milletin huzuru hem de devletin bekasının teminatıdırlar.

Yukarıdaki vasıflar yanında hükümlerin isabetli olması için hüküm veren hakimin peşin hükümlü, yorgun hasta ve düşünceli olmaması, inatçılık etmemesi, şaşkınlık göstermemesi, karakterli ve kendine hakim olması gerekir.

II-Yargılama İçinde Hakimin Yeri

“Hakim beynennas vuku bulan dava ve muhasamayı ahkam-ı meşruasına tevfikan fasl ve hasm için taraf-ı sultaniden nasb ve tayin edilen zattır.”

Hukuk davalarında; Medeni usul hukukunda kişisel çıkarlar ön planda olduğu için taraflar davanın malzemesini ve delilleri mahkeme önüne taşımak zorundadırlar. Tarafların davaya son vermek yetkileri vardır. Tarfların ihtilaf konusu yapmadıkları konuları hakim kendiliğinden araştıramaz, bu maksatla delil ikame edemez, şekli gerçekle yetinilir, hakim adeta hakem konumundadır.

Ceza davalarında; Maddi gerçeğe ulaşmak amaç olduğundan hakim ceza kanununun tatbikinde kendisine arz edilen iddialar ve (CMUK m.151) ikrar ve ispat konusundaki isteklerle de bağlı değildir. Hakim kanunu uygulamakla yükümlüdür, metnin anlamsız veya anlaşılamaz olduğunu ileri sürerek berat kararı veremez. Çünkü her kanunun bir anlamı, kanunkoyucunun bir iradesi vardır, hakim bunu bulmak zorundadır.

III-Makul Sürede Yargılanma Hakkı ve Hakimin Görevi İhmali

Ceza Muhakemesinin çabuk yapılması sanık bakımından, ya suçsuzluğunun anlaşılarak kaygıdan kurtulması ya da bir an önce cezalandırılarak onun iyileştirilmesi işine bir an önce başlanması, toplum için de ibret ve teskin edici olması yönünden önemlidir. Bu sebeple Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin anlaşmanın bir maddesinde herkese tanınması gerekli asgari güvenceler arasında "aşırı gecikme olmaksızın (makul sürede) yargılanma hakkı" düzenlenmiştir.

Yine İHAS m.6/1"...şahıs... bir mahkemede davasının makul bir süre içinde hakkaniyete uygun .. dinlenmesini isteme hakkına sahiptir." ibaresi davaların hızlandırılması ve makul sürede yargılanma hakkının ifadesidir. Bu hüküm yakalama ve tutuklama gibi kişi özgürlüğünü kısıtlamadaki süreleri azaltmayı da, şartlar oluşmuşsa salıvermeyi de kapsamına alır.

1982 TC Anayasası m.19/7, tutuklananların makul sürede yargılanmayı isteme hakkını düzenlemiş, m.141/son ise davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirtmiştir.

CMUK'de çabukluk ilkesini gerçekleştirecek kurallar konulmuş ve yargılamaya katılan makamlar (iddia-savunma-yargılama) bakımından bunun sağlanmasına yönelik yükümlülükler getirilmiştir. Ancak çabukluk ilkesinin gerçekleştirilmesi için yalnızca usul yasalarındaki hükümleri yenilemek yeterli değildir. Çünkü kuralları uygulamak, onları koymak kadar kolay değilir. Davaların gecikmesinde hakimlerin mahkemelerin idaresini sistemsiz ve organizasyonsuz yürütmeleri, iş yükü altında ezilmeleri, kriminolojik bilimlerin gelişmesini takip imkanını kaybetmeleri, buna rağmen uygun bir denetime tabi tutulmamaları önemli bir yer tutmaktadır.

Nitelikleri Anayasamızda belirtilen hukuk devleti olmanın bir gereği olarak, Anayasa ve yasalarımızda, Devletin fonksiyonlarının yerine getirilmesinde, öncelikle kamu kesiminde görev alanların, gereken titizliği göstererek, görevlerinin ifası sırasında ihmal ve terahi göstermemeleri gerekir.

Kamu hizmetlerinin işleyişine hakim olan ilkelerden biri de disiplindir. Kamu fonksiyonunu ifa edenler, bu fonksiyonun gerektirdiği şekilde hareket etmek, bunu zamanında ve fonksiyonun sınırları içinde kalmak sureti ile yerine getirmek zorundadırlar. Bu ilke nedeniyle görevi ihmal etmek suç sayılmıştır.

B-Türk Ceza Kanunu 231. madde Düzenlemesi

Hakimlerin görevlerini ihmal etmeleri de aynı şekilde suçtur ve TCK 231. maddesinde düzenlenmiştir. Hakimlerin bir eylemini suç sayan norm, emredicidir. Kanun koyucu sair kamu görevlilerinin görevlerini ihmal etmeleri suçunu 230. maddede düzenlerken, hakimler için ayrı bir madde koymuştur. Türk Ceza Kanununun Üçüncü Babı;"Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümler" başlığını taşımaktadır ve görevi ihmal suçları da bu babın dördüncü faslında düzenlenmiştir.

Hakimin görevi ihmal suçu diğer ihmal suçuna göre daha özel niteliktedir ve ayrı bir düzenlemeye tabi tutulmuştur. Bu da hakimlerin korunması düşüncesi ile yapılmıştır. 1997 Türk Ceza Kanunu Tasarısında bu hüküm, yani hakimlerin görevlerini ihmal etmelerine uygulanacak 231. madde şimdiki gibi ayrıca düzenlenmemiş, diğer kamu görevlileri ile aynı kabul edilerek, mevcut ceza kanununun 230.maddesi bazı değişikliklerle aynen alınarak düzenleme yapılmıştır. Bu bizce isabetli olmamıştır. Çünkü mevcut hali ile hakimlerin görevlerini ihmal etmesi suçu için "zarar" şartı aranıyor ve her ihmal bu suçu oluşturmuyor, böylece hakimler korunmuş oluyordu. Tasarıda bu ortadan kalkıyor ve hakimlerin gereksiz şikayetlerle karşı karşıya kalmalarının yolu da açılmış oluyor.

TCK m.231, hakimlerin görevlerini hangi hallerde ihmal etmiş sayılacakları konusunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 573. maddesine atıfta bulunmaktadır. HUMK'un bu maddesinde hakimlerin sorumluluğu davası'nın açılabilme halleri yedi bent halinde sayılmıştır. Bunlardan sadece altı ve yedinci bentler hakimin görevi ihmal suçunu ifade etmekte, diğer bentler hakimlerce işlenebilecek başka suçlara işaret etmektedir.

Hakim hakkında hukuk davasının açılmış olup olmaması önemli değildir, açılmışsa sonucu beklemeye gerek yoktur.

I-Genel ve Tamamlayıcı Bir Suç Oluşu

Tıpkı diğer kamu görevlilerince işlenen görevi ihmal suçu gibi hakimin görevi ihmal suçu da genel nitelikte ve tamamlayıcı bir suçtur. Eğer hakimin bu suçun maddi unsurunu oluşturan eylemi ve kastı başka bir suç oluşturuyor yani başka bir suç vasfına uyuyorsa öncellikle o suç oluşur, eğer diğer suçlar olmuyorsa görevi ihmal suçu olabilir. Mesala, hakimin temin ettiği menfaat nedeniyle görevi ihmal etmiş olması halinde rüşvet almak suçu olur, ama menfaat almaksızın bir savsama varsa o zaman da görevi ihmal suçu oluşur. Yine taraflardan birine olan kin ve garazı nedeniyle hakim bir karar vermiş olursa TCK 244. maddesindeki suç oluşurken, hiç bu durum yokken çok kısa bir sürede karar verilmesi gereken bir davayı gereksiz yere uzatarak ve geciktirerek karar verirse o zaman da görevi ihmal suçu oluşur.

II-Diğer Bazı Suçlarla Karşılaştırılması

1-Görevi İhmal Suçu (TCK 230) İle Karşılaştırılması

Hakimin görevi ihmal suçu, memurlarca işlenen görevi ihmal suçunun özel bir şeklidir ve faili sadece hakimler olabilir. Hakim olmayanlar bu suçun faili olamazlar. Oysa diğer memurlarca işlenen görevi ihmal suçu 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda sayılan devlet memurlarınca işlenebildiği gibi, özel kanunlarında memur gibi cezalandırılabilecek olanlarca da işlenebilmektedir.

Hakimin görevi ihmal suçunun oluşabilmesi için zarar şartı aranırken, diğer kamu görevlilerince işlenen görevi ihmal suçunda bu şart yoktur. Soyut olarak ihmal fiilinin gerçekleşmesi ile suç tamamlanmış olur.

Diğer kamu görevlilerince işlenen ihmal suçunda devletçe bir zararın doğmuş olması ağırlaştırıcı neden iken, hakimin görevi ihmal suçunda bu ağırlaştırıcı neden yoktur.

2-Görevi Kötüye Kullanmak Suçu (TCK 240) İle Karşılaştırılması

İki suç arasındaki birinci fark; manevi unsur yönündendir. Görevi ihmal genel kasıtla işlenebilen bir suç olduğu halde, görevi kötüye kullanmak özel kasıtla işlenebilen bir suçtur. Yani fail taşımakta olduğu özel bir ard niyet nedeniyle görevi olan bir konuda bile bile usülsüzlük yapmaktadır. Böylece eylem görevi kötüye kullanmak şeklinde vücut bulmaktadır. İkinci fark maddi unsurdadır. Görevi ihmal, ihmali, suistimal icrai hareketli bir suçtur.

3-Yetkili Mercilerin Emirlerine Uymamak Suçu (TCK 526) İle Karşılaştırılması

TCK m.526’da düzenlenen suç, icrai ve ihmali hareketle işlenebildiği halde, m.231’deki suç ihmali hareketle işlenebilir. Emir ve önlemler kanun ve nizamlara uygun olarak ve buna yetkili makam tarafından verilince uyulması zorunludur. Hakimlere hiç bir organ tarafından emir ve talimat verilemiyeceğinden, hakimler için emirlere uymamak suçunun oluşması mümkün değildir. Sonra hakimin görevi ihmal suçu cürümdür ve kasıtla işlenebilir. Oysa emirlere uymamak kabahat nev'inden olup kasıt olmadan da, sırf bazı hareketlerin yapılması ile işlenebilecek bir suçtur. Hakimlere verilen idari nitelikteki talımatlara uymamak belki disiplin suçunu oluşturabilir. Bunu takdir etmek Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na aittir.

4-TCK 232-233 ve 244 Maddelerindeki Suçlarla Karşılaştırılması

TCK 233. maddesinde, hakimin başka birinin etkisinde kalarak kanuna aykırı hüküm veya karar vermesi suçu düzenlenmektedir. Bu suç genel kasıtla işlenebilen bir suçtur ve icrai hareketlerle tamamlanmaktadır.

Eğer hakim, başkası tarafından kendisine bir etki olmaksızın, şahsi kayırma veya düşmanlık duygusu altında fiili işlemiş ise 244. maddedeki suç oluşur. Bu suçta hakim "özel kasıtla" hareket etmekte, kanuna aykırı hüküm veya kararı, kayırma fikri veya düşmanlık duygusunun tesiri altında vermektedir.

Bu iki suç arasındaki fark ise kasıt yönüyle, olup, 233. maddedeki suç genel kasıtla, 244. maddedeki ise özel kasıtla işlenebilen bir suçtur. Bu iki suçun hakimin görevi ihmal suçundan farkları ise 233. maddedeki suç icrai haraketle işlenirken, ihmal suçu, ihmali nitelikteki hareketle işlenebilmektedir. Sonra 231. maddedeki suçun maddi unsuru, ihkak-ı haktan istinkaf ve savsama iken, 233. maddedeki suçun maddi unsuru, hakimin kendisine karşı kullanılan nüfuz veya tesir altında bir hüküm veya karar vermesidir. 244. maddedeki suç da icrai hareketlerle işlenen bir suç iken, 231. maddedeki suç ihmali hareketlerle işlenmektedir. Bu iki suçun en büyük farkı ise, 231. maddedeki ihmal suçu genel kasıtla işlenebilirken, 244. maddedeki suç özel kasıtla, yani kayırma fikri veya düşmanlık duygusu ile işlenebilmesidir. Yine bu iki suçun unsurları da farklıdır; 231. maddedeki suçun maddi unsuru ihkak-ı haktan istinkaf, ihmal ve terahi iken, 244. maddedeki suçun maddi unsuru, "kayırma ve düşmanlık duygusu ile kanuna aykırı bir hüküm veya karar verme"dir.

