Kategoriler: İnternet Medyası

Şahin Efe Yılmaz-Gazi’lerin Sesi Köşesi

şahin efeşahin efe

 

☾✫

Bizleri tanıyanların bildiği üzere,çalışmalarım sadece,

Zeybeklik ve Kuvayı Milliye konularındadır..

Ve bu konular da araştırmalar yapar,yazılar yazar,çeşitli organizasyonlar düzenler

ve ülkeme Zeybeklik Töresi eliyle hizmet etmeye çalışırım..

☾✫

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir neferi ve evladı olarak,Şehitlerimizin ve  Gazi’lerimizin yeri ben de her daim baş köşededir..

Bu sebeple,Gazi’lerimizden gelen yazıları,her hangi bir değişiklik yapmadan,aynen yayınlayıp,onların sesi olmaya gayret edeceğim..

☾✫

Gazi Korbay Gürbüz’ün yolladığı yazıyı,ekleme ve çıkartma yapıp,değiştirmeden,aynen yayınlıyorum..

☾✫

Gazi Deniz ULU

Açılım sürecinin neleri değiştirdiğini, bölgede nasıl derin yarılmalar ve dönüşümler yarattığını anlatmak çoğu zaman zor olabilir. Bölgeyi bilmeyen, geçmişle bugün arasında bağ kurma imkanı olmayan insanlar için büyük değişimlerin boyunu kavramak mümkün olmayabilir.

Gazi Deniz Ulu ise bölgeyi hem zorunlu askerlik döneminde hem de yıllar sonra uzman çavuş  olarak gözlemleme fırsatı bulmuş bir isim.

Onun hikâyesi 1999’dan 2005 yılına kadar geçen altı yıl içinde bölgenin yaşadığı büyük değişime şahitlik ediyor. Uzun dönem askerliğini yaptığı yıllarda tek bir teröriste rastlamadığı dağlara tekrar döndüğünde tam teçhizatlı kalabalık terörist gruplarıyla mücadele etmek durumunda kalıyor.

Gazi Deniz Ulu’nun yaşadıkları aynı zamanda Türkiye’nin terörle mücadele tarihine de ışık tutacak nitelikte. Röportajın ilk kısmında 1999 Türkiye’sinde terör ve bölge insanının tutumunu, 2005 sonrasını kapsayan ikinci bölümde ise toprağın bile nasıl hızla değiştiğini göreceksiniz.

 

 

SİZİ TANIYABİLİR MİYİZ?

Ben Kars Kağızman doğumluyum. Özel bir güvenlik firmasında güvenlik görevlisi olarak çalışmaktayım.

Hakkâri’de Bir Tane Teröriste Rastlamadım

Askerliğimi 1999 – 2000 yılları arasında, Hakkâri – Çukurca Komando Taburu’nda 18 ay yaptım.

Çukurca’ya ilk gittiğimde yıkık dökük evler, küçük bir cadde ve sağında solunda baraka şeklinde dükkânlar vardı. Burayı nasıl ilçe yapmışlar diye çok sorguladım. Evler kerpiçten, tek tük betonarme bina vardı. Duvarlarda mermi ve roket izleri görünce herhalde cehenneme geldim dedim. Korkunç bir tabloydu.

Çukurca’nın dağları çok engebeli ve diktir. Dağların arasında küçük küçük göller bulunur. Özellikle İkiyaka köyünün dağları hepsinden daha güzeldir. Güzel ve kokulu çiçekler dağları sarmıştır. İklimi de biraz gariptir. Çok kar yağar ve soğuk olur. Yaz aylarındaysa gündüzleri sıcaktan sırılsıklam olursunuz ama gece olunca soğuktan donmamak kalın şeyler giyersiniz.

Bölge halkı genellikle hayvancılıktan ve askerden para kazanırdı. Yani asker çarşı iznine ya da bir köye gittiği zaman esnaftan alışveriş yapar ve böylece esnaf da para kazanırdı.

Hakkâri Halkı Kaçakçılık Yapar,

Kaçakçılık da bir başka geçinme yöntemiydi. Fakat halk, sadece kendine yetecek kadar kaçakçılık yapardı. Yani bugünkü gibi 100 katırla yapmazlardı. Ailelerinin tüketimine yetecek kadar şeker, çay kaçakçılığı yapılırdı. Ayrıca küçük, ucuz Çin malı radyo, fotoğraf makinası bulunurdu.

 1999 yılında bir tane olsun teröriste rastlamadım

Askerliğimi yaptığım süreçte bazen komutanlarımız gittiğimiz bölgeler için “1994 – 1996 yıllar arasında bırakın 1 tim ile gitmeyi, tabur ile bile gidemezdik” dediklerinde ben şaşırıyordum. Çünkü bölgede terörün hiçbir emaresi yoktu. Komutanlarımız geçmiş ile ilgili kötü bir şey anlattıklarında inanamıyordum!

O yıllarda Hakkâri de gezmediğim dağ, gitmediğim bölge kalmadı. Aktütün, Kazan Vadisi, Dağlıca, İkiyaka, Gölgeli, Üzümlü, Sümbül Dağı gibi bölgelere operasyona gittim. Hem de terörün en yoğun olduğu dönemde taburla gidilemez denilen yerlere biz 2 timle gittik. Fakat bir kere olsun teröriste rastlamadım.

 

Korucular bölgede bize rehberlik etti

Köy korucuları bölgenin asli unsurları… Bu yüzden bize büyük avantaj sağladılar. Bütün dağları çok iyi bilirlerdi. Nerede su var, nereden terörist geçer hepsini çok iyi biliyorlardı. Bu durum bize büyük avantaj sağlıyordu.  Çıktığımız operasyonlarda yanımızda oldukları zaman kendimizi güvende hissediyorduk.

1999 – 2000 Yılları Arasında Halk

Halk bize karşı çok iyiydi. Hakkâri’nin en ücra yerine gitsek bile halk bize karşı çok sıcak davranıyordu. Bir köyden geçtiğimiz zaman mutlaka köylüler bize bir şeyler ikram etmek için ısrar ederlerdi. İnsanların sıcakkanlılığı beni şaşırtıyordu.

Köylüler Devletten Bir Umut Bekliyorlardı

Köylüler terörden çok çektiklerini anlatıyorlardı. Köylülerin hepsi işsizlikten yakınıyorlardı. Genellikle komutanlarımızdan iş istiyorlardı.

Bir gün Çukurca’nın Kavaklı köyüne gittik; orada bir Festival vardı. Benim timim köyün çıkışında bir tepede çevre emniyetini alıyordu. Tepeden köye baktığımda; köylüler ile asker, kaymakam, polis iç içe girmiş halay çekiyorlardı. O gün uzun bir yer sofrası hazırladılar. Sofrada yemek yedikten sonra biz askerler için ayrı bir sofra hazırlayıp bizi çağırdılar. Biz de korucularla birlikte yemek yedik. Yemekte yanıma oturan bir korucu “1995 yılında asker olmasaydı, PKK köyümüzde katliam yapacaktı” dedi. Sevgileri, ilgileri, bakışları samimiydi. Askeri seviyorlardı.

 

 

ŞIRNAK

2000 yılında askerliğim bittikten sonra Kars’ta bir süre mobilyacının yanında çalıştım. Sonra 2001 yılında Jandarma Uzman Çavuş olmak için sınava girdim ve kazandım. 2002 yılında Foça Komando Okulu’nda göreve başladım.

Foça Komando Okulu’nda insanın fiziki olarak sınırlarını zorlayan ve dayanma gücünü artıran bir eğitim aldık.

Foça’da dereceye girdim ve Foça Komando Okulu’nda doğuya giden timleri yetiştirmek için kaldım. Jandarma Genel Komutanlığı’ndan, iyi tim yetiştirdiğim için “Başarı Belgesi” aldım. Üç yıl boyunca Foça’da çok büyük tecrübeler edindim.

Terör olaylarının artması sonucu 2005 yılında Şırnak Özel Harekât’a tayinim çıktı.

Şırnak’a ilk gittiğimde Çukurca ile benzer manzara ile karşılaştım. Mermi değmemiş ev yok gibiydi. Binalar sıvasız, boyasız ve bakımsızdı. Fakat yolları batıdaki illerden daha iyiydi.

 

 

Doğu’da 6 Yılda Her Şey Değişmiş!

1999 yılında Hakkâri’ye gittiğimde halk ve asker iç içeydi fakat 2005 yılında Şırnak’a gittiğimde tamamen askerle arasına duvar örmüş insanlarla karşılaştım.

Şırnak halkı mümkün olduğu kadar asker ile diyaloğa girmiyordu. Sadece ticari ilişkilerini sürdürüyordu. O da genelde askeri kazıklamaya yönelikti. Bunun dışında halk bize çok soğuk bakıyordu. Konuşmuyordu bile. Sokağa çıkmaya bile çekiniyorduk.