5-Rüşvet :Hakimin görevi ihmali bir menfaat karşılığında olması halinde rüşvet suçu oluşur.

6-İhmal ile Zimmete Sebebiyet (TCK 203)

Hakimin denetim görevini (Yazıişleri ve İcra Müdürünü denetlemesi, seçim kurulu başkanının seçim personelini denetim görevini) ihmali bunlar yargılama faaliyeti olmadığı için 231. madde uygulanamaz. Bu durumda da özel düzenleme olan 203. madde uygulanır.

7-TCK m. 235 ile Karşılaştırma

CMUK m.380 e göre ; bir kimse duruşma sırasında bir suç işlerse mahkeme olayı tesbit ve bu hususta düzenleyeceği tutanağı yetkili makama gönderir. m259 a göre duruşma sırasında sanığın yeni bir suçu ortaya çıkarsa savcının talebi, sanığın muvafakatı ve birleştirme engeli olmaması şartları ile aynı mahkemede birleştirilerekgörülür. Bu şartlar mevcut değilse durum yetkili mercilere bildirilir. Örneğin savcı sulh ceza mahkemesinin duruşmalarına katılmadığı için durumu tespit eden hakim savcılığa bildirmek zorundadır.

TCK m.235 e göre ise; memurun görevine ilişkin olarak kamu adına kovuşturulması gereken bir suç işlendiğini öğrenmesine rağmen CMUK m.151 de sayılan mercilerden birine bildirmekte ihmal ve gecikme göstermesi suçtur.Hakimin duruşma sırasında işlenen veya görevi gereği muttali olduğu diğer suçları bildirmemesi halinde 231. madde değil, 235. madde uygulanır.

C-TARİHÇE

I-Yabancı Hukuk Sistemleri

1-Roma Hukuku: Roma Hukukunun ilk dönemlerinde geçerli olan Legis Actiolar usulüne göre devamlı vazife gören hakimler yoktu. İhtilaf halinde davayı çökmek üzere müşterek bir karar ile asil bir kimse hakem olarak tayin edilir, bunun vereceği hükme karşı istinaf ve temyiz sözkonusu olamaz, hükmün yerine getirilmesi, lehine hüküm verilen tarafın kuvvet ve kudretine bağlı olurdu. Hakimlik şerefli, ücretsiz ancak sorumluluk gerektiren bir işti, seçilen kişi davayı görmekten kaçınabilirdi. Oniki Levha Kanunu devlet hizmetinde bulunan Magistraların görevlerini ihmal etmelerini suç saymıştır.

2-Moğol Hukuku: Moğolistan için çıkarılmış Çin Kanunlarına göre adalet işleri ile yönetim aynı kişilerin elindeydi. Mahkemeler üç dereceli idi. İlk iki derece tek üçüncüsü üç hakimli idi. İlk iki derecedeki mahkemeye başvurmadan doğrudan üçüncüye müracaat edenler cezalandırılırdı.

İkinci derece mahkeme, birincinin verdiği kararı tasdik ederse, müracaat eden cezalandırılırdı.

Üçüncü derecedeki mahkeme hüküm vermez, ya kanun yoluna başvuruyu reddeder, ya da davanın yeniden birinci veya ikinci mahkemede görülüp görülmemesi konusunda bir rapor verirdi. Bu takdir, ilk iki derecede görev yapan hakimlerin (görevlerini ihmal ettikleri gerekçesiyle) cezalandırılmaları anlamına gelirdi.

3-İngiltere : Davaların gecikmesi, yargılamanın uzaması yeni bir olay değildir. Magna Carta'da; "to no one will we sell to no one will we deny or delay right or justice" yani; hak ve adaletin yerine getirilmesi geciktirilmiyecek, tehir edilmiyecektir. İngiliz ve Amerikan mahkemelerinin çoğunun mührüne bu ifade kazanmış ama yine de Shakespeare'in eserlerinde, adaletin gecikmesi alaylı ifadelerle tenkit edilmiştir.

4-İtalya:İtalyan CK'de m.231 gibi adliye memurları için özel hüküm bulunmadığı söylense de eski (1889 tarihli) ceza kanununun 178/2. maddesi TCK m.231. muadilidir. Yeni İtalyan CK m.328/2'de bizdeki m.231'in karşılığı yani hakimin görevi ihmal suçunu düzenlemektedir.

5-ABD: Amerikada Federe Devlet yargıçları genellikle seçimle, federal yargıçlar ise genellikle Senatonun onayı ve Başkanın ataması ile göreve gelirler. Hakimin azlinde yasama meclisinin başvurusu, halk oyuna sunulması vb. sistemler mevcuttur.

6-Almanya: Alman CK (StGB)’de suçsuz bir kimseyi kovuşturma suçu (§ 344) düzenlenmiş, ancak hakimin görevi ihmal suçu düzenlenmemiştir. Planlanmış suçu ihbar etmeme suçu ise herkes tarafından işlenebilen gerçek ihmali suçlardandır.

7-Mısır: 1937 Mısır Ceza Kanununun 122. maddesine göre, Hakimin görevi ihmal suçuna azil ve 200 cüneyhe kadar para cezası öngörülmüştür. Mezkur maddeye göre suçun unsurları, hakimin görevini yapmaması (hüküm vermekten kaçınması) veya geciktirmesi (şartları mevcut olmasına rağmen yargılamaya ara vererek uzatması)dır.

8-İsviçre : Sadece Waadt ve Fribourg kantonlarında hakimler için özel sorumluluk hali düzenlenmiş, diğer kantonlarda hakimlerin sorumluluğu diğer memurların sorumluluğunu düzenleyen genel hükümlere bırakılmıştır.

II-Ülkemiz: İslam öncesi Türklerde hakimlik itibarlı mesleklerden biriydi. Yargılama genellikle süratli yapılır, suçlu bulunan kimseler derhal cezalandırılırdı. Hunlarda yargılama on günden fazla sürmezdi.

Hukuk Tarihimizde uzun süre uygulanan İslam Hukukunun teorisi ve ülkemizdeki uygulamasını ayrı başlıklar altında vereceğiz.

İslam Hukuku :

a)Cahiliye Devri: İslam öncesi cahiliye devri Araplarında adli işleri hakemler yürütüyor, devlet olmadığı için seçimle veya atama yoluyla işbaşına gelen resmi görevli hakimler bulunmuyordu. Hakem ya bir kabile reisi, veya anlayış ve idrak sahibi biri, veyahut da kahinlerden seçiliyordu. Kadınlar da hakem olarak seçilebiliyordu. Hakemlerin müdevvn kanunları, yazılı hukuk kuralları veya semavi bir kitapları olmadığı için, tecrübelerine göre hüküm veriyorlardı.

Hakemlerin ancak doğru ve haklıyı beyan etme imkanı vardı. Verilen hükümlerin yerine getirilmesi, tarafların iyi niyeti veya bunlardan birinin üstün gücüne bağlıydı. Öcalma, diyet ödeyerek uzlaşma veya faili mağdur tarafa teslim etme şeklinde ilkel ceza yaptırımları mevcuttu.

Hz. Peygamber İslam Devletini kurunca Kur'an ve Hadis memleketin müdevven kanunları olarak ilan edildi, fertlerin kendi haklarını koruması usulü kaldırılarak adalet tevzii ve hükmün yerine getirilmesi işi merkezi otoriteye bırakıldı.

b)İslam Hukuku Kaynakları: İslam Hukukunun ilk kaynağı Kuran, adalet kavramı üzerinde titizlikle durmaktadır. İnsanlar arasındaki tüm ilişkilerde adaletin tesis ve tevzii emredilmiş (4/58, 135, 5/8,42, 7/29, 181, 16/90, 76, 42/15, 60/8, 49/9), adalet terazisinin bizzat Allah tarafından indirildiği belirtilmiş(21/47, 57/25), adaleti emredenler (adaletten yana tavır koyanlar) övülmüş (3/18,21) ayrıca adalet kavramı olarak adl; 24, kıst; 23, mizan; 14, hak ile hükmetme (kada bi'l-hakk) 21 yerde zikredilmiştir. Adaletten ayrılanların kötü sonları (21/1, 2/124, 258, 5/45, 6/21, 129, 135, 7/44, 9/109, 11/18, 100-102, 12/23, 14/27, 39/47, 42/39, 46/10) ayetlerinde bildirilmiştir.

Ölümden sonra dirilişi müteakip kurulacak büyük mahkeme (mahkemetü'l-kübra)nın hakimliğini bizzat Allah’ın yapacağı ve adaletin süratle tecelli edeceğini (2/202, 3/19,159, 5/4, 6/165, 7/167, 13/41, 14/51, 24/39, 40/17) cezanın yargılama sonucu ve adil bir şekilde verileceğini belirten ayetler (7/167, 40/20) mevcuttur. Bu izah ve tasvirler yargılama hukuku sistemini oluşturan Sahabenin çok yararlandığı izahlardır.

Ayrıca iyi ve yeterli sayıda hukukçu yetiştirmenin toplum için bir görev olduğunu bildiren ayete göre (9/122) bu görev farz-ı kifaye olarak nitelendirilmiştir.

Hz. Peygamber ve halifeleri diğer işleri ve fonksiyonları yanında hakimlik görevini de yapmışlar, rivayetlere göre genellikle tek celsede hüküm vermişler, başka zamana ertelememişlerdir.

İslam Hukuku teorisine göre; hüküm sebepleri mevcutsa hakim hükmün verilmesini erteyelemez. Yani davayı mazeretsiz olarak geciktiremez, tatil günleri ve dinlenme süreleri hariç duruşmaya ara veremez.

Yargı fonksiyonunun en temel unsuru hakimdir. Hakimin görevi ihmali (ve adaleti geciktirmesi) hukuka olan güveni sarsar. Bu durum büyük bir mefsedettir. Bu sebeple adaletin geciktirilmesi başlıbaşına zulüm hakim bakımından suç ve haksız fiil teşkil eder. Bir zarara sebebiyet vermişse tazminden hakim sorumlu tutulur.

Ancak hakimin takdir hatası görev kusuru olup, bunun zararından sorumlu tutulmaz. Hakimin görevi ihmali de, kesinleşmiş mahkeme hükmünü (ilam) yerine getirmemek de infazdan sorumlu memur için tazir nevinden bir ceza ile memurluktan çıkarılma (azil) cezasını gerektiren suçlardır.

Adaletin çabuk tecelli etmesi, gerekli tahkikat yapılmadan isabetsiz karar vermek anlamına gelmez. Çünkü bu durum ihtilafı sona erdirmez. Temyizden bozularak dönen karar, yeniden yargılamayı gerektirir, dolayısıyla daha uzun sürmesine sebep olur. Böylece yeterli tahkikat yapmadan acele karar vermek kasda dayanıyorsa yine görevi ihmal sayılabilir. Çabukluk uğruna hakikatin aranmasından fedakarlık edilemez.

Hakim muhakemeyi beyhude uzatan savunmaları da önleme yetkisine sahiptir.

Hakimin tarafsızlıkla muhakemeyi yürütmesine engel sebepler görmesi ve adaletle hükmedemeyeceğinden korkması halinde davaya bakmaktan çekinebileceği (Maide, 5/43) ayeti ile belirtildiği iddia edilse de bu ayet İslam Devleti’nin gayrı müslim vatandaşlarına kendi mahkemelerine başvurma ve kazai muhtariyet içinde yaşama hakkı verilmesi ile ilgilidir.

İslam Ceza Hukukunda mülkilik esası benimsendiği için gayrımüslim vatandaşlar İslam Hukuku ve mahkemelerine tabidir. Ahval-ı şahsiye denilen özel hukuk davalarını kendi mahkemelerine veya İslam mahkemesine götürmekte muhayyerdirler. Bir defa taraflardan biri Müslüman ise İslam mahkemesinin davaya bakmaktan kaçınması mümkün değildir. İkisi de gayrımüslim ise Hanefilerle Şafi ve Ahmed b. Hanbel’in bir görüşüne göre İslam mahkemesinin davaya bakması vaciptir. Malikilerle yine Şafii ve Ahmed b. Hanbel’den aktarılan bir görüşe göre ise, muhayyerdir. İthilafın kaynağı (Maide, 5/43) ayetinin aynı surenin 49. ayeti ile neshedilip edilmediğinin kabulü konusundan kaynaklanmaktadır. Görüldüğü gibi Belgesay’ın iddiaları mesnetsiz kalmaktadır.

Bir hakkın yerine getirilmesini sebepsiz olarak sürüncemede bırakan hakim, bu işlemden zarar görenler tarafından ilgili mercilere şikayet edilir. Bu şikayetler yetkili mercilerce değerlendirilir, gerekirse soruşturma açılır. Ancak asılsız şikayetlerle hakimlerin meşgul edilmemesi için gerekli tedbirler alınır.

Hz. Ömer'in görevini ihmal eden hakimi görevinden uzaklaştırması İslam tarihi boyunca örnek alınarak uygulanmıştır.

2-Osmanlı Uygulaması

a)Tanzimata kadar: Osmanlı’da hakimlerin, naipler ve muhzırlar üzerindeki denetim görevini ihmalleri sonucu rüşvet vb. yolsuzluklara , bazı davalarda davacı hazır olmasına rağmen bir takım açık gözlerin vekil sıfatıyla davayı üzerlerine almaları ile haksız menfaat kazanmalarına sebebiyet vermesi, davacıyı çağırıp geçerli bir mazereti olmadan dava vekili tayin edenleri Beylerbeyine bildirmemesi suç olarak kabul edilip Beylerbeyince hapse konulması ve durumlarının Padişaha bildirilmesi öngörülmüştür.

Örfi Hukuk gereği azledilmeleri, şer’i hukuk gereği tazir cezasına çarptırılmaları gereken ve Ulema sınıfından olan hakimlerin imtiyaz sahibi olmaları nedeniyle ihtar (tevbih) dan fazla bir şey yapılamayacağı söylenmiş ise de, daha ağır bir ceza ile cezalandırılmak üzere tutuklandıklarını da görüyoruz. Osmanlılarda şikayet edilen kadılar hakkında tahkikat açılmış, suçu sabit görülenler cezalandırılmışlardır. Karar verirken fetvalara itibar etmeyen ve uygun davranmayan hakim de azle müstahak olur.

Ebussuud Efendi fetvalarında, nikah akdi için hakimin izni şart koşulmuşsa hakimin bir garaz-ı fasid için izin vermekten kaçınamayacağı (bu suretle görevini ihmal edemeyeceği) eğer kaçınırsa azle müstahak olacağı yazılıdır. Kadıların bazen davanın selameti bakımından yetkili oldukları halde belli ceza davalarına bakmaktan kaçınmaları ve davayı Divan-ı Hümayun'a havale etmeleri görevi ihmal değil, şikayet olunan kişinin güçlü bir kamu görevlisi olması durumunda adaletin temini için en güvenli yoldur. Bu durum kamu güvenliği sebebiyle davanın nakli (CMUK m.14) kurumuna benzer.

b)Tanzimat Dönemi: Mecelle m.1813'de, hakimin işi sürüncemede bırakamayacağı, m.1828'de ise; sebep ve şartların mevcudiyeti halinde hükmün tehirinin caiz olamayacağı hususları açıkça yazılıdır.

1858 CK m.101’de bütün memurların (bu meyanda hakimlerin) kanun tarafından verilen görevi ihmal suçuna, memurluktan çıkarılma ve zararın tazmin ettirilmesi, m.102'de ise amirin emrini ihmal (terahi ve kusur etme) para cezası ile karşılanmıştır. Bu iki maddede hareketin eseri olarak devlet ve memleketçe bir zarar meydana gelmişse, faillerin bundan dolayı ayrıca cezalandırılmaları (gerçek ictima) öngörülmüştür.

Usul-ü Muhakemati Hukukiye Kanununun 255-270 maddelerinde düzenlenen ve Fransız Usul Kanunundan alınan "iştika-i anilhukkam" kurumu, daha sonra Neuchatel Usul Kanunundan iktibas edilen HUMK m. 573-576'ya aktarılmış, bu maddeler de TCK m. 231'deki suçun unsurları bakımından önem kazanmıştır.

3)Cumhuriyet Dönemi: TCK m.231, 1926 yılındaki kabulünden beri değiştirilmemiş, ancak yaptırım yönünden atıfta bulunulan TCK m.230 muhtelif değişikliklere uğramıştır. 1926 yılında yürürlüğe giren ilk şeklinde 230/1'in yaptırımı ağır para cezası, 230/2'nin yaptırımı 1 aydan - 3 seneye kadar hapis ve müebbed veya muvakkat memuriyetten men cezası idi. 1953 yılında 6125 SK ile 230/1'in yaptırımına 1-6 ay hapis cezası eklendi, 230/2'deki hapis cezasının alt sınırı 3 aya çıkarıldı. Halen yürürlükte olan şekli 1979 yılında 2248 Sk ile yapılan değişiklikle kabul edilen durumdur. 230/1'in yaptırımı 3 aydan 1 yıla kadar hapis, 230/2'nin cezası ise 6 aydan 3 yıla kadar hapis ve memuriyetten men'dir.

Görüldüğü gibi yapılan her değişiklikle yaptırım (ceza) ağırlaştırılmıştır.

4)Türk Ceza Kanunu Tasarısı’nın Düzenlemesi: 1997 TCKT’nın memur suçlarını düzenleyen 9. bölümünde TCK m.231’in karşılığı yoktur. Görevi ihmal suçu 486. maddede düzenlenmiş olup, “hangi nedenle olursa olsun” gibi genel ifade yerine daha somut olan “geçerli bir sebep olmaksızın” ifadesi kullanılmış, hem memuriyet görevinin hem de amirin kanuna göre geçerli olarak verdiği emrin ihmali ve geciktirilmesi, suçun maddi unsuru olarak belirlenmiş, yaptırım aynı bırakılmakla birlikte tasarının 94. maddesindeki sınırlara göre görevi ihmal suçunun basit şekli ön ödemelik suçlar kapsamında kalmıştır.

D-SUÇUN UNSURLARI

I-Kanuni Unsur

a)Suçun Düzenlendiği Yer: Suç Türk Ceza Kanununun İkinci kitap, üçüncü bab, dördüncü faslında “Devlet İdaresine Karşı İşlenen Cürümler” arasında düzenlenmiştir.

b)Fail: Memurun görevi ihmal suçundan ve diğer ihmal suçlarından farklı olarak bu suçun faili hakimlerdir. Hakimler genel ve özel bütün hukuk mahkemelerinde (ticaret, iş, kadastro) icra tetkik mercii, ceza ve idari yargı hakimleri ile yüksek mahkemeler üyeleridir.

Ceza hakimlerinin sorumluluğunu düzenleyen bir hüküm CMUK'da mevcut değildir. Yargıtay İBK'ne göre, ceza hakimlerinin sorumlulukları bakımından HUMK'un ilgili hükümleri uygulanır.

Askeri mahkemeler hakimleri ile görev yapan subay üyeler de bu suçun faili olabilirler.

Yargıtay tetkik hakimleri 2797 sayılı Yargıtay kanunu m.26'ya göre, dosya ve evrak inceleyerek rapor düzenlemekle görevlidirler. Faaliyetleri bir incelemeden ibarettir. Yargısal bir faaliyet değildir. Bu sebeple ihmallerine TCK m.231 uygulanmaz.

Yargıtay başkan ve üyelerinin CUMK m.573'e (ve dolayısıyla TCK m.231)e göre sorumlu tutulması konusu tartışmalıdır. Ancak HUMK m.573'teki "hakim" kavramına gerek Yargıtay, gerekse Danıştay üyelerinin dahil edilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi başkan ve üyeleri yüce divan sıfatıyla iş yaparken adli hizmet gördükleri için bu suçun faili olabilirler.

Hakimlerin yargılama faaliyetleri dışındaki işleri bakımından TCK m.231'in uygulanması düşünülemez. Adalet Bakanlığı Merkez Teşkilatında idari kadrolarda çalışan hakimlerin "Hakimin görevi ihmal suçu"nun faili olmaları düşünülemez. Aynı şekilde seçim vb. işlerinden dolayı bu görevlerin ihmali dolayısıyla hakimi TCK m.231 ve HUMK m.573-576'ya göre sorumlu tutmak mümkün değildir.

Toplu olarak çalışan mahkeme üyelerinin birlikte verdikleri karar ve işlemle görevi ihmal etmeleri halinde de sorumlu tutulmaları gerekir.

Hakimlerin dışında hiç kimse bu suçun faili olamaz, hiç bir memur da olamaz. Hatta 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu gereğince aynı statüye sahip olan Cumhuriyet Savcıları bile bu suçun faili olamaz. Savcıların faaliyeti idaridir. Çünkü Hakimler ve Savcılar statü olarak aynı iseler de görevleri farklıdır. Cumhuriyet Savcıları Ceza Usul Kanununda belirtilen usule uygun olarak hazırlık tahkikatını yaparlar ve gerektiğinde ilgililer hakkında, Mahkemesine kamu davası açarlar.Dava açılma aşamasından sonra delil toplayıp, davaya konu suç ve sanıkla ilgili gerekli kararı vermek yetki ve görevi öncelikle hakime aittir. Bu, ceza davalarında böyledir. Hukuk davalarında ise kamuyu ilgilendirmeyen konulara ilişkin gerçek veya tüzel kişilerce açılan davaları da hakim, tarafların sundukları veya bazande kendisinin topladığı delillere göre sonuçlandırır.

Savcının otopsi yaptırmama eylemi TCK m.230’a uyar.

Davaların açılması ile sonuçlandırılması arasında geçen dönemde yapılan tüm faaliyetlere yargılama faaliyetleri denir. Ceza davalarındaki yargılama esnasında uyulacak olan esaslar Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununda, hukuk davalarındaki yargılama esnasında uyulacak olan esaslar ise Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda düzenlenmiştir.

Hakimler 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu gereğince Adalet Bakanlığının açtığı sınavı kazanıp, iki yıl staj yaptıktan sonra, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca mesleğe kabullerine karar verilmesi üzerine atanırlar. Bu atama üzerine hakimlik vasfını kazanarak bakmakta oldukları mahkemelerdeki davaları yürütüp, sonuçlandırırlar. Hakimler ancak bu usule uygun olarak atandıkları takdirde bu sıfatı kazanırlar. Alman hukukunda meslekten olmayan hakimler (fahri üyeler, juri üyeleri vde) de özel sorumluluk rejiminden yararlanmaktadır.

Hakimlik bir meslek memurluğu olup, derece memurluğu değildir. Bu nedenle ancak anlatılan şekilde yapılan atama ile mesleğe girebilirler ve "Hakim" sıfatını kazanırlar. 1982 Anayasamızın 140. maddesinin başlığı "Hakimlik ve Savcılık Mesleği"dir. Aynı maddenin ikinci fıkrası "Hakimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler" demektedir. Bunun paraleli olan hüküm 2802 sayılı Hakimler kanununda da yer almıştır.

Hakimler bağımsızdırlar; hiç bir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında hakimlere emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Bu durum yargının bağımsızlığının bir sonucudur. Adalet ancak bağımsız ve yeterli bilgi birikimine sahip insanlar eliyle dağıtılabilir. Aksi bir durum adaletten söz edilemeyecek bir ortamı doğurur.

Hakimlerin bağımsızlığı hem görevleri, hem de bağlı oldukları organlar yönüyledir. Görevleri yönünden bağımsızlık, onların görev yaptıkları sırada sadece anayasa, kanun ve hukukla sınırlı olmalarını ve vicdani kanaatlerine göre hüküm vermelerini ifade eder. Organik bağımsızlıkları ise, hakimlerin hiç bir makam, merci ve kişinin emrinde olmamalarını, bunların hiçbirinin hakimin amiri konumunda olmamasını ifade eder. Hakimlerin idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlı olmaları (AY m.140) hakimlik görevi dışında idari konularla ilgilidir. Bu durum kural olarak hakimlik görevine gölge düşürmez. Hakim bağımsızlığı, görevini hakkıyla ve tam yapabilmesi için tanınmıştır. Yasama ve yürütme erkine bir üstünlüğü sözkonusu değilir.

Aynı şekilde hakimler teminat altındadır. Bu teminat hakimlerin 65 yaşından önce kendileri istemedikçe emekli edilemeyeceklerini, azlolunamayacaklarını, bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun bırakılamıyacaklarını ifade eder. Ayrıca işledikleri suçlarda yargılama usullerinin farklılığını ve bunun güvencesini de ifade etmektedir. Yine hakimler rızaları dışında Adalet Bakanlığı Merkez Kuruluşunda geçici veya sürekli olarak çalıştırılamazlar. (AY m.140)

Hakimlerin görevlerini kanun, tüzük ve yönetmeliklere, idari nitelikteki genelgelere uygun olarak yapıp yapmadıklarını, suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma , Adalet Bakanlığının izni ile Adalet Müfettişleri tarafından yapılır.