Git Sen Kendi Köyünü Koru!

Bir gün bir operasyon dönüşü bir köyde mola verdik. Bir şey almak için bakkala uğradım. İçeri girdiğimde, benden önce biri çikolata aldı, 1 TL verdi. Ardından ben de aynı çikolatadan aldım. Bakkal benden 4 TL isteyince dayanamadım ve bakkala: “Ya biz buraya sizi korumak için günlerdir aç, susuz geziyoruz. Siz bizi kazıklamaya çalışıyorsunuz. Bize düşmanmışız gibi davranıyorsunuz” dedim. O da bize “Sen git kendi köyünü koru” diye beni terslemişti.

Kontrol PKK’nın Elinde

Bir komşum bana “PKK’yı siz dağda boşuna arıyorsunuz. PKK şehir merkezinde elini kolunu sallayarak geziyor, halka ne isterse onu yaptırıyor. Örneğin benim çocuğum 19 Mayıs kutlamalarına katıldı diye bana ceza kestiler” dedi.

Ben de şikâyetçi olsaydın dedim. O da “Komutan siz benim güvenliğimi sağlayamazsınız. Siz gittikten sonra PKK gelir ve beni ibret olsun diye öldürür” dedi.

PKK Devlet Görevlilerine Psikolojik baskı yapardı;

Eğer doğulu değilseniz, Kürtçe de bilmiyorsanız yandınız. Örneğin, PKK Şırnak’a yeni tayin ile batıdan gelen devlet görevlisine kolay kolay kiraya ev verdirmezdi. Kiralık evlerin ise kira miktarı çok yüksekti. Çünkü PKK, halka dışarıdan gelen devlet görevlilerine ev kiralanmasını istemezdi. Hatta hiçbir devlet görevlisinin bölgede olmasını istemezdi.

Su ve Elektrik Parasını Devlet Görevlileri Öder,

Şırnaklı elektrik parası ödemezdi. Ama memurların böyle bir şansı yoktu. Bir seferinde operasyondan eve 3 gün geç dönmüştüm. Eve geldiğimde elektrik ve suyun kesik olduğunu gördüm. İlgili kurumlara gittiğimde borçtan dolayı kesildiğini öğrendim.

Ayrıca PKK ve müzahir unsurları halka “Bu elektriği bizim topraklarımızdan çıkan sudan üretiyorlar. Bunda Kürt halkının hakkı var. Bu yüzden elektrik ve su paralarını ödemeyin. Bu parayı bizim topraklara gelen işgalciler ödesin” diye propaganda yapardı.

Herhalde işgalci dedikleri kişiler Şırnak’a dışarıdan gelen devlet görevlileri olacak ki ben 3 gün geç ödesem elektriğim suyum kesiliyordu. 2007 yılında elektriğe aylık ortalama 150 TL öderdim. O zamanlar can derdinden pek önemsemezdim. Fakat şimdi 2015 yılında, üstelik de kışın, en fazla faturam 60 TL. Demek oluyor ki ödenmeyen kaçak elektriğin tutarı da bizden tahsil ediliyordu.

Elektrikli Şırnak Kazanı

Elektrik bedava olduğu için sanırım Şırnak halkı elektrikli eşyaları çok severdi. Elektrikle çalışabilecek her şeyi satın alırdı ya da kendisi üretirdi. Örneğin sıcak su için “Şırnak Kazanı” denen bir şofben kullanırlardı. Şırnak Kazanı, bildiğimiz petrol varilini alıp içine elektrikli su ısıtıcısı ve musluk takılarak yapılan bir tür kazan. Hemen hemen bütün evlerde kullanılırdı.

Ahır Isıtıcısı

Görev için bir köyde muhtarın evine gittik. Muhtarın evi iki katlı, alt katı ahır, üst katında evi vardı. Muhtarın oğlu ahırın kapısını açınca içeriden gelen yoğun bir sıcaklık yüzüme çarptı. Sonra kapı iyice açılınca içerde bir yatağın yaylı kısmına elektrik bağlandığını ve nar gibi kızardığını gördüm. Bu ne dedim, bana “Abi hem hayvanlar, hem de biz ısınıyoruz, bütün köy bunu kullanıyor” dedi.