Diğer taraftan hakim davaya bakarken tarafsız olmalıdır. Belli bir davada, hakimin taraflardan biri veya dava ile yakın ilgisinin bulunması halinde, hakimin o davada tarafsız kalamayacağı endişesinin ortaya çıkmasına neden olur. Bu nedenle böyle hallerde hakimin önüne gelen davaya bakamayacağı kabul edilmiştir. Buna hakimin davaya bakmaması veya reddi denir. Bu haller ayrıntılı olarak ceza muhakemeleri kanununda düzenlenmiştir.

Netice itibariyle hakimin görevi ihmal suçunun faili olan hakim, belli bir prosedüre uyularak bu göreve atanır ve görevini yaparken kanun, tüzük ve yönetmeliklerin koyduğu kurallara uyar. Bu mevzuatın kendisine yüklediği görevleri gereği gibi yapmak zorundadır. Bu suçu işleyen failin "hakim" olması yeterli olup, hukuk veya ceza hakimi olması arasında bir fark yoktur.

c)Suçun Mağduru ve Korunan Hukuki Yarar

Türk Ceza Kanunu hakimin görevi ihmal suçunu "Devlet idaresi aleyhine işlenen cürümler" başlığı altındaki üçüncü bapta düzenlemiştir. Başlık dikkate alındığında bu suçta korunan hukuki yarar bir kamu hizmeti olan adalet hizmetlerinin tam ve doğru bir şekilde, zamanında gerçekleştirildiğine olan inançtır. Devlet hizmetinin düzenli yürütülmesini sağlamaktır.

Çünkü adalet hizmetleri de kamu yararına olan bir hedefin, bir gayenin elde edilmesine yöneliktir. Bu görevin hiç veya zamanında yapılmaması ise bu hedefe ulaşılmamasına yol açar. Diğer taraftan bu suçun düzenlenmesi esnasında kişisel bir menfeatin gözetildiği de şüphesizdir. Gerçekten görevini yerine getirmeyen veya geciktiren hakim, aynı zamanda bu görevin yerine getirilmesinden bir yarar sağlayacak olan talep sahibinin menfeatini de zedelemektedir. Mesela; hakim, ihtiyati haciz talebini içeren bir dilekçeyi almayarak, borçlunun mallarını kaçırmasını sebebiyet verdiğinde, hem adalet hizmetini yapmamış ve adalete olan güveni sarsmış olacak, hem de talep sahibinin alacağını haciz yolu ile kolayca almasını engelleyerek ona zarar vermiş olacaktır. Yine icra takiplerine yapılan itirazları zamanında inceleyerek, çabucak karar vermeyen hakim de aynı zararları vermekte, hatta güncel olan çek-senet mafyasının doğmasına katkıda bulunmuş olmaktadır. Anlatıldığı üzere hakimin görevi ihmal suçu da birden fazla yararı ihlal eden suçlardan birisidir. Ancak kanun koyucu kamu yararını daha önde görerek devlet aleyhine işlenen cürümler kapsamına almıştır.

Bu suç birden fazla yararı ihlal ettiği için mağduru da birden fazla olmaktadır. Adalet hizmetini zamanında yapmamak suretiyle, adalete olan güven duygusunu zedeleyerek Devletin zarara uğramasına sebebiyet verildiği için suçun mağduru birinci derecede Devlet olduğu gibi talep sahibinin talebinin zamanında gereği yapılmadığı içinde bu şahısların zarara uğramasına neden olunduğundan suçun mağduru devletin yanı sıra şahıslar da olmaktadır. Yine hakimin görevi ihmal suçunun mağduru hem devlet, hemde şahıslar olmaktadır. Zaten bu suçun oluşması için zarara uğrayan şahsın olması zorunluluğu da bunu göstermektedir.

II-Maddi Unsur

a)Savsama (İhmal) Geciktirme ve Emri Yapmama Kavramları: TCK m.45'de "failin bir şeyi yapmasının veya yapmamasının neticesi..." ifadesi icrai ve ihmali suç ayrımını kabul etmiştir. İhmali suç yapılması gerekenin yapılmamasını ifade eder. İhmali suçta bir şeyi yapma konusunda hukuki görevin mevcut olması şartı aranır. Ancak bu görevin açık bir kanun hükmüne dayanması zorunlu değildir.

İhmali suçlar gerçek ihmali ve ihmal suretiyle icra suçları olmak üzere ikiye ayrılır.

Hakimin görevi ihmali de gerçek ihmal suçlarından, yani yalnızca ihmali hareketle işlenebilen suçlardandır.

TCK m.230'da geçen "savsama (ihmal)" ve "gecikme (terahi)"nin hangi anlama geldiği konusu tartışılmıştır.

Bir görüşe göre ihmal ve terahi aynı anlamdadır.

Başka bir görüşe göre; İhmal görevi hiç yapmamak, terahi ise geç yapmak demektir. Bu unsurlara, yerinde yapmamak da aynı yazar tarafından eklenmiştir.

Bir başka görüşe göre ise; görevi ihmal demek; görevinin gereği olan işlemi hiç yapmamak (gerçek ihmal), belirli biçimde yapmamak ve geç yapmaktır.

1921 Arjantin CK m.249, 1930 Danimarka CK. m.156 ve 1930 İtalya CK. m.328’e göre görevi reddetme de ihmal türlerindendir.

b) Hareketin Şekli Bakımından Hakimin Görevi İhmal Suçu: Hakimin görevi ihmal suçunun en bariz farklarından biri, maddi unsurun kanun koyucu tarafından Hukuk Usulu Muhakameleri Kanununun 573. maddesinin 6. ve 7. bentlerinde tarif edilmiş olup, bu sayılan haller gerçekleştiğinde hakimin görevi ihmal suçunun maddi unsuru vücut bulmuş olur. Yani bu suç bağlı hareketli bir suçtur. Kanun koyucunun böyle bir düzenlemeye gitmiş olmasının nedeni ise; yargılama faaliyetini yapıp, hüküm verirken hakimin vicdani kanaatindeki bağımsızlığını, yargı kuvvetinin herhangi bir etki altında kalmamasını ve adalete olan güven duygusunun sarsılmamasını temin etmek, yani hakimleri korumak amacı güdülmektedir. Hakimlerin görevlerinden herhangi birinin yerine getirilmemesinde gecikme halinde görevi ihmal etmiş sayılmamalarını sağlamak amacına yöneliktir. Mesela, CMUK m.316, hakimin temyiz dilekçelerini hasma tebliğ etmesi gerektiğini bildirmektedir. Oysa bu gün hiç bir hakim bu tebligatı yapmamaktadır. TCK m.231 bulunmasa, tebligat yapmama nedeniyle hakim görevini yerine getirmemiş olacak ve böylece de görevini ihmal etmiş olacaktı. İşte bu nedenle 231. maddeye ihtiyaç vardır.

Maddi unsurun varlığı için hakimin yerine getirmediği işlemin hakimlik görevine ilişkin olması, yani duruşma hazırlığı, duruşma ve son karar safhalarından birinde gerçekleşmesi gerekir. Hakimlik görevinin dışında kalan fakat yine de failin görevi itibariyle yerine getirmesi gereken bir işlem söz konusu olduğunda, 231. madde değil 230. madde uygulanır. Bu sebepledir ki, seçim kurulları başkanı gibi bir sıfatla, hakimlik görevi ile ilgili olmayan bir görevi yerine getirmeyen veya geciktiren hakim hakkında -bu görevi yükleyen kanunda özel bir hüküm yoksa- 230. maddeye göre ceza verilir.

Kabülü gereken dilekçeyi gerekçe göstermeden reddetmek, bakılması gereken olaya boş özürler ileri sürerek bakmamak veya devam etmemek hallerinde ihmal gerçekleşmiş olur.

Şimdi bu suçun maddi unsurunu düzenleyen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinin 6. ve 7. bentlerindeki ihkak-ı haktan istinkaf ve görevi yapmakta ihmal gösterilmesi hallerini inceleyelim:

1-Hakkın Yerine Getirilmesinden Kaçınma Hali

Hakkın yerine getirilmesinden kaçınma Anayasa ile yasaklanmıştır. Hiç bir mahkeme görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.(AY m.36) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınma görevi ihmal suçunu oluşturur.

Hakim kategorik bir hükmü uygulamaz, gereksiz tedbirler, kararlar ve taliklerle davayı uzatır ve sonuçlandırmaz , böylece bir tarafın zararına sebep olursa sorumlu olur.

Ne gibi hallerin hakkın yerine getirilmesinden kaçınma sayılacağı HUMK 574. maddesinde açıklanmıştır. Bu maddeye göre, kanunen kabul edilmesi gerekli bir dilekçenin sebepsiz olarak reddedilmesi veya görülmeye hazır ve sırası gelmiş bir davayı bir takım boş sözlerle, kötü niyetle görmeye teşebbüs ve devam edilmemesidir. Hakim mahkemesinde açılmış bir dava hakkında karar vermek zorundadır, işi sürüncemede bırakamaz. Dava görev ve yetkisi dışında ise görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermek zorundadır. Mesela davacı birinin getirdiği dava dilekçesini almak ve esas defterine kaydedip, onunla ilgili bir karar vermek durumunda iken, dilekçeyi hiç almadan şahsın eline vermek suretiyle reddedip göndermesi halinde bu suç oluşur. Bu halde hakimin sorumlu olması için önce hakime noterden bir ihtarname tebliği ile göreve daveti gerekir.

2-Görevi ihmal veya geciktirme veya kanuna göre verilen emrin makul sebep olmaksızın yapılmaması hali

Bu bendin emir ile ilgili hükmü 1982 AY m 138 hiç bir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir veremeyeceği" yolundaki hükmü karşısında uygulamada hiçbir hüküm ifade etmez. Aynı şekilde TCK m 231 in de Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Hakimlerin yargı tasarrufları dışında, kendilerine düşen idari işleri yapmada ihmal göstermeleri ve aynı hususta kanunen yerine getirmekle ödevli bulundukları yargılama faaliyetlerine ilişkin işlemleri yapmamaları halinde sorumlu olacakları belirtilmiştir.

Yargılama faaliyeti, duruşma hazırlığı, duruşma ve hüküm safhalarını içerir. Hakimin görevi ibaresi birçok şeyi ifade etmektedir. Fazla ayrıntıya girmeden hukuk ve ceza hakimlerinin görevlerine kısaca değinelim. İdari hakimler de hukuk hakimleri içinde mütalaa edilmiştir.

aa)Ceza Hakiminin Görevleri

Ceza hakimi mahkemesine açılan ceza davası ile ilgili delilleri toplayıp gerekli değerlendirmeleri yaptıktan sonra kararını verir. Ceza davası açılıp mahkemenin esas defterine kaydedildikten sonra hakim, önce sanığı ve tanıkları celp edip dinler, ilgili kurumlardan istenilmesi gereken bilgi ve belgeleri ister, gerekiyorsa keşif yapar ve bu şekilde önündeki dava ile ilgili tüm delilleri toplar. Sanığa verilecek cezanın gecikmesi halinde, toplumda sanığa karşı bir acıma hissi belirmekte, mağdur ise maddi ve manevi zararına ek olarak defalarca mahkemeye gitmek zorunda kalarak mağduriyeti artmaktadır.

Türk ceza yargılaması sisteminde işin mahkemeye intikalinden sonra delil toplama yetkisi ve görevi birinci derecede hakime aittir. Ceza davasının tarafları olan savcı ile müşteki ve sanık ise bu konuda hakimin yardımcıları durumundadırlar.

Hakim bu şekilde delilleri toplarken mümkün olan en hızlı ve ekonomik yolu kullanmak zorundadır. 1982 Anayasası da bunu 141. maddesinde belirtmiştir. Dolayısıyla hakim delilleri toplarken hızlı hareket etmek, gerekli işlemleri günü gününe yapmak zorundadır. Aksi halde görevini ihmal etmiş olur. Yargıtay Ceza Genel Kurul 24.1.1977 tarihli ve 4/542-20 sayılı içtihadında salıverilme müzekkeresini, tahliye kararından iki gün sonra imzalayan hakimin bu fiilini görevini ihmal olarak değerlendirmiştir. Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu 12.6.1972 tarihli ve 223/252 sayılı içtihadında da keşfe gitmeye engel hali bulunmadığı halde, hakimin uzun süre keşfe gitmeyerek işleri sürüncemede bırakmasını da görevi ihmal olarak kabul etmiştir. Görev yaptığı üç yıl boyunca 157 dosyanın gerekçeli kararını yazmayan, bunlardan sadece 21’nin kısa kararını yazarak duruşmayı bitiren, 17 dosyada belirlenen günde duruşma yapmayan, 109 dosyada duruşmaya başlayıp C. Savcıları esas hakkındaki mütalaalarını yazdırdığı halde kısa kararı yazmayan, 9 dosyada mütalaaları da yazdırmayan, başka bir mahkemeden görevsizlikle gelen ve esas defterine kaydedilen dosyaya başka bir işlem yapmayan, 9 adet dosyanın 14-15 ay boyunca duruşmalarını yapmayan, yazı işlerini denetlemeyen, kaydedilen ve temyiz edilen dosyaların akibetini takip etmeyen sanığın eylemi hakimin görevi ihmal suçu olarak kabul edilmiştir.

Hakim delil toplama işini bitirdikten sonra gerekli kararı verecek ve bunu taraflara tebliğ edecektir. Taraflardan kararı süresi içinde temyiz eden olursa dosyayı incelenmek üzere Yargıtaya gönderecektir. Temyiz üzerinde karar bozulursa yargılamayı en çabuk şekilde yapmakla mükelleftir. Tüm bu hallerde hakim gerekli dikkat ve ihtimamı göstermek zorundadır.

bb)Hukuk Hakiminin Görevleri

Hukuk yargılama sistemimizde ise delil toplama yetkisi kural olarak taraflara aittir. Bu nedenle hakim tarafların sunduğu delillerle bağlı olup, ancak bunlara göre yapılması gerekenleri yapıp, kararını verecektir. Fakat bu durumun istisnasını teşkil eden re'sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu dava türleri de vardır. Bu durumda ise hukuk hakimi aynen ceza hakimi gibi kendisi delil toplayacak ve kararını verecektir.

Her iki halde de dava geldiğinde hakim tebligat işlemlerini yaparak yargılama faaliyetine girişecek ve topladığı veya sunulan delillere göre gerekli işlemleri zamanında yapacak ve en uygun kararı da verecektir. Bu faaliyetleri de en çabuk şekilde ve gereği gibi yapmakla mükelleftir.

İster ceza hakimi olsun, ister hukuk hakimi veya idari hakim olsun hepsi de yargılama ve karar safhasında gerekli işlemleri en hızlı şekilde ve gereği gibi yapmak zorundadırlar. Bu safhalarda her türlü savsama ve gerekli özeni göstermeme, şartları mevcutsa görevi ihmal sonucunu doğurur.

c)Önşart

Failin hakim, işlemin yargılama görevi ile ilgili ve ihmal sonucu hakim hakkında tazminat davası açılmasına yol açabilmesi yani hakime noterden ihtarname tebliğ edilmesine rağmen görevini ihmal etmesi gerekir. Dolayısıyla hakime ihtarname çekilmesi önşarttır.

d)Cezalandırılabilme (Zarar) Şartı

Hakimin görevi ihmal suçunun, diğer görevi ihmal suçlarından en önemli faklarından biri de ihkak-ı haktan istinkaf olunması (hakkın yerine getirilmesinden kaçınılması) veya görevine giren işlerde ihmal göstermesi sonucunda bir zararın doğması gerektiği şartıdır. Bu zarar fiilen gerçekleşmiş mali nitelikte yani, ekonomik değeri olan bir zarardır ve yukarıda belirtilen davranışların yapılması sonucu tarafların uğradığı hak kaybı neticesinde ortaya çıkan bir zarardır.

Taraflardan birinin veya hasımsız davalarda tarafın uğradığı zararın talep etmek için noterden hakime ihtarname çekmesi ve göreve davet etmesi gerekmektedir. (HUMK m574/2) Çekilen bu ihtara rağmen hakkın yerine getirilmesinden çekinen veya görevini ihmal eden hakime karşı ilgili tarafın hakim aleyhinde tazminat davası şartlarının oluşması gerekir.

Bu şartın varlığının kabulü için hakimin fiili ile doğan zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Yani zarar hakimin ihmali sonucunda doğmuş olmalıdır.

Hakimin görevi ihmali suçu ile ilgili davanın bitirilmesi için, açılan tazminat davasının sonuçlanması şart değildir. Suçla ilgili yargılamayı yapan mahkeme sanık hakime isnat edilen fiilleri ve doğduğu söylenilen zararları değerlendirerek bir karar verecektir.

Netice itibariyle sadece hakimlik görevinin gereği olan bir işlemin yapılmaması, geç yapılması veya usul kanunlarının ve adli uygulamanın gerektirdiği biçimde yapılmaması yeterli değildir. Ayrıca bu hareket sebebiyle hakim hakkında tazminat davası açılmasını gerektiren HUMK 573/6 ve 7. bentlerindeki şartlardan olan zarar şartının da bulunması gerekir. Suçun oluşması için zararın doğması yeterli olup, ayırca hakim hakkında dava açılması ve bu dava sonucunda tazminata mahkum edilmesi şart değildir.

III-Manevi Unsur

Hakimin görevi ihmal suçunun manevi unsuru genel kasıttır. Suçun oluşması için kastın bulunması şarttır. Bu suçun her hangi bir saikle işlenmesi suçun oluşması için önem arzetmeyeceği için özel kasta gerek yoktur. Kast fiili ve neticelerini bilerek ve isteyerek işlemek iradesidir.(TCKT m.21) Hakimin görevine giren bu işi bilerek veya isteyerek hiç yapmaması veya geciktirmesi örneğin bakması gereken bir davayı mazeretsiz olarak bakmamış veya sürüncemede bırakmışsa suçun manevi unsuru oluşmuş olur.

İhmal bilgisizlik veya yanlış bilgiden kaynaklanmışsa manevi unsur mevcut sayılmaz, dolayısıyla suç oluşmaz. Meslekte tecrübesizlik, acemilik, araçların yokluğu veya yetersizliği ve yanılgıdan kaynaklanan ihmalde kasıt yoktur. Bu suç taksirle de işlenemez. Usuli hata mevcutsa hakimin sorumluluğu cihetine gidilmez, yasa yoluna müracaatla hata düzeltilir.

Hakim haksız biçimde hareket ettiği bilincine sahip olmalıdır. Çünkü kanun tembellik veya ihmalkarlığı değil, görevi kasden yapmamayı veya geciktirmeyi cezalandırmıştır.

İhmal kasdının delil ile ispatı gereklidir. Ancak ihmal kastının olmadığını ileri sürmek, bunun gerçekten olmadığını ispata yetmez.

IV-Hukuka Uygunluk Sebepleri

TCK m.231 ve bu maddenin atıfta bulunduğu 230’da özel bir hukuka uygunluk sebebinden sözedilmemiştir. Üstelik “hangi nedenle olursa olsun” ibaresi şahsi mülahazalarla görevin yerine getirilmemesini de suç saymıştır. Ancak gücünün üstünde bir iş yapması kimseden istenemiyeceğine göre her olayda bu husus aranacak ve mücbir sebep sayılabilecek bir durum varsa fail cezalandırılmayacaktır. Örneğin binlerce dosyaya bakmak zorunda kalan bir hakimden, usul kanunlarında öngörülen sürelere uymaması ve duruşma taliklerini bu sürelere göre yapmaması halinde artık mücbir sebep var sayılır. Yine hakimin Anayasaya aykırı bir gördüğü bir hükmü uygulaması kendinden beklenemez. Bekletici sorun yolu ile aykırılık sorununun önce çözümlenmesi gerekir.

Hakim birden fazla görevden önemli olanını yerine getirirken, daha az önemli olanı ihmal ederse, çatışan görevlerde hukuka uygunluk sebebinden yararlanır, ihmali suç teşkil etmez.

Ancak, hakimin şahsi tehlike korkusuyla görevini aksatması bir hukuka uygunluk sebebi olamaz. Hakimin böyle bir durumda davayı nakli veya istinkafı mümkündür. Yine mağdurun (yargılamada menfaati zedelenen özel şahsın) rızası da bir hukuka uygunluk sebebi olamaz. Çünkü bu suç kamu idaresine karşı işlenmiş bir suç olduğundan mağdur aynı zamanda devlettir.

V-Suçun Özel Görünüş Şekilleri

aa)Teşebbüs Durumu: Doktrinde gerçek ihmali suçlara teşebbüsün mümkün olmadığı yönünde genel kabul vardır. Çünkü neticeye ulaşmamış ihmali hareketi değerlendirmek mümkün değildir. Gerçek ihmali suç olan hakimin görevi ihmal suçunda emredilen hareket yapılmamışsa suç tamamlanmış, hareket yapılmış ise ihmalden söz edilemiyeceği, yani suç oluşmayacağından teşebbüs hali düşünülemez.

Ayrıca bu suç objektif cezalandırılabilme şartını taşıdığı için yine bu suça teşebbüs düşünülemez.

Ancak failin beklenen hareketi yapması bakımından zaman fasılasına müsait değilse ihmal ile suç tamamlanmış olur. Buna karşılık failden beklenen hareketin yapılması bakımından bir zaman kabul edilmekte ise, bu sürenin sonuna kadar bu suç teşebbüse müsaittir. Hakimin görevi ihmal suçu bakımından görev hiç yapılmadığı veya yapılması için mevzuatta öngörülen veya görevini niteliğinden çıkarılan süre geçtiği ya da mevzuat veya uygulamayla belirlenmiş biçimlere uyulmadığı zaman suç da tamamlanmış olur.

Yapılmayan görevin şikayet, teftiş vb. usullere baş vurulduktan sonra aynı hakim tarafından yerine getirilmiş olması, suçun oluşmasını engellenemez. Aynı şekilde görevin başka bir hakim tarafından yerine getirilmesi oluşmuş olan suçu ortadan kaldırmaz.

bb)İştirak: Mahsus suçların faili olabilmek için özel yükümlülük altında bulunmak gerekir. Hakimin görevi ihmal suçunu da ancak hakim işleyebilir. Ayrıca hakimin görevi kendi kişiliği ile sıkı bağlantılıdır. Bu görevin onun yerine başkası tarafından yapılması mümkün değildir. Bu sebeple bu suç "bizzat işlenebilen" suçlardandır.

Hakim tarafından ihmal edilen görev, başka bir hakime tevdi edilip de bu hakim de ihmal ederse ikincisinin iştirakinden değil, ayrı ayrı görevi ihmalden sorumlu tutulmaları gerekir.

Mahsus suç olması hasebiyle hakimi ihmale azmettirenin aynı suçtan sorumlu tutulması, mahsus suçların bünyesine aykırıdır.

cc)İçtima: TCK m.231, Hakimin görevini ihmali açısından yardımcı ve tamamlayıcı bir suç olduğundan fiil diğer maddelere (örneğin 203’teki denetim görevinin ihmali ile zimmette sebebiyet verme) uymadığı takdirde yargılama görevini ihmal ise 231, idari görev ise TCK 230’a göre cezalandırılması gerekir.

Gerçek İçtima: Bir menfaat karşılığı görevini ihmal eden hakimin bu fiili, rüşvet suçunu oluştur. Rüşvet alma suçu rüşvet anlaşmasının yapılmasıylatamamlanmış olacağından bundan sonra görevin yerine getirilmemesi tamamlanmış rüşvet suçunun unsuru ve ağırlatıcı sebebi olamaz, faile hem rüşvet hem de görevi ihmalden ceza verilir ve cezalar toplanır.

Teselsül: Failin bir suç işleme kararı altında görevini birden fazla ihmal etmesi halinde müteselsil suç kuralları uygulanır.

Yargıtay görevi ihmal ile ilgili bir kararında sanığın Yargıtaydan gelen dosyaların esasını kapatmama, bir kısım belgeleri dosyalarına yerleştirmeme ve temyiz dilekçeleri ile ilgili işlem yapmama şeklinde aynı nitelikteki 1991-1992 yılları içinde süre gelen ve bir suç işleme kararının icrası cümlesinden olarak yasanın aynı hükmünün ihlali niteliğindeki eylemleri için TCK m.230 ve 80’nin uygulanmasının yasaya uygun bulmuştur.