Şırnak’ta Sosyal Hayat Sıfırdı

Ne bir ailece gidip yemek yiyeceğimiz bir lokanta ne de bir pastane vardı. Kadınlar hep ikinci planda ve sürekli eziyet görüyorlardı. Şırnak’ta erkekler için kadın sadece çocuk doğuran, ev işi yapan bir meta idi.

Vur Kibrit Kutusunu Al Parayı;

Bir komşum çocuklarına harçlık vermeden önce saçma atan havalı tüfekle 20 metre ötedeki kibrit kutusunu vurmalarını istiyordu. Şimdi düşünüyorum da adam resmen çocuklarına silahlı eğitim veriyordu.

Babatlar – Tatarlar

Her iki aşiret de devlet yanlısı olup koruculuk yapmaktadırlar. Tatar aşireti korucu, Babat aşireti ise gönüllü koruculuk yapmaktaydılar. Her iki aşiret de PKK ile büyük mücadelede birçok şehit ve gazi vermiştir.

Bana göre Türkiyenin en iyi ve en güvenilir korucularıydı. Bölgeyi çok iyi bilirlerdi. PKK’lı terörist kolay kolay onların bölgesine girmek ve karşılaşmak istemezlerdi.

Ne zaman onlarla operasyona çıksak mutlaka teröristler ile temasa girerlerdi. Çünkü bölgeyi ve teröristlerin geçiş noktalarını iyi bilmeleri bize büyük avantaj sağlıyordu.

Terörle mücadelede korucuların büyük emeği vardı. Özellikle Babat ve Tatar aşireti üzerine korucu tanımam. Çok cesur ve savaşçı idiler. Yaptıkları iş para ile yapılmaz.

Devlet Yanlısı Olanların İhale Aldığını Görmedim

Genellikle PKK’nın kontrolünde olan kişiler devlet ihalelerini alırlardı. Bu konuda PKK’nın gerçekten büyük büyük bir organizasyonu var olacak ki, ihaleleri çok iyi takip edip mutlaka kendilerinin kontrolünde birine aldırırlardı. Eğer bir şekilde aldıramadıysa kazanan firmadan mutlaka haracını alırdı.

 

2005 Yılında Kaçakcılık Artık Kaçakcılık Değil,

Bir gün bir arkadaşım benden Şırnak’ta ne meşhur ise onu göndermemi istedi. Ben de düşündüm taşındım, gönderebileceğim bir tek şeyin kaçak çay olduğuna karar verdim. 5 kg çay alarak göndermek için kargoya gitim. Kargo bana ürün kaçak olduğu için yarım kilodan fazla gönderemeyeceklerini belirterek kargomu almadılar. Oradan çıktım postaneye gittim onlar da aynı şekilde davrandılar.

Ama Şırnak’ın merkezinde Türk malı çay bulamazsınız! Her bakkalda tonlarca kaçak çay ve şeker var!

Şırnak merkezinde Tekel ürünü sigara, alkollü içki de satılmazdı; herkes kaçak satardı.

Akaryakıt bile bidonlar ile yol kenarlarında, bakkallarda, kahve önlerinde kaçak satılırdı. Tabi ki fiyatlar yarı yarıya idi.

Şırnak’ta kaçakçılık diye bir meslek vardı. Ama en kötüsü bu kaçakçılığın kontrolünün PKK’da olması… Bunu herkes bilirdi ama kimse bir şey yapmazdı.

 

 

Şırnak’taki Belediyeler PKK’ya İyi Çalışırdı

Nerde bir terörist cenazesi olursa belediye hemen gider, orada taziye çadırı kurup çay, yemek gibi ikramlarda bulunurdu. Mezarlıkları düzenliyorum diye PKK’lı teröristler için sözde şehitlik düzenlerdi.  Belediye araçları dağdaki teröristlere yiyecek götürürdü. Belediyenin toplantı salonları ve buna benzer binalarında PKK toplantılar yapardı. Belediye’nin festival adı altında düzenlediği etkinliklerin hepsi terör örgütü PKK’nın kontrolünde yapılırdı.

Belediyeler ne yol yapardı ne de kaldırım. Fakat asli görevleri dışında her şeyi yaparlardı.

PKK Önceleri Gizli Toplantılar Yaparken…

2007 yılında aleni bir şekilde çarşıda, pazarda, kahvede, meydanlarda çekinmeden her yerde propaganda yaptıklarını görüyordum. PKK artık halkın içindeydi. Dağda değildi; herkesin gözü önünde tehditler savurur ve haracını alırdı. Halk korku ile mecburen PKK’ya destek verirdi.