Hakimin görevi suistimali ile ilgili bir kararında da (CGK.8.4.1997 t.97/4-94) TCK m. 240 ve 80’nin uygulanması gerektiğini, mağdur sayısınca suç oluşmayacağı belirtmiştir. Bu görüşler TCK m. 231 bakımından da geçerli sayılabilir.

Hakimin otopside veya keşifte görevini ihmal etmesi halinde, bu ihmale ortak olan doktor veya bilirkişi TCK m. 230, hakim ise 231'den sorumlu tutulması gerekir.

VI-Suça Etkili Haller

TCK m.230/2 de memurun ihmali nedeniyle Devletçe bir zarar meydana gelmişse cezanın artırılacağı öngörülmektedir. Hakimin görevini ihmal etmesi halinde (TCK m.231) ise bu fıkra uygulanamaz. Yani hakimin görevini ihmal etmesinden dolayı devletin bir zarara uğraması halinde sadece 231. madde uygulanır, 230. maddenin ikinci fıkrası uygulanmaz. Çünkü 230. madde genel nitelikte görevi ihmali düzenliyor, sadece 230/1’e atıf yapıyor, ikinci fıkrasına bir atıfta bulunmuyor. Bu nedenle de TCK 230. maddenin ikinci fırkasındaki “Devletçe bir zarar meydana gelmesi” halindeki ağırlaştırıcı sebep hakimin görevi ihmal suçuna uygulanmaz. Sonra hakkın yerine getirilmesinden kaçınılma halinde, hakimden talepte bulunan Devlet de olabilir. Bu durumda zarar doğması hali zaten cezalandırılabilme şartı olduğundan artırma nedeni olamaz.

1918 sayılı Kaçakçılık Kanununun 38. maddesine göre;Bu kanunun 2. maddesinde yazılı ihbar yükümlülüğü olan memurlar, bu yükümlülüklerini veya men, takip tahkik vazifelerini ihmal etmeleri halinde haklarında TCK m.230 daki cezalar bir misli artırılarak hükmolunur. Bu ağırlatıcı sebep hakimin görevi ihmal suçuna uygulanamaz. Çünkü 1918 sayılı kanunun 2. maddesinde sayılan memurlar arasında hakim, m.38 in atıf yaptığı maddeler arasında da TCK m.231 yoktur.

VII-Zamanaşımı Süresi

Ceza Kanunumuz suçların zamanaşımı sürelerini o suçlar için öngörülen ceza miktarlarına göre tespit etmiştir. Hakimin görevi ihmal suçunun cezası ise, TCK 230. maddesinde düzenlenmiş ve üç aydan bir yıla kadar hapis ve ağır para cezasıdır.

Zamanışımı sürelerinin tespitinde eylemin hangi madde kapsamında kaldığı belirlendikten sonra o maddedeki cezanın en ağırı hangisi ise o esas alınacak ve onun da üst haddine bakılarak zamanaşımı süresi tespit edilecektir. Hakimin görevi ihmal suçunda verilen cezanın en ağırı hapis cezasıdır ve üst sınırı bir yıldır.

Buna göre ise zamanaşımı süresi TCK m.102/4 maddesi gereğince beş yıldır. Eğer zamanaşımı süresini kesen veya durduran haller yok ise suç işleme tarihinden itibaren beş yıllık sürenin geçmesi ile suç zamanaşımına uğrar.

VIII-Kovuşturma Usülü

Hakimler hakkında gerek görevleri esnasında veya görevleri ile ilgili olarak suç işlediklerinde, gerekse şahsi suçlarında 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa göre kovuşturma yapılır. Ağır cezayı gerektiren suç üstü halleri dışında suç işlediği ileri sürülen hakim yakalanmaz, üzerleri ve konutları aranamaz, sorguya çekilemez. Ancak durum hakim hakkında gerekli işlemin yapılması için derhal Adalet Bakanlığına bildirilir. (2802 SK m.88)

1-Görev Suçlarında Kovuşturma Usulü

AY m.129/son’a göre memurların görev suçlarından dolayı ceza kovuşturması, idari merciin iznine bağlanmıştır.

2802 SK m.82vd. hakimlerin görev suçu sözkonusu olduğunda yapılacak muhakemeye ilişkin hükümler getirmiştir. Bu maddede hazırlık soruşturması sözü geçmez “inceleme ve soruşturma”nın izne bağlı olduğu yazılıdır.

Kovuşturmanın ilksoruşturma, kovuşturma ve sonsoruşturma diye üç safhası vardır:

a)İlk soruşturma safhası : Hakimlerin görev suçları sebebiyle haklarında inceleme ve soruşturma açılması Adalet Bakanı’nın iznine bağlıdır. İzin sözlü veya yazılı verilebilir. Ancak müfettişlerin yaptığı denetim veya soruşturma sırasında tespit ettikleri usulsüzlük ve yolsuzluklar ile öğrendikleri ve gecikmesinde sakınca bulunan konuların soruşturulması için önceden izin alınması gerekmez. Fakat durum Bakanlığa sunulmak üzere hemen Teftiş Kurulu Başkanlığı’na bildirilir. Bu inceleme ve soruşturma Adalet Bakanlığı’na bağlı olan Adalet Müfettişlerince veya hakkında inceleme veya soruşturma yapılacak olan hakimden daha kıdemli hakim eliyle de yapılabilir. Soruşturma ile görevlendirilen Adalet Müfettişleri lüzum gördükleri kimseleri yeminle dinler. Gerekirse istinabe yoluna başvurabilir, soruşturmanın zorunlu kıldığı hallerde arama yapabilir, ilgili kuruluş ve kişiler istenecek her türlü bilgi ve belgeyi vermek zorundadırlar.(2802 SK m.101.) Bu şartlarda Adalet Bakanından alınacak soruşturma izni bundan sonraki bütün safhalar için yeterli olup, kovuşturma ve sonsoruşturma safhalarında yeniden izin alınmasına gerek yoktur.

Hakimlerin koğuşturulması için Adalet Bakanının verdiği izin bir ceza muhakemesi şartıdır. Hakimler hakkında alınan ihbar ve şikayetler Adalet Bakanlığı’na gönderilir Bakanlıkça alınan ve ciddi bulunan ihbar ve şikayetler Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nce, “inceleme ve gerektiğinde soruşturmaya geçilme izni” Bakandan alındıktan sonra Teftiş Kurulu Başkanlığına intikal ettirilir. Başkan tarafından bir müfettiş inceleme ve soruşturma için görevlendirilir. Bu müfettiş tarafından mahallinde ve gerekli diğer yerlerde araştırma yapılır, ilgililerin ifadeleri alınır, tüm bilgi ve belgeler toplanır, müfettiş bu soruşturmayı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre yapar. Hakimlerin savunmaları, soruşturmayı yapan görevlilerin üç günden az olmamak üzere verdiği süre içinde veya belirttiği bir tarihte alınır. Süresi içinde veya belirtilen tarihte savunmasını yapmayan, bu hakkında vazgeçmiş (m.84) ve soruşturmayı yapanın topladığı delillerle bir karara varılmasını kabul etmiş sayılır. Savunmasını yapmamış olsa bile yargılama safhasında savunma hakkına sahiptir. Yine lehine olan delilleri soruşturmacıya her zaman verebilir.

Soruşturma sırasındaki tutuklama talepleri, sonsoruşturmanın açılmasına karar verilecek olan ilgilinin bulunduğu yer Ağır Ceza Mahkemesine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi tarafından incelenir ve karara bağlanır. (m.85)

Sonunda soruşturmayı yapan tarafından “inceleme ve soruşturma raporu” tanzim edilir ve bu raporda “kovuşturma yapılmasına” veya “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verilmesi teklif edilir. Eğer kovuşturma yapılmasını teklif ediyorsa aynı zamanda verilmesi gereken disiplin cezasını da önerir.

Yargıtay üyelerinin görevi ihmal suçunun faili olmalarını kabul edersek bunların yargılanmaları için 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46. maddesine göre Birinci Başkanlık Kurulunun karar alması gereklidir. Kurul kendisine iletilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerekli görürse ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir.

Görevlendirilen başkan soruşturma yaparken sorgu hakimi yetkisini haiz olup, CMUK’nun ilk soruşturmaya dair hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama, salıverme ve kefaletle salıvermeye ilişkin kararları birinci başkanlık kurulu onayı ile yürürlük kazanır.

Soruşturmayı gerektirir nitelikte görülmeyen şikayetlerle ilgili dosyalar işlemden kaldırılır.

b)Kovuşturma Safhası: Soruşturmacının “kovuşturma yapılmasına” dair verdiği rapor Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce evrak üzerinde yapılacak incelemeden sonra hakkında soruşturma yapılan hakimin çalıştığı Ağır Ceza Mahkemesine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Bu Başsavcı iddianameyi hazırlayarak aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine evrakı gönderir ve sanık hakim hakkında kovuşturma açılmasına karar verilmesini talep eder. Bu mahkemece kovuşturma açılmasına karar verilirse dosya sanık hakimin görev yaptığı yer Ağır Ceza Mahkemesine gönderilir ve böylece son soruşturma başlamış olur. (2802 SK m.89) Yani savcının iddianamesi dava açan değil dava yürüten iddianamedir. Kamu davasının açılmasına veya açılmamasına karar verecek merci Ağır Ceza Mahkemesidir.

Son soruşturma açılmasına karar verildiğinde bu karar luzum-u muhakeme kararı niteliğindedir ve itirazı kabil bir karardır. Aynı şekilde bu mahkemece kovuşturma açılmasına yer olmadığına karar verilmesi halinde de bu red kararı yine itirazı kabil bir karardır. İtirazı inceleyecek makam ise ilgilinin yargı çevresi içinde bulunduğu Ağır Ceza Mahkemesi hariç olmak üzere, kararı veren mahkemeye en yakın Ağır Ceza Mahkemesidir. (m.92)

c) Son soruşturma safhası:Son soruşturmayı yapan mahkeme birinci sınıfa ayrılmış hakimlerle ağır ceza mahkemesinde görev yapan hakimler için yargıtayın görevli dairesi, diğer hakimler için ilgilinin bulunduğu yer Ağır Ceza Mahkemesidir. Yani yargılaması burada sürecek ve delliler toplanıp, karar bu mahkemede verilecektir. Bu safhada tutuklama durumun da yine aynı mahkeme takdir eder. Bundan sonraki yargılama usulü Ceza Muhakemesi Usulü Kanuna göre yapılır ve dava devam ettirilip, sonuçlandırılır. Ancak hakimler hakkındaki bu davalar acele işlerden sayılır ve kanuni zaruretlerden doğan bir engel olmadıkça üç aydan fazla devam edemez. (2802 SK m.95)

AY m.148/3’e göre Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi başkan ve üyelerini... yüce divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi yargılar.

2-Ağır cezalık suçüstü hali: Görevi ihmal suçu ile ilgili olmasa da usul bakımından bir eksiklik kalmasın diye anlatmak gerekirse hakimlerin ağır cezayı gerektiren suç üstü hallerinde bu anlatılan usul uygulanmayıp, hazırlık ve ilk soruşturma genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması suçun işlendiği yer savcısı tarafından bizzat yürütülür. Bu halde de durumun derhal Adalet Bakanlığı’na bildirilmesi zorunludur. (2802 SK m. 94)

3-Hakimlerin Kişisel Suçlarında Kovuşturma Usulü

Bu halde hazırlık tahkikatı ilgili hakimin yargı çervesi içinde bulunduğu yer Ağır Ceza Ceza Mahkemesine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi C.Başsavcısı tarafından bizzat yapılır ve son soruşturma yani yargılama da o yer Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılır. (m.93) Hakimler 24 saat görevli oldukları için şahsi suçları ancak izinli ve raporlu oldukları zamanlarda işleyebilirler. Bunun dışında işledikleri suçlar görev esnasında işlenmiş sayılır. Kişisel suçlarında soruşturma için izne gerek yoktur.

DGM’lik suçlarda 2845 SK hükümleri uygulanır. Terör amacıyla görevin ihmali halinde 3793 SK’da yer alan usul hükümleri cari olur.

IX-Hakimin Görevi İhmal Suçunun Yaptırımı

TCK m. 231 kendi başına bir yaptırım öngörmemiş, maddi unsuru belirtikten sonra 230’a atıf yapmıştır. Ancak, zarar 230/2’ye göre ağırlatıcı bir sebep olarak düzenlenmişken, 231’e göre suçun unsuru mahiyetindedir. Böylece 231’in ihlali halinde 230/1’deki yaptırıma hükmedilecek, 230/2’deki yaptırımlarla 230/3’teki re’sen tazmin hükmü uygulanmayacak, hakim hakkında HUMK m.573 ve devamındaki maddelere göre dava açılmışsa tazminata bu davalar sonucu hükmedilecektir.

E-HAKİMLERİN DİSİPLİN SUÇU

2802 sayılı HSKm 62 vd. Hakimlerin disiplin sorumluluklarını düzenlemektedir. Kanunun mezkur maddlerine göre hakimlere sıfat ve görevleri gereklerine uymayan hal ve hareketlerinin tespit edilmesi üzerine durumun niteliğine ve ağırlık derecesine göre, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca; uyarma, aylıktan kesme, kınama, kademe ilerlemesinin durdurulması, derece ilerlemesinin durdurulması, yer değiştirme ve meslekten çıkarma cezalarından biri verilir. Bu cezalardan derece ilerlmesininin durdurulması ve yer değiştirme cezaları 657 sayılı DMK.da olmayıp, daha özel kanun olan HSK.da vardır. Adalet komisyonu başkanları görev yaptıkları yargı çervesi içindeki hakimlerin, öğrendikleri disiplin cezasını gerektiren eylemlerini Adalet Bakanlığına bildirirler.

Hakimler hakkında ceza koğuşturmasına başlanmış olması aynı fiilden dolayı disiplin soruşturmasını geciktirmeyeceği gibi mahkumiyet veya beraat kararı disiplin cezası almasına engel teşkil etmez .(2802 SK m.75)

Disiplin suçları ile ilgili de inceleme ve soruşturma yapılması Adalet Bakanı’nın iznine bağlıdır. (m.82) Bu konudaki inceleme ve soruşturma usulü de, kısmen daha önce incelediğimiz kovuşturma usulü başlığı altında anlatıldığı gibidir. Ancak disiplin suçları ile ilgili inceleme ve soruşturmayı yapan, düzenlediği fezlekede, ilgili hakimin fiilinin hangi disiplin suçu kapsamında kaldığını bildirir.

İnceleme ve soruşturma evrakı fezleke ile birlikte Bakanlıkça, hakimlerin disiplin amiri olan Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’na sunulur. Hakimlerin disiplin amiri bu kuruldur. Kurulca hakime hangi cezanın verileceği kararlaştırılır.

Hakimlere savunması alınmadan disiplin cezası verilemez. Savunma için üç günden az olmamak üzere bir süre verilir. Bu süre içinde savunmasını yapmayan hakim, savunma hakkından vazgeçmiş sayılır (2802 SK m.71) Yani savunması dışında toplanan bilgi ve belgelerle bir karar verilmesini kabul etmiş olur.

Hakime aldığı disiplin cezası tebliğ edilir. Bu tebliğden itibaren ise on gün içinde, Adalet Bakanı veya ilgili hakimce verilen cezanın bir defa daha incelenmesi Kuruldan istenilebilir. Bu halde kurul, gerekli incelemeyi yaparak kararını verir. Kurulca yeniden incelenerek verilen bu karara karşı ilgililer tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde itirazda bulunabilirler. Bu itiraz Kurul’un asil ve yedek üyelerinin tamamından oluşan “İtirazları İnceleme Kurul”nca incelenerek sonuçlandırılır. İtiraz üzerine bu Kurul’ca verilen kararlar kesin olup, hiçbir yargı yoluna gidilemez. (2802 SK m.73)

Disiplin suçları bu şekilde kesinleştikten sonra hüküm ifade eder ve uygulanmak üzere Kurul’ca Adalet Bakanlığı’na gönderilir. Adalet Bakanlığı tarafından derhal uygulanır. (m.47)

Meslekten çıkarma ve yer değiştirme cezalarından başka bir disiplin cezası verilen hakim, uyarma, aylıktan kesme ve kınama cezalarının uygulanmasından itibaren dört yıl, kademe ve derece ilerlemesinin durdurulması cezalarının uygulamasından itibaren altı yıl geçtikten sonra Kurul’a başvurarak bu disiplin cezalarının sicillerinden silinmesini isteyebilirler. İlgilinin az önce belirtilen süreler içerisindeki tutum ve davranışları ile meslekteki başarısı isteğini haklı kılacak nitelikte görülürse, disiplin cezasının silinmesine Kurul’ca karar verilir. (m.75)

Disiplin soruşturmasının devamı sırasında hakkında soruşturma yapılan hakim soruşturmanın selameti için geçici bir tedbir olarak, soruşturmanın sonuçlanmasına kadar görevden uzaklaştırılmasına veya geçici yetki ile bir başka yargı çevresinde görevlendirilmesine Kurul’ca karar verilebilir. Görevden uzaklaştırmada bu süre en çok üç ay olabilir, gerekirse bu süre dolmadan Kurul’ca göreve tekrar başlatılabilir. Geçici yetki de her zaman kaldırılabilir. (m.77, 79, 81)

657 sayılı DMK, memurlarca işlenen disiplin suçları ile ilgili olarak zamanaşımı süreleri kabul etmiştir. Buna göre; uyarma, kınama, aylıktan kesme ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezalarının işlenildiğinin öğrenildiği tarihten itibaren bir ay içinde, memurluktan çıkarma cezasında altı ay içinde disiplin kovuşturmasına başlanmadığı takdirde disiplin cezası verme yetkisi zamanaşımına uğrar. Disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin işlendiği tarihten itibaren nihayet iki yıl içinde disiplin cezası verilmediği takdirde ceza verme yetkisi de zamanaşımına uğrar.(647 SK m.127)

2802 sayılı HSK’nda ise disiplin suçları ile ilgili zamanaşımı süresini düzenleyen bir madde bulunmamaktadır. Ayrıca DMK’na bir atıf da yer almamaktadır.

Hakimler hakkında, DMK dışında ayrı bir “özel kanun” yapılmıştır. Yani kamu görevi yapanların durumunu düzenleyen genel kanun DMK’dur, HSK ise ona göre özel bir kanundur. Nitekim DMK. 1/son maddesi “hakimler özel kanunları hükümlerine tabidir” demek suretiyle genel kanun-özel kanun itribatını kurmuştur. Özel kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel kanun hükümlerinin uygulanacağı da yine hukukun temel ilkelerindedir. O halde disiplin suçlarında zamanaşımı süresi ile ilgili genel kanun olan DMK hükmü hakimlerin disiplin suçlarında da uygulanmalıdır. Ancak Hakimler ve Savcılar Kurulu disiplin suçuna zamanaşımı ile ilgili Devlet Memurları Kanunundaki hükümleri uygulamamaktadır. Bu ise Hukukla bağdaşmayacak bir tutumdur. Kurul’un kararlarına karşı yargı yolu kapalı olduğundan ilgili hakimler bir şey yapamamakta ve mağdur olmaktadırlar.

Sonuç ve Değerlendirme

TCK m.231’de yer alan hakimin görev ihmali suçunu düzenleyen bu maddenin şöyle ifade edilmesi daha yerinde olur:

TCK m.231: Geçerli bir sebep olmaksızın yargılama görevini yapmakta ihmal ve gecikme gösteren hakimin bu fiili sonucu bir zarar meydana gelmişse üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.

Meydana gelen zarar suçun failine ödettirilir.

Hakimlerin TCK m.232 ve 244’te düzenlenen suçları ve memurların görevi ihmalleri ile ilgili suçun mevsuf şeklinde memuriyetten muvakkaten yasaklanmalaları ceza yer aldığı halde bu suçları ile ilgili maddede yer almaması bir eksikliktir.

TCK m.231’in yerine alacak madde TCKT’de yukarıdaki şekilde yer almalıdır. Bu durum hakimlerin kayırılması değil, yargılama faaliyeti gören hakimlerin daha rahat çalışmalarını temin için olmalı, ihmali görülenler ise mevcut hukuki düzenlemeye rağmen fiilen korunmamalıdır.

Örnek Bir Soruşturma

“Hakim...in ... sayılı yabancı mahkeme kararlarının tanınması konulu dava dosyalarının yargılamaları sırasında bu hususu düzenleyen 2675 sayılı MÖHUK’un ilgili hükümlerinin öngördüğü prosedüre riayet etmeyerek dava dosyalarının hasımsız olarak sonuçlandırdığı iddia edilmiş ve keyfiyet soruşturmayı gerektirir nitelikte görülmüştür. Bu itibarla .. hakkında ... tarafından soruşturma yapılmak üzere 2802 sayılı HSK’nun 82. maddesine tevfikan izin verilmesi düşünülmüştür. Keyfiyet tasviplerine arzolunur.” şeklinde Adalet Bakanından izin istenmiş, Bakan... ... tarihli olur ile bu izni vermiştir.

Soruşturmacı olarak tayin edilen ... soruştururulan... dan 2802 SK m. 84 gereğince savunmasını istemiş, aksi takdirde savunma hakkından vazgeçmiş sayılacağı hususu tebliğ edilmiştir.

Hakim... savunmasının disiplin soruşturması açısından mı, yoksa ceza koğuşturumasına esas olarak mı istendiği hususunda bir açıklık olmadığı için iki hususla ilgili olarak ayrı ayrı savunmasını vermiştir şöyle ki;

I-Disiplin Soruşturması ile İlgili Olarak

657 sayılı DMK’nun 1/son maddesinde, Hakim ve Savcıların özel kanuna tabi oldukları, yani 2802 SK’nun özel, 657 SK’nun ise genel kanun olduğu belirtilmektedir.

2802 SK’nun disiplin soruşturmasını düzenleyen maddelerinde zamanaşımını ile ilgili bir hüküm bulunmamaktadır. 647 SK m.127/son’a göre; “Disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin işlendiği tarihten itibaren nihayet iki yıl içinde disiplin cezası verilmediği takdirde ceza verme yetkisi zamanaşımına uğrar.” Dolayısıyla 4 yıl önceki eylemle ilgili olarak soruşturma açılması yetkisi zamanaşımına uğramıştır yolsuzdur.

II-Ceza Sorumluluğu Açısından

1-Her ne kadar yazınız ekindeki Bakanlık yazısında yapılan isnat belirsiz ise de, 2802 SK m. 82 vd. ceza mahkemesi ile ilgili hükümler olduğundan hakimlerin görevi ihmal suçu ile ilgili olarak TCK m. 231 esas alınarak savunmamı yapacağım TCK m.231 özel, 230 ise genel bir hükümdür.

Görevi ihmal kanunun emrinin kasden yerine getirilmemesidir. Yani bu suçun manevi unsuru kasttır. Cürmün oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast; fiil ve neticelerini bilerek ve isteyerek işlemek iradesidir. (TCKT m.21)

Bu suç taksirle işlenemez. TCK m.231’deki suçun oluşabilmesi için ihmal yeterli değildir. Ayrıca HUMK m.573’deki şartların oluşması gerekir. Bu maddeye göre kanunun açık ve kesin, tevili mümkün olmayan hükümlerine aykırı karar vermek gerekir.

2675 sayılı MÖHUK’da duruşmaların nasıl yapılması gerektiği konusunda açık hüküm yoktur. Kanunda açık hükmün olmaması, kanuna aykırı davranma hususunun ortadan kaldırır. Bu sebeple ceza sorumluluğu cihetine de gidilemez.

2-Görev yeri 5. bölge olup, personel, kütüphane yetersizliği, büyük merkezlere uzaklığı, tecrübeli meslektaşlarla iletişim zorluğu vb. hususlar göz önüne alınırsa mevcut hatanın kast ve taksirden kaynaklanmadığı da görülecektir.

Sonuç ve Talep: Açıklanan sebeplerle hakkımda açılmış bulunan soruşturmanın :

a)Disiplin cezası yönünden zamanaşımına uğraması,

b)Ceza sorumluluğu açısından TCK m.231’deki suçun manevi unsurunun oluşmaması nedeniyle soruşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlandırılmasını saygı ile arz ederim.

Soruşturmacı düzenlediği fezleke’de ceza kovuşturmasından bahsetmemiş, “adı geçen hakimin davranışları sebebiyle disiplin yönünden merciince muaheze edilmesi uygun olacağı” gerekçesiyle bakanlığa sunmuştur.