PKK’nın çok kuvvetli bir istihbaratı vardı bence. Biz operasyona çıkmadan operasyondan haberleri olurdu. Bizden önce gideceğimiz yerdeki teröristleri uyarırlardı.

Halkın büyük bir çoğunluğu PKK’dan rahatsızdı fakat güvenlik tasasıyla PKK’ya boyun eğmişlerdi.

Köylüler bize siz ayda yılda bir geliyorsunuz, PKK sürekli silahları ile aramızdalar diyordu.

Bülent Ecevit’in Köyü,

Güvenlik ve köylere hizmet götürmenin zorluğu nedeni ile boşaltılan köyler birleştirilerek oluşturulan Merkez Köyü benim gözümde çok farklı bir yerdi. Sanki o köy Şırnak’ta değildi. Her ev bahçeli, düzenli, betonarme; su, elektrik, kanalizasyon, kaldırım, okul, sağlık ocağı gibi altyapı sorunları çözülmüş örnek bir köydü.

Merkez köyünde devletin bütün imkânları vardı.  Düzenli bir köydü. Her evin ahırı vardı fakat evden ayrı bir bölümde idi.

2005 Genel Seçimlerinde…

Seçimlerde Şırnak’taydım. Şırnak halkı genellikle o bölgenin aşiret reislerinin, şıhların, şeyhlerin ve ağaların ağzına bakardı. Onlar kime oy ver derse halk ona oy verirdi.

PKK ise halkı silahla tehdit ederek kime oy vereceklerini söylüyordu. PKK’lılar seçimlerde BDP ile çok koordineli çalıştılar. Öyleki hangi köyün kime oy vereceğini tek tek belirleyip halka nasıl oy kullanacaklarını öğrettiler.

Şırnak’ta halkın okuma yazma oranı az olmasına rağmen, seçim istatistiklerine bakarsanız geçersiz oy oranının çok düşük olduğu görülür. Fakat halk kendi özgür iradesi ile oy kullanmıyordu.

Sayısız Çatışmaya Girdim

Birçok silah arkadaşım gözlerimin önünde, ellerimde ya Şehit oldular ya da Gazi oldular. Hiç birini unutmadım.

Operasyona giderken nereye gideceğimizi bilmezdik. Genellikle helikopterden indiğimiz zaman öğrenirdik. Bir gün, helikopterden indiğimizde Gabar dağında Güneşli köyünün üstünde bulunan Afret Ali mevkisinde olduğumuzu anladım.  Bizden önce gelen birliklerle buluştuk. Aynı bölgede bir gün önce 12 Şehit verilmiş. Havanın kararması ile teröristlerin bulunması muhtemel yere doğru 200 – 300 metre gitmiştik ki çatışma başladı ve biz geri çekilmek zorunda kaldık. İkinci gün yine tekrar o bölgeye girmeyi denedik. Önümdeki arkadaşım mayına basarak Şehit oldu. Ben de kafamdan yaralandım. Gözümü askeri hastanede açtım.

Hem Gazi Ol, Hem de Yokluk çek

Gazi olduktan sonra hem maddi hem manevi çok sıkıntı çektim. Örneğin 8 ay maaş alamadım. Bu sürede kiramı ödeyemedim. Çok iş aradım fakat iş bulamıyordum. Bu durum beni çok yıprattı çünkü evliydim ve 2 çocuğum vardı.

2008 yılında emeklilik işlemlerim bittiğinde elime toplu olarak 54.000 TL geçti. Fakat bu paranın yarısından fazlası 8 ayda borçlandığım kredi kartlarına, ödeyemediğim ev kirasına gitti.

Elbette olayın maddi boyutunda değilim. Ben meselenin itibar boyutundayım. Vatan için kolumuzu, bacağımızı vermemiz gerekiyordu verdik. Fakat hak ettiğimiz ilgiye, saygıya sahip olduk mu derseniz cevabım hayır olacak. Bence Türk milleti neyin ne olduğunu anladı ama siyasiler hala anlayamadı.

 

☾✫

 

İLK KURŞUN

Şahin Efe Yılmaz-Gazi’lerin Sesi Köşesi – İlk Kurşun Gazetesi.

Orijinal haber kaynağı için; İlk Kurşun Gazetesi – İlk Kurşun Gazetesi

Benzer haberler:

    yok