Bakanlık ... tarihli uygun görüşle Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluna evrakı intikal ettirmiş, hakimden 2802 SK m. 71 gereğince yeniden savunması istenmiş, hakim... öncekine benzer gerekçeleri içeren savunmasını kurula sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne postalamıştır.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ... tarih ve ... sayılı kararında sonuç olarak hakim ... e isnad olunan soruşturma maddesinin sübuta ermediği anlaşılmış olmakla hakkında disiplin cezası tayinine yer olmadığı” şeklinde karar vermiştir.

 

KAYNAKÇA

ADALET BAKANLIĞI TEFTİŞ KURULU YÖNETMELİĞİ (13.9.1989 gün ve 20113 sa.RG)

AKBULUT İlhan: Ceza Hukuku Denemeleri-1, İst. 1994.

AKGÜNDÜZ Ahmet: İslam-Osmanlı Hukuku Külliyatı, Diyarbakır, 1986.

ALİNGE Court: Moğol Kanunları (Çev. C. ÜÇOK) Ank. 1967.

AMİR Abdulaziz: et-Ta’zir fi’ş-Şeriati’l-İslamiye, Kahire, 1964.

ANIL Y. Şahin: Hukuk Davalarında Hakimin Kendiliğinden Yapacağıİncelemeler, Adalet Dergisi, 1982, S: 2.

ARAL Vecdi: Hukuk ve Hukuk Bilimi Üzerine,İst. 1980.

ARTUK-GÖKCEN-YENİDÜNYA: Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ank. 1998.

ATAR Fahrettin: İslam İcra-İflas Hukuku, İst. 1990.

ATAR Fahrettin: İslam Adliye Teşkilatı, Ank. 1991.

AYDINALP Sezai: Hakimlerin Hukuki Sorumluluğu, Ank. 1997.

BARDAKOĞLU Ali: Toplum-Hukuk İlişkisi Açısından Cahiliyet Hukuku Örneği, in; Zihniyet Değişikleri ve Çağdaşlaşma Problemleri Sempozyumu Bildirileri, Bursa, 1990.

BATUM Süheyl: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye, İst. 1996.

BAYINDIR Abdulaziz:İslam -Osmanlı Muhakeme Hukuku, İst. 1986.

BECCARIA Cesare: Suçlar ve Cezalar (Çev: M. GÖKLÜ) İst. 1964.

BELGESAY M. Reşit: Kur’an Hükümleri ve Modern Hukuk, İst. 1963.

BİLMEN Ö. Nasuhi: Hukuku İslamiye ve Istılahatı Fıkhiye Kamusu, İst. 1975.

CENTEL Nur: Hakimin Tarafsızlığı, İst. 1996.

CİHAN Erol: Hakim Unsuru Açısından Ceza Davasının Uzama Sebepleri, İÜHFM, 1979-1981, C: XLV-XLVII.

CİHAN-YENİSEY: Ceza Muhakemesi Hukuku, İst. 1997.

CİN-AKGÜNDÜZ: Türk-İslam Hukuk Tarihi, İst. 1990.

ÇAĞATAY Neşet: İslam Öncesi Arap Tarihi, Ank. 1982.

ÇAĞLAYAN Muhtar: Türk Ceza Kanunu Şerhi, Ank. Ty. (Yetkin Yay. 3. Bası)

ÇUHACI Şemsettin: Günümüzde Yetkili Mercilerin Emirlerine Uymama Suçları AD, 1988/I.

DAMAD Abdullah b.Şeyh Muhammet: Mecmau’l-Enhür fi Şerh-i Multeka’l-Ebhur, Amire, 1316.

DİNÇKOL Abdullah: Hakimin Takdir Yetkisine Dayanarak Verdiği Kararların Denetlenmesi,

MÜHF Hukuk Araştırmaları, 1995

DÖNMEZER Sulhi: Memuriyet Vazifesini İhmal ve Suistimal, İÜHFM, 1945, C: II, S:1-2.

DÖNMEZER Sulhi: Ceza Adalet Sistemi Üzerine Düşünceler, Yeni Türkiye, S:X, Ağustos, 1996.

DÖNMEZER Sulhi: Hukuk ve Hayat, İHFM, C:XXI, S: 1-4’den ayrı bası,İst. 1957.

DÖNMEZER Sulhi: Ceza Adaletinde Reform İlkeleri İHFM, C: XXXVII, S:1-4,İst. 1972.

DÖNMEZER-ERMAN: Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, İst. 1994.

DÜZDAĞ M. Ertuğrul: Şeyhulislam Ebussuud Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır Türk Hayatı, İst.1972.

ENSARİ, Abdulali Muhammed b. Nizameddin: Fevatihu’r-Rahamut, Beyrut, Ty. (el-Mustasfa kenarında)

ERDOĞMUŞ-TAHİROĞLU: Roma Usul Hukuku (Özet) İst. 1980.

EREM Faruk: Ceza Kanunu Şerhi, Ank. 1993.

EREM Faruk: Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ank. 1984.

EREM-ARTUK-DANIŞMAN: Ceza Hukuku, Ankara, 1997.

ERMAN-ÖZEK: Ceza Hukuku Özel Kısım Kamu İdaresine Karşı Suçlar, İst. 1992.

FALATURİ Abdoldjavad: Klasik İslam Hukukunda Muhakeme Usulü ve Hakim, in:İslam Hukuku Üzerine Araştırmalar (Çev: H. Ünal) Kayseri, 1994.

FENDOĞLU H. Tahsin : Yargı Bağımsızlığı, İst. 1996.

GÖKCEN Ahmet: Tanzimat Devri Ceza Kanunları ve Bu Kanunlardaki Ceza Müeyyideleri,İst. 1989

GÖZE Ayferi: Siyasal Düşünceler ve Sistemler, İst. 1982.

GÖZÜBÜYÜK A. Pulat: Türk Ceza Kanunu Açılaması, İst. 5. Bası.

GÖZÜBÜYÜK A. Pulat: Memuriyet Görevinin İhmali, Adalet Dergisi, 1977, S: 3-4.

GÜNAL Yılmaz: Yetkili Merciin Emrini İfa, Ank.1967.

GÜNAY Erhan: Uygulamada Hakim Savcı ve Avukatlar ile Diğer Adli Personelin İşledikleri Suçlar ve Soruşturmalar, Ank. 1997.

HAKERİ Hakan: Haksız Yakalanan ve Tutuklananlara Tazminat Verilmesi, Ank.1999.

HAMİDULLAH Muhammed: İslam Peygamberi (Çev: S. Tuğ) İst. 1980.

HEYD Uriel: Osmanlıda Fetva Müessesesinin Bazı Tezahürleri (Çev: F. Gedikli) MÜHF Hukuk Araştırmaları,C:9 S:1-3, st.1995

HUSARİ Ahmet: es-Siyasetü’l-Cezaiye, Beyrut, 1993.

İBN AŞUR Tahir: İslam Hukuk Felsefesi (Çev. V. Akyüz-M. Erdoğan), İst.1988.

İBN FERHUN İbrahim b. Ali: Tabsıratu’l-Hukkam, Kahire, 1986.

İBN HALDUN: Mukaddime (Çev. Z. K. Ugan) İst.1990, MEB Yay.

İBN KADI SİMAVE: Camiu’l-Fusuleyn, Kahire, 1300.

İÇEL-YENİSEY: Karşılaştırmalı ve Uygulamalı Ceza Kanunları, İst. 1994.

İÇEL-YENİSEY: Hususi Ceza Kanunları, İst. 1992.

İNALCIK Halil: Adaletnameler, Türk Tarih Belgeleri Dergisi, 1965, C:II, S:3-4, Ank.1967.

JÄ SCHKE Gotthard: Türkiye’de İmam Nikahı(Çev.A.Mumcu) AHFM, 1964, Ansay Armağanı

KASANİ Ebubekir: Bedaiu’s-Sanai, Beyrut, 1327.

KASIMİ Zafir: Nizamu’l-Hukm, Beyrut, 1992.

KAŞIKÇI Osman:İslam ve Osmanlı Hukukunda Mecelle, İst.1997.

KATOĞLU Tuğrul: DGM’de Uygulanan Yargılama Usulunun Genel Yargılama Usulünden Farkları, ASBFD, 1995 (GÜNAL Armağanı).

KIRMIZIGÜL Hüsamettin: Uygulamada ve Teoride Memurlar Hakkında Tahkikat ve Muhakeme Usulü, İst. 1995.

KUNTER Nurullah: Vazifeyi İhmal ve Suistimal, İHFM, 1949, C: XV, S: 1.

KUNTER Nurullah: Suçun Maddi Unsurları Nazariyesi, İst. 1954.

KUNTER-YENİSEY: Ceza Muhakemesi Hukuku, İst. 1998.

KURU Baki: Medeni Usul Hukuku Dersleri, Ank. 1981.

MAJNO : Ceza Kanunu Şerhi, Ank. 1978.

MALKOÇ-GÜLER: Başlıca Memur Suçları, Ank. 1993.

MARDİN Ebul Ula: “Kadı” MEB İslam Ans. C. VI.

MAVERDİ Ebul Hasen Ali b. Muhammed: Ahkamu’s-Sultaniye, Beyrut 1990.

Mecelle-i Ahkam-ı Adliye

MUMCU Ahmet: Divan-ı Humayun, Ank.1986.

MUMCU Ahmet: Osmanlı Devletinde Rüşvet, İst. 1985.

NOMER Ergin: Devletler Hususi Hukuku, İst. 1988.

OKANDAN R. Galip: Romalıların Suç Telakki Ettiği Fiiller ve Bunlara Terettüp Eden Cezalar,

Taner’ Armağan,İst. 1956.

ÖĞÜT Salim: “Edebu’l-Kadı” DİA, X/408-410.

ÖNDER Ayhan: Ceza Hukuku Dersleri, İst. 1992.

ÖNDER Ayhan: Ceza Hukuku Özel Hükümler, İst. 1994.

ÖZEL Ahmet: İslam Hukukunda Ülke Kavramı, İst. 1988.

ÖZEK Çetin: Yargının İdari Denetimi, İHFM, 1982 (Atatürk’e Armağan)

ÖZGENÇ İzzet:İştirakın Hukuki Esası ve Dolayısıyla Faillik, İst. 1996.

ÖZGENÇ İzzet: Uygulamalı Ceza Hukuku, Konya 1998.

ÖZTÜRK Bahri: Uygulamalı Ceza ve Emniyet Tedbirleri Hukuku, Ank. 1993.

ÖZTÜRK Bahri: Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ank. 1995.

ÖZÜTÜRK Nejat: Türk Ceza Kanunu Şerhi ve Tatbikatı, İst. 1966.

SADİ ÇELEBİ Sadullah b. İsa: Haşiye (Fethu’l-Kadir kenarında) Mısır,1970.

SAVAŞ-MOLLAMAHMUTOĞLU: Türk Ceza Kanunu Yorumu, Ank. 1995.

SELÇUK Sami: Memurin Muhakematı Hakkında Kanun-ı Muvakkatın Değerlendirmesi, Kunter Armağanı, İst. 1998.

SERAHSİ Ebubekir Muhammet b. Ahmet : el-Mebsut, Beyrut, 1986.

SOYASLAN Doğan: Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ank. 1997.

ŞEKERCİ Osman:İslam Ceza Hukukunda Tazir Suçları ve Cezaları, İst. 1996.

TERCAN Erdal: Hakimlerin Hukuki Sorumluluğuna İlişkin Hükümlerin Hakim Kavramı Açısından Uygulama Alanı, AHFD, 1995, C: 44, S: 1-4.

TERCAN Erdal: Medeni Usul Hukukunda Gerçeği Söyleme Yükümlülüğü, SÜHFD (Şakir BERKİ’ye Armağan), Konya 1996.

TOROSLU Nevzat: Ceza Hukuku, Ank. 1994.

TOSUN Öztekin: Suç Muhakemesi Hukuku, İst. 1984.

TURHAN Ali: Hakim ve Savcılarda Bulunması Gereken Nitelikler, Adalet Dergisi, 1990/4.

UZUNÇARŞILI İ.Hakkı: Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, Ank.1988.

VEKİ Muhammed b. Halef: Ahbaru’l-Kudat, Beyrut, Ty.

YILMAZ Ejder: Hukuk Davaları Bakımından Adalet Hizmetlerinin İyileştirilmesi İhtiyacı ve Yapılması Gerekenler, SÜHFD, (Şakir BERKİ’ye Armağan) Konya, 1996.

YÜCEL M. Tören: Suç ve Ceza, Ank. 1986.

ZEYDAN A. Kerim: Nizamu’l-Kaza, Beyrut, 1989.

icindekiler.jpg